İranlı Sünni Cuma İmamı Mevlevi Abdulhamid, geçtiğimiz hafta Cuma namazı hutbesinde mevcut anayasanın uluslararası denetim altında referanduma götürülmesi gerektiğini söyledi.
Batı medyasının ‘kadın özgürlük hareketi’ diye yansıttığı şiddet eylemlerine Cuma hutbesinde uluslararası denetim altında bir referandum çağrısıyla destek vermek sürpriz bir durumdu. Ancak sürpriz olan Mevlevi Abdulhamid’in mevcut sistemin değişmesini talep etmesi değil; bunun bağlamı ve önerdiği yöntemdi.
Zira İran’ın Sistan u Belucistan ilinin Sünni Cuma İmamı Mevlevi Abdülhamid zorunlu başörtüsü uygulamasına yönelik protesto eylemleri bağlamında mevcut rejimin uluslararası denetime dayalı bir referandumla değiştirilmesini talep ediyordu.
Elbette zorunlu başörtüsü protestoları bağlamında rejimin değiştirilmesini talep etmekte sürpriz olan hiçbir şey yok. Zaten 30’dan fazlası polis olmak üzere 100’ü aşkın kişinin ölümüne sebep olan bu olayların destekçileri de bundan başka bir şey istemiyor.
Sürpriz olan bu talebi bu bağlam içerisinde dile getiren kişinin Mevlevi Abdulhamid olması.
Mevlevi Abdulhamid diye tanınan Abdulhamid İsmail Zehi, İran’ın Sistan u Belucistan ilinin Sünni Cuma imamı. Kendisine Cuma imamlığı kariyerini sağlayan dini eğitimini Pakistan’ın Sind eyaletindeki Daru’l Huda medresesinde aldı.
İran’da cuma namazları her camide ayrı ayrı değil tek bir noktada kılındığı için Cuma ve cemaat imamlığı farklı kavramlar.
Her camide günlük namazları kıldıran imamlara cemaat imamı, Cuma namazlarını kıldıranlara ise Cuma imamı deniyor.
İslami ilimler alanındaki bilgisiyle temayüz eden kişiler arasından seçilen Cuma imamları İran’daki devlet yapısı dolayısıyla siyasi alanda da büyük nüfuza sahip oluyorlar; yerel hatta merkezi yönetimin kararlarını etkileyebiliyorlar.
Sitan u Belucistan ili, Şii ve Sünni halkın birlikte yaşadığı bir il, dolayısıyla herkesin kendi mezhebinin fıkhi gereklerine göre namaz kılabilmesi için mezhebi açıdan karma olan bu tür illerde birden fazla Cuma imamı bulunuyor.
Abdulhamid İsmail Zehi, Kürdistan’da veya Sünni nüfusun bulunduğu diğer illerdeki Sünni Cuma imamlarının aksine oldukça eleştirel hatta bazen kışkırtıcı sayılabilecek çıkışları ile tanınıyor.
Abdulhamid İsmail Zehi, siyaseten İran’daki reformcu kanada yakın. Ancak Taliban’ın Afganistan’a hakim olması üzerine reformcular, İran’ın Afganistan’ı Taliban’dan kurtarmak için askeri müdahale yapması gerektiğini savunurken Abdulhamid, Taliban’ı tebrik etmiş ve Taliban yönetimindeki Afganistan’ın tanınmasıgerektiğini söylemişti.[1]
Mevlevi Abdulhamid, Sünnilere karşı ayrımcılık yapıldığını öne sürerek iç politikada ve Suriye ile ilgili olarak da dış politikada devletin kararlarına karşı hep eleştirel oldu. Ancak onun Mehsa Emini’nin ölümünün ardından başlayan şiddet olayları sonrasında yaptığı açıklamalar herkesi şaşırttı.
30 Eylül’de Zahidan’da aralarında Devrim Muhafızları Ordusu İstihbarat yetkilisi Albay Ali Musevi’nin de olduğu 19 kişinin ölümüne ve 100’e yakın kişinin de yaralanmasına neden olan olaylar meydana gelmişti.
Olaydan hemen sonra yatıştırıcı açıklamalar yapan Abdulhamid İsmail Zehi, yaklaşık bir hafta sonra bu kez polisi suçlamış ve şöyle demişti:
"Edindiğimiz bilgilere göre, önceden karakola konuşlanmış özel polis güçleri, halkın üzerine ateş etmişler. Sadece karakol önünde toplanan gençlere değil karakolun çatısından camiye ve namaz kılan insanların üzerine ateş etmişler. Yine erkek ve kadın bölümlerine göz yaşartıcı bomba atmışlar ve namaz kılan bir kadın da şehit olmuş."[2]
Halbuki olay yeri görüntüleri, İsmail Zehi’nin tanık olmadığı ve başkalarından naklen anlattığı hikayeyi teyit etmiyordu. Zira İsmail Zehi’ye göre “polis göstericilere, hatta namaz kılanlara hedef gözetmeksizin ateş açmış; halk ise o sırada barışçı gösteri yapıyormuş.”
Kameralara yansıyan görüntüler ve yaralıların ifadeleri ise 300, 400 kişilik bir grubun polis karakoluna saldırdığını, bahçe kapısını kırarak binaya girmeye ve karakoldaki silahları almaya çalışan kalabalığın polis binasına sadece taşla değil tabanca ve tüfekle de saldırdığını gösteriyordu.[3]
Polis karakoluna saldırı, Mehsa Emini’nin ölümünün ardından başlayan olayların atmosferinde gerçekleşmişti; ancak saldırının gerekçesi bu değildi.
Saldırının gerekçesi 1 Eylül’de yani tam bir ay önce Çabehar kentinde gerçekleştiği iddia edilen bir tecavüz olayıydı. İddiaya göre Çabehar Emniyet Müdürü Albay İbrahim Kuçekzai, 15 yaşındaki bir kızı üst arama gerekçesiyle polis merkezine götürmüş ve orada kıza tecavüz etmişti.
İddia yalanlanmıştı, herhangi bir şikayetçi yoktu; hatta tecavüz mağduru olduğu iddia edilen kızın yahut ailesinden herhangi birinin adını bilen dahi yoktu. Bu yüzden iddia, kısa sürede unutuldu.
Yani son olaylarla hiçbir ilgisi olmadığı halde polis tarafından öldürüldüğü iddia edilenler dahi gerçek kişilerden seçilirken bu tecavüz anlatısında tek somut varlığı olan kişi kentin “üst araması yapan” emniyet müdürüydü.
Örneğin Nika Şakeremi Tahran’da girdiği apartmanın üst katından düşerek ölmüştü ve apartmanın güvenlik kamerasındaki görüntülerden de Nika’nın ölümünün son olaylarla hiçbir ilgisinin olmadığı açıktı. Ancak BBC Farsi ve Suudilerin İran International kanalı, Nika’nın polis tarafından öldürüldükten sonra cesedinin kaçırılarak Hürremabad’da gömüldüğünü iddia ediyordu.
Erdebil’de yaşayan Esra Penahi, yaşadığı ailevi sorunlar yüzünden okula dahi gidememişti; ama onun okulda devrim liderini öven bir şarkıyı söylemeyi reddetmesi sebebiyle dövülerek öldürüldüğü iddia edilmişti.
Halbuki Esra Penahi’nin babası, kızının sevgilisini öldürmekten dolayı idam edilmiş, annesi yargı sürecinde boşanmış ve amcasının ifadesine göre de okula dahi gitmemişti. Esra’nın ölümünün son olaylarla hiçbir ilgisinin olmadığını kendisini ambulans çağırarak hastaneye götüren kardeşi de hastaneye getirildiğinde zehirlenme belirtileri gösterdiğini açıklayan doktorları da söylüyordu.
16 yaşındaki Sarina İsmailzade, tanınmış bir futbol hakeminin 13 yaşındaki oğlu olan Parsa Ekberiyan ve Hemedanlı Nigin Abdulmeliki de gerçek kişilerdi. Sarina, kaza sonucu, Parsa ani kalp durması ve Nigin de aşırı alkolden zehirlenme sebebiyle ölmüştü ve bunların hepsinin ya annesi, babası yahut arkadaşları veya hastane kayıtları ölümlerinin son olaylarla hiçbir ilgisinin olmadığını ortaya koyuyordu.
Dış basında ve sosyal medyada sembolleştirilen isimler arasında protesto olaylarında ölen Hadis Necefi adlı kızdı. Kız kardeşi Hadis’in cesedinin saçma mermileriyle dolu olduğunu belirtiyor; Hadis’in babası da kızının polis tarafından öldürüldüğüne inanmadığını söylüyordu.
Yani son olaylarla ilgili anlatılan hikaye uydurma yahut çarpıtma dahi olsa şahıslar gerçekti. Katı otoriter ve totaliter bir rejim olarak yansıtılan “İran, neden onca muhalifini, değil de 16, 17 yaşındaki genç kızları öldürme gereği duyuyor?” gibi bir soru artık olağanüstü bir zeka gerektirdiği! için ölen her genç için bir ölüm hikayesi uydurmak yadırganmıyor.
Mehsa Emini’nin ölümü de dahil olmak üzere büyük medya kuruluşlarının gerçek kişiler hakkında anlattığı cinayet hikayeleri, hibrit savaş yöntemleriyle oluşturulan medya atmosferi sayesinde inandırıcı ve etkili kılınmıştı. Ancak Çabehar’daki tecavüz hikayesinin ‘mağduru’nun ismi de olayın nasıl olduğunu anlatacak ve şikayetçi olacak bir ailesi de yoktu.
1 Eylül’de dolaşıma sokulan tecavüz hikayesi, hibrit savaşın sihirli değneği henüz medyaya değmediğinden ve senaryosunun zayıflığından dolayı kısa sürede unutulmuştu; ancak Mehsa Emini’nin ölümü sonrası yaşanan olaylar hikayenin küllerinden doğmasını sağladı ve bir ay sonra Zahidan’da onlarca kişinin ölümüne ve yaralanmasına sebep olan olayların fitilini ateşledi.
Suudilere ait İran International kanalı, 26 Eylül’de Rasek Cuma İmamının Çabehar Emniyet müdürünün 15 yaşındaki bir Beluç kızına tecavüz ettiğini, teyit ettiğini duyurdu.[4]
Suudi kanalının Rasek Cuma İmamı diye tanıttığı kişi Abdulgaffar Nakşibendi’ydi. Aslında Abdulgaffar Nakşibendi, Rasek Cuma imamı değil, Rasek Cuma imamı Fethi Muhammed Nakşibendi’nin oğluydu.
Fethi Muhammed, bir gün sonra oğlunun yaptığı açıklamayı reddetti ve söz konusu olayla ilgili olarak kesin yargılarda bulunmayı “şer’i ve yasal ölçülere uygun görmediğini ve bu konudaki hükmü mahkemenin vermesi gerektiğini” belirten bir yazılı açıklama yaptı.
Tabi Rasek Cuma İmamı Fethi Muhammed Nakşibendi’nin bu açıklaması, oğlu Abdulgaffar’ın sözleriyle yaktığı ateşi söndürmeye yetmedi. Haftalar önce artık unutulmuş olan tecavüz hikayesi, Çabehar’da daha sonra da Zahidan’da kamu binalarının ateşe verilmesine ve onlarca kişinin ölmesine, yaralanmasına neden olan olayları başlattı.
Suudi basınının Cuma imamı diye tanıttığı Abdulgaffar Nakşibendi, aslında bir cinayet davasınınmahkumlarından biriydi.
İranşehr kentindeki Hz. Ebubekir Camisi Cuma İmamı Mustafa Cengi Zehi’nin öldürülmesi davasında suçlu bulunarak 2013 yılında 12 yıl hapse mahkum edilmişti. Cinayetten dolayı suçlu bulunup mahkum edilen sadece Abdulgaffar değildi. Babası Fethi Muhammed Nakşibendi de azmettirici olarak 15 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı.[5]
Nakşibendilerin öldürttüğü Mustafa Cengi Zehi, dini eğitimini Pakistan’da almış bir Sünni din alimiydi. Ancak Nakşibendilerin aksine Suudilere, Bahreyn rejimine ve Vehhabiliğe karşı çok ciddi bir mücadele veriyordu. Bir Besic üyesiydi, çok iyi bir hatipti ve “Devrim Lideri’nin Ehl-i Sünnet Temsilciliği makamı tarafından Rasek daimi Cuma imamlığına atanmıştı.”[6] “Devrim Lideri Ayetullah Hamenei’ye bağlılığıyla” ve “ömrünü Şii-Sünni kardeşliğine adamış olmasıyla” tanınıyordu. Hatta “oğlunun kaçırılması bile onu bu tavrından vazgeçirememişti”.[7]
Abdulgaffar Nakşibendi, mahkeme sürecinde televizyondan yayımlanan ifadelerinde öldürdükleri Cengi Zehi’yi “kimseye zararı olmayan iyi bir insan” olarak nitelemişti.
Peki Cengi Zehi neden öldürülmüştü? Abdulgaffar’ın televizyonda yayımlanan ifadeleri, hem Cengi Zehi’nin ‘kimlere zararlı olduğu’ hem de neden öldürüldüğü sorularına ışık tutuyor.
Abdulgaffar, aşağıdaki twitte yer alan ifadesinde babasının da birkaç yılda bir Birleşik Arap Emirlikleri’ne, Dubai’ye, Kuveyt’e, Maskat’a ve Katar’a gittiğini ve aynen kendi ifadesiyle “Vehhabilerden mali yardım aldığını” söylüyor.
Şikayetçisi dahi olmayan ve unutulan bir tecavüz söylentisi, bir ay sonra cinayet mahkumu ‘Cuma imamı’ Abdulgaffar Nakşibendi’nin ‘teyidi’ ile Zahidan’da yaklaşık 20 kişinin ölümüne sebep oldu.
Zahidan Mekki Camisi Cuma imamı Mevlevi Abdulhamid ise bu şiddet olaylarından önce polisi sorumlu tuttu, geçen Cuma namazı hutbesinde de İranlı yetkililere “İslam Cumhuriyeti anayasasını uluslararası denetim altında referanduma götürme” çağrısı yaptı.
İran basını, Abdulhamid İsmail Zehi’nin Taliban’ı tebrik etmesini, Suudilere ve Katar’a yakınlığını dile getirerek Abdulhamid’den aynı çağrıyı Taliban’a, Suudilere ve Katar’a da yapmasını istiyor.
Kendisini Zahidan Cuma imamlığına atayan ve hala o görevde tutan yetkililerin bu referandum çağrısına ne tepki vereceği şimdilik belirsiz; ancak eğer bu çağrı onun görevden alınmasıyla sonuçlanırsa “İran’ın Sünnilere zulmü”ne dair uzun bir hikaye dinleyeceğiz demektir.
[1] Khbaronline, 14 Ağustos 2021 حمایت مولانا عبدالحمید از طالبان
[2] Anadolu Ajansı, 30 Ekim 2022 İran'da Sünni din adamı İsmailzehi, Zahidan olaylarını 'facia' olarak nitelendirdi
[3] Maşrık, 5 Ekim 2022. فیلم/ جزئیاتی جدید از حمله مسلحانه به کلانتری ۱۶ زاهدان
[4] Iran International, 26 Eylül 2022, امام جمعه راسک: خبر تجاوز فرمانده انتظامی به یک دختر نوجوان بلوچ را تایید میکنم
[5] Bultennews, 26 Aralık 2013 صدور حکم عدم قصاص مولوی فتحی محمد نقشبندی در عین ناباوری عدالتخواهان
[6] Basijnews, 22 Ocak 2018. شهید جنگی زهی منادی وحدت در جنوب شرق کشور / دفاع از ولایت و رهبری سرلوحه زندگی این شهید بزرگواربود
[7] YJC News, 8 Mart 2014. زندگینامه شهید مولوی "مصطفی جنگی زهی"/ منادی وحدت ولایی