YDH- Lübnan merkezli The Cradle’da Radwan Mortada imzasıyla yayımlanan makalede Batılı casusların Hizbullah’a yönelik casusluk faaliyetlerinin Lübnan devletinin egemenliğini ihlal ettiği belirtiliyor.
Western soldiers and spies flip off Lebanon’s sovereignty başlıklı makaleyi Keda Bakış tercüme etti.
***
Yakın zamanda Beyrut’un güneyindeki bir banliyöde Hollandalı özel kuvvetlerin yakalanması, Lübnan’da gerçekleşen kontrolsüz yabancı casusluk ve askeri operasyonların altını çizdi. Bu konunun görmezden gelinmesi ülkenin egemenliğine zarar vermektedir.
Lübnan, yabancı istihbaratın en fazla müdahalesine maruz kalan Batı Asya ülkelerinden biridir. Egemenliği, sınırları içinde herhangi bir sonuç olmaksızın açıkça faaliyet gösteren diğer ülkelerin istihbarat teşkilatları tarafından sürekli olarak göz ardı edilmektedir. Yabancı askeri güçlerin ülke üzerinde sınırsız kontrol sağlamaya çalıştığı durumlar bile olmuştur.
Gizli operasyonlar sadece Lübnan yasalarını ihlal etmekle kalmıyor, aynı zamanda ulusal düzeyde güvenliği de zayıflatıyor. Hollanda özel kuvvetlerinin Hizbullah’ın kalesi olan Beyrut’un güney banliyösüne yaptığı son saldırı bu türden bir başka olayı temsil etmektedir.
Hollanda vatandaşları için bir tahliye görevi gibi gösterilen bu dış savaşçılar, Lübnan hükümetiyle herhangi bir koordinasyon olmaksızın gelişmiş silah, mühimmat ve teçhizatla donatıldı. Bu, kendi ülkelerinde bile izin verilmeyen bir özerklik seviyesini göstermektedir.
Rus vatandaşı Yuri Rinatovich Chaykin, geçtiğimiz günlerde Beyrut Askeri Mahkemesi tarafından casusluktan suçlu bulundu. Sonuç olarak İsrail adına casusluk yaptığı gerekçesiyle sekiz yıl hapis cezasına çarptırıldı. Chaykin’in kilit açma konusundaki becerileri gizli bir Hizbullah tesisine sızma girişiminde kullanılmış, ancak planları güvenlik kameraları tarafından engellenmiştir.
Beyrut Havaalanı’nda tutuklanması sırasında Chaykin’in karmaşık bir casusluk faaliyetleri ağına dahil olduğu ortaya çıktı. Bu faaliyetler arasında hassas istihbarat toplamak ve İsrail adına keşif görevleri yürütmek de vardı.
Chaykin’in sorgu sırasındaki itirafları, İsrail istihbaratı tarafından istihdam edildiğini ve Lübnan’a eşi ve çocuğuyla birlikte çok sayıda seyahat gerçekleştirdiğini ve onları gizli operasyonları için bir kılık olarak kullandığını ortaya koydu.
İsrailli idarecilerinin talimatları doğrultusunda güney banliyölerinde ve güney Lübnan’da istihbarat ve veri toplama faaliyetlerine katıldığını kabul etti. Bu görevliler kendisine Hizbullah tesislerinin haritalarını vermiş ve fotoğraf çekmesi talimatını vermişlerdir.
Chaykin’in mahkumiyeti, Lübnan’ın Hizbullah hakkında hayati bilgiler elde etmek isteyen yabancı istihbarat örgütleri için sık sık elverişli bir zemin olarak görüldüğü göz önüne alındığında önemli bir emsal teşkil etmektedir.
Bu ajanlar ülkeye sıklıkla turist, gazeteci ya da diplomat kılığında girmekte, diplomatik dokunulmazlıktan ve kendi hükümetlerinin korumasından yararlanmaktadırlar. Sonuç olarak, eylemlerinin önemli sonuçlarından kaçmayı başararak hesap vermekten kaçınmaktadırlar.
Olaya karışan kişilerden biri İsrail istihbaratı tarafından görevlendirilen İtalyan bir turist. İlk görevi, Beyrut’un doğusunda yer alan ve çoğunlukla Hıristiyanların yaşadığı Cunye bölgesindeki bir kilisenin duvarında asılı olan bir ölüm ilanının fotoğrafını çekmekti.
Başlangıçta bu görev önemsiz gibi görünebilir, ancak İsrailli ajanların Lübnan’daki ajanlarının varlığını doğrulamak gibi bir niyetleri vardı. Daha sonra kendisine verilen görev, güneydeki havaalanı yolu üzerinde, Hizbullah’a bağlı el-Ahd Spor Kulübü’ne ait bir futbol sahasının bitişiğinde bulunan bir depolama tesisini incelemekti.
İlginç bir şekilde, bu yer İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu tarafından Eylül 2018’de BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada Hizbullah’ın isabetli füzeler üretmek için bir tesis kurduğunu iddia etmişti.
İtalyan ziyaretçi bir taksiden gizlice bölgeyi gözlemlemiş ve bir oltaya monte ettiği küçük bir kamerayla görüntüler yakalamayı başarmış, oltayı arabanın camından dışarı uzattığında sürücünün dikkatini üzerine çekmemiştir. Şoförden bölgeden defalarca geçmesini isteyerek çeşitli açılardan çok sayıda fotoğraf çekmesini sağlamıştır.
İtalyan ajana verilen bir sonraki görev, bir el bombası fırlatıcısı almak için Lübnan’ın doğusundaki Bekaa bölgesinde bulunan Brital kasabasındaki bir silah satıcısıyla temas kurmaktı. Bu görevin bir parçası olarak, ajan depoyu bombalamak ve ardından hızla Beyrut havaalanına kaçmak için bir plan tasarladı. Ancak taksi şoförü, turist kılığındaki ajanın silah tüccarını sormaya başlaması üzerine şüphelenmiştir. Şoför, Hizbullah’a bağlı güvenlik personelini bilgilendirmeye karar verdi. Sonuç olarak İtalyan casus derhal yakalanmıştır. Buna rağmen, İtalyan Büyükelçiliği’nin baskısıyla Lübnan askeri yargısı casusa hafif bir ceza verdi.
Geçen ay meydana gelen bir başka olayda ise Hizbullah’ın güvenlik servisi Beyrut’un güney banliyölerinden Al-Kafaat bölgesinde bir İspanyol diplomatı yakaladı.
Diplomat cep telefonuyla bir sokağın fotoğraflarını çekerken yakalandı. Lübnan Genel Güvenlik Servisi’ne sevk edilen İspanyol diplomat kaybolduğunu ve resimleri elçilikteki meslektaşlarına göndererek kendisini almalarını sağlamaya çalıştığını iddia etti. Diplomatik pasaportu olduğundan, müfettişlerin telefonuna erişimine izin vermeyi reddetti. Büyükelçiliğin araya girmesiyle İspanyol diplomat, telefonun içeriği incelenmeden Lübnanlı yetkililer tarafından serbest bırakıldı.
Geçtiğimiz hafta Lübnanlı “Al-Mahatta” YouTube kanalı, Hizbullah güvenlik güçlerinin Beyrut’un güney banliyösü Biru’l Abd bölgesinde altı silahlı Hollandalıyı tutukladığını ortaya çıkardı.
Hollandalıların özel kuvvetler mensubu oldukları ve Hizbullah kontrolündeki bir bölgede Hollanda vatandaşlarının ve diplomatlarının tahliyesini simüle eden bir güvenlik operasyonunun ortasında oldukları anlaşıldı.
Hizbullah altı yabancı militanı 24 saat boyunca sorguladıktan sonra ertesi gün gözaltına alarak Lübnan Ordusu İstihbarat subaylarına teslim etti. Sorgulamaları sırasında bu kişiler Dışişleri Bakanlığı’nın emriyle hareket eden Hollandalı ‘askerler’ olduklarını ve güney banliyösünde yaşayan iki Hollanda Büyükelçiliği çalışanını tahliye etmek üzere eğitim aldıklarını itiraf ettiler.
Silahlı yabancılar tarafından Lübnan topraklarında yürütülen yasadışı faaliyetlere ilişkin bu bilgiyi almasına rağmen, Lübnanlı bir askeri yargıç aynı gün Hollandalıları serbest bıraktı. Ordu İstihbarat subaylarının ifadelerini alma ısrarı olmasaydı, militanlar muhtemelen sorgu altında sadece on saat geçireceklerdi.
Beyrut’taki Hollanda Büyükelçiliği ve Dışişleri Bakanlığı’nın resmi bir özür yayınlamaması ve Lübnanlı yetkililerin de ihlali kınayan herhangi bir resmi açıklama yapmaması dikkat çekicidir. Bu tür bir kayıtsızlık sadece Lübnan yasalarını – ve egemenliğini – cezasızlıkla çiğneyen yasadışı yabancı askeri misyonları cesaretlendirmeye hizmet eder.
Tahliye planlaması, 7 Ekim’deki Aksa Tufanı operasyonunun Batı Asya’da geniş çaplı askeri çatışmalara yol açmasından bu yana Lübnan’daki yabancı elçilikler için bir endişe kaynağı olmuş, Lübnan’ın İsrail sınırında yaşanan şiddetli çatışmalarda yüzlerce kişi hayatını kaybetmiştir.
Yabancı elçilikler, çatışmaların tırmanması durumunda vatandaşlarının ve diplomatlarının tahliyesini kolaylaştırmak için ekipman, silah ve özel kuvvetleri harekete geçirdi. Hollanda gazetesi De Telegraaf’ın belirttiğine göre Hollandalı askerler için de bu durum söz konusuydu.
Diğerlerinin yanı sıra ABD, İngiltere, Hollanda ve Kanada büyükelçilikleri bu özel kuvvet düzenlemelerinin ön saflarında yer aldılar, ancak özellikle bu ülkelerin İsrail’in Lübnan’a karşı genişleyen savaşına ve Gazze’deki etnik temizliğine verdikleri tereddütsüz destek göz önüne alındığında, askeri misyonlarının gerçek hedefleri konusunda şüpheler devam ediyor.
Dahası, geçmiş tahliyelerde olduğu gibi – ve aynı büyükelçiliklerin Lübnan’daki vatandaşlarını sık sık bilgilendirdiği gibi – bir tahliye durumunda vatandaşların liman ve havaalanlarından çıkış yollarını kendilerinin bulması beklenmektedir.
Lübnan gazetesi el-Ahbar’a göre İngiliz istihbarat servisleri Lübnan-Suriye sınırındaki çok sayıda gözetleme kulesini Lübnan direnişine yapılan silah transferleri hakkında istihbarat toplamak için kullanıyor.
Bu gözetleme kuleleri Suriye savaşı sırasında İngiltere tarafından kurulmuştu. İngiliz yetkililerin bu gözetleme kulelerinde görevli Lübnanlı askerlere Suriye, İran ve Rusya’dan geldiğinden şüphelenilen silahların fotoğraflarını vererek Lübnan’a giren yasadışı sevkiyatları tespit etmelerini ve el koymalarını sağladığı bildiriliyor.
Bu yılın başlarında el-Ahbar’da Lübnan Ordu İstihbaratının, şu anda CNN ekibinin bir parçası olan eski bir İngiliz subayının Güney Lübnan’daki Hizbullah ve Hamas askeri faaliyetleri hakkında bilgi topladığı şüphesiyle ülkeye girişine izin vermediğini bildirmişti.
Gazete, “Wayne G” olarak bilinen bu subayın daha önce Lübnan ordusunun kara sınır alaylarının eğitiminde görev aldığını ve daha sonra CNN’e bağlı bir birimin parçası olarak Ukrayna’da Ukrayna güçleriyle birlikte çalıştığını iddia ediyor.
“Wayne G” 7 Ekim’deki olayların ardından Beyrut’ta görev yapan CNN ekibinin bir parçası oldu. El-Ahbar ayrıca eski İngiliz subayın Beyrut’taki BBC ekibinin yardımıyla Güney Lübnan’a giriş izni almak için girişimde bulunduğunu da vurguladı.
Birkaç istisna dışında, ister yerli ister yabancı olsun, İsrail tarafından devşirilen kişiler tarafından yürütülen casusluk ve askeri operasyonları etkili bir şekilde caydırabilecek güçlü, resmi Lübnan önlemlerinin ve yasal kararların eksikliği, Lübnan’ı, ülkenin direnişini zayıflatmayı amaçlayan çeşitli kaynaklardan gelen çeşitli istihbarat ihlallerine maruz bırakmaktadır.
Bu sonuçlar Hizbullah’ın ötesine geçmektedir: İngiliz ve diğer yabancı istihbarat servisleri yıllardır Lübnan’ın istihbarat, güvenlik ve telekomünikasyon sistemlerine sızarak ülkenin güvenliğine ciddi bir tehdit oluşturmakta ve vatandaşlarının hayatını riske atmaktadır.