YDH- Birleşik Arap Emirlikleri'nden yayın yapan Amerikan yanlısı National'ın Genel Yayın Yönetmeni Mina el-Oraibi, Amerikan rejiminin askeri güçlerini Irak'tan çekmemesi gerektiğini savunuyor. Foreign Affairs'te Mina el-Oraibi'nin kaleme aldığı ''Don't abandon Iraq'' başlığıyla yayınlanan yazısını Keda Bakış YDH için çevirdi.
***
Geçtiğimiz yirmi yıl boyunca birçok Irak başbakanı ABD askeri güçlerinin ülkelerinden çekilmesini talep etti. ABD'nin çekilmesi için ilk çağrı 2005 yılında Başbakan İbrahim el Caferi tarafından yapılmış, bunu 2008 yılında Nuri el Maliki, 2020 yılında Adil Abdülmehdi ve Aralık 2023'te mevcut Başbakan Muhammed Şiya el-Sudani takip etmiştir.
Bu talepler genellikle Irak'taki İran destekli İslamcı milis gruplardan etkilenmiş ve ülkenin siyasi liderlerini ABD güçlerinin azaltılmasını istemeye sevk etmiştir.
Son 15 yılda yapılan ikili müzakereler, el-Kaide ile mücadele ve Irak silahlı kuvvetlerini desteklemek amacıyla 170 bin askerin Irak'ta konuşlandırıldığı 2007 yılındaki zirve noktasından bu yana Irak'taki ABD askeri varlığında önemli bir azalmaya yol açtı.
Başkan Barack Obama 2011 sonlarında tüm ABD askerlerini geri çekti ancak daha sonra IŞİD'le mücadele için 3 bin askeri geri gönderdi. Şu anda Irak'ta yaklaşık 2 bin 500 ABD askeri bulunmaktadır, zira el-Kaide ve IŞİD'den kaynaklanan tehdit azalmış, bu da daha az sayıda büyük şiddet eylemine ve daha küçük bir ABD askeri varlığına yol açmıştır.
Şimdi Sudani, Irak'taki ABD askeri misyonunu tamamen sona erdirmeye çalışıyor. Başbakan, İran'a yakın İslamcı Şii partilerden oluşan ve Koordinasyon Çerçevesi olarak bilinen bir blok olan hükümet ortaklarının baskısıyla karşı karşıya. Ayrıca kendi konumunu da güçlendirmek istiyor.
Sudani'nin ülkenin başkomutanı olarak Irak'taki tüm silahlı oluşumlar üzerinde yetki sahibi olması gerekse de pratikte milis gruplar ya özerk olarak ya da yasal olarak Irak'ın güvenlik aygıtının bir parçası olarak tanınan ancak doğrudan İran Devrim Muhafızları Ordusu (IRGC) ile koordinasyon halinde olan bir şemsiye örgüt olan Halk Seferberlik Güçleri (Haşdi Şaabi) aracılığıyla faaliyet gösteriyor.
Sudani 15 Nisan'da Washington'da Başkan Joe Biden ile görüştüğünde, ABD'nin tüm Amerikan askerlerini çekmesi gerektiğini savunacak, ancak sonrasında milislerle başa çıkmak için bir plan ortaya koyması pek olası değil. Milis gruplar ve onları destekleyen siyasetçiler zayıf devlet yapılarından faydalandıkları için bunu yapmak Irak'ın kurumlarını güçlendirmeyi gerektirecektir. Ancak iktidardaki koalisyonun bazı üyelerinin Haşdi Şaabi'de de görev aldığı düşünüldüğünde, şu anda böyle bir reform için çok az siyasi irade var.
Silahlı grupların gerilimi tırmandırma tehlikesi gerçek. Son aylarda, aralarında ABD onaylı Ketaib Hizbullah'ın da bulunduğu bazı milisler daha aktif hale geldi ve Irak ordu üslerini, Amerikan personelini ve Ürdün'deki bir ABD üssünü vurdu.
Hatta bir grup İsrail'in Eilat kentine ulaşan bir füze fırlattığını iddia etti ki bunun için Ürdün ya da Suriye hava sahasından geçilmesi gerekiyordu. Bu milisleri destekleyen İran, Orta Doğu'ya yayılan kargaşadan kazançlı çıkmaktadır ve ABD'nin Irak'tan çekilmesi Tahran'a nüfuzunu arttırmak için daha fazla fırsat verecektir.
İran'ın vekilleri her zamankinden daha aktif ve İran, ABD'nin bölgedeki varlığını azaltmasından ve Irak'ı tamamen terk etmesinden başka bir şey istemez.
ABD'nin askeri varlığı sona ererse, bunu muhtemelen ABD'nin siyasi olarak çekilmesi izleyecektir. Irak silahlı kuvvetlerinin IŞİD'in ülkenin üçte birini ele geçirmesini engelleyemediği 2014'ten bu yana kaydettiği ilerleme, ABD desteğinin ortadan kalkması halinde kaybolabilir.
ABD askerleri profesyonel gelişime yardımcı oluyor ve Irak ordusunun siyasetin dışında kalmasını kolaylaştırıyor. Bağdat, İran'la bağlarını korumaya çalışırken Tahran'ın diktelerine boyun eğmemek için hassas bir denge kuruyor. ABD karşı ağırlık olarak hareket etmese bu dengeyi korumak neredeyse imkansız olurdu.
Washington şimdi Bağdat'taki kozunu kullanarak Almanya, Japonya, Filipinler ve başka yerlerde bulundurduğu güçlere benzer şekilde muharip olmayan bir askeri varlığı sürdürmek zorunda. ABD askerlerinin varlığı için uzun vadeli ikili bir anlaşma, Irak'ın silahlı kuvvetlerine açık bir destek gösterisi ve Irak'ın İran'a bağlı değil, daha geniş bir güvenlik mimarisinin özerk bir katılımcısı olduğunun işareti olacaktır. ABD ve uluslararası destekle Irak bölgede istikrarın temel taşı olma yolunda ilerleyebilir.
ABD'nin Irak'taki varlığı, Orta Doğu için tehlikeli bir dönemde mercek altında. Gazze Şeridi'ndeki savaş, İran da dahil olmak üzere yıkımdan faydalanmak isteyen dış aktörler için fırsatlar yarattı.
İran'ın vekilleri her zamankinden daha aktif ve İran, ABD'nin bölgedeki varlığını azaltmasından ve Irak'ı tamamen terk etmesinden başka bir şey istemez.
Hamas'ın 7 Ekim'deki saldırısının ardından Gazze'de yaşanan yıkıcı savaşın ortasında Tahran, İsrail'le ve onun baş destekçisi ABD'yle karşı karşıya gelme söylemini iki katına çıkarırken İran'ın militan gruplar üzerindeki çekim gücü de artıyor.
İran şimdiye kadar İsrail ve ABD ile doğrudan çatışmalardan kaçınmak için büyük çaba sarf etti ve Irak, Suriye ve Kızıldeniz'deki ABD ve İsrail hedeflerini vurmak için vekillerine güvendi. Ancak İsrail'in 1 Nisan'da İran'ın Şam'daki büyükelçiliğine düzenlediği ve Devrim Muhafızları'nın birçok üst düzey üyesinin ölümüne neden olan saldırının ardından bu itidal gevşeyebilir.
Irak'ta konuşlu ABD askerlerinin ülkelerine gönderilmesi Tahran'a bu hassas dönemde siyasi bir kazanç sağlayacak ve İran'a bir sonraki hamlelerini hesaplarken Irak'ta daha rahat hareket etme imkânı verecek.
ABD'nin bugün Irak yönetiminde pek dostu yok, bu da yıllar boyunca diplomatik ilişkilerini kesmesinin bir sonucu. Ancak bu durum Iraklı siyasetçilerin ABD güçlerinin ülkeden çıkmasını istediği anlamına gelmiyor; özellikle Kürt liderler tarihsel olarak ABD ile yakın bağlara sahip ve ABD güçlerinin kalmasını tercih ediyorlar.
ABD'nin Irak'tan çekilmesi çağrıları, liderleri Devrim Muhafızları'ndan rehberlik aldıklarını açıkça itiraf eden İran müttefiki milislerden geliyor.
Kürdistan bölgesinden deneyimli bir siyasetçi olan Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin, süregelen IŞİD tehdidine karşı Washington ile ilişkilerin devam etmesini istediğini ifade etti.
Ocak ayında Politico'da yer alan bir haberde Irak hükümetindeki "üst düzey danışmanların" perde arkasında, Sudani'nin kendisi de dahil olmak üzere Bağdat'taki yetkililerin ülkedeki Amerikan varlığının devam etmesini tercih ettiği iddia edildi. (Sudani bu haberi yalanlamakta gecikmedi.)
Haşdi Şabi içinde bile İran'la yakın bağları olan bazı siyasi aktörler de tam bir itaatten kaçınmak istiyor.
Irak hükümetinin politikaları da biraz çelişkili. ABD askeri varlığının sona erdirilmesine yönelik mevcut çabalar, ülkedeki uluslararası etkinin sınırlandırılmasına yönelik daha geniş bir çabanın parçası: Hükümet aynı zamanda finansal işlemlerde ABD doları yerine Irak dinarının kullanılmasını zorunlu kılıyor ve seçimlerin denetlenmesine yardımcı olan ve rakip siyasi partiler arasında diyaloğu teşvik eden BM Irak Yardım Misyonu'nu kısıtlıyor.
Şiddet nedeniyle yerlerinden edilen Iraklılar için inşa edilen ve Uluslararası Göç Örgütü ve diğer yabancı kuruluşlar tarafından yönetilen kampların da bu yaz kapatılması bekleniyor.
Ancak Irak hükümeti hala Batı ile askeri bağlar kurmaya çalışıyor. Bağdat ABD'nin Irak'tan çekilmesini müzakere ederken NATO'nun Irak'ta Iraklı askerleri eğitme ve onlara danışmanlık yapma misyonu gündemde değil.
Sudani bu yılın başlarında NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ile bir araya gelerek ittifakın kalmasını istediğini yineledi. Irak'ın liderleri açıkça Batı'nın askeri uzmanlığını ve eğitimini korumak istiyorlar ve Washington bu arzuyu profesyonel, NATO destekli bir gücün yerinde kalmasını sağlamak için bir koz olarak kullanabilir.
Irak'ın çatışma sonrası bir gelecek için planlama yapıyor olması başlı başına olumlu bir gelişmedir. Bağdat son dönemdeki politikalarını savaş ve işgal dönemini kapatmak olarak tanımlıyor ki bu hiçbir Iraklının karşı çıkamayacağı bir adım.
Ancak bu değişikliğe yol açan siyasi manevralar uzun vadede Irak'ı istikrarsızlaştırabilir zira ABD'nin etkisini azaltmak isteyen grupların görünürdeki zaferi, İran'ın etkisini azaltmak için benzer bir çaba gösterilmediği anlamına geliyor.
ABD'nin Irak'tan çekilmesi çağrıları, liderleri Devrim Muhafızları'ndan rehberlik aldıklarını açıkça itiraf eden İran müttefiki milislerden geliyor. Nihayetinde bu gruplar Irak'ın egemenliğine, hedefleri ve işlevleri açıkça tanımlanmış ve sınırlandırılmış, Irak hükümeti ile koordinasyon içinde belirlenmiş ve Irak halkı tarafından anlaşılmış yabancı birliklerden daha büyük bir meydan okuma teşkil etmektedir.
Önceki ABD yönetimleri Irak'ın ABD'nin Irak'taki askeri varlığını yeniden müzakere etme taleplerini karşılamak için çeşitli çabalar sarf etti. Bağdat'ta, Başkan Barack Obama'nın göreve gelirken Irak'tan çekilme sözü verip üç yıl sonra IŞİD'in güç kazanması üzerine ABD güçlerini geri gönderdiği zaman Washington'un nasıl çark ettiği hala hafızalarda.
2020'de Irak hükümeti ABD askerlerinin yeniden ayrılmasını istediğinde Trump yönetimi bu talebi açıkça reddetti. Buna karşın Biden yönetimi çekilme yönünde çalışmayı tercih etti, ancak ABD'li yetkililer ikili bir anlaşmanın bazı birliklerin danışmanlık misyonunun bir parçası olarak Irak'ta kalmasına izin verebileceği konusunda umutlu olmaya devam ediyor.
Ancak Washington'daki politika yapıcılar, ABD'nin çekilmesi temel fikrini kabul etmekle Irak'taki mevcut güvenlik sorunlarını göz ardı etmiş oluyorlar. Yirmi yılı aşkın bir süredir Irak, ABD'nin Orta Doğu politikasının temel taşı olmuş ve ABD'nin askeri faaliyetleri çoğunlukla el-Kaide ve daha sonra IŞİD'den kaynaklanan terör tehdidine odaklanmıştır.
Bu gruplar hala tehdit oluştursa da, erişimleri büyük ölçüde azaldı. Ancak bu arada, çoğu Tahran tarafından beslenen haydut milis grupları şeklinde başka tehlikeler de ortaya çıktı.
ABD'nin sadece Irak'ta değil, Suriye, Yemen ve Kızıldeniz'de de askeri harekâta girişmiş olması, Amerikalı liderleri taahhütlerini azaltmaya yöneltebilir. Ancak Irak'taki İran destekli güçlerin tehdidiyle uğraşmaktan kaçınamazlar.
Ocak ayında Irak'ta üslenen İranlı vekiller Ürdün'de üç ABD askerinin ölümüne neden olan bir saldırı gerçekleştirdi. Ve son birkaç aydır bu milis gruplar Ürdün üzerinden geçerek savaşlarını İsrail'e taşıma tehdidinde bulunuyorlar.
Şu anda bu tehditler doğrultusunda hareket etmeleri pek olası görünmese de, ABD'nin Irak'tan (ve 900 ABD askerinin bulunduğu Suriye'den) tamamen çekilmesi halinde daha fazla manevra alanı bulacaklarını düşünebilirler.
Irak'ın daha fazla egemen olması için yapılan ve pratikte ABD askerlerinin ülkeden çıkarılması anlamına gelen çağrılar, Tahran'dan emir alarak Irak devletinin otoritesinin altını oyan gruplar tarafından körükleniyor.
Sonuç olarak, ister Irak'ta ister başka bir yerde olsun, İran destekli milis güçler uzun vadeli bölgesel güvenlik için büyük bir risk oluşturmaktadır. Bu güçlerin varlığı bir devletin güç kullanma tekelini zayıflatmakta, savaş ve barış konularında karar verme yetkisini tanınmış hükümetlerin elinden almaktadır.
Irak'ta askeri varlığın devamını destekleyen ABD'li yetkililer bu hedefin nasıl gerçekleştirileceğinden emin değiller. Irak hükümetinin başı açıkça ABD misyonunun sona ermesi çağrısında bulundu ve Amerikan askerleri Iraklıların isteklerine rağmen kalamaz.
Her iki taraf için de uygulanabilir bir çözüm bulmak için Washington'un Irak'taki varlığının değer önerisini en üst düzeye çıkarması ve ayrılmasının maliyetini vurgulaması gerekiyor. ABD, Iraklı liderlere daha fazla askeri eğitim ve teçhizat gibi varlıklar sunmalı ve çekilmenin ülkenin gelişmiş silah sistemlerine erişimini ve dünyanın birincil süper gücünün güvenlik ortağı olmanın getirdiği diğer faydaları sınırlayacağını vurgulamalıdır.
ABD'nin eli kolu bağlı değil; Irak silahlı kuvvetlerini güçlendirmek ve bölgedeki ortaklarıyla çalışmak için hala büyük ölçüde ABD'nin siyasi ve askeri desteğine ihtiyaç duyuyor. Sudani'nin Washington ziyareti ve önümüzdeki hafta Beyaz Saray'da ağırlanacak olması, kendisinin ve ekibinin bir yıldan uzun bir süredir istediği bir şeydi ve ABD ile ilişkilerin Bağdat'ta -dünyanın pek çok başkentinde olduğu gibi- hala ne kadar değerli olduğunun bir göstergesiydi.
ABD ordusunun Irak'ta, son seksen yıldır Almanya ve Japonya'da olduğu kadar büyük bir askeri varlık sürdürmesi beklenemez. Ancak Biden yönetimi, Afganistan'dan çekilmekten daha küçük ölçekli olacak ancak ABD'nin azalan etkisinin bir başka işareti olarak hizmet edecek kaotik bir Irak'tan çekilmeyi de göze alamaz.
Irak siyasetinin merkezinde önemli bir çelişki var: Irak'ın daha fazla egemen olması için yapılan ve pratikte ABD askerlerinin ülkeden çıkarılması anlamına gelen çağrılar, Tahran'dan emir alarak Irak devletinin otoritesinin altını oyan gruplar tarafından körükleniyor.
Washington bu yılın sonunda yapılacak ABD seçimlerine hazırlanırken ve Gazze'deki savaşın sonuçlarıyla uğraşırken, İran bölgede ABD'nin altını oymanın yollarını arayacaktır.
ABD, 2003 savaşı ve işgaliyle ilk darbeyi vurdu ve Irak'ın egemenliğine verilen zarar, milislerin ve diğer devlet dışı aktörlerin o zamandan bu yana çoğalmasına izin verdi. Bu gruplar ülkenin finans, sağlık ve eğitim sistemlerini zayıflatan yolsuzluk ağlarıyla bağlantılı ve nüfuz mücadelesi için hem himaye hem de askeri taktikler kullanıyorlar. Silahlı milisler Irak'ın ekonomik ve siyasi yapılarına yerleşirken, militan olmayan partiler ve bağımsız siyasetçiler bu grupların etkisini sınırlamak için mücadele ediyor.
Uzun vadede uygulanabilir tek çözüm, Irak devletinin altını oyan ve büyük ölçüde Tahran'a bağlı milis gruplarına güç veren yolsuzluk ve adam kayırmacılığı ayıklayarak Irak'ın devlet kurumlarını yeniden inşa etmektir.
Bunu başarmak için kamu hizmetine kendini adamış ve başta İran olmak üzere Irak'ın işlerine karışan yabancı hükümetlere karşı durabilecek siyasi partilere ve siyasetçilere ihtiyaç var. İran'ın vekilleri yolsuzluk ve haraçtan kesintisiz para akışı aldığı ve bu grupların etkisini azaltmaya çalışanlar karalama kampanyaları, ölüm tehditleri ve hatta suikast şeklinde gözdağı ile karşı karşıya kaldığı sürece (Temmuz 2020'de Iraklı analist Hişam el Haşimi'nin Kataib Hizbullah'ı alenen eleştirmesinin ardından öldürülmesi ile vurgulanan tehlike) bu pek olası görünmüyor.
Azalan Amerikan ve uluslararası angajman, Washington'un Irak hükümetini milis grupları dizginlemeye zorlama fırsatlarını ortadan kaldırarak siyasi değişimi daha zor hale getirecektir. ABD'nin sınırlı varlığı bile Iraklı liderlere militan grupların baskısına direnmeleri ve bağımsız kararlar almaları için koz verir.
Irak'taki Amerikan askeri varlığı meselesi, Bağdat'ın Tahran'la açıkça aynı çizgide olduğunu görmek isteyen Iraklı siyasi aktörler ile Tahran ve Washington'la ilişkilerini dengeleyerek Irak'ın bağımsızlığını güvence altına almak isteyenler arasında bir irade sınavına dönüştü. Bu tartışmada söz konusu olan şey, muharip olmayan birkaç bin askerden çok daha büyüktür.
Asker sorununu çözen ve ABD-Irak ilişkilerinin bir sonraki aşamasını belirleyen uzun vadeli bir anlaşmayı müzakere etmek hem Irak'ın hem de ABD'nin çıkarınadır. En önemlisi, böyle bir anlaşma çok ihtiyaç duyulan istikrarın sağlanmasına yardımcı olacak ve Irak'ın siyasi liderlerinin ülkenin iç sorunlarını ele alma ihtiyacına dikkat çekecektir.
Washington bu yılın sonunda yapılacak ABD seçimlerine hazırlanırken ve Gazze'deki savaşın sonuçlarıyla uğraşırken, İran bölgede ABD'nin altını oymanın yollarını arayacaktır. Irak'tan çıkmak Tahran için siyasi bir kazanç, Irak içinse İran'ın yörüngesine daha fazla girme riski nedeniyle stratejik bir kayıp olacaktır.