Netanyahu'nun çıkmazı

29 Mayıs 2024

Aşırılıkçı Siyonist zihniyetin tasfiyesi insanlığın selâmeti için elzemdir ve savaş sonrası Gazze'nin geleceği kurbanların ve şehitlerin aileleri tarafından belirlenmelidir.

YDH- Pakistan merkezli International The News'da  yer alan, Hamas'ın Tahran temsilcisi Halit Kadumi imzalı, ''Netanyahu’s dilemma'' başlıklı makale, narrasyon ve saha savaşını Filistinlilerin kazandığını, İsrail'in vahşiliğinin onu siyasi olarak yalnızlaştırdığını ve Batı sistemi üzerinde ahlaki bir yük haline geldiğini savunuyor; en nihayetinde, Netanyahu'nun destek muhtaçlığı aslında Batı medeniyetinin çöküşünü hızlandıracak bir maniveladır. 

***

İsrail ve Amerika Birleşik Devletleri, 213 gün süren Aksa Tufanı'nın ardından şaşırtıcı bir siyasi çalkantı yaşadı ve Hamas, Katarlı ve Mısırlı arabulucuların kolaylaştırdığı kapsamlı tartışmalar, belge paylaşımı ve düzeltmeler sonunda nihayet son öneriyi onayladı. İsrail tarafından onaylanan ve Washington tarafından desteklenen bu öneri, devam etmekte olan diyalogda önemli bir gelişmeye işaret ediyor.

Hamas teklifin lafzını ve özünü titizlikle analiz ederek verimli ve iyimser görüşmelerin ayrıntılarını titizlikle inceledi. Tam bir ateşkes yerine sürdürülebilir bir ateşkes önerildi. Görüşmelerde işgalci Siyonist güçler tarafından gerçekleştirilebilecek diğer çeşitli eylemlere ek olarak aşamalı bir geri çekilme planına da değinildi. Ülke içinde yerinden edilmiş kişilerin kendi mahallelerine yeniden entegrasyonu ve yardımların kolaylaştırılması da diyaloğun temel unsurlarıydı.

Yukarıda belirtilen dört nokta, siyasi bir çözüm, esir değişimi ve nispeten istikrarlı bir güvenlik durumunu kolaylaştırma potansiyeline sahip olan süreğen diyaloğun temelini oluşturuyor; ne tuhaf, bu olumlu ilerleme, Netanyahu'nun karşı karşıya kaldığı çıkmaz ve İsrail liderliğinin çalkantılı durumu ile tam bir tezat teşkil ediyor.

 

Devam eden çatışmada İsrail'in güvenlik anlayışı, emniyetin ancak karşı tarafın yok edilmesi ve imha edilmesinden sonra sağlanabileceği gerçeği etrafında döndü durdu.

 

 

Evvelsi günün erken saatlerinde İsrail tarafından Refah'ın derhal işgal edilmesi ve geçişin kontrolünün ele geçirilmesi emri verildi ki bu da sahada daha fazla katliam, insani durumun kötüleşmesi ve siyasi ve müzakere düzeylerinde daha fazla karmaşa anlamına geliyordu.

Devam eden çatışmada İsrail'in güvenlik anlayışı, emniyetin ancak karşı tarafın yok edilmesi ve imha edilmesinden sonra sağlanabileceği gerçeği etrafında döndü durdu.

Belli ki, kibirli Netanyahu'nun benmerkezci doktrini, İsrail toplumunun ancak Filistin halkı ve evleri enkaza dönüştükten sonra korunabileceğini öngörüyor. Birkaç gün önce İsrail toplumu, Filistinliler için insani sonuçlarına rağmen Refah kuşatması lehinde oy kullanarak bu gerçeğin ampirik bir kanıtı olmuştur.

Başka bir deyişle, Siyonist toplum daha fazla Filistinli kanı dökerek taleplerini güvence altına alma formülüne başvurdu. Bu zihniyet bir yandan Netanyahu'nun düşmanca duygu ve düşüncelerini körüklerken, diğer yandan da çatışmayı askeri olarak çözememesi nedeniyle onu gerçek bir ikileme sokuyor.

Geçtiğimiz yedi ay boyunca Amerikan desteğine rağmen Netanyahu ne Hamas'ı ne de direnişi ortadan kaldırmayı başarabildi. Amerikan karar alma mekanizmalarındaki bazı etkili çevreler hala Hamas'ın savaş bitip Gazze'deki hakimiyeti sona erdiğinde Filistin siyasi arenasında zayıf bir grup olarak kalmaya mecbur olacağına inanıyor.

Bu feci ve yanlış değerlendirmenin meşale taşıyıcıları, Gazze'yi kontrolleri altına almak için Ramallah'tan güvenlik görevlilerini harekete geçirerek, Refah üzerinden Gazze'ye girmek için başarısız manevralar yaparak, sözde yeni su geçişini kullanarak ve silahlarla insani yardım kamyonlarına saklanarak sefil ve başarısız girişimlerde bulundular.

Washington hala Hamas'ı ezme fikrini destekliyor ve ABD'nin Gazze'deki her siyasi hamlesi bu politika ışığında yönetiliyor.

İsrail'e verilen silahların askıya alınmasından bahsedilmesi, Amerikan üniversitelerinde İsrail'e ve onu destekleyen Amerikan politikasına karşı ortaya çıkan sivil itaatsizlik durumunu dağıtmayı amaçlıyor. Pentagon, Ulusal Güvenlik Konseyi, Beyaz Saray ve ABD Dışişleri Bakanlığı İsrail'in güvenliğine olan bağlılıklarını kategorik olarak ifade etmişlerdir. Refah'ta bir operasyondan bahsederken bile küçük ve sınırlı ölçekli bir operasyonun gerekliliğinin altını çiziyorlar.

Bir yandan Amerika'nın İsrail'i destekleme ve güvenliğini sağlama konusundaki tarihi ve kararlı taahhüdü ile diğer yandan Biden yönetimi ile Netanyahu arasındaki anlaşmazlığı birbirinden ayırmak önemlidir. İnsanları yok etme ve bölgedeki İslami direniş projesinin tehlikesine maruz kalan Batı projesinin lideri olarak İsrail'i desteklemeye devam etme konusunda karşılıklı bir anlaşma var.

ABD dış politikası yerküre üzerinde “farklı ve benzersiz” varlıklar olmak üzerine inşa edilmeye devam ederse bölgede herhangi bir barış ya da güvenlik girişimi hayal etmek mümkün değildir. Aynı şekilde ABD'nin yeni dünyanın oluşum aşamalarını etkileyecek şekilde Amerikan dış politikasının kurallarını değiştirmesi de beklenmemelidir.

Savaş sonrası vizyonları ise haritalar üzerinde ve coğrafi olarak açıklığa kavuşturulabilir. Buna göre Gazze Şeridi, Netzarim ekseni olarak bilinen, batıda denizden ve önerilen Amerikan su geçişinden başlayan ve doğuda Karni geçişine giden bir yol ile ayrılan bir kuzey bölgesi ve bir güney bölgesine bölünmüştür. Kuzey Gazze Şeridi insansız bir tampon bölge haline gelecek ve Gazze halkı kendi ülkelerinde yerlerinden edilerek güneyde toplanacak ve evlerine dönmelerine asla izin verilmeyecektir.

 

Savaş sonrası Gazze'nin kaderini kurbanların ve şehitlerin ailelerinden başkası belirleyemez. Başka hiç kimse bu hakkı onların elinden alamaz.

 

Aynı zamanda Refah sınır kapısı da dahil olmak üzere tüm kara geçişleri kapatılacaktır. Bu suç teşkil eden Amerikan bağlamı, Mısır'ın ulusal güvenliğini ciddi şekilde tehlikeye attığı gibi, Mısır'ın Filistin ile arasındaki herhangi bir sınır üzerindeki kontrolünü de kaybetmesine yol açacak ve böylece su geçidi, işgalci güçlerin ve Blackwater gibi paralı askerlerin gireceği Gazze'nin tek kangreni haline gelecektir. Gazze halkı bu çok uluslu müteahhitleri ve onların insani yardımlarını işgalci güçler olarak görecektir. Buna ek olarak, Gazze'nin kuzey, doğu ve güney sınırları boyunca, Gazze Şeridi'nin bir kilometre derinliğinde bir alanın ilhak edilmesi, Gazze'ye, halkının 'Nazi toplama kamplarına' hapsedilmesi için üzerine çit çekilebilecek sınırlı bir coğrafi alan bırakacaktır. Bu planlar başarısız olmaya mahkumdur. Bu tür alçakça planlar Irak'ta ve Afganistan'da başarısız olmuştu.

''Herkes Netanyahu'dan nefret ediyor ama kimse de onsuz yapamıyor'' Bu belki de Netanyahu'nun ikilemini tanımlamanın en uygun yolu.

O İsrail'in son kralı. Seçim kampanyalarından birinde, İncil'de sekizinci on yılın laneti olarak adlandırılan lanetle lanetlenen İsrail'in, kuruluşunun seksen yılından sonra hayatta kalamayabileceği endişesini açıkladı. İsrail'deki iktidar koalisyonundan hiçbiri Netanyahu'nun siyasi fikirlerini onaylamıyor, ancak hepsi onu siyasi mesihleri olarak görüyor. Netanyahu, hayatta kalma sanatında iyi olan ve İsrail'in muzdarip olduğu liderlik boşluğuna yaslanan yozlaşmış bir şahıstır. 

 

Netanyahu kaybetti ve onu iktidardan uzaklaştırmadaki gecikme insani krizin derinliğini arttırıyor.

 

Savaş sonrası Gazze'nin kaderini kurbanların ve şehitlerin ailelerinden başkası belirleyemez. Başka hiç kimse bu hakkı onların elinden alamaz. Amerikan yönetimi Netanyahu'nun ikilemine radikal bir çözüm bulmalıdır. Netanyahu kaybetti ve onu iktidardan uzaklaştırmadaki gecikme insani krizin derinliğini arttırıyor. Onu iktidarda tutmak için daha fazla zaman kazanmak ABD'nin Gazze savaşındaki yükünü her geçen gün arttırıyor. Öte yandan, Filistin tarafı acı ve insani krizle karşı karşıya olmasına rağmen zafer kazanmıştır.

Filistin anlatı savaşını kazanmıştır ve Londra ve New York sokakları ile üniversiteleri buna tanıklık etmektedir. 1970'lerde seslerini çıkarmaya cesaret edemeyenler bugün artık daha fazla şantaja tahammül edemiyor. Bugün Yahudiler, Hıristiyanlar, Müslümanlar vs. sokaklarda İsrail'i protesto ediyor, İsrail'i siyasi olarak yalnızlaştırıyor ve Batı sistemi üzerinde ahlaki bir yüke dönüştürüyor. Netanyahu Batı'ya, insanlığa karşı yürüttüğü savaşı desteklemelerinin Batı medeniyetini güçlendireceği yönünde yalvarıyor. Gerçekte ise yaptıkları Batı medeniyetinin çöküşünü hızlandıracaktır.

Batı'da insanlığı kurtarma derdi taşıyan rasyonel zihinler, ister Amerika'da ister İsrail'de olsun, aşırılıkçı Siyonist zihniyetten kurtulmalıdır.

Mesele dini bir çatışma değildir. İsrail kendisini hiçbir şekilde Yahudi dininin temsilcisi olarak konumlandıramaz.

Filistinliler anarşist değildir ve insanlığın öldürülmesi çağrısında bulunmazlar. Ancak bizler melek de değiliz. Aksine, haklarımızı arayan insanlarız ve direnebiliriz. Özgürce yaşamaya ya da özgürce ölmeye karar verdik.

Dünya için, tıpkı bir asırdır İsrail'in güvenliği ve emniyetini düşündüğü gibi, Filistinlilerin güvenliği ve emniyetini düşünmeye başlamaktan başka üçüncü bir yol yoktur.

Artık tüm oyuncular için fırsat olgunlaşmıştır. Filistinlilerin istediği, başkenti Kudüs olan, Batı Şeria ve Gazze Şeridi üzerinde tam egemenliğe sahip, diasporada yaşayan tüm Filistinlilerin geri dönmelerine ve barış içinde yaşamalarına izin verilen bağımsız bir devlettir.

Gelecek nesiller, Siyonist-Amerikan hegemonyasına karşı zafer kazanmanın mümkün olduğuna inanan tufan sonrası nesiller olduğu için bu bir daha tekrarlanamayacak bir fırsattır. Halihazırda 7 Ekim'de bu başarıldı, bunun bir geri dönüşü de yok.  

***

Çeviri: YDH