YDH - Bölgede protesto gösterileri daha önce de yaşanıyordu. Fakat talepler artık sadece Heyet Tahrir eş-Şam'a (HTŞ) bağlı emniyetin hesap vermesi, cezaevlerinin temizlenmesi ve gözaltında kaybolanlarının akıbetinin ortaya çıkarılması ile sınırlı kalmayıp Ebu Muhammed el-Colani'nin devrilmesi, HTŞ'nin iktidarına son verilmesi ve yerine sivil bir yönetimin getirilmesi taleplerini de içerecek şekilde genişledi.
Geçtiğimiz yıl HTŞ, 'casus davası' olarak adlandırılan soruşturmaları başlatarak, bazıları CIA için, bazıları da Rusya ve Suriye hükümeti için çalışmakla suçlanan yüzlerce mensubunu ve örgüt liderlerini hedef alan büyük bir gözaltı süreci başlatmıştı.
Bu tutuklulardan en önemlisi, Colani'nin eski yardımcısı ve Nusra Cephesi'nin en önde gelen liderlerinden ve kurucularından biri olan ve kısa süre önce 'beraat etmesinin' ardından serbest bırakılan Irak vatandaşı Ebu Mariya el-Kahtani'ydi.
Yerel kaynaklar, Colani'nin son dönemde yürüttüğü sürecin 'potansiyel rakiplerinden kurtulmak için' olduğunu öne sürdü.
Ancak son dönemdeki huzursuluğu, Ceyş el-Ahrar grubundan Ebu Ubeyde olarak bilinen Abdülkadir el-Hekim'in hapishanede işkence altında öldürülmesi ve ardından Halep kırsalına gömülmesi oldu.
HTŞ'ye karşı mevcut gösterilerin patlak vermesi şaşırtıcı olmamakla birlikte, Suriye'nin kuzeyindeki yaşam koşullarının kötüleşmeye devam etmesi başta olmak üzere çeşitli faktörlerin şiddetlenmesi nedeniyle beklenen bir durumdu.
Uluslararası istatistiklere göre yoksulluk sınırının altındaki nüfusun oranı, HTŞ'nin tüm yerel kaynakları kontrol ettiği ve örgüte bağlı hükümetin Bab el-Hava kapısından gelen uluslararası yardımı kontrol altına alarak kendi takdirine göre ve yetkililerin çıkarlarına hizmet edecek şekilde dağıttığı bir dönemde yaklaşık yüzde 90'a ulaşıyor.
Bu yardım, başta Ukrayna'da Rusya ile çatışmakla ve Gazze'de Filistinlilere karşı yürüttüğü soykırım harekatında Siyonist rejime destek vermekle meşgul olan ABD ve AB ülkeleri olmak üzere bağışçı ülkelerden gelen yardımlardaki düşüş nedeniyle sürekli azalıyor.
Buna paralel olarak, HTŞ'nin sadece kendilerine karşı çıkan sakinlere değil, aynı zamanda kamplarda yaşayan ve su, elektrik ve hastane hizmetlerine erişimde yaşadıkları sıkıntıları protesto edenlere karşı uyguladıkları baskılar nedeniyle son dönemde halkın memnuniyetsizliği arttı.
İdlib'de Selefi örgütlerin konuşlandığı bölgeler ile Suriye ordusunun kontrolündeki bölgeler arasındaki temas hatlarının son dönemde ısınması dikkat çekiyor.
Örgütlerin çok sayıda yağma gerçekleştirmesi ve Suriye ordusunu hedef alan intihar dronları fırlatması üzerine Suriye ordusu çeşitli açıklamalarla bunların tamamını düşürdüğünü, sızma girişiminde bulunanları etkisiz hale getirdiğini ve İdlib'in güney kırsalında bunlardan birini tutukladığını duyurdu.
Gözlemcilere göre bu protestoların yakın zamanda sona ermesi ya da şiddete maruz kalan ve Colani'nin aşırı güç kullanmaya devam etmekle tehdit ettiği insanların sakinleşmesi pek olası değil.
Ancak asıl çarpıcı olan Türkiye'nin şu ana kadar sessiz kalması ya da müdahale etmemesi, 'HTŞ'yi zayıflatmanın kendi çıkarına olacağını, zira bölgenin daha esnek örgütlere ihtiyacı olduğunu ve bu yüzden bu gösterilerin bir şekilde kendine hizmet ettiğini' düşündüğünü gösteriyor olabilir.
HTŞ (eski adıyla Nusra Cephesi) Birleşmiş Milletler ve aralarında Rusya'nın da bulunduğu pek çok ülke tarafından terör örgütü olarak sınıfandırılıyor.
Söz konusu örgüt, İdlib'de sayıları 8 bini aşan çok sayıda yabancı militanı bünyesinde barındırıyor. Bu militanlardan 6 bin 500'ü Doğu Türkistanlı, Kafkasyalı, Tacik ve Çeçenlerden oluşurken, çoğu Kuzey Afrikalı olan Araplar idari, güvenlik ve askeri makamlarda görev alıyor.