YDH- İsrail lobisinin ABD siyasetinde kritik bir yer tuttuğu ve karar alma süreçlerinde ciddi etki sahibi olduğu bilinse de lobinin işleyiş biçimi, faaliyetleri ya da manevraları dikkati hak ediyor. İsrail gazetesi Haaretz, en güçlü Yahudi lobi örgütü AIPAC’i inceliyor.
***
Ben Samuels
28 Şubat 2024
Amerikan İsrail Halkla İlişkiler Komitesi’nin (AIPAC) çalışmalarını ve etkisini değerlendirirken çok az insan tümüyle tarafsız davranır. İster saygı duyulsun ister korkulsun isterse de nefret edilsin AIPAC, kimileri tarafından İsrail yanlısı savunuculuğun bir simgesi ya da Amerika’nın siyasi lobicilik ve bağış toplama sahnesinde yanlış olan her şeyi simgeleyen bir öcü olarak görülüyor.
Ancak nasıl nitelendirilirse nitelendirilsin, AIPAC’in son üç yıldaki siyasi evrimi ABD siyasetinin belirleyici meselelerinden biri oldu.
AIPAC hem Demokrat hem de Cumhuriyetçi siyasi partilere ve ABD hükümetinin hem yasama hem de yürütme organına odaklanan İsrail yanlısı bir lobi kuruluşu.
Washington’un en güçlü İsrail yanlısı kuruluşu olan ve onlarca yıldır görünürde lobi faaliyetlerine ve siyasi mücadelenin dışında kalmaya kendini adamış olan bu kuruluş, 2021’de seçim kampanyası alanına girerek ve lobi faaliyetleri ile bağış toplama çabaları arasındaki tüm güvenlik duvarlarını kaldırarak uzun süredir dile getirdiği tarafsızlığı bir kenara bıraktı.
Yöntem ve taktikleri nedeniyle halihazırda bir paratoner olan AIPAC’in 2024 seçim döngüsündeki rolü ve mesajları, 7 Ekim ve ardından gelen Gazze savaşının İsrail ve Filistinlileri daha önce hiç olmadığı kadar önemli bir kampanya konusu haline getirmesinin ardından daha fazla mercek altına alındı.
AIPAC’in son dört aydaki tepkisi —ve önümüzdeki birkaç ay içinde atması beklenen adımlar — kuruluşun kendisine ve açıkça tek bir odağa sahip olduğu ülkeye daha fazla inceleme getirecektir.
Bu, AIPAC’in bu noktaya nasıl geldiğini ve nereye gidebileceğini anlamak için kuruluşun mazisi, bağışçıları, etkisi ve faaliyet gösterdiği siyasi bağlam ile şu anda sağcı İsrail’in uygulayıcısı ve ABD solunun peşindeki hayalet olarak algılanmasına neyin yol açtığına dair bir rehber.
1953 yılında Amerikan Siyonist Halkla İlişkiler Komitesi olarak kurulan AIPAC, 1963 yılında daha bilinen adını aldı. Fakat 1970’lerde varlığını hissettirmek ve Kongre ile Beyaz Saray’ın açık bir şekilde İsrail yanlısı bir ABD politikası benimsemesini savunmaya başlamak için gereken mali ve siyasi gücü biriktirmeye başladı.
AIPAC misyonunu, bir “Amerikan değeri” olarak gördüğü “ABD-İsrail ilişkileri için iki partili destek oluşturmak” olarak tanımlıyor. Bu misyonu, ABD-İsrail bağlarını söz ve eylem (yani askeri yardım) yoluyla güçlendirmeyi ve terörle mücadeleyi amaçlayan geniş iki partili destekle temel politika noktalarını savunarak “ABD ve İsrail’in güvenliğini artırma” çabası olarak ifade ediyor.
Fakat diğer konular, özellikle İran, “İsrail karşıtı ayrımcılık” ve “barışın desteklenmesi” ile ilgili olarak daha politik bir alana giriyor. Bu son husus özellikle “İsrail ile Filistinliler arasında üzerinde müzakere edilmiş iki devletli bir anlaşmayı” içeriyor.
AIPAC, uzun zamandır kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olarak tescil edilmesi ile yabancı bir hükümeti, yani İsrail’i doğrudan temsil etmeme ısrarı arasındaki gerilimi yönetiyor.
Örgüt, İsrail hükümeti ya da yabancı bir örgüt yerine özel bağışçılar tarafından finanse edildiği için Yabancı Acenteler Kayıt Yasası kapsamında kayıtlı olması gerekmiyor.
501(c)(4) numaralı kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olarak kayıtlı olan AIPAC’in finansmanı, derin destekçi kitlesi (üç milyondan fazla taban destekçisi olduğunu iddia ediyor) aracılığıyla özel bağışlar yoluyla sağlanıyor.
Bu destekçilerin birçoğu Amerika’daki Yahudi cemaatinin en önde gelen isimleri arasında yer alıyor ve aynı zamanda ABD-İsrail ilişkilerinin Yahudi olmayan sadık savunucuları.
Ayrıca, 1996 yılında liderlik rolünü üstlenmeden önce açık bir Cumhuriyetçi olan uzun süredir CEO Howard Kohr liderliğindeki yaklaşık yirmi bölge bürosu ve 300’den fazla tam zamanlı çalışan tarafından destekleniyor.
AIPAC, yalnızca bu yıl lobi faaliyetleri için 3 milyon dolardan fazla, 2008’den bu yana ise her yıl 2 milyon dolardan fazla harcama yaparak Washington’daki en güçlü lobiler arasında ilk sıralarda yer aldı.
Ancak gücü, paranın ötesine geçiyor. Amerika’nın her köşesindeki siyasi ve meslekten liderlerle derin ilişkilere sahip olan 50 üyeli yönetim kurulu, ülkeyi ve siyasi eğilimleri kapsıyor.
AIPAC yetkilileri onlarca yıldır Cumhuriyetçi ve Demokrat yönetimleri yakın tutmaya çalıştı, aynı zamanda Kongre’deki her iki partiyle de bağlarını sürdürerek siyasi atmosfer nasıl olursa olsun ABD-İsrail ilişkilerini geliştirmeye uğraştı.
Yakın zamana dek, modeli denenmiş ve doğrulanmış bir yöntem olarak ABD’nin dört bir yanına yayılmış yüz binlerce sadık destekçisi —ki bunların çoğu önemli bağışçılar— sayesinde hem Demokratlar hem de Cumhuriyetçiler üzerindeki etkisinden yararlanıyordu.
AIPAC’e bağlı Amerikan İsrail Eğitim Vakfı adlı kâr amacı gütmeyen hayır kurumu, ABD’li milletvekilleri için İsrail’e özel gezilere sponsorluk yaparak İsrail’in Kongre üyeleri için en sık seyahat edilen yer olmasında kayda değer bir rol oynuyor.
Bir lobi örgütünün siyasi mücadelenin dışında kalmaya çalıştığını iddia etmek mantığa aykırı görünebilir ama AIPAC’in onlarca yıldır modeli buydu.
AIPAC’in siyasi gücüne ve savaş sandığına sahip diğer özel çıkar grupları geleneksel olarak tek bir partiyle ilişkilendirilirken (Ulusal Tüfek Derneği’nin Cumhuriyetçi Parti ile ilişkisi gibi) örgüt, teorik olarak gücünü koridorun karşısındaki ilişkilere dayandırmaya çalışmıştı.
AIPAC yetkilileri onlarca yıldır Cumhuriyetçi ve Demokrat yönetimleri yakın tutmaya çalıştı, aynı zamanda Kongre’deki her iki partiyle de bağlarını sürdürerek siyasi atmosfer nasıl olursa olsun ABD-İsrail ilişkilerini geliştirmeye uğraştı: Washington Post’un ifadesiyle, “iki yakın ama bazen kavgacı dost arasındaki karar alma mekanizmasını yağlamaya yardımcı olmaya” çalıştı.
Bu nedenle, üyeleri onlarca yıldır İsrail yanlısı milletvekillerine ve adaylara bağışta bulunurken, ABD-İsrail ilişkilerine tehdit olarak gördükleri şahsiyetleri yenilgiye uğratmaya çalıştılar.
Bununla birlikte AIPAC’in gücünün büyük bir kısmı, siyasi destek, bağış toplama ve kampanyalarla ilgili çıkarımsal sonuçlar yoluyla politikayı etkileyerek ima ettiği nüfuzundan geliyor. Bu, Yahudi cemaati içindeki muhalefeti zorlaştırmayı, gazetecilere sert davranmayı ya da ABD milletvekillerine meşhur parti çizgisine uymamanın sonuçları olacağını ima etmeyi amaçlayan, eleştirmenlerin sindirme taktikleri olarak adlandırdıkları taktikleri de içeriyor.
O dönemki temsilci David Price, Ekim 2021’de emekli olmadan kısa bir süre önce Haaretz’e verdiği demeçte bu durumu şöyle ifade etmişti: “Demokrat parti grubunda —parti liderliği de dahil olmak üzere— AIPAC zıpla dediğinde ‘Ne kadar yükseğe?’ dediğimiz zamanlar çok uzun zaman önce değildi; bu oldukça refleksifti, ben bundan rahatsız olmaya başladım ve pek çok üye de rahatsız oldu. Bu durumdan rahatsız olan üye sayısı, bu yönde oy kullanan üye sayısından çok daha fazlaydı.”
AIPAC kendisini İsrail yanlısı olarak tanımlasa da onlarca yıldır İsrail sağının yanında yer aldı. Resmi olarak, ABD-İsrail ilişkilerini güçlendirdiğini düşündüğü her türlü politikayı, özellikle de tam finansmanlı ABD yardımı yoluyla destekliyor.
Ayrıca İsrail’in bir Yahudi devleti olarak Amerika’nın demokrasi ve eşitlik ile ifade ve din özgürlüğüne olan bağlılığını paylaştığını savunuyor.
Örgüt görünürde iki devletli çözümü desteklemekle birlikte, diplomatik ilerleme sağlanamamasını genelde Filistinlilerin suçu olarak değerlendiriyor.
AIPAC’in İsrail sağını destekleme yönündeki eğilimi Binyamin Netanyahu’nun iktidarda olduğu on yıllar boyunca daha da güçlendi.
İsrail’in normalleşme çabalarına hem İbrahim Anlaşmaları hem de İsrail’in bölgesel entegrasyonunu zorlamaya dönük gelecekteki çabalar konusunda tam destek sundu.
AIPAC inandıkları konusunda ne kadar güçlü ise, İsrail’in konumunu tehlikeye attığına inandığı kuruluşlara karşı da o kadar ses çıkardı. Bunun en önemli örneği, 2000’li yıllarda AIPAC’in ABD-İsrail ilişkilerini çevreleyen Amerikan-Yahudi söylemi üzerindeki tekeline bir tepki olarak kurulan iki devlet yanlısı J Street örgütü.
Kuruluşundan bu yana AIPAC, siyasi yelpazedeki yeri ne olursa olsun teorik olarak her İsrail hükümetinin politikalarını destekledi. Fakat 1980’lerden itibaren hem İsrail hem de ABD’deki kilit isimler AIPAC’in ideolojik olarak Likud ve dönemin Başbakanı İzak Şamir’e aşırı yakınlaşmasından endişe duymaya başladı.
Örneğin İzak Rabin, 10 milyon dolarlık kredi garantisi sağlama çabaları nedeniyle İsrail ile ABD arasındaki gerilimi alevlendirdiği için AIPAC’i azarlamak üzere Washington’a gitti ve ABD-Yahudi kuruluşlarının ABD-İsrail diplomatik ilişkilerinde merkezi bir rol oynamasına gerek olmadığını savundu.
Bu durum Ronald Reagan’dan bu yana her ABD başkanı ile Suudi silah anlaşmaları, Filistin barış süreci, İran diplomasisi ve ABD'nin uluslararası toplumda İsrail’e kalkan olması gibi konularda gerginliklere yol açtı.
AIPAC’in İsrail sağını destekleme yönündeki eğilimi Binyamin Netanyahu’nun iktidarda olduğu on yıllar boyunca daha da güçlendi ve New York Times köşe yazarı Thomas Friedman'ın AIPAC’i “Bibi’nin çoraptan kuklası” olarak tanımlamasına neden oldu.
AIPAC, Demokratların İsrail’den uzaklaştığını savunurken İsrail’e koşulsuz destek veren Cumhuriyetçi Parti ile ideolojik olarak sürekli ve artan bir şekilde uyumlu hale geldi.
Yakın zamanda AIPAC, Başbakan Netanyahu’nun İsrail yargısının bağımsızlığına dönük saldırısını kamuoyu önünde eleştirmekte isteksiz davranarak ve “İsrail’in iç siyasi tartışmalarında tavır almıyoruz,” diyerek kendisini çoğunluk İsrail ve Amerikan-Yahudi konsensüsünün dışında buldu.
AIPAC her iki partiden ABD başkanlarıyla çatışmaya yabancı değil. Ancak Obama yönetiminden bu yana AIPAC, Demokratların İsrail’den uzaklaştığını savunurken İsrail’e koşulsuz destek veren Cumhuriyetçi Parti ile ideolojik olarak sürekli ve artan bir şekilde uyumlu hale geldi.
Demokratlar ise İsrail daha da sağa kayarken kendi merkezlerinin sabit kaldığını savunuyor. Bu durum Demokrat Parti’nin büyük bir kısmı ile AIPAC arasında İran, Netanyahu’ya baskı ve Filistinlileri güçlendirme çabaları gibi politika ayrılıkları konusunda bir gerilime yol açtı.
Başkan Ronald Reagan ve AIPAC, 1981 yılında Suudi Arabistan’a önerilen Havadan Uyarı ve Kontrol Sistemleri satışı konusunda karşı karşıya geldi.
AIPAC, satışa karşı yoğun bir lobi faaliyeti yürüttü ama Reagan, Yahudi senatörlerle teke tek görüştü ve aleyhte oy kullanmaları halinde çifte sadakat suçlamasında bulunmakla tehdit etti. Reagan, ayrıca sivri bir çıkış yaptı: “Amerikan dış politikasını belirlemek başka ülkelere kalmadı.”
AIPAC daha sonra iki Illinois Demokratının, Suudi anlaşmasını destekleyen Cumhuriyetçi rakiplerine karşı yürüttükleri seçim kampanyalarını kazanmalarına yardımcı oldu.
1991 sonbaharı, Başkan George H.W. Bush ile İsrail arasında —AIPAC tarafından desteklenen— tarihi bir kamusal siyasi hesaplaşmaya ve ardından aylar süren bir açmaza sahne oldu.
İsrail ile Filistinliler arasında muhtemel bir barış anlaşması havada uçuşurken Bush, İsrail’in eski Sovyetler Birliği’nden gelen göç dalgasıyla başa çıkmasına yardımcı olmak için 10 milyar dolarlık kredi garantisini onaylamayı reddetti.
Bush, İsrail’e askeri ya da iktisadi yardım yapılmasını işgal altındaki topraklarda yerleşim inşaatlarının sınırlandırılmasına bağlayan ilk ABD Başkanı olmuştu.
Bush, daha sonra bu talebi kabul etmeden önce İsrail’in yerleşim inşaatlarını dondurmasını talep etti; ilk kez bir ABD Başkanı, İsrail’e askeri ya da iktisadi yardım yapılmasını işgal altındaki topraklarda yerleşim inşaatlarının sınırlandırılmasına bağlamıştı.
Bush, Eylül 1991’de düzenlediği bir basın toplantısında AIPAC’i kredi garantileri konusunda yaptığı lobi faaliyetleri nedeniyle eleştirdi. “Bugün duyduğuma göre Kongre’de sorunun diğer tarafı için çalışan 1000 kadar lobici varmış. Burada bunu yapan yalnız ve küçük bir adam var,” dedi ve “bazı muktedir güçlerle karşı karşıya olduğunu” da sözlerine ekledi.
AIPAC ile Başkan Barack Obama arasında daha önce yaşanan gerginlikler, özellikle de İran’ın nükleer silahlara ulaşmasını engellemek amacıyla 2015 yılında imzalanan Kapsamlı Ortak Eylem Planı’nı güvence altına alma çabalarının yanında sönük kalır.
AIPAC, Obama’nın imzasını taşıyan diplomatik teşebbüs olan İran nükleer anlaşmasına karşı topyekûn bir operasyon başlatarak reklam ve lobi faaliyetleri için yaklaşık 30 milyon dolar harcamıştı.
Eleştirmenler örgütün, (Obama’nın arkasından) örgütlenen ve ardından 58 Demokratın boykot ettiği Kongre ortak oturumunda anlaşmayı kötüleyen eşi benzeri görülmemiş partizan bir konuşma yapan Netanyahu’dan çok şey öğrendiğini savundu.
A Promised Land (Vaat Edilmiş Topraklar) adlı anı kitabında Obama, “her iki partinin üyelerinin de” AIPAC ile karşı karşıya gelmekten endişe duyduğunu yazmış ve “İsrail politikasını çok yüksek sesle eleştirenlerin ‘İsrail karşıtı’ (ve muhtemelen antisemitik) olarak etiketlenme ve bir sonraki seçimde iyi finanse edilmiş bir rakiple karşı karşıya gelme riskiyle karşı karşıya kaldıklarını” eklemişti.
İsrail ile çatışmanın, ABD’nin diğer yakın müttefiklerinden herhangi biriyle uğraşırken “var olmayan bir iç siyasi maliyete yol açtığını” yazmıştı.
Örgüte ve Demokrat Parti’ye yakın isimlere göre, AIPAC’in nükleer anlaşmayı engelleme konusundaki başarısızlıkları, şu anda devam eden siyasi evriminin yolunu açmaya yardımcı oldu.
Donald Trump’ın kampanyası, 2016’da Cumhuriyetçi Parti’den başkanlık adaylığı için gerçekçi bir rakip olduğu anlaşıldıktan kısa bir süre sonra AIPAC’i yörüngesine çekti.
O yılki AIPAC politika konferansına katılan Trump, hem Obama’ya (“İsrail için gelmiş geçmiş en kötü başkan”) hem de Hillary Clinton’a sert bir şekilde saldırdı ve ayakta alkışlandı; İsrail’in Amerika’dan aldığı mali yardımı geri ödemesini talep etmesinden saatler sonra gelmesi daha da tartışmalıydı.
Trump’ın politikaları AIPAC ve destekçileri tarafından övgüyle karşılandı.
Başta şüpheci olan bir kitle tarafından (bazı katılımcıların salonu terk etmesine rağmen) coşkuyla karşılanması, Trump’ın ana akım izleyici kitlesine tanıtılmasına yardımcı oldu.
Trump, AIPAC’in Obama hakkındaki yorumlarına tepki göstermesinin ardından başkanlığı süresince AIPAC konferanslarını boykot etmeye devam edecekti. Ancak Trump’ın politikaları AIPAC ve destekçileri tarafından övgüyle karşılandı ve dönemin Başkan Yardımcısı Mike Pence, AIPAC’in 2020 politika konferansında Trump’ın yeniden seçilmesi için destek çağrısında bulunduğunda ayakta alkışlandı.
AIPAC neredeyse tamamen Trump’ın yanında yer almış olabilir; ama bazı geri adımlar da attı. Örgüt, 2017’de Charlottesville’de düzenlenen meşhur neo-Nazi “Sağı Birleştir” mitingine ve Trump’ın “her iki tarafta da iyi insanlar var” diyerek aşırı sağcı şiddeti kınamamasına şiddetle karşı çıkarak “tüm seçilmiş yetkilileri nefreti teşvik edenlerle buna karşı çıkanlar arasında ahlaki denklik kurmayı reddetmeye” çağırdı.
6 Ocak 2021’de AIPAC, Trump’ın ABD Kongre Binasındaki ölümcül ayaklanmadaki rolünü: “Bu şiddet ve Başkan Trump’ın bunu kışkırtması son derece çirkindir ve sona ermelidir.” diyerek kınadı.
Trump yönetimi sırasında AIPAC’in Cumhuriyetçi Parti ile özdeşleşmesi yoğunlaştı ve özellikle Demokrat Parti’nin yükselen ilerici kanadını eleştirerek ABD iç siyasetine daha açık bir şekilde dahil oldu.
O dönemde başkan adayı olan Senatör Bernie Sanders’ın AIPAC’in 2016 konferansına katılmayı reddetmesinden bu yana İsrail yanlısı lobi saldırıya geçmeye başladı; ama özellikle de 2018’de, Filistin yanlısı ilerici adayların göreve gelmesinden ve bunların pek çoğunun İsrail yanlısı iktidarları başarılı bir şekilde mağlup etmesinden sonra.
Bu durum özellikle Kongre’nin üç Müslüman-Amerikalı üyesinden ikisi olan Temsilciler Ilhan Omar ve Rashida Tlaib ile olan çatışmalarında kendini göstermiş, Omar’ın meşhur “Her şey Benjamin’e bakar” tweet’i ve AIPAC’in sosyal medya reklamlarında onları İslam Devleti örgütüyle kıyaslayarak saldırması gibi çirkin tartışmalara yol açmıştı.
Belki de hiçbir ABD başkanı —ya da her iki partiden herhangi bir siyasetçi— AIPAC ile ABD Başkanı Joe Biden kadar uyumlu inançlara sahip değil.
AIPAC gibi Biden da Reagan’ın Suudi Arabistan’a gelişmiş silahlar satmasına karşı çıkmış ve daha sonra Bush’un kredi garantisi tartışmalarına yanıt olarak ABD’nin İsrail’e yardımını koşulsuz hale getirmeyi amaçlayan yasanın eş sponsorluğunu yapmıştı.
AIPAC ile Biden arasındaki çatlaklar, ABD’nin Netanyahu’ya karşı giderek daha sabırsız hale gelmesiyle ortaya çıkmaya başladı.
1992 yılında AIPAC’in politika konferansında yaptığı konuşmada ABD’nin İsrail’e Filistinlilerle barış yapması için yaptığı baskıyı kınamıştı.
AIPAC, Biden’ın başkanlığı süresince ABD-İsrail ilişkilerini güçlendirme çabalarını överken, İsrail’in ABD Vize Muafiyet Programına girişini sağlama ve iki ülke arasındaki “kopmaz bağların” ve Biden’ın Temmuz 2022’de İsrail’e yaptığı ziyaret sırasında imzaladığı “ABD’nin İsrail’in güvenliğine olan sarsılmaz bağlılığının yeniden teyidi” olan Kudüs Deklarasyonunu imzalama çabalarından övgüyle bahsetti.
Ayrıca Başkan’ın 7 Ekim sonrasında verdiği sarsılmaz desteği överek, saldırıyı takip eden günlerde yaptığı konuşmaları alkışlayan Amerikan-Yahudi örgütlerine katıldı.
Fakat AIPAC ile Biden arasındaki çatlaklar, ABD’nin Netanyahu’ya karşı giderek daha sabırsız hale gelmesiyle ortaya çıkmaya başladı.
AIPAC, yabancı hükümetlerin ABD tarafından tedarik edilen silahları insan haklarını ihlal etmek için kullanmayacaklarını garanti etmelerini öngören memorandumu nedeniyle 7 Ekim’den bu yana Biden’ı ilk kez kamuoyu önünde eleştirdi.
AIPAC’i eleştirenler uzun zamandır onu ABD-İsrail ilişkilerini özcüleştirmekle, “İsrail yanlısı” tanımını sahiplenme çabalarıyla ve İsrail politikalarını —özellikle Filistinlilere ve işgale dönük— eleştirenleri hedef almakla suçluyor.
Eski Başkan Jimmy Carter, 2006 yılında “İsrail hükümetinin politikalarını eleştirme konusundaki isteksizliğin AIPAC’in olağanüstü lobi faaliyetlerinden” ve “önemli bir aykırı sesin olmamasından” kaynaklandığını yazmıştı.
Carter, “Kongre üyelerinin İsrail ve Filistin arasında dengeli bir tutum benimsemeleri, İsrail’in uluslararası hukuka uymasını önermeleri ya da Filistinliler için adalet ya da insan haklarını savunmaları neredeyse siyasi bir intihar olacaktır,” diye de eklemişti.
AIPAC ve Netanyahu, son üç ABD yönetimi boyunca Washington’da büyük ölçüde eşanlamlı hale geldi.
Ezici çoğunluğu liberal olan ABD-Yahudi cemaatinin büyük bir kısmı, AIPAC’in İsrail konusunda Amerikan-Yahudi uzlaşısının yekpare sesi olarak kendine biçtiği role içerlemeye başladı.
Özellikle ABD-Yahudi toplumunun merkez sol unsurları kendilerini AIPAC’in giderek siyah-beyazlaşan görüşlerine karşı çıkarken buldular.
Bu durum, Oslo Anlaşmalarına kurumsal destek sağlamayı amaçlayan İsrail Politika Forumu ve İsrail konusunda daha liberal bir vizyon arayan Amerikalı Yahudilerin sesi olmayı amaçlayan J Street gibi örgütlerin kurulmasına yol açmıştır.
Bu kutuplaşma son yıllarda AIPAC’in Netanyahu yönetimindeki İsrail’in sağa kayışına tam destek vermek için gücünü kullanmasıyla daha da yoğunlaştı; öyle ki AIPAC ve İsrailli lider son üç ABD yönetimi boyunca Washington’da büyük ölçüde eşanlamlı hale geldi.
AIPAC’in, Biden’ın 2020 seçim zaferini kabul etmeyi reddeden 37 Trumpçı Cumhuriyetçi Kongre üyesini destekleme kararı, Biden’a oy veren ve Trump’ın başkanlığı ve ABD demokrasisine saldırısı sırasında ona yürekten karşı çıkan ABD Yahudilerinin çoğunluğu arasındaki uçurumu daha da derinleştirdi.
İlericiler ise AIPAC’in kadın ve/veya beyaz olmayan ABD milletvekillerini orantısız bir şekilde hedef aldığını iddia ediyor.
Temsilci Alexandria Ocasio-Cortez’e göre AIPAC, “Kongre’deki en ırkçı ve bağnaz halkla ilişkiler komitelerinden biri” ve 6 Ocak isyancılarını desteklemesi nedeniyle “ABD demokrasisini istikrarsızlaştıran aşırılıkçı bir örgüt”.
AIPAC sık sık Amerikan-Yahudi toplumunun siyasi gücünü kötülemek için uygun bir vekil olarak kullanıldı. Bu nedenle, antisemitik çifte sadakat benzetmeleri yapılırken ya da “Yahudi parasının” siyasetteki etkisi kınanırken AIPAC’e başvuruluyor. Eleştirmenler ayrıca örgütü, ABD hükümetini kendi çıkarları için savaşa sokmak üzere haince manipüle etmekle de suçluyor.
John Mearsheimer ve Stephen M. Walt’ın 2007 yılında yayımladıkları İsrail Lobisi ve ABD Dış Politikası adlı kitapta AIPAC ve ABD’li Yahudi örgütler, Amerika’nın kendi çıkarlarına bağlı olmayan çok yönlü ve güçlü bir lobinin baş aktörleri olarak gösterilmişti.
Walter Russell Mead’in ifadesiyle “Siyonist ahtapot” fikrini andıran antisemitik stereotiplerin ticaretini yaptığı ve Temsilci Omar’ın 2019’da ABD’nin İsrail’e verdiği desteğin “tamamen Benjamin’e bakar” olduğu iddiası (esas olarak AIPAC’e atıfta bulunarak) kınanmıştı.
AIPAC’in kendisi de İsrail karşıtı eleştirileri otomatik olarak antisemitik olarak resmederek suları bulandırdı. 2020 Facebook reklamı —diğerlerinin yanı sıra Bernie Sanders’ı da hedef alarak— “antisemitik ve İsrail karşıtı politikalarını Amerikan halkının boğazına dayayan Demokrat Partili radikallere” ateş püskürdü.
AIPAC, Ağustos 2022’deki Twitter paylaşımında “George Soros’un İsrail karşıtı grupları destekleme konusunda uzun bir geçmişi var demişti.
AIPAC, kendisi de antisemitik komplo teorilerinin avatarlarından biri olan George Soros’a “İsrail karşıtı” örgütleri ve adayları desteklediği gerekçesiyle saldırırken Cumhuriyetçi Parti’yi de yansıttı.
Örgüt, Ağustos 2022’deki Twitter paylaşımında “George Soros’un İsrail karşıtı grupları destekleme konusunda uzun bir geçmişi var. Şimdi de J Street’in İsrail karşıtı adayları desteklemesine ve İsrail yanlısı Demokratlara saldırmasına yardımcı olmak için 1 milyon dolar veriyor. AIPAC İsrail yanlısı ana akım Demokratları güçlendirmeye, J Street ve Soros ise onları zayıflatmaya çalışıyor,” demişti.
2021 yılının sonlarında AIPAC, kuruluş modelini resmen değiştirdiğini ve “sürekli değişen Washington’da başarılı kalabilmesini” sağlamak için bir siyasi eylem komitesi (AIPAC PAC olarak bilinir) ve ayrıca Birleşik Demokrasi Projesi adlı bir süper PAC kurduğunu duyurdu.
Yasalara göre bu PAC’ler politikacılara doğrudan katkıda bulunamazlar ama belirli adaylar lehine veya aleyhine sınırsız kampanya meblağı talep edebilir ve harcayabilirler.
Eski üst düzey AIPAC yetkilileri bu hamlelerin grubun onlarca yıldır geliştirmeye çalıştığı siyasi tarafsızlığı tehlikeye attığı uyarısında bulundu. Ayrıca, bu hamlenin bağışçılara, grubun belkemiği olan taban desteğinden daha fazla öncelik verdiğini ve lobicilik ile bağış toplama çabaları arasında uzun süredir korunan ayrımı ortadan kaldırdığını da eklediler.
Eski bir AIPAC yönetim kurulu üyesi, 2022 başlarında Haaretz’e, “Bu güvenlik duvarını kaldırdıklarında şok oldum. Bu, İsrail yanlısı bir lobi olarak AIPAC’in en büyük dayanaklarından biriydi. AIPAC’in yönetim kurulu üyeleri ve lobicileri olarak, örgütün üyeler ve adaylar için bağış toplamakla bir ilgisi olduğu izlenimini vermemize izin verilmiyordu. Şimdi birisi ‘her şey Benjamin’e bakar’ dediğinde cevabınız ne olacak?” demişti.
Aralarında Bernie Marcus, Paul Singer ve Jan Koum’un da bulunduğu çok sayıda önemli ve üretken Cumhuriyetçi büyük bağışçı, Birleşik Demokrasi Projesine en az 1 milyon dolar bağışta bulundu. Bu bağışçıların birçoğu İsrail sağına olan bağları, İran anlaşmasına olan muhalefetleri ve politikalarının bir parçası olarak Cumhuriyetçi Parti lehine iç politikaları ile biliniyor.
Bu sağa kayan bağış toplama, Demokrat saflarda AIPAC’in Cumhuriyetçi destekçilerinin Demokrat seçimleri etkilemek için Truva atı gibi hareket etmelerine imkân sağladığı yönünde ciddi endişelere yol açıyor.
Haim Saban gibi İsrail konusunda benzer bir “tek düşünceye” sahip olan diğer Demokrat mega bağışçılar da bağışta bulunmuş olsa da Birleşik Demokrasi Projesi’ne yapılan önemli bağışların büyük çoğunluğu Cumhuriyetçi Parti’nin güçlü aktörleri tarafından yapıldı.
Birleşik Demokrasi Projesinin kilit bağışçılarından bazıları halihazırda 2024 başkanlık yarışında önemli bir rol oynuyor ve hem Biden hem de Trump’ın yanı sıra (daha önce AIPAC’i İsrail yanlısı olmak yerine iki taraflılığa öncelik vermekle eleştiren) Nikki Haley’in en önemli bağışçılarından bazıları olarak hizmet veriyor.
Demokratların önde gelen büyük bağışçılardan Haim Saban ve kumarhane patronu Neil Bluhm hem projeye hem de Biden’ın çabalarına kayda değer miktarda bağışta bulunurken Marcus da Trump’ın yeniden seçilme çabalarına yine kayda değer miktarda mali destek verdi.
Koum ve Singer gibi İsrail yanlısı Cumhuriyetçi büyük bağışçıların yanı sıra Paul Levy, David Zalik, Rob Granieri ve Doug Hertz gibi diğer büyük bağışçılar da hem projeye hem de Haley’e bağışta bulundu.
AIPAC’in federal PAC’i, seçimlere katılmayan 100’den fazla Cumhuriyetçi adayı desteklemesinin ardından ciddi bir incelemeye tabi tutuldu ve eleştirmenler bunu, örgütün İsrail’e verdiği desteğin, onlarca yıldır geliştirdiği siyasi tarafsızlığı feda etmeye hazır olacak kadar tünel görüşlü hale geldiğinin tartışılmaz bir kanıtı olarak gördü.
Çeşitli Cumhuriyetçi yönetimlerde görev yapmış olan Dış İlişkiler Konseyi Başkanı Richard Haass, anti-demokratik adayların desteklenmesini “ahlaki açıdan iflas [ve] basiretsizlik” olarak değerlendirdi.
Bu izlenim, projenin sekiz adayı İsrail konusundaki tutumları nedeniyle hedef alarak yaklaşık 27 milyon dolar harcaması, fakat reklamlarının hiçbirinde İsrail’den bahsedilmemesiyle pekişti. Daha sonra, ilericilere de saldıran diğer süper PAC’lere para aktararak amaçlarına ve finansmanına daha fazla şeffaflık katmanı ekledi.
AIPAC, 7 Ekim’de İsrail’e yapılan saldırıdan sonra daha da güçlendi ve 2024’e 40 milyon dolarlık bir savaş bütçesiyle girdi; bu rakam önümüzdeki haftalarda ve aylarda daha da artacak.
Demokratlar, özellikle Gazze savaşı devam ederken, AIPAC’in harcamalarının İsrail’e dönük eleştiriler üzerindeki caydırıcı etkisinden giderek daha fazla endişe duymaya başladılar.
AIPAC, 2024 yılı için yaklaşımını ince eleyip sık dokudu ve ağını genişleterek ilerici rakiplerin yanı sıra İsrail’i özellikle eleştiren ilerici iktidar sahiplerini de hedef alabilir.
Netanyahu’nun 7 Ekim öncesi ve sonrasındaki tutumunu eleştiren adaylar, İsrail’in Batı Şeria’yı ilhak etmesine karşı çıkanlar ve ABD’nin İsrail’e yardımını şarta bağlamayı önerenler yakında AIPAC’in hedef tahtasına oturabilir.
Şimdiye kadar bilinen en önemli hedefleri Temsilciler. Cori Bush ve Jamaal Bowman, ancak parasının bir fark yaratabileceği görüldüğü takdirde diğer ilerici Demokratları da hedef alabilir. Kaliforniya Eyalet Senatörü Dave Min’e karşı şimdiden 2,5 milyon dolardan fazla harcama yaptı ki bu, kuruluşundan bu yana saldırı reklamları için harcadığı üçüncü en yüksek rakam.
AIPAC’in “İsrail yanlısı” tanımı da sağa doğru kayıyor olabilir. İsrail’i genel olarak destekleyen ancak Netanyahu’nun 7 Ekim öncesi ve sonrasındaki tutumunu eleştiren adaylar, İsrail’in Batı Şeria’yı ilhak etmesine karşı çıkanlar ve ABD’nin İsrail’e yardımını şarta bağlamayı önerenler yakında AIPAC’in hedef tahtasına oturabilir.
Bu durum, Min’in Kaliforniya’daki ön seçimlerde, yerel Yahudi cemaatinin desteğine rağmen, alkollü araç kullanmaktan gözaltına alınmasını öne çıkaran saldırı reklamlarının hedefi haline gelmesiyle çoktan gerçekleşti.
Koridorun diğer tarafında ise AIPAC çok daha suskun bir tavır sergiliyor. Kentucky milletvekilleri Senatör Rand Paul ve Temsilci Thomas Massie’yi izolasyonist dış politikaları ve ABD’nin İsrail’e yaptığı yardımlara düşmanlıkları nedeniyle eleştirdi.
Ancak, Birleşik Demokrasi Projesinin Cumhuriyetçi bir politikacıya karşı ilk harcaması kasım ayında Massie’yi hedef alarak gerçekleşti. Daha önce Holokost eğitim programlarına karşı oy kullanan ve antisemitik internet görselleri paylaşan temsilci, reklamlara şu sözlerle yanıt verdi: “Amerika’yı ilk sıraya koyduğumda AIPAC hep kızıyor.”
AIPAC’in önümüzdeki birkaç ay boyunca eşi benzeri görülmemiş miktarlarda harcama ve yatırım yapacağı kesin. Muhtemelen kazanabileceğini düşündüğü yarışlarda mantıklı davranacak ve buna bağlı olarak savaşlarını dikkatle seçecektir. Yine de eğer bu işe karışırsa, ezici bir zaferin dışında her şey bir yenilgi olarak görülecektir. AIPAC’in muhtemel meydan okumalarıyla karşı karşıya kalan bazı Demokrat vekillerin kendi bağış toplama faaliyetlerinde kayda değer artışlardan faydalanmış olması, lobinin ne kadar kutuplaştırıcı hale geldiğinin bir göstergesi.
Çeviren: Emre Köse