Aksa Tufanı'ndan 'Gerçek Vaat'a...

16 Mayıs 2024

İsrail'in kağıt üzerindeki ittifakları Direniş tarafından yırtıldı. Ekim 2023'ten önceki olayları mevcut durumla karşılaştırarak analiz etmek, durumdaki önemli bir değişimi ortaya koyar ve çok önemli bir gelişmenin altını çizer.

YDH- İran Devrim Lideri Seyyid Ali Hamenei'nin Danışmanı Ali Laricani, el-Meyadin'de ''From Al-Aqsa Flood to True Promise...How the Resistance took down 'Israel's' paper alliances'' başlığıyla yayınlanan makalesinde, Aksa Tufanı Operasyonu'nun ardından Siyonist varlığın istikrarının zayıfladığını ve Hamas'ın ortadan kaldırılamadığını vurguluyor. Kamuoyu baskısı ve üniversite protestoları nedeniyle Batı'nın İsrail'e verdiği desteğin azalmasının İsrail için iç ve dış krizlere yol açtığını belirtirken İran'ın İsrail saldırganlığına başarılı bir şekilde karşılık vermesini İsrail'in küresel çapta güvenilirliğini daha da zayıflattığı şeklinde yorumluyor.

                                                                                                                       ***

New York'ta tesadüfen karşılaştığım Bay Kissinger ile sohbet etme ayrıcalığına sahip oldum. Merakla şu soruyu yöneltti: “Böyle bir isteğimiz olması halinde bizimle stratejik bir ittifak kurmaya açık mısınız?” Yanıt olarak, aramızda mevcut bir ilişki olmadığını kabul ettim, ancak stratejik bir ittifakın niteliği konusunda açıklama istedim. Sorusunun ardındaki niyeti sordum. Sayın Kissinger, İkinci Dünya Savaşı'nın ardından İran ve Mısır dışında çoğu ülkenin sınırlarının kendi ellerimizle çizildiğini açıkladı. İran'ın canlı medeniyetinin kalıcı varlığını kabul etti ve bu iki ülkeyle ilişki kurmanın gerekliliğini vurguladı. Ayrıca İran'ın şu anda içinde bulunduğu hassas durumun altını çizerken, tüm bölgedeki durumun kritikliğinin de altını çizdi. Filistin'deki son olayları ve Ekim ayından bu yana yaşananları anlamak için sınırlı olaylardan bir adım geri çekilip duruma daha geniş bir perspektiften bakmamız gerekiyor. 

Dedi ki: ''Dünya Savaşı'ndan sonra haritadaki ülkelerin sınırlarını kendimiz çizdik, ikisi hariç: İran ve Mısır. Siz zaten orada hareketli bir medeniyetle vardınız ve var olmaya devam edeceksiniz ama geri kalan sınırları biz çizdik. Dolayısıyla bu iki ülkeyle ilişki kurmaktan başka çaremiz yok. İran şu anda çok hassas bir konumda. Sadece İran değil, tüm bölgedeki durum kritik.''

Duruma birbiriyle bağlantılı bir olaylar zinciri olarak bakmalıyız. Büyük bir bölgesel dönüşümün eşiğindeyiz ve bu konuda İran için fırsatlar var. Aksa Tufanı Operasyonu öncesinde İsrail'in içinde bulunduğu durumu hatırlayalım. Bu varlık, bölgedeki bir dizi ülkeyle ve bu varlıkla ilişkilerini normalleştirmek için sıraya giren aşağılık rejimlerle yaptığı kirli işbirliğinin bir sonucu olarak kendisine sağlam bir konum elde ettiğini ve sürdürülebilir bir güvenlik sağladığını düşünüyordu. Dahası, bu varlık İran'da bir dizi terörist saldırı gerçekleştirerek istediği her yere saldırabileceğini ve hiçbir şeyin bunu yapmasına engel olamayacağını kanıtlamıştır. Görünen o ki Batı da bu durumu kabullenmiş durumda. Aksa Tufanı Operasyonu'ndan sonra Siyonist varlığın sahte istikrarı zayıfladı. Operasyonun ilk saatlerinde liderliğinin bir toplantı düzenlememesinin nedeni de buydu. Bunun yerine ABD Ordusu'nun Ürdün'deki Merkez Komutanlığı devreye girdi ve sorumluluğu üstlendi; İsrail'in moralinin çökme derecesi buydu.  Sonrasında, Batılı yetkililerin, diplomatik yaralarını sarmak için korkutulmuş bir varlığa koşar gibi bu varlığa nasıl uçtuklarına tanık oldunuz.

Başlangıçta Hamas'ı birkaç hafta içinde ortadan kaldırabileceklerini düşündüler ve bu hedefe ulaşmak için hepsi işbirliği yaptı.  Yakın zamanda ABD Senatosu Siyonist varlığa 26 milyar dolarlık yardımı onayladı ancak zamanla Hamas'ın operasyon biriminin varlığını sürdürdüğü ve varlığın [İsrail rejimi] bu konuda hiçbir zafer kazanamadığı anlaşıldı. Üstünü örtmeye yönelik yaygın propagandaya rağmen şiddetin büyüklüğü tartışılmaz hale geldi, varlığa karşı kamuoyu destansı boyutlara ulaştı ve üniversite protestoları kamuoyunun getirdiği bu baskıya değerli bir katkı sağladı.  Bu baskı dalgası İsrailli liderleri korkuttu. Batı'da yeni yetişen nesil Siyonist varlığın politikalarına karşı çıktığı için Batı'nın desteğinin kesilmesine yol açacağından korktular. Bu durum, İsrail tarafından işlenen tüm suçlara rağmen kararlılıklarını koruyan Filistin halkının direnişinin doğasını ortaya koymaktadır. Onları kovmak için gösterilen tüm çabalar başarısızlıkla sonuçlandı ve İsrail'e ölümcül bir darbe daha indirildi. 

Başka bir deyişle, Filistin'de uzuvlarından evlerine ve ailelerine kadar pek çok şeyi feda etmiş bir nesil var. Bu nesil İsrail'den daha da fazla nefret ediyor, bu yüzden bazıları iki devletli çözümü önerdi. Bu daha önce de önerilmiş bir plandı ancak İsrail başlangıçta bunu kabul etmedi. Şimdi Batı bunu yeniden gündeme getirdi.  Bölgedeki direniş güçlerinin varlığı da bir başka konu. Bu güçler bölgede yadsınamaz bir gerçeklik olarak var ve bölge ülkeleri tarafından görmezden gelinemez.  Örneğin Yemenliler, büyük ekonomik zorluklarla karşı karşıya olmalarına rağmen, “kâğıttan ittifakları” bozarak ve Amerikan ve İsrail gemilerine karşı durarak bir değişiklik yapmaya cesaret ediyorlar. Aynı şey Lübnan'daki Hizbullah ve Irak'taki Direniş için de geçerlidir.

Dahası, İsrail içindeki ekonomik ve siyasi bölünmeyi görmezden gelemeyiz; İsrail üzerindeki ekonomik baskının büyüklüğü mevcut durumun sürdürülemez olduğunu göstermiştir. İşte bu çıkmazı aşmak için İsrail İran Konsolosluğu'na saldırmaya karar verdi. Saldırının ardındaki fikir, İran'ın ya karşılık vereceği ya da vermeyeceğiydi. Eğer İran karşılık vermezse Siyonist varlık eski dengesini yeniden kazanacak, İran karşılık verirse savaş genişleyecek ve Gazze unutulacaktı. İsrailliler İran'ın vereceği cevabın hem başarılı olacağını hem de savaşın genişlemesini engelleyeceğini tahmin edemezdi.  İran oldukça doğru hareket etti. Pratikte İsrail'i karşılık veremez hale getirirken yine ona büyük bir zarar verdi.

Şimdi İsrail bir iç kriz yaşıyor ve dünya genelinde güvenilirliğini yitirmiş durumda. Mevcut durumu geçmişle karşılaştırdığımızda, İsrail'in şu anda yaşadığı varoluşsal krizin üstesinden gelemediğini görüyoruz. Bu nedenle artık bir çözüme ihtiyaç var ve Batı bu muammanın ancak bölge ülkeleri tarafından çözülebileceğini biliyor. Buna paralel olarak, bölge ülkelerinin kendilerini topal bir eşeğe [aslan postuna bürünmüş bir eşek; bir İran atasözü] bağlayacak kadar akıllarını yitirmiş olmaları da pek olası değil. 

Dolayısıyla Batı'nın bu önerilerinin de gün ışığına çıkacağını sanmıyorum. Bundan böyle, hem iç hem de dış yönlerini kapsayan İsrail'in düşüşü, bölgenin gelecekteki dönüşümünü şekillendirmede çok önemli bir rol oynamaktadır. Ekim 2023'e giden koşulları bugünle karşılaştırdığımızda, durumun hangi yöne doğru evrildiği daha belirgin hale geliyor ve bu büyük önem taşıyor. Sonuç olarak, İran hükümeti ve yetkilileri ulusal güvenliği korurken ülke içinde istikrarı etkin bir şekilde sürdürdüğü için İran'ın güvenlik davranışında stratejik bir yaklaşım gözlemliyoruz. Bu da bu durumun sürekliliğini sağlamak ve sürdürülebilir bir çaba haline getirmek için bir şans sunuyor.

Çeviri: YDH