YDH-Türkiye ve Kürt meselesi uzmanlarından İranlı yazar Muhammed Hadi, Baztab adlı internet sitesinde yayınlanan makalesinde Kuzey Iraklı Kürt liderlerin Kürt sorununu komşu ülkelere karşı bir koz olarak kullandığını belirtiyor.
Irakli Kürt liderler ve komşulara karşı kullanılan Kürt kartı
Birinci bölüm: Mesut Barzani
ABD’nin Irak’a saldırıp 2003 yılında bu ülkeyi işgal etmesinden sonra Irak’ta ve Ortadoğu bölgesinde yaşanan gelişmelerin belki de en önemlisi, Irak’ın bölge ve hatta tüm dünya açısından bir terör üssü haline gelmesidir.
Irak’ın işgalinin üstünden geçen üç buçuk yıl içerisinde teröristler, Bağdat’ta güçlü bir merkezi yönetimin bulunmamasından ve ABD ordusunun ülkedeki işgalci varlığından kaynaklanan şartlardan yararlanarak tüm güçleri ve imkânlarıyla Irak’ı kendileri açısından bir eğitim, örgütlenme ve her gün birçok masum Iraklının öldürülmesiyle sonuçlanan bir operasyon üssüne dönüştürdüler.
Fakat teröristlerin Irak’taki varlığı sadece işgalin yarattığı şartlardan kaynaklanmamaktadır. Irak’ta Saddam’ın Baasçı diktatör rejimi döneminde desteklenen teröristler de bulunmaktaydı ve Saddam rejimi, bu teröristleri komşu ülkelere karşı örgütlemekte ve yönlendirmekteydi. Bunlar, Saddam rejiminin devrilmesine rağmen, Irak’ta işgalci ABD güçlerinin gözetiminde askeri ve siyasi faaliyetlerini, propaganda ve istihbarat çalışmalarını serbestçe genişleterek sürdürdüler. Halkın Mücahitleri Örgütü ve Kürdistan İşçi Partisi (PKK) örneklerinde olduğu gibi, adları zahiren ABD’nin terör örgütü listesinde yer alan örgütlerin yanı sıra Irak’ta, İranlı, Kürt ve Arap terör örgütleri de faaliyet göstermektedir.
Irak’ta 30 yıllık bir geçmişe sahip olan ve bu ülkenin kuzeyinde yerleşik bulunan İranlı Kürt terörist gruplar, Iraklı Kürt partilerin bu bölgeye hâkim olduğu 1991 yılına kadar Baas rejimiyle doğrudan askeri ve istihbarat alanında işbirliği yaptılar ve Basçılardan geniş çaplı destek gördüler. Bununla birlikte KDP ve KYB gibi Baas rejimi karşıtı Kürt gruplarla, Kürt etnik kökeni temelinde yakın ilişki içerisinde oldular.
Irak’taki Baas rejiminin 1991 yılında kuzey Irak’tan çekilmesinden sonra da bu terörist grupların faaliyetlerinde çok fazla bir değişiklik olmadı. Bunlar, Kuzey Irak’taki Kürt bölgelerinde askeri ve siyasi faaliyetlerle örgütlenme ve propaganda açılarından etkin olmalarına ve Baas rejimiyle çeşitli şekillerde irtibatlarını sürdürmelerine rağmen bu bölgeye hâkim olan Kürt grupları tarafından desteklendi.
Öte yandan ABD’nin Irak’ın Kürt bölgesinde varlık göstermesinin ardından bu terörist gruplar, aşamalı olarak ya doğrudan veya Iraklı Kürt grupların aracılığıyla ABD ile ilişki kurdular ve örgütlenmelerini sürdürdüler. Bu durum, Kuzey Irak’taki Türkiye ve Suriye karşıtı Kürt gruplar için de geçerlidir.
Kuzey Irak’ta hâkim olan Kürt gruplarının 1991’den 2003 yılına kadar, komşu ülkelere muhalif terörist Kürt gruplara yönelik tutumunu ve Türkiye, İran ve Suriye’ye yönelik tavırlarını çelişkili, ikiyüzlü ve iki taraflı bir işbirliği olarak nitelendirmek mümkün.
Kürt gruplar, o yıllarda komşu ülkelerin siyasi, ekonomik, toplumsal ve propaganda desteğine muhtaç olmalarından dolayı Tahran ve Ankara’yla askeri ve istihbarat alanlarında işbirliği yapıyorlardı. Elbette bu işbirliği, diğer ülkelerin tabiiyetindeki Kürt gruplarının Iraklı Kürt gruplara direndiği zamanlarda söz konusu oluyordu. Bununla birlikte bu işbirliği, bu grupların bütünüyle ortadan kalkmaması ve yok olacak kadar zayıflatılmaması ölçüsünde tutuluyordu. Bir başka deyişle Iraklı Kürt grupların, İranlı ya da Türkiyeli terörist Kürt gruplara karşı komşularla yaptığı işbirliği, bu grupların kontrollü bir şekilde zayıflatılması ve komşu ülkelerin bu konudaki olumlu görüşünün sağlanması sınırında tutuluyordu. KDP ve KYB’nin Irak Kürdistan’ına hâkim olduğu yıllarda İran ve Türkiye’yle çeşitli bölgelerde yaptıkları işbirliği, bunu doğrular niteliktedir.
Iraklı Kürt gruplar, söz konusu yıllarda komşu ülkelere siyasi ve ekonomik açıdan şiddetle muhtaç olmalarına rağmen, Kürt etnik çıkarlarına bağlılıktan ve komşu ülkelere muhalif olan Kürt grupları gelecekteki hassas dönemlerde kullanma isteğinden dolayı komşu ülkelerin muhalif Kürt gruplarını tümden yok etmesine engel olmaya çalıştılar.
Iraklı Kürt gruplar, bunları korumakla ve desteklemekle kalmadılar, bu grupları kendi parti politikaları doğrultusunda etkilemeye de çalıştılar. Iraklı her iki büyük Kürt gruba bağlı milliyetçi akımların İranlı, Türkiyeli, hatta Suriyeli terörist gruplardaki varlığının sebebi de bu olsa gerek. Iraklı olmayan Kürt gruplara, Irak Kürdistan’ında şiddetli bir baskı uygulanmamasının, Kürt milliyetçiliği düşüncesinden ve Iraklı Kürtlerin, Iraklı olmayan Kürtlerle ilgili geleceğe yönelik politikalarından kaynaklandığı söylenebilir.
Baas rejiminin devrilmesiyle Kürtlerin Kuzey Irak’ta yarı bağımsız bir hâkimiyet kurması, Bağdat’ta güçlü bir hükümetin bulunmaması, Sünni Şii çatışmalarının yaşanması, Türkiye’nin Irak saldırısı sırasında ABD’yle işbirliği yapmaması, Suriye ve İran’ın ABD ile şiddetli ihtilaflarının bulunması ve Iraklı Kürt partilerin Baas rejiminin devrilmesinden önce ve sonra ABD ile geniş çaplı işbirliği yapması, Irak’taki gelişmelerde Iraklı Kürtlerin özel bir konuma sahip olmasına sebep oldu. Iraklı Kürtler bu sayede geçmiş arzularını ve geleceğe ilişkin programlarını rahatça hayata geçirme ve hatta bölgede Kürt egemenliğini resmen ilan etme imkânı buldular. Bu noktada da Kürt milliyetçiliği ve bölgedeki Kürt grupları eksen rolü oynamaktadır.
Molla Mustafa Barzani liderliğindeki Iraklı Kürtlerin 1975 yılına kadar Bağdat’taki rejimlere karşı mücadelesinde temel sloganı “Irak’ta özgürlük ve Kürdistan’da özerklik”ti. Iraklı Kürtler, Kürdistan bölgesinde özerkliğe sahip olmak istiyorlardı ve bu özerklikte kültürel ve siyasi meseleler nazarda tutulmaktaydı. Bu slogan, Kürtlerin 1991 yılında ABD’nin siyasi, askeri ve ekonomik desteğiyle Irak Kürdistan’ına hâkim olmasına kadar geliştirildi; ama bu aşamadan sonra Kürtler, başka istekleri bir hedef ve slogan olarak ortaya koydular: “Irak’ta demokrasi, Kürdistan’da federalizm”…
Böylece Irak Kürtleri, Irak’ta köklü bir düzen değişikliği ve federal yapı talebi ortaya koydular ve bunu Irak’taki diğer siyasi akımlara karşı hem bireysel hem de ortak tutum olarak ciddiyetle sürdürerek, Baas rejimi karşıtı tüm siyasi akımların ortak bir görüşü haline getirdiler. Nihayetinde de federal sistem, yeni anayasa çerçevesinde Irak’ın bütününde kurulmuş oldu.
Kürtler, yeni Irak anayasasının yazımı sırasında, dilin ve yazının resmiyet bulması boyutuyla Irak’ta Arap ve Kürt şeklinde iki etnik yapının bulunduğunu kayda geçirdiler. Kürtler, ayrıca Irak’ı Araplarla birlikte gönüllü birliktelik temelinde kurduklarını ve Irak’a bağlı kalma veya ayrılma konusundaki kaderlerini kendilerinin tayin edeceğini anayasaya yerleştirmek için çalıştılar; ama şu ana kadar buna muvaffak olamadılar.
Süreç incelendiğinde Iraklı Kürtlerin açıklamalarında ve sloganlarında hedeflerinin bağımsızlığa gitmek olduğu ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte Kürdistan’ın Irak’tan bağımsız olması, yakın zamana kadar Iraklı Kürt liderlerin şiddetle yalanladığı bir meseleydi. Kürt liderler, isteklerinin demokratik bir Irak olduğunu ifade ediyorlardı.
Fakat Baas rejiminin devrilmesinden ve Irak siyasi yapısında özel imtiyazlar ve kazanımlar elde ettikten sonra Iraklı Kürt liderler, tedricen Kürdistan’ın bağımsızlığından söz etmeye ve bunun Kürtlerin doğal ve meşru bir hakkı olduğunu ifade etmeye başladılar.
Kürdistan’daki iki büyük partiden KYB’nin lideri Celal Talabani, Kürtlerin bağımsızlık kazanması düşüncesine inanmamasından dolayı değil, Irak Cumhurbaşkanlığı konumunda bulunmasından dolayı Kürdistan’ın bağımsızlığı konusunda daha az konuşuyor.
Buna karşın KDP lideri Mesut Barzani, daha şiddetli milliyetçi tutumlar sergileyerek Kürt haklarının asli bayraktarı sıfatıyla bağımsızlık kazanmanın, Kürtlerin doğal hakkı olduğunu vurguluyor. Elbette Kürdistan Federal Bölge başkanlığının kendisine bırakılmış olmasının Barzani’nin Kürt milliyetçiliği tavrı takınmasında büyük bir etkisinin olduğu söylenebilir.
Mesut Barzani 22 Nisan 2006 tarihinde Rus gazetesi Vremya Novosti’de yayımlanan demecinde Saddam’ı deviren ve Kürt halkına yeni imkânlar kazandıran ABD’yi en önemli dostlarından biri olarak niteleyerek şöyle diyor: “Biz Irak Kürdistan’ının bağımsızlığını istiyoruz; fakat bugünün hassas şartlarında kolayca parlamentoya gidip bağımsızlık ilan edemiyoruz. Fakat bizim yıllar süren mücadelemizin nihai hedefi budur. Bununla birlikte hesaplı hareket etmek ve adım adım ilerlemek zorundayız.”
Iraklı Kürt liderler; iç, bölgesel ve hatta uluslar arası şartları göz önünde bulundurarak bu dönemde bağımsızlığı Kürtlerin tüm çıkarlarını temin edecek bir adım olarak görmemektedir. Binaenaleyh, Mesut Barzani, Mısır’ın el-Ahram gazetesi muhabirinin “Kürtler Irak’tan ayrılmayı düşünüyorlar mı, federal sistem, Kürtlerin ayrılarak bölgede büyük bir Kürt devleti kurması için zemin yaratmak için mi kullanılıyor?” şeklindeki sorusuna şu cevabı veriyor: “Bağımsızlık Kürtlerin yasal hakkıdır; fakat hâlihazırdaki çıkarlarımız, federal ve demokratik Irak’ta kalmamızı gerektiriyor” (7 Mayıs 2006)
Yani Barzani, bağımsızlığın Kürtlerin yasal hakkı olduğunu vurgulayarak kendilerinin mevcut çıkarlarının Irak’ta kalmayı gerektirdiğini ifade ediyor.
Bağımsızlığı, doğal, yasal ve meşru bir hak olarak sadece Iraklı Kürtler için söz konusu etmeyen Mesut Barzani, öncelikle bunun şartlarının oluşması gerektiğini belirtiyor. Barzani 10 Ağustos 2006’da Amerika’nın Sesi Radyosu’na verdiği demeçte şöyle diyor: “Ben bir Kürt olarak bağımsızlık konusundaki psikolojik engellerin ortadan kaldırılması gerektiğine inanıyorum. Kürtler, hiçbir korku ve endişeye kapılmadan bağımsızlıktan söz edebilmelidir. Bu, onların doğal hakkıdır. Fakat bunun nasıl ve ne zaman olacağı ayrı bir meseledir. Bunu, uygun şartlarda elde etmek gerekmektedir.”
Barzani, 17 Temmuz 2006’da KDP ve KYB idari yapılarının birleştirilmesi için Kürt hükümeti yetkilileriyle Süleymaniye’de yaptığı görüşmede şöyle diyor: “Bağımsız bir bölgenin oluşturulması amacıyla oluşturulan bu yeni kurumları çok esaslı görüyoruz. Biz bir millet olarak bağımsız bir devlet kurma hakkını doğal bir hak olarak görüyoruz. Fakat bu mesele kendi uygun zamanında oluşmalıdır. Bunun zamanı da ister bugün ister yarın, isterse başka bir gün gelsin; bu, uygun bir zamanda mutlaka gerçekleşecektir.”
Barzani, 10 Ekim 2006 tarihinde Türkiye’nin NTV kanalına verdiği demecinde bağımsızlığın oluşma şartlarıyla ilgili olarak şunları söylüyor: “Irak içinde bir iç savaşın başlaması durumunda bizim için Kürdistan’ın bağımsızlığından başka yol kalmayacaktır.”
Kürdistan Bölge Başkanı Mesut Barzani’nin bağımsızlığın Kürtlerin doğal bir hakkı olduğuna, bunun Irak’taki iç ve dış şartlara bağlı olduğuna ve Irak’taki iç savaşın da bu şartlardan biri olduğuna dair açıklamaları, Kürt liderlerin Irak Kürdistan’ının geleceğiyle ilgili bakış açılarını açıkça ortaya koymaktadır.
Fakat dikkati çeken nokta şudur: Iraklı Kürt liderler, özellikle de Mesut Barzani, bağımsızlığı, sadece Irak Kürtleri için değil, bölgedeki tüm Kürtler için doğal ve meşru bir hak olarak görmektedir. O, komşu ülkelerdeki Kürt nüfusunun sayısını vermekte ve bölge ülkelerindeki Kürtlerin bağımsızlık istemelerinin günah sayılmaması gerektiğini ifade etmektedir.
Barzani Amerika’nın sesi Radyosu’nun Kürtçe servisine verdiği demeçte şöyle diyor: “Bölge ülkeleri, Kürtlerin Bağımsızlık yönündeki isteklerini bir günah ve hata olarak görmemelidir. Kürtler de Arap, Türk ve Fars milletleri gibi bağımsızlık ve özgürlük hakkına sahiptir.”
6 Haziran 2006 tarihli Şarku’l- Evsat gazetesine demeç veren Barzani şunları söylüyor: “Ben bir Kürt olarak her Kürtün kendi kaderini tayin çerçevesinde bağımsız bir Kürt devleti kurma arzusunu özgürce dile getirme hakkının olduğuna inanıyorum.”
Mesut Barzani, Kürt meselesiyle ilgili takınılması gereken tutum konusundaki tavrını da 2 Mayıs 2006’da ABD güçleri komutanı ile Musul’da yaptığı görüşmede şöyle açıkladı: “Geçmişte Kürt meselesi, güç kullanılarak çözülmeye çalışıldı ve bunun hiçbir neticesinin olmadığı görüldü. Şimdi Kürt meselesinin barışçı bir şekilde ve güç kullanımından uzak durularak çözümlenmesi gerekiyor. Çağımız, diyalog ve barış içinde bir arada yaşama çağıdır.”
Barzani bu açıklamasıyla bölgedeki Kürt meselesini söz konusu etmekte, komşu ülkelerdeki Kürtlerin kendi haklarını elde etmesi gerektiğini belirterek, terörist eylemler gerçekleştiren grupları, “bu ülkelerdeki Kürtler” diye nitelemekte ve komşu ülkeleri bunlara yönelik müdahaleden sakındırmaktadır. Aynı zamanda da Irak Kürdistan’ını bu gruplar için güvenli bir sığınak haline getirmektedir.
Barzani, 4 Haziran 2006’da el-Arabiya televizyonuna verdiği demeçte görüşlerini daha da cesaretle savunmakta Türkiye ve İran’daki Kürtlerin durumuyla ilgili olarak şunları söylemektedir: “Biz Türkiye’deki, İran’daki ya da başka yerlerdeki Kürtlerin haklarını elde etmesinden yanayız. Kürt haklarına yönelik inkar ve sindirme politikalarına şiddetle karşıyız. Bu meselenin demokratik yollar dışında bir çözüm yolu bulunmamaktadır. Biz, demokratik çözümler geliştiren her devleti tüm imkanlarımızla destekleriz. Elbette Kürt dostlarımızın ve Kürdistan’ı taksim eden ülkelerin iç meselelerine karışmak istemiyoruz.”
Barzani İran’daki Kürtlerin durumuyla ilgili olarak da şunları söylüyor: “Biz İran’ın İran Kürdistan’ındaki politikalarını onaylamıyoruz. Şüphesiz İran’da Kürtlere karşı ayrımcılık uygulanmaktadır ve Kürtler İran’da haklarından mahrumdur.”
Barzani Mısır’ın el-Ehram gazetesine 27 Nisan 2006 tarihinde verdiği demecinde de Kürtlerin bölgedeki durumuyla ilgili olarak şunları söylüyor: “Kürtler, Irak, Türkiye, İran ve Suriye’de tek bir millettir. Kürt bölgelerinin herhangi bir yerinde yaşanan bir gelişme diğer bölgeleri etkilemektedir. Biz bölge ülkelerinden Kürtlerin haklarını tanımalarını istiyoruz. Kürt milletinin varlığını inkar politikası doğru olsaydı, geçen yıllarda başarılı olurdu. Şunu artık anlamak gerekir ki Kürt milleti, kendi iradesine rağmen bölünmüştür. Bunların sorunlarının demokratik yollarla çözümlenmesi gerekmektedir.”
Barzani komşu ülkelerdeki Kürtlere verilen destek konusunda da şunları söylüyor: “Biz, komşu ülkelerde yaşayan Kürt kardeşlerimizi, haklarını elde etmeleri yönünde destekleyerek komşu ülkelerin iç işlerine karışmak istemiyoruz. Fakat bu, bu ülkelerde yaşayan Kürtlerin acılarını paylaşmayacağımız ve onlara haklarını elde ederken güce başvurmama yönünde nasihat etmeyeceğimiz anlamına gelmez.”
Barzani, muhtemelen bölgedeki Kürtlerle ilgili nihai sözünü 5 Haziran 2006’da Şarku’l- Evsat gazetesine verdiği demeçte söyledi: O, gazetecinin, “Bugün büyük Kürdistan meselesine nasıl bakıyorsunuz?” şeklindeki sorusuna şöyle cevap veriyor: “Bu, gerçekten çok önemli ve hassas bir meseledir. Kürt halkı bir bütündür ve tarih boyunca büyük zulümlere uğramıştır.”
Kürtlerin 500 yıl önce Osmanlı İmparatorluğu ile İran arasında taksim edildiğini, daha sonra da 1. Dünya Savaşı’nın galipleri tarafından bölündüğünü söyleyen Barzani, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Kürtlerin bir olup bağımsız bir devlet kurmak yasal hakkıdır. Kürt milletinin birleşip bağımsız Kürdistan’ı kurması, Kürtlerin doğal ve yasal hakkıdır.”
Bütün bunlar Iraklı Kürtlerin, Irak’ta oluşan durum ve yeni gelişmelerle ABD’nin ve Batı’nın yanında yer alarak; Iraklı değil, bölgesel bir oyuncu sıfatıyla Irak’tan ayrılarak büyük Kürdistan’ı kurma hedefini adım adım ve planlı bir şekilde hayata geçirmeye çalıştığını göstermektedir.
Barzani’nin açıklamaları türünden ifadeler, Irak kamuoyunda, bölgede ve dünyada bunun psikolojik olarak kabul ettirilmesine yönelik araçlar olarak kullanılmaktadır. Bu çerçevede, bölge ülkelerindeki Kürtler, onların planlarında ve programlarında özel bir öneme sahiptir. Iraklı Kürt liderler, bölgedeki Kürt meselesinden kendi bölgesel hedefleri doğrultusunda aşağıda belirtilen yollarla yararlanmak istemektedir:
1-Kürtlerle ilgili sorunları önemli ve etkili bir bölgesel mesele olarak körüklemek.
2-Barışçı ve demokratik yöntemler çerçevesinde Kürt haklarının savunuculuğunu ve temsilciliğini üstlenmek.
3-Diğer ülkelerdeki Kürtleri, Irak Kürdistan’ında propaganda alanında ve siyasi, istihbari ve hatta askeri alanlarda desteklemek.
4-Bölge Kürtleriyle ABD ve Irak Kürdistan’ı arasında aracı veya koordinatör rolü oynamak.
5-Bölge ülkeleriyle, bunlara muhalif Kürt grupları arasında arabulucu rolü oynamak.
Iraklı Kürtlerin, PKK ve Türkiye’nin PKK’ya yönelik tutumu konusundaki adımları, Iraklı Kürtlerin bölge ülkelerindeki Kürtlerle ilgili bakış açılarını yansıtan açık bir örnektir.
Bu bölümde Irak Kürdistan’ında eksen rolü oynayan KDP’nin takındığı tutumu ve attığı adımları ele alıyoruz. KDP’nin Irak’ın Kürdistan bölgesinde geleneksel olarak hâkim olduğu yer coğrafi açıdan Türkiye’nin güneydoğusundaki Kürt bölgeleri ile sınırdır. Bundan dolayı da KDP, Türkiye ile geniş bir siyasi ve ekonomik ilişkiye ve PKK ile de inişli çıkışlı bir ilişkiye sahip olmuştur.
KDP, 1995-98 yılları arasında KYB ile yaşadığı çatışmalarda KYB’nin siyasi tutumuna yakın olan PKK’ya karşı, Türkiye’den lojistik, siyasi ve hatta askeri destek görmek için Türk Silahlı Kuvvetleriyle geniş çaplı bir işbirliğine girişti. Fakat KYB’nin 1998’de siyasi tutumunu değiştirip Türkiye’ye yakınlaşmasından sonra KDP de PKK konusundaki tutumunu değiştirdi. Talabani, Türk ordusunun yardımlarıyla Kandil Dağı’nda PKK’ya karşı doğrudan çatışmaya girerken, Barzani, PKK’ya yardım ederek PKK ile KYB arasındaki çatışmaları körükledi.
Türkiye son dönemde Iraklı Kürt liderlere, Bağdat yönetimine ve hatta Irak’ın işgalcisi ve Iraklı Kürtlerin en büyük hamisi olarak ABD’ye, PKK’nın Irak’tan Türk topraklarına yönelik eylemlerini durdurması için geniş çaplı baskılar yaptı; hatta Irak sınırına büyük bir askeri yığınak yaptı. Irak hükümeti oluşan sorunu çözmek için Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari’yi 3 Temmuz 2006’da Ankara’ya gönderdi.
Türk yetkililer bu ziyaret sırasında 150 PKK militanının adını ve bulunduğu yeri Irak Dışişleri Bakanı Zebari’ye verdi ve bunların yakalanmasını istedi. Fakat KDP Siyasi Büro üyesi ve Mesut Barzani’nin dayısı Zebari, şu cevabı verdi: “Biz gerekli yasal direktifi verdik; fakat doğal olarak bizim direktifimiz bizim güvenlik sorumluluğumuzun altında olan bölgede geçerlidir. Irak’ta güvenliği tesis etmek zor olduğu için bu direktifin uygulanması da zordur.” Zebari, bu sözleri söylediği sırada herkes PKK’nın Irak Kürdistan’ında bulunduğunu biliyordu ve Zebari’nin bu açıklamaları, Irak’ın dışişleri bakanının sözleri değil, bir Kürt liderin bakış açısını yansıtan sözlerdi.
Birkaç gün sonra KDP Siyasi Büro Sekreteri, Fazıl Mirani, 19 Temmuz 2006 tarihli el-Hayat gazetesine şu demeci verdi: “Türkiye ve PKK’dan talep gelirse, Iraklı Kürtler, iki taraf arasında arabulucu olabilir.”
Ertesi gün, 20 Temmuz 2006’da Irak’taki ABD güçlerinin Komutanı George Casey Kürdistan’a geldi ve Barzani’nin Süleymaniye’de KYB yetkilileriyle görüşmelerde bulunduğu bir sırada KDP ve KYB yetkililerinin de hazır bulunduğu bir ortamda Türkiye’nin siyasi ve askeri girişimleriyle PKK’nın Kürdistan’daki faaliyetleri konusunda müzakerelerde bulundu.
10 gün sonra KDP Siyasi İlişkiler Sorumlusu Sefin Dizai başkanlığındaki 6 kişilik heyet, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) yetkilileri ve Genelkurmay Başkanı ile görüşmeler yaparken, medya organları, Kürdistan Bölge Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani’nin PKK liderlerinden Murat Karayılan’la görüştüğünü bildiriyordu. Fakat ünlü Kürt politikacılarından Mahmud Osman, 12 Ağustos 2006’da ez-Zaman gazetesine verdiği demeçte Ankara’nın, Neçirvan Barzani’nin Türkiye ile PKK arasında arabuluculuk yapma önerisini reddettiğini söylüyordu.
13 Ağustos 2006’da Irak Başbakanlık Bürosu bir açıklama yaparak PKK’nın Irak’taki tüm faaliyetlerinin yasaklandığını ve bürolarının kapatıldığını duyurdu. Ve yaklaşık bir ay sonra, 18 Eylül 2006’da Irak hükümeti, PKK’yı terörist bir örgüt olarak niteleyerek Bağdat’taki PKK bürolarının kapatılmasını ve PKK’nın tüm Irak’taki faaliyetlerinin yasaklanmasını öngören kararı resmen tebliğ etti.
Mesut Barzani’nin Bürosu, Türkiye’deki bir Kürt hareketinin terörist diye nitelendirilmesinden duyduğu rahatsızlığı belirterek şu açıklamada bulundu: “Bu tür açıklamalar, bölgede istikrara sebep olmamaktadır ve Türkiye’deki Kürt meselesinin barışçı yollarla çözülmesine yardımcı olmamaktadır.”
Iraklı Kürtler, özellikle de KDP, PKK’yı koruyarak ve Kürt sorununu, Türkiye’yi ve bu ülkedeki Kürtlerin haklarının savunulmasını söz konusu ederek, dünyanın; özellikle de ABD ve AB’nin ilgisini bu bölgedeki Kürt meselesine çekmeye çalıştı. Iraklı Kürtler, sorunun çözümü için dünyanın buna müdahale etmesi gerektiğine değinerek, barışçı yöntemlere yaptıkları vurguyla bu konuda uluslar arası bir ittifak oluşturmaya çalıştılar.
Mesut Barzani, 27 Nisan 2006’da Arap gazetecilerle Erbil’de düzenlediği ve ayrıntıları Lübnan’ın en-Nehar gazetesinde yer alan basın toplantısında, PKK konusundaki tutumlarının ne olduğunu soran bir gazeteciye cevaben şöyle dedi: “Sorun aslında siyasidir. Kürdistan İşçi Partisi (PKK) hatta zafer kazanacak olsa da bu mesele demokratik çerçevede olmadığı sürece bu mesele çözülmeyecektir. Türkiye’deki Kürt meselesinin çözülmemesi, başka Kürdistan İşçi Partilerinin kurulmasına sebep olacaktır. Mesele, halkın hakları meselesidir ki bu da barışçı yollarla çözümlenmelidir. Mesele PKK meselesi değildir.”
Sonuç olarak denilebilir ki Iraklı Kürtlerin, özellikle de Mesut Barzani’nin, Irak’taki ve bölge ülkelerindeki Kürtlerin meseleleri konusunda şu bakış açısına sahiptir: Kürtler tek bir millettir, kendi doğal ve yasal haklarına özellikle de bağımsız Kürt devletine sahip olmalıdır. Komşu ülkelerin endişesine sebep olan Irak Kürdistan’ındaki terörist Kürt grupları Iraklı Kürtlerin etnik tutumdan kaynaklanan desteğine sahiptir. Iraklı olmayan terörist Kürt grupların faaliyetlerinin önlenmesi için Iraklı Kürtlerle işbirliği, boş ve gerçek dışı bir beklentidir. Komşu ülkeler, bu sorunu çözmek için gerekli siyasi ve ekonomik araçları kullanmalı, özellikle de bölgesel koordinasyon alanında işbirliğinden yana olmalıdır.
Baztab'dan çeviren Alptekin Dursunoğlu