YDH- Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı Şeyh Naim Kasım, el-Alem televizyonuna verdiği mülakatta savaşın Lübnan’a yayılma ihtimalinden İsrail rejiminin Refah’a yönelik saldırı tehditlerine kadar birçok konuda önemli açıklamalarda bulundu.
El Alem: İsrail’in Gazze’ye yönelik vahşi saldırılarının başlamasından dört ay sonra Direniş Ekseni’nin eylemlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce ‘alanların birliği’ ne ölçüde gerçeklik kazandı?
Şeyh Naim Kasım: İsrail rejiminin Gazze Şeridi’ne saldırısıyla ilgili açıkladığı resmi hedefler şunlardı: Birincisi, Hamas’ın ve direnişin yok edilmesi. Bu Filistin meselesinin sona ermesi, Filistin için savaşmaya son verilmesi demektir. İkincisi esirler meselesiydi. İsrail en az bedel ödeyerek Siyonist esirleri kurtarmayı hedef olarak açıkladı. Üçüncüsü ise Gazze’nin geleceğinin İsrail’in elinde olması ve böylece yeni bir Aksa Tufanı’ın tekrarlanmaması ve İsrail rejiminin varlığını güvende hissetmesi ve tehlike altında görmemesiydi.
Hamas ve Filistin direnişi Aksa Tufanı operasyonunu başlattığında hedefleri Filistin’in özgürlüğü yolunda bir kapı açmak, Gazze ablukasının kaldırılmasını sağlamak, Batı şeria’daki Siyonist yerleşimleri durdurmak ve Mescid-i Aksa’yı İsrail komplolarından kurtarmaktı. Bu operasyon düşmana direnişin güçlü olduğunu ve kimsenin de onu yenemeyeceğini gösterdi.
Geçen dört ayda İsrail savaşla Hamas’ı yok edemedi; buna karşın direnişin operasyonları devam ediyor. Öte yandan İsrail savaşmıyor, sadece viran ediyor. Ancak Filistinliler savaşıyor ve düşmanın ağır kayıplar vermesini sağlıyor. Ayrıca Direniş Ekseni’nin Filistin meselesindeki sinerjisi bir teori değil bir pratiktir. Tabi bu sinerjinin Eksen’in üyeleri için bedelleri var; ancak kimse bunun bedellerini düşünmüyor. Tam aksine Filistin meselesi stratejik bir mesele olarak görüldüğü için Filistin halkını ve direnişi desteklemek Direniş Ekseni’nin önceliğidir. Dolayısıyla bu Gazze’ye verilen desteğin artmasına neden oldu.
Bu sebeple aradan geçen dört aya rağmen direniş güçlüdür, Direniş Ekseni düşmanın karşısında durmuştur ve düşman hiçbir hedefine ulaşamamıştır.
El Alem: Direniş Ekseni, belki de ilk kez çeşitli sahalarda alanların birliğini tecrübe ediyor. Hangi etkenler bu aşamanın ortaya çıkmasını sağladı ve bunun Amerika ve İsrail’e verdiği mesajlar nelerdir?
Şeyh Naim Kasım: Bazıları şöyle düşünüyor olabilir: Direniş Ekseni’nin bir yüksek konseyi var. Çeşitli yerlerden ve çeşitli ülkelerden oraya temsilciler geliyor. Bunlar oturup politika belirliyor ve kararlar alıyorlar.
Ancak gerçeklik böyle değil. Direniş Ekseni ortak inançlara sahiptir. Direniş Ekseni’nde herkes şu konularda ikna olmuştur: Filistin bir pusuladır. Güçlü, zayıfa yardım etmelidir. Eğitim verme kabiliyeti olanlar, eğitime ihtiyacı olanlara eğitim vermelidir. Gücü ve yeterliliği olan, bir diğerine yardım etmelidir.
Herkes, hedefin Filistin’i özgürleştirme hedefi konusunda görüş birliği içindedir. Direniş Ekseni bileşenlerinin bu birlikteliği, aslında pratik sahada birbirinin işini tamamlamasıdır.
Hamas’taki kardeşlerimiz Aksa Tufanı’nı yaptıklarında, bu işi yapmaya kendileri karar verdi. Tabi böyle bir karar vermek onların en doğal hakkıdır. Çünkü oradaki direniş güçleri öncelikle onlardır. Ülkelerinin durumunu en iyi onlar biliyor. Lübnan, Irak, yemen, İran ve Suriye, ikinci dereceden güçlerdir.
Direniş Ekseni bileşenleri kendi inancı ve değerlendirmesi çerçevesinde kendi rolünü belirliyor. Hiç kimse onlara siz şu noktada şu şekilde hareket edeceksiniz diye bir talimat vermedi. Bu, sürekli hatırlatılması gereken önemli bir noktadır; zira Direniş Ekseni entegrasyonu, teorik veya yapısal değil, pratik bir entegrasyondur.
El-Alem: Lübnan cephesinde gelişmelerin ciddi şekilde hız kazandığı görülüyor. Şiddetin artması ve İsrail rejiminin Nebatiye ve Güney Lübnan’ın diğer yerlerinde sivilleri hedef alması dikkate alındığında düşman bu adımlarla nasıl bir mesaj vermeye çalışıyor? Direnişin buna tepkisi ne şekilde olacak, acaba kapsamlı bir savaşa doğru mu gidiyoruz?
Şeyh Naim Kasım: Hizbullah, en başta sınırları belirledi ve bu çerçevede savaşıyor. Güneyin iki cephesinin ilk birkaç kilometresine odaklandı. İsrail ordusunu, askeri ekipmanlarını, askeri güçlerini ve kapasitelerini hedef aldı. Zira Hizbullah, Gazze’ye ve Filistin’e destek vermenin tek yolunun bu olduğuna inanıyor.
Hizbullah, bu yöntemle önemli kazanımlar elde etti. Düşmanı ağır kayıplara ve hasarlara uğrattı. Yüz bin İsrailli yerleşimcinin bu bölgeden göç etmesini ve bu rejimin içinde bir toplumsa kriz meydana gelmesini sağladı. İsrail de Hizbullah’ın koyduğu kurallara boyn eğmeye mahkum oldu.
El-Alem: Son günlerde rejimin savunma bakanından ve savaş kabinesinin diğer üyelerinden hatta Netanyahu’dan birçok tehditler duyuyoruz. Tüm tümenlerin Lübnan sınırına yığılmasından ve savaşın şiddetlendirilmesinden söz ediyorlar. Sizce Siyonist rejimin gerçekten savaşı Lübnan topraklarına yayabilecek bir hazırlığı var mı? Yoksa bu sözler sadece psikolojik savaş çerçevesinde bir korkutma taktiği olarak mı söyleniyor? Yahut sadece İsrail iç kamuoyuna mesaj vermek için mi dile getiriliyor?
Şeyh Naim Kasım: Şimdiye kadar İsraillilerin başvurduğu bütün korkutmalar, yalnızca psikolojik baskı yaratmak ve savaşsız kazanım elde etmeye yönelik oldu.
Fakat bu, İsrail’in hiçbir zaman savaşı genişletmeyi düşünmeyeceği anlamına gelmez. Böyle bir seçeneği düşünmeleri mümkün; hatta gelecekte böylesi bir şey için zemin yaratmak isteyebilirler. Ancak şu ana kadar söyledikleri sadece söz ve korkutma düzeyinde kaldı. Şu an böyle bir şey yapmıyorlar ve Güney Lübnan’da bir savaş olmayacak.
El Alem: Siz, bilimsel ve nesnel verilere rastladınız mı? Direniş bu konuda meşhurdur. Örneğin İsrail rejiminin içinde uzlaşma ne durumda askeri ve siyasi düşüncelere dair bilginiz var mı? Savaşın gerçekleşmesi ile savaşın olmaması arasındaki mesafe ne kadardır?
Şeyh Naim Kasım: Buraya kadar kapsamlı bir savaşın gerçekleşme ihtimali çok fazla değil. Aksine tüm eğilimler bunu önlemeye yönelik. Bununla birlikte İsrail’in Filistin’i Refah’a girmekle tehdit etmesi gerçekten çok olumsuz şeylerin yaşanmasına neden olabilir. Ancak şu an çok yönlü kapsamlı bir savaşın başlaması uzak ihtimal. Hatta işgalciler için bunun imkanı oluşsa bile yanlış bir hesap yapmaları durumu çok olumsuz noktalara götürür.
El Alem: Yani Direniş, İsrail’e kurallarını mı dayattı?
Şeyh Naim Kasım: Elbette… Çünkü direniş, Ekim ayında başladı. Direniş, ona vuracağı darbelerin sınırlarını belirledi ve bunu da açıkça ilan etti. Tepkisini Hizbullah’ın çizdiği çerçeveyle sınırlayan İsrail oldu. Hizbullah, en başında “Bizim kapsamlı bir savaş başlatma niyetimiz yok” diye açıkça söyledi. Şu anda da “biz büyük bir savaş başlatmak istemiyoruz” diyor. Ancak eğer İsrail savaşı genişletirse biz de savaşı genişletiriz.
İsrail bazen bir hedefe ulaşabileceğini düşünüyor, bir yere zarar vermesi gerektiğini hissediyor. Dolayısıyla kırmızıçizgiyi aşıyor ve köylere saldırıyor, sivilleri öldürüyor. Bizim parti olarak kararımız açık. Kırmızıçizgiler ne kadar aşılırsa o kadar cevap verilecek. Örneğin İsrail rejiminin Meron Hava Kontrol üssüne ve Safed’deki kuzey birlikleri komuta merkezine saldırı niyetimiz yoktu. Ama onlar sivilleri öldürünce biz de savaşı genişletmeye karar verdik. Bununla şunu demek istiyorum: Biz sivillere ne kadar saldırı yapılırsa o kadar karşılık vereceğiz, düşman savaşı ne kadar genişletirse o kadar genişleteceğiz. Şu an çok genişlediğini görmüyoruz.
El-Alem: Direniş [Filistin direnişi] tarafından düzenlenip sunulan önerinin ardından şu an bir siyasi çözüm ihtimali var mı?
Şeyh Naim Kasım: Savaşın sona ermesi için meselenin çözülmesinden başka seçenek yok. Paris’teki çerçeve anlaşmasında konan ilkeler, yeni gözden geçirmelerin veya başka çözüm yollarının başlangıç noktası olacak. Ancak bu sürecin aşılması zaman alabilir.
Dolayısıyla bu sürede açıktır ki Amerikalılar ve İsrailliler tüm araçlarını ve kapasitelerini zorbalık için kullanacaklar. Bu şekilde zaman kazanıp öngördükleri kazanımları elde etmek istiyorlar.
Bu ikisi birlikte ilerleyecek. Yani anlaşma için gösterilen çabalar ve İsrail’in öngördüğü kazanımlar için savaşı sürdürmesi birlikte ilerleyecek.
El Alem: Fransa’nın Lübnan’a ve Hizbullah’a önerisi iletildi. Lübnan hükümeti buna pek önem vermedi. Zira Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, bu önerinin yalnızca İsrail’in çıkarlarını temin ettiğini söyledi. Bu konuda sizin görüşünüz ne?
Şeyh Naim Kasım: Fransa’nın önerisi, çok fazla bahsetmeye değmez. Çünkü birincisi bir kere bu öneri yanlış zamanda söz konusu edildi. Bu öneri bizim savaşa girmemize karşı.
Biz, Gazze’ye saldırılar duruncaya kadar Gazze’yi desteklemek için savaşa girdik. Bu öneri bize diyor ki Gazze’yi ve İsrail’in saldırılarını unutun, Siyonist rejime karşı bir şey söylemeyin; çünkü o canının her istediğini yapma hakkına sahiptir. Siz Gazze’den desteğinizi çekin ve başka bir yol bulun.
Yani özetle bu öneri en başından yersiz ve zaman açısından da uygunsuzdur.
El Alem: İsrailliler eğer Refah’a saldırı tehditlerini gerçekleştirirse bu insani açıdan bir felaket olur. Yalnızca 60 kilometrekarelik bu alanda 1.4 milyon Filistinli yaşıyor. Bu durum Hizbullah’ın savaşın genişletilmesi konusundaki kuralını değiştirir mi?
Şeyh Naim Kasım: Maalesef, Arap ve İslam dünyası ile insan hakları yanlısı olduğunu iddia eden ülkeler, geçen dört ay boyunca Amerika ve İsrail tarafından Filistinlilere uygulanan bu soykırımı durdurmak için hiçbir ley yapmadı.
Refah saldırısı, Gazze savaşının bir parçasıdır yani kuzeyde, Han Yunus’ta, güneyde ve Gazze merkezinde olanların Refah’ta da olması mümkündür.
Ben şu an Hizbullah’ın veya Direniş Ekseni’nin Refah’a saldırı konusundaki tepkisini değerlendiremem. Bekleyip görelim bu saldırı olacak mı olmayacak mı?
Eğer bu saldırı olursa o zaman özel bir değerlendirme yaparız. Savaşı genişletelim mi, acaba savaşı genişletmemiz, İsrail’in Refah’a saldırıyla öngördüğü hedefi gerçekleştirmesini engeller mi? Bütün bunlar o zamanki saha şartlarına bağlı.
El Alem: Gazze saldırısının durması halinde onun [Fransa önerisinin] içeriğiyle ilgili müzakereyi kabul eder misiniz?
Şeyh Naim Kasım: Gazze saldırıları durduğu zaman, 1701 sayılı karar ve onun uygulanması konusunda ne teklifler yapılacağını göreceğiz. Mesele, Fransa’nın girişimine bağlı veya onunla sınırlı değil.
El Alem: Hizbullah Genel Sekreteri konuşmasında bugün direnişin güçlü konumda olduğunu ve İsrail’in şartlar dayatabilecek konumda olmadığını söyledi. O, Lübnan hükümetinden de çıtayı 1701 sayılı kararın üstüne taşımasını istedi. Galiba bu mesele Hizbullah’ın 1701 sayılı kararla ilgili çekincelerinin oluşmasına neden oldu. Siz bu konuda ne dersiniz?
Şeyh Naim Kasım: 1701 sayılı karar ister hoşumuza gitsin isterse onda değişiklikler yapılmasını isteyelim, biz siyasi bahisleri ateşkes sonrasına bırakmakta kararlıyız. Bu sebeple şu aşamada onun ayrıntılarından bahsetmek zaman öldürmektir ve bu Gazze’yi desteklerken bizi gereksiz şekilde meşgul eder.
Gazze'yi desteklemek için savaşa girmemizin cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgisi yok
El-Alem: Siyasi tartışmalarda birçok Lübnanlı politikacı ve hatta parti, Hizbullah'ın bu savaşa girmesine ve güneyi bu savaşa açmasına bir şekilde karşı çıkabilir; çünkü bu savaşın sonuçları ile cumhurbaşkanlığı seçimleri birbiriyle ilişkili. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Şeyh Naim Kasım: Gazze'deki savaş, onun sonuçları ve Güney Lübnan'da Gazze'yi desteklemek için yaşanan çatışmaların cumhurbaşkanlığı meselesiyle hiçbir ilgisi yok. Cumhurbaşkanının seçilmesini engelleyen şey parlamentonun birbiriyle anlaşamayan parçalı yapısıdır.
Karşı taraf eğer 65 oy toplayabilseydi mutlaka meclise gidecekti. Biz de aynı şekilde eğer 65'i bulabilseydik meclise giderdik; kimsenin bu kadar oyu alabilecek gücü yok. Ayrıca toplantı yeter sayısı da 86 kişidir.
Yani sorun tamamen içeriyle ilgili. Gazze'nin işgalinden bu yana dört ay geçti ve hiç kimse cumhurbaşkanlığı konusunda dört ya da beş ay önceki tutumundan geri adım atmadı.
Batılı ve Arap ülkelerinin bu konuda yapabileceği bir şey yok. Bu konu sadece cumhurbaşkanlığıyla ilgilidir. Yarın bir grubun bizimle aynı fikirde olacağını varsayarsak ve cumhurbaşkanını seçeceğimizi tahmin edersek, şu anda güneyde yaşanan çatışmalara rağmen mutlaka parlamentoya çıkıp cumhurbaşkanını seçeriz. Büyük bir savaş olursa 2006'da yaşadığımız siyasi sorunları yaşamayacağız.
El-Alem: Bu konu çok önemli. Bazı Lübnanlı partiler, çıkarlarını yabancıların çıkarlarına bağlamış durumda. Peki eğer büyük bir savaş olursa bu partiler bununla nasıl başa çıkacak?
Şeyh Naim Kasım: 2006'da Lübnan'daki iç şartlar şu ankine göre çok daha zordu. dolayısıyla büyük bir savaş olursa 2006'da yaşadığımız siyasi sorunları yaşamayacağız. O zamanın sorunlarının direnişe ve yeniden yapılanmaya olumsuz bir etkisi olmadı; hatta bizim için olumluydu, yani bir savaş olursa sonuçları eskiye göre daha az olacaktır.
El-Alem: Bölgedeki krize kapsamlı çözüm için görüşmelerin kapsamı da genişliyor mu?
Şeyh Naim Kasım: Şu an bölgenin kapsamlı bir barışa girmesinin pek mümkün olmadığını düşünüyorum. Bunun sebebi krizin Gazze ve Siyonist rejimle ilgili olmasıdır. İleri yönde hareket edebilmek için öncelikle bir çözüm yolunun bulunması gerekiyor. Şu an böyle bir şey görülmüyor.
Bu arada Amerikalılar İsrail lehine süreçler yaratmak için nüfuzunu kullanabilir. Örneğin Suudi Arabistan ile İsrail arasındaki normalleşme süreci gibi. Ancak bunu durumun yeniden değerlendirmesinin bir parçası olarak görmüyorum; çünkü normalleşme ön adımları uzun zaman önce başlamıştı. Aslında Suudi Arabistan bazı taleplerini gerçekleştirmek için Gazze savaşını kullandı, dolayısıyla böyle bir süreci Gazze krizinin çözümünün bir parçası olarak görmüyorum. Gazze sorununun da kendi kendine çözüme kavuşacağına inanıyorum.
Çeviri: YDH