Dün NATO Askeri Komitesi Başkanı, Hollandalı Amiral Rob Bauer, Rusya ile NATO arasındaki 27 Mayıs 1997 tarihli “Kurucu Senet”in varlığını koruyacağını; ancak bunun “yapmak zorunda olduğumuz şeyleri yapmamıza engel olmadığını” söylemişti.
Birkaç gün önce de İngiltere Dışişleri Bakanı Liz Truss (ikinci sınıf Thatcher oyunculuğu yüzünden “teneke lady” diye anıldığını yazmıştım daha önce) bu anlaşmanın eskidiğini ve güncelliğini yitirdiğini ifade etmişti.
Rusya Eski Devlet Başkanı ve Başbakanı, şimdiki Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dimitri Medvedev, ona şu sözlere cevap verdi.
“Clausula rebus sic stantibus” (mealen, şartlar değiştiyse anlaşma hükmünü yitirir) ilkesine dayanarak “şartlar değişti, onları hiçbir şey tutamaz,” ifadelerini kullanan Medvedev bu adımın sonuçlarını da sıraladı:
“Nükleer silahları yeni üye ülkelere (mesela İsveç ve Finlandiya’ya) taşımak, sınırlarımızın yakınında provokatif askeri tatbikatlar yapmak, her tür rezilliği yapmak mümkün.”
NATO ülkelerinin bunları daha önce de yaptıklarını; ama o zaman hiç değilse Rusya’nın hoşnutsuzluğunu bildirebileceği söz konusu siyasi belgenin mevcut olduğunu söyleyen Medvedev şöyle devam etti:
“Gerçi NATO’cular ‘Kurucu Senet’ten çıktıklarını doğrudan söylemediler. ‘Mutabakatın henüz ölmüş olmadığını’ söylüyorlar.
Öyle değil. ‘Clausula rebus sic stantibus’ işledi. Daha basit söylemek gerekirse: Unutulmaz Ostap Süleyman İbrahim Berta Mariya Bender Bey’in vaktiyle öğütlediği gibi, ‘Senet’in uygulanması meselesiyle Dünya Cinsel Reform Birliği’ne başvuruda bulunun şimdi.”
Ostap Bender, İlya İlf ve Yevgeniy Petrov’un “On İki Sandalye” ve “Altın Buzağı” adlı romanlarının unutulmaz dolandırıcı kahramanı.
Her iki roman da NEP (Kontrollü sermaye birikimine izin veren Yeni Ekonomi Politikası) dönemi Rusya’nın çok gerçekçi bir manzarasını çizer. Bu klasik romanlar Rusya’da popüler kültüre öylesine işlemiştir ki, günlük hayatta onlara sıkça atıf yapıldığını duymak mümkün.
Dünya Cinsel Reform Birliği’ne (Weltliga für Sexualreform) gelince, 1921-1935 arasında böyle bir örgüt gerçekten de vardı.
Ostap Bender, Altın Buzağı’da, dediklerini beğenmeyenin oraya gidip şikâyette bulunmasını öğütler. (‘On İki Sandalye’ benim çevirimle İthaki’de yayınlanmayı bekliyor.)