Foreign Policy: İsrail caydırıcılığını yeniden tesis edemedi

02 Mayıs 2024

Amerikan rejiminin karar vericileri üzerindeki etkisiyle tanınan Foreign Policy'de yayımlanan makale, İsrail rejiminin İran saldırısından sonra caydırıcılığını yeniden kuramadığını belirtiyor.

YDH- Almanya'daki Max Planck Sosyal Antropoloji Enstitüsü'nde doktora sonrası araştırmacı olan Seccad Safeyi, Foreign Policy'de yayımlanan ''Israel Has Failed to Restore Deterrence'' başlıklı makalesinde benzeri görülmemiş güç yeminlerine rağmen, İsrail'in askeri gösterilerinin büyük başarısızlığını ve Hizbullah'la gelecekte potansiyel gerginlikler karşısında gelişmiş savunma sistemlerinin ve güvenlik arayışının çözüme kavuşmaktan çok uzak olduğunu yazıyor. 

                                                                                              ***

İsrail'in kuruluşundan bugüne kadar caydırıcılık, ülkenin stratejik hayali düşüncesinin ana odağı olmuştur. Eski Başbakanlardan Ariel Şaron caydırıcılığı İsrail'in “ana silahı - bizden duyulan korku” olarak tanımlamıştır. Hatta İsrailli efsanevi general Moshe Dayan, ''İsrail,'' demişti,  “kışkırtılamayacak kadar tehlikeli bir kuduz köpektir.''

İsrail'e 7 Ekim 2023'te yapılan saldırının ardından, İsrail'in Mayıs 2000'de Lübnan'dan çekilmesinden bu yana giderek azalan ülkenin caydırıcılığının yeniden tesis edilmesine büyük bir varoluşsal aciliyet gözüyle bakıldı.

7 Ekim saldırısından sonra İsraillilere “Bugün yaşananlar İsrail'de daha önce hiç görülmedi” diyen Başbakan Benjamin Netanyahu ordunun Hamas'a “daha önce hiç görülmemiş” bir güçle saldıracağı sözünü verdi.

7 Ekim saldırısı eşi benzeri görülmemiş bir saldırı olduğu için, İsrail'in tepkisi de en az onun kadar, hem kapsam hem de yoğunluk bakımından benzeri olmayan bir şiddet paroksizmi olmalıydı.

Gelgelelim, İsrail'in Gazze'deki askeri çabaları temel düzeyde istenen sonuçları vermedi. Kapsamlı askeri güç gösterilerine ve caydırıcılığı yeniden tesis etme çabalarına rağmen Hamas'ı felç  edecek kesin bir zafer elde edilememesinin belirgin başarısızlığı ortadadır.

İsrail ordusu tarafından yürütülen kara operasyonları sadece uluslararası kınamayı çekmekle kalmadı, aynı zamanda büyük kayıp oranlarının da gösterdiği gibi İsrail'in kara kuvvetlerinin ne kadar kırılgan olduğunu bir kez daha gösterdi. Sonuç olarak, bunların hiçbiri İsrail'in düşmanlarına, özellikle de Hizbullah'a bir güç mesajı iletmedi.

İsrail'in Ekim 2023'te Gazze'ye saldırmaya başlamasından bu yana Hizbullah ve İsrail, İsrail ve Lübnan sınırı boyunca hesaplanmış bir misilleme ateşi teatisine girişti. Savaş alanında yaklaşık 240 savaşçısının ölümüyle kayıplar vermesine rağmen Hizbullah, Filistinlilerle dayanışma içinde olduğu imajını başarılı bir şekilde yansıtırken gerilimin belirli bir eşiğin altında kalmasını sağlamıştır.

Buna ek olarak, tam ölçekli bir savaşa başvurmadan, örgüt İsrail'in kuzey cephesi boyunca İsrail ordusu kara kuvvetlerinin önemli bir bölümünü etkili bir şekilde bağladı. Dahası, Hizbullah 1701 sayılı BM kararının Litani Nehri'nin kuzeyine çekilme şartına uymak yerine 80 binden fazla İsrailli sivili daha güneye, sınırdan uzağa yerleştirdi.

Özünde Hizbullah, İsrail içinde bir tampon bölge oluşturarak angajman şartlarını tek taraflı olarak dikte etmiş ve 1701 sayılı kararın Hizbullah'a yaptıramadığı taşınmayı, İsrail'in kendi içinde yapmaya zorlamıştır.

Bu durum İsrail'in caydırıcılığına ciddi bir hakaret teşkil etmekte, hatta İsrail ordusu Binbaşı General (res.) Gershon Hacohen'in İsrail ordusunun kuzeydeki tutumunu “utanç verici” olarak tanımlamasına neden olmaktadır.

Hacohen, “Hizbullah burada sınırlı bir çatışmayla İsrail devletini utandıran bir hamle yapmayı başardı. Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirerek gelecekte olacak her şeyi Hizbullah belirliyor. Aslında şu anda durup durmayacaklarına karar veren Hizbullah'tır.” dedi.

Ne Gazze ne de Lübnan kurtuluş için gerçekçi bir yol sunmadığından Netanyahu, büyük olasılıkla İran'ın Hizbullah'a askeri yardım akışını durdurmak, İsrail'in gücünü yansıtmak ve muhtemelen ABD'yi daha geniş bir bölgesel çatışmaya çekebilecek bir İran tepkisini kışkırtmak amacıyla Suriye'deki İran askeri varlıkları üzerindeki baskıyı artırmaya çalışmış gibi görünüyor.

Ancak İsrail'in İran'ın Şam'daki büyükelçilik kompleksini bombalaması ve üst düzey subayları öldürmesi, farkında olmadan sadece İran'ın sabrının sınırlarını değil, aynı zamanda İsrail'in operasyonel serbestliğinin, askeri kapasitesinin ve cezasızlığının sınırlarını da ortaya çıkarmış gibi görünüyor ki bu faktörlerin İsrail'in uzun vadeli tehdit algısı üzerinde ciddi sonuçları olması muhtemel.

İran, İsrail'in İran kompleksine düzenlediği hava saldırısının hemen ardından misilleme sözü verdi. Yaklaşık 12 gün sonra da İran topraklarından İsrail'e en az 300 insansız hava aracı, balistik füze ve seyir füzesi fırlatarak sözünü yerine getirdi.

İran'ın kasıtlı yavaşlığı, nihai misillemeden önce İsrail'i diken üstünde tuttu. Ayrıca İsrail ve müttefiklerine savunma hazırlamaları için zaman kazandırdı. İsrailli savunma analisti Tal Inbar'ın da belirttiği gibi, yeraltı füze şehirlerine milyarlarca dolar harcamalarına rağmen İranlılar en büyük balistik füze saldırısını yer üstündeki füzelerle gerçekleştirmeyi tercih ederek bu füzeleri çeşitli istihbarat toplama platformları tarafından tespit edilebilir hale getirdiler.

İran saldırısının kapsamı, hızı, zamanlaması ve resmi iletişimi, bunun büyük ölçüde tiyatral bir güç gösterisi olarak tasarlandığını ve zayiat riskini en aza indirirken korku salmayı amaçladığını göstermektedir.

Daha da önemlisi, İran'ın birkaç mermisi İsrail hava sahasına girerek bir İsrail hava üssü de dahil olmak üzere ülkenin en güney bölgelerine ulaştı. İsrail'in İran'ın mermilerinin yüzde 99'unun engellendiği yönündeki resmi iddialarına rağmen, bu Fransız, Ürdün, Amerikan ve İngiliz ordularının önemli desteğiyle başarıldı.

Bunun tam aksine, İsrail'in İran'ın misillemesine verdiği yanıt hem içerik hem de teatral açıdan son derece yetersiz görünüyor. Birleşmiş Milletler de dahil olmak üzere çeşitli kanallar aracılığıyla niyetlerini açıklayan İran'ın aksine, İsrail'in İran'ın misillemesine verdiği yanıt birbirinden kopuk ve netlikten yoksun görünmektedir.

İsrail saldırısının niteliği ve kaynağı belirsizliğini korurken, İsrailli yetkililerden kesin bir açıklama ya da etkisini yansıtacak ikonik görüntüler gelmedi. İsrail'in kullandığı silahların savaş uçağı mı yoksa insansız hava aracı mı olduğuna dair de kesin bir kanıt yok.

İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir bile İsrail'in bu gönülsüz saldırısını “ezik” olarak nitelendirerek alay etmekten kendini alamadı. Yapımı, bakımı ve ikmali milyarlarca dolara mal olan sofistike, çok katmanlı bir hava savunma sistemine sahip olmasına rağmen, İran'ın yaylım ateşini düşürmek için İsrail, Fransız, Ürdün, İngiliz ve Amerikan güçlerini içeren Herkülvari bir çaba ve milyarlarca dolarlık önleme maliyeti gerekti.

Bu, önceden yapılan hazırlıklara ve İran'ın füzelerinin yarısının fırlatılırken ya da uçuş sırasında başarısız olduğuna dair raporlara rağmen gerçekleşti. Bununla birlikte, bilinmeyen sayıda İran füzesi İsrail'in kalın savunma duvarını aştı.

İronik bir şekilde, Netanyahu hükümeti Şam'daki İran konsolosluk kompleksini hedef alarak İran'ın saldırısını provoke etmemiş olsaydı ve Biden yönetimi Netanyahu'ya ABD'nin İran'a karşı topyekûn bir savaşa katılmayacağını açıkça belirtmemiş olsaydı, İsrail'in savunmasındaki zayıflıklar pekâlâ gizli kalabilirdi. İran'ın saldırısının kapsamı ve ölçeği, İsrail'in yetersiz tepkisiyle birleştiğinde, İsrailli askeri planlamacıları, ülkenin güvenlik hesaplarını önümüzdeki yıllarda yeniden şekillendirebilecek stratejik bir iç gözlem yapmaya itebilir.

On yıllardır İsrail'in stratejik doktrinine, Şaron'un bölgenin “bizden korkması” olarak adlandırdığı benzersiz bir caydırıcılık kavramı hakim olmuştur. Ancak İsrail semalarında süzülen İran savaş başlıklarının kalıcı görüntüsü artık bölgenin bilincine iyice kazındığından, bu korkuyu korumak daha da zorlaştı.

İsrail'in gelecekteki angajmanları ve taktiksel kararları, İsrail'in yenilmezlik aurasından geriye kalanların derinden sarsıldığının mütevazi bir şekilde fark edilmesiyle ayarlanacaktır. 

Bu durum İsrailli liderleri Hizbullah'la yapılacak geniş çaplı bir savaşta caydırıcılığı yeniden inşa etme çabalarını yoğunlaştırmaya zorlayabilir, her ne kadar böyle bir savaşa ABD'nin güçlü katılımı olmadan başarı ihtimali zayıf olsa da.

Ayrıca İsrail'i ya Gazze'deki askeri operasyonları tırmandırmaya, potansiyel olarak daha fazla uluslararası eleştiriyi ve kendi izolasyonunu tetiklemeye ya da en son lazer teknolojileri gibi yeni nesil hava savunma sistemleri geliştirmeye itebilir.

Daha umut verici olan ise, kalıcı barış ve istikrarı güvence altına almak için daha diplomatik yollara doğru bir hareketin katalizörü olabilir. Ancak açık olan şu ki İsrail'in güvenliğini yeniden tesis etme çabası henüz sona ermiş değil.

Çeviri: YDH