Rusya, Avrupa, Almanya

16 Şubat 2022

Rusya Devlet Başkanı Putin dün Almanya Başbakanı Scholz ile görüşmesinden önce basına açık bölümünde ve daha sonra basın toplantısında, sözlerine iki ülke arasındaki iktisadi ilişkilerle başladı.

Rusya Devlet Başkanı Putin dün Almanya Başbakanı Scholz ile görüşmesinden önce basına açık bölümünde ve daha sonra basın toplantısında, sözlerine iki ülke arasındaki iktisadi ilişkilerle başladı.

İlişkilerin boyutunu gösteren rakamlar gerçekten de muazzamdır; bu yüzden, Putin’in açıklamalarıyla yetinmeyerek, hem Almanya özelinde hem de Avrupa genelinde ayrıntıya girmekte yarar var.

2021’de Rusya ve Almanya arasındaki dış ticaret hacmi 57 milyar doları buldu. Bunun 29,6 milyar doları Rusya’nın ihracatı, 27,4 milyar doları ise Almanya’nın ihracatı. Rusya, 2020’de 5 milyar dolara yakın dış ticaret açığı verirken 2021’de 2,5 milyar dolara yakın fazla verdi. Almanya ile dış ticaret hacmi, Rusya’nın toplam dış ticaret hacminin yüzde 7,3’ünü teşkil ediyor. Almanya’nın payı Rusya’nın toplam ihracatında yüzde 6, toplam ithalatında yüzde 9,3. Rusya’nın ihracatının yüzde 79,4’ü mineral ürünlerinden oluşuyor. Petrol ve petrol ürünlerinin payı 8,6 milyar dolar; bu, bütün ihracatın neredeyse yüzde 30’u anlamına geliyor. Almanya’nın Rusya’daki yatırımları 21, Rusya’nın Almanya’daki yatırımları 10 milyar doları buluyor. Rusya’da Alman sermaye ortaklığı bulunan yaklaşık 4 bin şirket var (2019’da bunların toplam işlem hacmi 50 milyar dolara yakındı). Rusya, Almanya’nın enerji ihtiyacının petrolde yüzde 34’ünü, doğalgazda yüzde 35’ini karşılıyor.

Rusya’nın AB ile yıllık dış ticaret hacmi 2021’de 247,8 milyar avro oldu. Bunun yüzde 64’ü (158,5 milyar avro) Rusya’dan yapılan ithalat, geri kalanı (89,3 milyar avro) ise Rusya’ya yapılan ihracat. Başka deyişle Avrupa Birliği, Rusya ile dış ticaretinde 70 milyar avroya yakın açık veriyor. Rusya’nın AB ile hem ithalatı, hem de ithalatı, toplam ithalat ve ihracat değerlerinin yüzde 30’unu aşıyor. Rusya 2021’de Avrupa’ya 100 milyar dolar enerji kaynağı, 7,9 milyar dolar da diğer hammaddelerden ihraç etti. Toplam ihracatının sadece yüzde 12-15 civarı mamul madde. Oysa ithalatının yüzde 85-90 civarını mamul maddeler teşkil ediyor. (Bu, “Rusya…” kitabında da ifade ettiğim gibi, Rusya’nın yapısal sorunu, çelişkisi ve zayıflığı.)

 

Yaptırım

Bunlar muazzam rakamlar. Ekonominin çevrilmesi için bu çarkın dönmesi gerekli. Aksi takdirde Rusya’nın son derece büyük sıkıntılar yaşayacağı açık.

ABD Senatosunda Demokratlar iki hafta önce Rusya’nın “Ukrayna’ya karşı askeri harekâta girişmesi halinde” Putin de dahil Rusya’nın en yüksek devlet adamlarını ve bankalarını kapsayan yaptırımlar için kanun teklifi sundular.

Aslında Rusya yaptırımlara alışkın. Kırım’ın Rusya’ya katılmasıyla (2014) başlayan yaptırımlar, Kremlin’in ABD seçimlerine karıştığı iddiaları (2016), Kremlin’in Londra’da eski istihbarat ajanı Sergey Skripal ve kızını zehirlediği iddiasıyla (2018), Kremlin’in liberal muhalefetin gözdesi Navalnıy’ı zehirlediği iddiasıyla (2020) mütemadiyen genişletilmişti. Bunlar da önemli yaptırımlardı; ancak yeni paket, onların hepsini aşıyor, zira Rusya’yı iflasa sürüklemeyi hedefliyor.

Paket, fiilen, Rusya’nın Avrupa ile ticaretini vurmayı ve petrol, doğalgaz vb. alacaklarını bloke etmeyi de kapsıyor. Rusya’nın SWIFT sisteminden çıkarılacağı tehdidi, doğrudan doğruya bu anlama geliyor. Bu, örneği görülmemiş bir yaptırım değil; 2012’de İran da SWIFT sisteminden çıkarılmış ve (Carnegie Moskova’nın tahminlerine göre) petrol gelirlerinin yarısını, dış ticaret gelirlerinin de yüzde 30’unu kaybetmişti.

Ancak Rusya’nın bu yönde olası bir krizi hem şiddetlendirebilecek, hem de hafifletebilecek özgül nitelikleri var. Her şeyden önce, bir enerji kaynağı ve hammadde üreticisi olarak ihracatını Çin’e kaydırabilir. Ancak diğer yandan Rusya’nın uluslararası kapitalist sisteme bağımlılığı İran’dan çok daha güçlü. Bu da inecek darbeyi şiddetlendirir.

Bununla birlikte Almanya ve AB ile ticari ilişkilerin rakamları, bu bağımlılık ilişkisinin karşılıklı olduğunu da gösteriyor. Rusya’nın SWIFT sisteminden çıkarılması, Rusya bankalarının en çok işlem yürüttüğü Almanya’yı da en azından Rusya kadar vuracaktır. Ama ABD’nin istediği zaten bu. Yaptırımlar, sadece ilan edilmiş düşman olarak Rusya’yı değil, zikredilmeyen düşman olarak Almanya’yı da dize getirmeyi amaçlıyor.

Rusya’nın bu durumda üç seçeneği olabilir: Ya ödemeleri kendi SPFS sistemi üzerinden isteyebilir, ya elektronik ortamdan ruble olarak yapılmasını isteyebilir, ya da parası ödenmediği için gazı kesebilir.

SPFS (Mali Mesaj Transfer Sistemi) ilk defa 2014’te, Kırım yaptırımları arasında SWIFT tehdidi de gündeme geldiğinde uygulamaya geçti. Sisteme Türkiye ve İran’ın da katılması planları en azından bugüne kadar tamamen gerçekleşmedi (ilki zaten, lokal olarak mümkünse bile genel bir ödeme sistemi olarak imkânsıza yakın). Çin’in uluslararası ödemeler sistemiyle (SNAPS) ve Avrasya Ekonomik Birliği ülkelerinin bankalarıyla koordine edilmeye çalışılıyor, aralarında Almanya ve İsviçre bankalarının da olduğu uluslararası kullanıcıları da var, ancak SWIFT tekelini aşması mümkün değil.

İkinci seçenek çok da afaki sayılmaz; Gazprom daha 2019’da, Almanya’ya gönderilen gaz ödemelerinin elektronik ortamdan ruble ile yapıldığını bildirmişti, ancak daha sonra benzer işlemlerle ilgili bilgi verilmediğine göre bu muhtemelen bir seferlik ve belki de deneysel bir ödemeydi. Gene de bu ödeme şekli iki nedenle mümkün olmayacaktır. Birincisi, Rusya’ya büyük bir döviz açığı yükü getireceğinden tercih edilmeyecektir. İkincisi ve daha önemlisi ise Avrupa (Almanya) ABD’nin dayattığı yaptırımlara boyun eğdiği takdirde zaten ödemelere devam edecek iradeyi de kaybetmiş demektir.

Bu yüzden, yaptırımların Rusya-AB ilişkilerini etkilemeyeceği veya pek az etkileyeceği iddiaları kesinlikle yanlış. ABD Avrupa’yı ateşe atıyor.

Ne vaat ediyor peki buna karşılık? Tankerlerle kaya gazı.

Avrupa’da bu kış yaşanan enerji sıkıntısı üzerine ABD’nin kaya gazı ihracı sadece ocak ayında 7,3 milyon tonu buldu. Kaya gazı ihraç rekortmenlerinin 2020-2021 ihracat artış oranları ABD’nin bu meseleye “duygusal” ilgisini açıkça gösteriyor. Dünyanın en büyük kaya gazı ihracatçısı Avustralya’nın ihracatı yüzde 3 artışla 80,23 milyon tona ulaştı, iki numara Katar’ın ihracatı sabit kaldı, üç numara ABD’nin ihracatı ise yüzde 49 artışla 70,43 milyon tona ulaştı. Bloomberg’e göre ABD tekelleri (Venture Global ve Golden Pass) kaya gazı üretimlerini 2027’de 100 milyon tona çıkarmayı planlıyorlar; bu ikincisinde Quatar Energy ortaklığı da var.

 

Schröder vd.

Avrupa’da Amerikan ortaklığı savaş kışkırtıcılığıyla kol kola. Bunun başını da Yeşiller çekiyor.

Temel hedef, Rusya’ya enerji bağımlılığının azaltılması gerektiği söylemlerine dayanarak Kuzey Akım 2’yi işlevsiz hale getirmek. Bu söylemler bütünüyle temelsiz değil elbette, bir enerji bağımlılığı olduğuna kuşku yok; ama bitmiş bir projeyi çürümeye terk etmek, enerji bağımlılığını ortadan kaldırmak değil, tersine, birincisi Rusya yerine ABD’den (yani hem daha istikrarsız hem de çok daha az güvenilir bir tedarikçiden) kaya gazı bağımlılığı yaratmayı, ikincisi de Almanya sanayi sermayesini hizaya çekmeyi amaçlıyor.

Rusya ise buna karşılık, Putin ile Scholz arasındaki görüşmede gayet belirgin bir şekilde anlaşıldığı gibi, Alman sanayi sermayesinin menfaatlerinin üzerindeki hassas kabuğu kaşıyor.

Rusya hükümeti, iki hafta önce Gazprom yönetim kuruluna Nazarbayev’in damadı Timur Kulibayev’i aday göstermişti. Ancak geçtiğimiz hafta Kulibayev adaylıktan çıkarıldı ve yerine Gerhard Schröder gösterildi.

Bu, Kazakistan’da Tokayev tarafından sabık devlet başkanı Nazarbayev’in tasfiyesi sürecinin aşağı yukarı tamamlandığını da gösteriyor.

Eski SPD Genel Başkanı ve Almanya Başbakanı Schröder, Alman sanayi sermayesinin menfaatlerinin yılmaz savunucusu ve ortağı; bu da yeni koalisyonda Yeşiller ve SPD çatışmasının maddi temelini oluşturuyor.

Rusya’nın, Avrupa sanayi sermayesinin önemli isimlerini Gazprom ve Rosneft gibi son derece önemli devlet tekellerinde üst düzey sorumluluklar vererek ABD ve Avrupa savaşında denge bozucu koçbaşı olarak kullanması son derece önemli.

Schröder 2017’den beri Rosneft yönetim kurulu üyesi ve hissedarı; 2021’de gene başkanlığa tekrar seçildi; Avusturya eski dışişleri bakanı Kneissi, Rosneft yönetim kurulu üyesi; son aylarda Berlusconi’ye yakın İtalyan sermayedarlarıyla ilişkileri de gözden kaçırmamak gerek.

 

Ne beklenebilir?

Ben, Scholz’un gerek ABD’de Biden karşısında, Kuzey Akım 2 konusunda bile iradesiz ve kabahat işlemiş bir çocuk gibi sessiz kalışına, gerek Moskova’dan önce uğradığı Kiev’de Zelenskiy karşısında kayıtsız şartsız destek teminatı vermesine ve Minsk mutabakatlarının “zorluğunun” altını çizmesine, gerek Almanya Dışişleri Bakanı (Yeşil) Baerbock’un Donbass temas hattındaki provokatif ziyaretine, gerek başbakan yardımcısı (Yeşil) Robert Habeck’in Kuzey Akım 2’yi tekrar tartışmaya açan sözlerine dayanarak, Almanya hükümetinin ABD baskısına boyun eğdiğini düşünüyorum.

Bu, daha önce yazdığım gibi, NATO’nun Rusya ile savaşacağı anlamına gelmiyor. Bu sadece, ABD hegemonyasındaki emperyalist bloğun, Rusya’yı dizginlemek için en şiddetlisinden yaptırım silahını kullanmaya kararlı olduğunu ve bunun için bahane yaratmaya çalıştığını gösteriyor.

SWIFT’i de kapsayan bir yaptırım planı başarılı olur mu, doğrusu kestirmek çok güç.

Ama bu süreci, Almanya’da Ukrayna’ya silah satışını engelleyen koalisyon protokolünün askıya alınarak (Deutsche Welle geçen haftaki bir haberinde bunun yolunu yapmaya çalışıyordu) Alman sanayi sermayesinin ağzına kalınca bir bardak bal çalınması ve Kuzey Akım 2’nin ilan edilmemiş çürümeye terk edilişinin sürdürülmesi takip ederse, herhalde çok şaşırtıcı olmaz.