DW-WORLD-Alman Radyolar Birliği Moskova muhabiri Von Horst Klaeuser, Rusya’nın Ortadoğu planlarını değerlendirdi:
Rusya'nın Ortadoğu planları
Bir yerde iktidar boşluğu yaşanması halinde, buraya durumu değiştirecek bir akının yaşanması doğal. ABD’nin Irak’a savaş açmasından bu yana Ortadoğu’da ABD’nin etkisinin sıfırlandığı bölgeler de genişledi. Rusya, bu durumu bölgede kaybettiği gücü yeniden kazanmak için bir davetiye olarak algıladı. Şimdi bu boşluğa diplomatik atakla giriyor.
Suriye Devlet Başkanı Esad’ın Moskova’ya yaptığı ziyaret, bu stratejinin altını belirgin biçimde çiziyor. Washington, Şam yönetimiyle yapıcı bir diyalog süreci yürütmeyeli çok uzun süre oldu. Komşu İran’la ise 20 yıldan bu yana diplomatik ilişkisi yok. Her iki ülke de Lübnan’ın kaderini tayin etmesi, Filistin’de uzun süredir devam eden sorunlar ve İsrail’e düşmanlık gibi konularda Rusya’nın Ortadoğu politikası için ideal bir köprü görevi görebilir.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bu yana Kremlin bölgede varlık göstermeyi başaramadı. Suriye ve İran, Moskova yönetimince destekleniyor. Modern silahlar, özellikle de füze savunma sistemleri, bölgede dengelerin değişmesine neden oldu. Örneğin İsrail’in, İran’ın nükleer tesislerine olası saldırısını engelledi. Bu nükleer tesisler de Moskova’nın yardımıyla inşa edildi.
Moskova’ya savaş jetleri, denizaltılar ve diğer modern silahları sipariş etmek isteyen Suriye, İsrail’e saldırı yönündeki endişeleri de bilinçli olarak provoke ediyor. Hizbullah’a açık açık destek sunması ve örgüte silah temin etmesini de unutmamak gerekiyor. İsrail, geçen yaz Lübnan’daki Hizbullah’ı ortadan kaldırmayı başaramadığı gibi örgütü zayıflatamadı bile. Tam tersine. Hizbullah şimdi Batı’ya yakınlığıyla bilinen ve demokratik seçimlerle iktidara gelen Sinyora hükümetini devirmek için elinden geleni yapıyor.
Verdiği demeçlerde Lübnan’da çatışmaların sona ermesini isteyen ve bölgedeki gelişmeleri kaygıyla izliyormuş izlenimi yaratan Putin, aslında tüm bu gelişmeleri sakin sakin izleyebilir. Çünkü Washington’un bölgedeki son etkisi sallanırken, Moskova’nın bölgedeki etkisi şaha kalkıyor ve Moskova kendi kurallarını koyuyor.
Kremlin’in Tahran’a yaptırımları reddetmesi, Lübnan’da Hariri cinayetinin soruşturulması için uluslararası bir mahkemenin kurulmasına karşı çıkması, Hamas yetkililerini bir yıl önce Moskova’ya davet etmesi ve Moskova’da Ortadoğu Konferansı düzenlenmesi önerileri, Kremlin’in bu taktiğine çok iyi uyuyor. Rusya resmi olarak açıklamadığı Ortadoğu Konferansı’na Suriye, Lübnan, İran, Filistin ve İsrail’in temsilcilerinin katılmasını planlıyor.
Ortadoğu Dörtlüsü’nde kendisinin yanı sıra ABD, Rusya ve BM de yer almasına rağmen bu konferansa Amerikalı ya da Avrupalı temsilcilerin davet edilmesinden bahsetmiyor. Washington, bunu yüzüne vurulmuş bir tokat olarak değerlendirmeli.
Beyaz Saray için Ortadoğu’daki sorunların çözümlenmesi yönündeki müzakerelere İsrail’in koruyucusu olarak ABD’nin davet edilmemesi, aşağılayıcı bir durum. Bu gelişmeler Rusya’nın güvenliğini arttıracağı gibi küresel sorunlarda söz sahibi olma hakkını da arttırmış olacak. Putin’in bu yeni diplomatik çabalarını Rusya’nın enerji zengini bir ülke olmasının yanı sıra, silah ihracatındaki öneminin artması da güçlendiriyor ve Rusya, Amerika’nın dünyanın bu bölgesindeki zayıflığını kullanıyor.