YDH- Nezavisimaya Gazeta’da yayımlanan Gennadi Petrov imzalı yazıda şu değerlendirmelere yer verildi:
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Soçi'de bir araya geldi. Görüşme yaklaşık üç saat sürdü. İki lider uzun bir aradan sonra iki ülke arasındaki ilişkilerde çok fazla birikmiş tartışmalı konuları yüz yüze görüşerek ele aldı.
Her şeyden önce Moskova ve Ankara’nın Suriye'deki durumla ilgili değerlendirmeleri örtüşmüyor. Rusya ve Türkiye, birbirlerini İdlib ilinde oluşturulan gerginliği azaltma bölgesi konusunda yapılan anlaşmayı ihlal etmekle suçluyor.
Müzakereler üç saat sürdü ve herhangi bir belge imzalanmadan sona erdi. Ancak toplantının bizatihi kendisi başlı başına büyük öneme sahip.
Recep Tayyip Erdoğan, Putin ile en sık görülen yabancı liderlerden biri. İki lider, birbirlerini düzenli olarak telefon görüşmesi yaparlar; sadece bu yıl, iki kez ortak video konferanslara katıldılar: Bunlardan birincisi Rusya Federasyonu, İran ve Türkiye liderlerinin zirvesinde diğeri de Akkuyu Nükleer santralinin üçüncü ünitesinin inşaatına başlama töreninde oldu.
Yine de bu, iki liderin bir buçuk yıl içinde ilk yüz yüze görüşmesi. Bu, koronavirüs bulaşmış kişilerle temasları nedeniyle kendini izole eden Putin’in karantinadan çıkmasından sonra yaptığı ilk görüşme oldu.
Rus ve Türk cumhurbaşkanları en son Mart 2020'de Soçi'de bir araya gelmişti. O dönemde görüşmenin ana konusu, Suriye'nin Beşşar Esed hükümetinin kontrolünde olmayan illerinden biri olan İdlib'deki durumdu. Şimdi de uzmanların ittifakla söylediği gibi, İdlib’in iki lider arasındaki müzakerelerin ana konusu olması gerekiyordu.
İdlib çevresindeki durum açıkça gergin. Geçen haftadan bu yana Türk askerlerinin Suriye sınırına nakledildiğine dair haberler geliyor. Türk basınına göre amaç, hazırlıkları tüm hızıyla devam eden Suriye devlet güçlerinin olası bir saldırısını önlemek
Türkiye Savunma Bakanı Hulusi Akar, 27 Eylül'de ülkenin silahlı kuvvetlerinin komutanlarıyla yaptığı toplantıda Rusya'nın Suriye’nin çatışma bölgelerindeki eylemlerini sert bir şekilde eleştirdi.
Reuters'in ifadesiyle Ankara, Rus hava kuvvetlerinin sürekli olarak İdlib bölgesini artan bir şekilde bombalamasından memnun değil.
Bu şartlar altında Erdoğan'ın Rusya ziyaretinden iki hafta önce Türk makamlarını büyük ölçüde tedirgin eden bir olay yaşandı. Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esed Moskova'ya sürpriz bir ziyaret gerçekleştirdi. Üstelik bu ziyareti duyurulmadı.
Putin, kendisiyle yaptığı görüşmenin açık kısmında, Suriye topraklarında BM’nin izni veya Suriye devletinin onayı olmaksızın bulunan yabancı askerlerin bulunduğunu ve bunların Suriye’deki varlığının yasadışı olduğunu belirtti. Ve bunun "Suriye'nin en temel sorunu" olduğunu kaydetti.
Türk ordusu da BM izni ve Şam’ın onayı olmadan Suriye’nin kuzey bölgelerinde bulunuyor. Türkiye’nin buradaki askeri varlığının Putin ve Erdoğan arasında yapılan ve gerginliği azaltma bölgelerindeki sorunu çözmeyi amaçlayan bir anlaşmadan kaynaklandığı doğrudur. Türkiye tarafı Moskova’nın bunu ihlal ettiğini düşünüyor.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ise Türkiye’nin İdlib'de kendi ifadesiyle “ılımlı muhalifleri” teröristlerden ayıracağına ve yasadışı terörist grupların faaliyetlerini kontrol altına alacağına ilişkin verdiği taahhütleri yerine getirmediğini ve Moskova’nın bu meseleyi Türk tarafına ileteceğini kaydetti.
Ancak ne Erdoğan ne de Putin Çarşamba günü Soçi’de müzakerelere başlamadan önce basına yaptıkları açıklamalarda İdlib'den bahsetmedi.
Suriye de dahil olmak üzere iki taraf arasındaki işbirliğinin olumlu yönlerinden bahsetti. Putin, iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin güçlendiğine dikkat çekerek, "İlişkilerimiz olumlu yönde gelişiyor ve gelişiyor" dedi. Ona göre Rusya ve Türkiye, geçen yıl pandemi nedeniyle uğradıkları zararları telafi etmekle kalmadı, aynı zamanda ticaret cirosunu da %30 artırdı.
Erdoğan da Rusya'ya yazın yaşanan yangınları söndürmedeki yardımları ve Rus turist akını için teşekkür etti. Rusya Federasyonu'ndan uzmanlar tarafından inşa edilen Akkuyu nükleer santralinin ilk ünitesinin önümüzdeki yıl hizmete açılabileceğini de kaydetti.
Erdoğan, doğrudan değil, bir ipucuyla ikili işbirliğinin en zor kısmından bahsetti. Soçi ziyaretinin arifesinde Türkiye’nin Rusya'dan yeni bir S-400 hava savunma sistemi almaya hazır olduğunu söyledi.
ABD Kongresi, bu anlaşmayla bağlantılı olarak Ankara'ya karşı yaptırımlar uygulanabileceğini gündeme getiriyor. Erdoğan ise “Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda da malum hep bize bazı konuları özellikle sordular. Biz de onlara zaten gereken cevabı verdik. Attığımız adımlardan geri dönmemiz mümkün değil” dedi.
Dolayısıyla ABD'nin Rusya ile Türkiye arasındaki askeri-teknik işbirliğinden duyduğu memnuniyetsizliği açıkça ima etti.
Türk liderin aksine Putin, Suriye'nin yanı sıra Libya ve Ermeni-Azerbaycan çatışması meselesinden bahsetti iki ülkenin çıkarlarının birçok noktada örtüşmediğini; ancak buna rağmen iki ülke arasındaki ilişkileri, uluslararası arenada model olabilecek "oldukça başarılı" işbirliği örnekleri olarak adlandırdı.
Böylesine yumuşak bir giriş, muhtemelen kapalı kapılar ardında gerçekleşen zorlu bir diyaloğun habercisiydi ve her iki cumhurbaşkanının basın servislerinin başlamadan önce uyardığı gibi, herhangi bir belge imzalanmadan sona erdi.
Sonuçta Rusya ve Türkiye’nin Libya ve Karabağ konusundaki ihtilafları Suriye konusundaki ihtilafı kadar ciddi değil. Türk askerlerinin bulunduğu Libya’daki durumla ilgili olarak da Türkiye ve Rusya, bu ülkenin topraklarındaki yabancı silahlı oluşumların kaderi konusunda taban tabana zıt görüşlere bağlıdır.
Rus tarafı bu askeri varlığı, Libya’daki iç münakaşada belirli bir tarafın desteklenmesi olarak görüyor ve bunun durumu daha da kötüleştirdiğini düşünüyor. Ankara, askerlerinin Faiz Serac hükümetiyle anlaşarak askerlerini Libya’ya gönderdikten bu yana, Berlin Konferansı'nın ülkedeki durumu çözme ve tüm yabancı birliklerin geri çekilmesini sağlama kararını umursamıyor. Savunma Bakanı Hulusi Akar, Türk askerlerinin ülke genelinde bir oylamanın yapılacağı ve yeni bir parlamentonun seçileceği Aralık ayından sonra bile Libya'da kalma hakkına sahip olduğunu söylüyor.
Moskova, ise Serac hükümetinin sadece Libya iç savaşındaki taraflardan biri olduğuna dikkat çekerek bu nedenle, bu hükümetin kararına güvenmenin gayri meşru olduğunu söylüyor.
Lavrov, 21 Eylül'de el-Arabiya TV kanalına verdiği röportajda, önce "Libya devletini yeniden yapılandırmanın" gerekli olduğunu ve ancak o zaman ülke genelinde bir oylama yapıldığında ve yeni bir parlamento seçildiğinde egemen, bağımsız bir Libya devletinin (yabancı askerlerden) hangilerini topraklarında görmekten mutlu olduğuna ve kimleri görmek istemediğine karar verebileceğini söyledi.
Ermenistan-Azerbaycan ihtilafıyla ilgili çözüm konusunda da birçok soru var. Savaşın bitmesinin üzerinden bir yıl geçti; ancak ateşkes maddeleri tam olarak uygulanmadı.
Bölgedeki tüm ulaşım arterlerinin kilidi açılmamıştır (Türkiye dahil). Ermenistan, Azerbaycan'ın hem sivil hem de askeri olarak zorla gözaltına alınan tüm kişileri iade etmemesine öfkeli. Çatışmadan bir yıl sonra, Dağlık Karabağ'ın statüsü belirsiz.
Başkenti Stepanakert olan Dağlık Karabağ Cumhuriyeti hala var, Azerbaycan burayı hala tanımıyor. Putin ve Erdoğan arasındaki görüşmenin arifesinde Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Karabağ Ermenilerine herhangi bir özerklik verilmesi olasılığını dışladı.
Bütün bunlar, özellikle Rus barış gücünün görev süresi sona erdiğinde dört yıl sonra, düşmanlıkların tekrarlanma olasılığını çok yüksek kılıyor.
Bu meselede arabulucu olmaya çalışan Moskova’nın aksine Ankara açıkça Bakü’yü destekledi. Daha önceki askeri çatışmalarda da Azerbaycan tarafına askeri yardım yaptı. Bu durum Azerbaycan'ın hamisi rolünü üstlenen Türkiye ile Rusya Federasyonu arasındaki ilişkilerde, potansiyel olarak çelişen başka bir konu olduğu anlamına geliyor.
Son olarak, son olarak, Erdoğan kendi inisiyatifiyle Rusya ile diplomatik oyunda bahisleri artırmaya karar verdi. BM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, ülkesinin Kırım'ı Ukrayna'nın bir parçası olarak gördüğünü bir kez daha tekrarladı. Kırım’dan Devlet Duması milletvekilleri Türk makamları tarafından tanınmadı. Tesadüfen ya da değil, Rospotrebnadzor kısa bir süre sonra yaptığı açıklamada, Türkiye'den gelen domateslerde kahverengi kırışıklık virüsünün bulunduğunu bildirdi. Bu, Rusya pazarına girmelerine izin verilmeyebileceği anlamına gelir.
Çevri: YDH