SAAF-Irak parlamento üyelerinden Sadr Hareketine mensup Fevzi Ekrem Terzioğlu ile milletvekili ve Bedir Örgütü yetkilisi Muhammed Mehdi Beyati, Irak’la ilgili düzenlenen bir konferansa katılmak üzere Türkiye’ye geldi.
Sadr Hareketi milletvekillerinden Fevzi Ekrem Terzioğlu ve Bedir Örgütü milletvekillerinden Muhammed Mehdi Beyati arkadaşımız Furkan Torlak’ın sorularını cevaplandırdı.
-Irak’ta yaşanan son siyasi gelişmelerden bahseder misiniz? Sadr Hareketi olarak sizin talepleriniz nedir?
Terzioğlu- Gerçek bir birlikteliğe ihtiyacımız var. Kapalı kapılar ardında pazarlıklar yapılıyor, oyunlar oynanıyor. Sadr hareketinin iki temel talebi var. Bunlardan birincisi işgalcilerin Irak’tan çıkması, diğeri ise ülke bütünlüğünün korunması…
-Irak’ta “mezhep çatışması” olarak nitelendirilen şiddet olayları ile ilgili tavrınız nedir?
Terzioğlu- Biz Sadr Hareketi olarak Sünni Şii ayrımı gözetmiyoruz. Bu sözlerim bir propaganda gibi anlaşılmasın. Sadr hareketinin geçmişine bakanlar Seyyid Mukteda’nın babası Ayetullah Seyyid Muhammed Sadık Es-Sadr’ın, Sünnileri ve Şiileri namazda buluşturduğunu bilir. Nitekim Saddam da bu durumdan çok rahatsız olmuştu. Aynı çizgiyi oğlu Seyyid Mukteda Sadr sürdürmektedir.
Mehdi Ordusu, parası ve askeri eğitimi olmamasına rağmen inandığı dava uğruna mücadele veren yiğit gençlerle çizgisini sürdürmektedir. Öyle ailelerimiz var ki bir evden beş şehit verilmiş. Bizim bağlılarımız lüks içerisinde yaşamış insanlar da değildir. Bize bağlı 30 milletvekilleri arasında Avrupa’da gününü gün etmiş, Saddam düşürülünce de pastadan bize ne düşer diye Irak’a gelmiş kimseler yoktur. Benim ailem yıllarca Saddam’ın zulmüne maruz kaldı. Kayınpederim 20 yıl yer altındaki bir zindanda yattı.
Irak’taki sorunları başının ABD olduğunu hep söyledik. Saddam’ın subayları da profesyonelce çalışıyorlar. Bunlarla birlikte çalışan tekfirci güçler de...
Benim annem Sünni babamsa Şii’dir ve Türkmen kökenliyim. Sadr grubu Arap olmasına ve benim dayı tarafımın Sünni olmasına bakmayarak 700 bine yakın oyu bana aktardı. Bu da Sadr’ın ırk ve mezhep ayrımı gözetmediğinin basit bir göstergesidir. Irak’ta birçok grup içerisinde mücadele ettiği halde milletvekili düzeyinde partisinde aday gösterilmeyen birçok Türkmen var.
Eğer Irak’taki Şiiler Sünnilere karşı söylendiği gibi operasyonlar düzenleseydi şu anda kadar Irak’ta Sünni kalmaması gerekirdi. Zira Şiiler Irak’ta çoğunluğu oluşturuyor, oysa Irak’ta öldürülen halkın çoğunluğunun da Şii olduğunu biliyoruz. Mehdi Ordusu böyle bir işe kalkışsaydı Semarra katliamı sonrası bu tür eylemlere girişirdi. Halbuki Seyyid Mukteda Sadr, o acı hadise gerçekleştiğinde bize vahdet namazı kılınmasını emretmişti.
-Basında zaman zaman Sadr Hareketi ile genelde Irak Yüksek Konseyi özelde de Bedir Örgütü arasında husumetlerin ve çatışmaların olduğundan söz ediliyor, Sadr Hareketi ile Birleşik Irak İttifakı içerisindeki diğer grupların ilişkisi nasıl?
Terzioğlu: İşgalciler, işgalin ilk günlerinden itibaren Irak’taki tüm kesimlerin arasını açmaya çalışmaktadır. Sünni ve Şiiler arasında olduğu gibi Kürtlerle Türkmenler arasında da aynı şeyi yapmaktadır. Kerkük’te gece fırında kalan gençler bir ABD Hammer’inin gece yarısı Türkmen bayrağını indirip yerine Kürt bayrağını diktiğine şahit oldu. Aynı şeyi işgalin ilk günlerinde Sadr grubuyla El-Hekim grubunun arasını açmak için de yapıyorlardı.
Bizim Mehdi Ordusu olarak Bedir Örgütüyle de aramızda hiçbir problem yoktur. Sadr grubu olarak “ABD’nin çekilme takvimi talebini” bir proje olarak gündeme taşıdığımda bu belgeye ilk imza atanlar Bedir Örgütü’nden kardeşlerdi. Nitekim Bedir Örgütü sorumlusu olan kardeşim Mehdi Beyati –ki aynı sınıfta okuduk- bu projeyi ilk imzalayanlar arasındaydı. Nitekim bu belgeyi Kürtler hariç 148 milletvekili imzaladı.
Mehdi Beyati: Şia’da diğer din ve mezheplerden farklı olarak bir otorite olarak merceiyet denilen bir eksen vardır. Şiiler merceiyeti masum imamın vekili olarak görür ve onun emrine göre hareket ederler. Nitekim seçimlerde de Şiilerin merceiyete bağlı grupları desteklediği ve Şiilik iddiasında bulunan laiklerden uzak durduğu görülmüştür.
Bizim merceiyetimiz içerisinde ve liderler arasında bir sorun yoktur. Ancak dünyanın her yerinde olduğu gibi halk düzeyinde insanların seviyesi aynı değildir ve bu anlamda şahsi çekişmeler olabilir. Ancak bu hiçbir zaman gruplar arası ilişkiyi etkilememiş ve tüm Şiiler tek bir liste altında seçimlere katılmıştır. Nitekim vaktiyle İmam Rahmetullahi aleyhe gittiğimizde bize İsrail ve ABD’yi düşman olarak hafızanıza kazıyın, bunun dışındaki anlaşmazlıkları bir kenara bırakın demiştir.
Zaten herhangi bir ihtilaf durumunda olması gerekeni de Kuran-ı Kerim belirlemiş “Müminlerden iki grup çekişirse aralarında sulh yapın” demiştir. Karşımızda tilki bir düşman var! İmam Humeyni bunlar için büyük şeytan demişti. Elimizde birçok belge var ki düşman Hekim grubu ile Sadr grubunu birbirine kışkırtmaya çalışmıştır.
-Mehdi Ordusu, Sünnilere yönelik saldırılar düzenlemekle ve Sünnilere terör uygulamakla suçlanıyor bu konuda ne söyleyeceksiniz?
Terzioğlu: Gerçekten Mehdi Ordusu’nu temsil eden hiç kimse bir Sünni’nin canına kıymaz. Hatta bu isterse bir Hıristiyan, Yezidi ya da Aşuri olsun durum değişmez. Bizim hedefimiz işgal güçleridir ve işgal güçleriyle açıkça savaşan ve taviz vermeyen direniş grubu bizdik. Şu anda siyasi alanda mücadelemizi sürdürüyoruz. Ancak Allah için, İslam için, vatan için savaşa her zaman hazırız. Bizim hakkımızda böylesi iddiaları çıkartanlar işgal güçleri, onların kuyrukları, kiralık kalemler ve Baasçılardır. Bizim davamız bellidir; Sünni olsun Hıristiyan olsun Yezidi olsun Irak halkıyla bir davamız yoktur.
-Aynı suçlamalar Bedir Örgütü için de yapılıyor siz bu konuda neler söylemek istersiniz?
Mehdi Beyati: Müsaadenizle ben olayın aslında inmek istiyorum. Irak’taki bazı Sünni gruplar Irak gerçeğini anlamaya bir türlü yanaşmamaktadır. Kimileri ABD işgali Şii işgalinden iyidir, şeklinde bir düşüncededir.
Bazıları Şiiler ön plana çıkmasın diye ABD ile pazarlıklar yapmaktadır. Ben kendi kulaklarımla Duleymi’nin “ABD’nin işgali İran’ın işgalinden daha kötü değildir” sözlerini işittim. Biz seçimleri kazandığımızda Seyyid Sistani bize Sünni ve Kürtlerin içerisinde bulunmadığı bir hükümetin içerisinde siz de olmayın dedi. Biz oy oranını bir kenara bırakıp Sünnilere ve Kürtlere fazla fazla bakanlıklar ve sorumluluklar verdik. Ancak onlar oy oranlarının çok üstünde olan bu durumu kabullenmeye bile yanaşmıyorlar. Irak’ın tamamını yahut çoğunu isteyen kesimler, bazı Arap ülkelerinin desteğiyle bir propaganda savaşı başlatmış durumda. Orada burada aleyhimizde birçok yalan haberler yayılıyor, lobi faaliyetleri yapılıyor. Bu gruplar bu şekilde devam ettikleri sürece ellerine hiçbir şey geçmeyeceği gibi bir Sünni-Şii gerginliği yaratılacaktır.
Biz komşumuzun Sünni mi Şii mi olduğunu yıllarca fark etmeden yaşadık. Birden bire bizde Sünni düşmanlığı mı peyda oldu yani! Irak’ın parçalanmasını isteyen İsrail ve ABD bu propagandayı desteklemektedir. Orada burada savrulan iddialar dikkate alınırsa dünyanın hiçbir yerinde kimse bu tür iftiralardan yakasını kurtaramazdı. Size bir örnek vereyim. Geçen yıl bir grupla birlikte Tikrit’teydim. Malumunuz Tikrit Saddam aşiretinin bulunduğu bir Sünni bölgesidir. Orada aşiretlerle oturduk, konuştuk, uzunca sohbet ettik. Bir ara bana resmi görevim soruldu. Ben Bedr örgütünden olduğumu söyleyince millet hayretten dondu kaldı. Bizi kesen biçen şu Bedir Tugayları mı, denilince Kuran getirin size yemin edeyim, bizim elimiz tek bir Iraklının kanına kıymamıştır, dedim. Hakkımızda o kadar çok yalan ve iftira atılmış ki… Başını çektiğimiz bir hükümet olarak Sünni halka baskı uygulamamız her şeyden önce bize zarar verir, neden böyle bir şeye kalkışalım ki?!
-Bedir örgütü mensubu kişilerin elinde tutulan bazı Sünnilerin ABD askerleri tarafından kurtarıldığı, bu şahıslara işkence yapıldığı ilgili haberler yayınlandı bu konuda neler söyleyeceksiniz?
Mehdi Beyati: Ben bu haberi ilk defa sizden duydum. Bu çok çelişkili bir yalan. Ebu Gureyb’de Irak halkına işkence eden ABD, bir anda Sünnileri Şiilerin elinden kurtaran bir dosta dönüşüyor. Gerçekten ilginç… Öte yandan 8 aya kadar Irak’taki hiçbir hapishanenin yönetimi Iraklıların elinde değildi. Ümmül Casi hapishanesi hala doğrudan ABD’nin kontrolündedir. Örneğin Irak İstihbaratı Genel Sekreteri Muhammed Şehvani’nin kime çalıştığını hala bilmiyoruz! En son Başbakan Maliki bu konuyu Bush’la görüştü ve bu konunun mecliste görüşülmesini istedi.
-Savaş sırasında hep birlikte savaşsaydınız işgali önleyemez miydiniz?
Mehdi Beyati: Öncelikle Irak’ta işgal sonrası beraber hareket edebileceğimiz net olan, şaibeli olmayan, direniş programı belli olan bir Sünni yapı yoktu. Biz Hekim grubu olarak Saddam’ın devletten ayrılması için çok çaba gösterdik. Diğer yandan işgal sonrası ABD Irak’ta kalıcı olmadığını kendisi ilan etti. Bizimle perde arkasından savaşan düşmana karşı biz de aynı metodu seçtik. Ben size şunu söyleyeyim. Eğer Sünni gruplar Irak’taki gerçekliği anlasalar ve kendilerine oy oranlarına bakmaksızın fazladan verdiğimiz makamlara razı olsalardı, ilk seçimlere bu şekilde girselerdi 2 yıl içerisinde ABD’yi Irak’tan çıkarırdık.
Her halükarda ABD Irak’ta çok fazla kalamaz. ABD’de kendi aralarında da ihtilaflar var. Resmi olarak açıklanan sadece 4000 civarında ABD askeri öldürüldü. Başbakan Maliki ve İttifak lideri El-Hekim, Bush’la görüşmelerinde ordu ve emniyet güçlerinin bir an evvel kurulmasını, güvenlik güçlerinin gerektiği şekilde güçlendirilmesinden sonra ABD’nin çıkmasını istedi. Şu anda askerin elindeki silah az ve güvenlik güçleri çok zayıf.