YDH- Palestine Chronicle'ın editörü Remzi Barut, ''The War is Lost –But Why is Netanyahu Killing Civilians in Rafah?'' başlıklı makalesinde, İsrail'in uyguladığı zulmün Filistinli siviller üzerindeki sarsıcı etkisine ve Netanyahu'nun kararlarının ardındaki siyasi hesaplara dikkat çekiyor.
İsrail 26 Mayıs'ta Gazze Şeridi'nde Refah'ın batısındaki Tel el-Sultan bölgesinde yerinden edilmiş Filistinlilere yönelik korkunç bir katliam gerçekleştirdikten birkaç saat sonra el-Mavasi bölgesinde bir katliam daha gerçekleştirdi. Bunlardan ilki artık “Çadır Katliamı” olarak biliniyor.
Bu katliam, Uluslararası Adalet Divanı'nın (UAD) “İsrail, Refah'taki askeri saldırısını ve Gazze'deki Filistinli grubun fiziksel olarak tamamen ya da kısmen yok olmasına yol açabilecek yaşam koşullarına neden olabilecek diğer tüm eylemlerini derhal durdurmalıdır” şeklinde sert bir talepte bulunmasından kısa bir süre sonra gerçekleşti.
50 Filistinlinin kendi göçmen çadırlarında öldürülmesi, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ve aşırılık yanlısı hükümetinin UAD'ye ve uluslararası toplumun geri kalanına verdiği cevaptı. Refah'ta birbirini izleyen İsrail katliamları, İsrail'in soykırımcı rejiminin uzlaşmazlığının derecesini göstermektedir.
Her ikisi de haftalar içinde Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (UCM) resmi “arananlar” listesine girebilecek olan Netanyahu ve Savunma Bakanı Yoav Gallant, sırf siyasi manevra yapmak için bile kolaylıkla farklı bir yol seçebilirlerdi. Örneğin, sırf UAD'nin bu konudaki kararlarından kaçınmak için Refah operasyonunu erteleyebilir ya da stratejilerini değiştirebilirlerdi.
2 bin librelik sığınak delici bombaları, suyu, elektriği ve yiyeceği olmayan derme çatma kamplarda annelerinin yanında yatan çocukları parçaladı ve başlarını kesti. İsrail ordusu dünyaya ne olduğuna dair açıkça uydurulmuş bir versiyon sunarak “militanları” ve benzerlerini suçlarken, Netanyahu'nun ofisi saldırıyı bir hata olarak nitelendirdi.
Elbette her iki versiyon da yalandı. İsrail ordusu, ABD'nin cömertliği ve sürekli desteği sayesinde dünyanın en gelişmiş gözetleme teknolojilerinden bazılarına sahip. Bir Filistin Direnişi operasyon alanı ile çocuk ve kadınlarla dolu bir mülteci kampını kolayca ayırt edebilirdi.
Eğer saldırı gerçekten bir hataysa, Refah'ta ve yakınlardaki Mawasi'de çok sayıda mültecinin ölümüne ve sakat kalmasına neden olan diğer katliamların açıklaması nedir? Ve savaşın başladığı 7 Ekim'den bu yana çoğunluğu kadın ve çocuk olmak üzere yaklaşık 130 bin Filistinlinin öldürülmesi ve yaralanmasının ardındaki mantık nedir?
Çadır Katliamı ne bir hataydı ne de yerinden edilmiş mültecilerin çadırlarında faaliyet gösteren hayali militanların üzerine atılabilirdi. Yine de Netanyahu'nun kendine has bir mantığı vardı. Öncelikle, UAD'ye doğrudan bir mesaj göndererek İsrail'in Refah operasyonunu sona erdirme emrinden rahatsız olmadığını bildirmek istedi. Bu mesajın hedef kitlesi UAD yargıçları değil, dayanışma söylemlerine rağmen İsrail savaşının süresini, yönünü ya da doğasını etkilemekte etkisiz kalan uluslararası toplumdu.
Netanyahu ayrıca kendisini tüm dünyaya kafa tutan cesur İsrailli lider olarak sunarak Savaş Kabinesindeki rakiplerine karşı ucuz siyasi puanlar kazanmak istemiştir. Defalarca “Yahudi halkının tek başına ayakta duracağını” ifade etmiştir.
İsrail lideri ayrıca daha fazla İsrail askerinin Filistin Direnişi tarafından esir alındığı konusunda da bilgilendirilmiş olmalıdır. Bu konuda 25 Mayıs'ta yaptığı açıklama Netanyahu'nun Refah'a saldırmasından sadece bir gün önceydi. Askeri açıdan bakıldığında, sözde diğer İsrailli esirleri kurtarmak için Gazze'ye gönderilen askerlerin yakalanması bir “oyun bitti” anı olmalıydı.
Gazze Direnişi, el-Kassam askeri sözcüsü Ebu Ubeyde tarafından yapılan ilk kısa açıklamadan bu yana daha fazla bilgi vermedi. Hamas, İsrail'in geçen Aralık ayında öldüğünü ilan ettiği İsrailli Albay Asaf Hamami'yi elinde tuttuğunu açıkladığı zaman olduğu gibi, stratejik olarak en uygun olduğu zamanlarda kamuoyuna bilgi vermesiyle biliniyor.
Netanyahu ve ordusu, haberlerin Refah'a odaklanmasını sağlayarak İsrail toplumunda askerlerin yakalanmasıyla ilgili oluşacak öfkeli tepkinin önüne geçmeye çalışıyor.
Dahası, katliamın zamanlaması ABD'ye, arabuluculara (Mısır ve Katar), Hamas'a ve hatta savaşı bir ateşkes anlaşmasıyla sona erdirmek isteyen Savaş Kabinesi üyelerine de bir mesajdı. Medyada yer alan haberlerde, Paris'te başlayıp Doha'ya taşınan görüşmelerde, İsrail'in mahkumların serbest bırakılmasını kalıcı bir ateşkese bağlama konusunda istekli olduğunu gösteren potansiyel bir atılımdan bahsediliyordu.
Böyle bir anlaşma Netanyahu açısından bir yenilgi sayılacak ve siyasi kariyerinin sonunu getirecektir. Bu nedenle, Doha'daki olası bir anlaşmayı bozma umuduyla Refah'taki mültecilere saldırdı.
Askerlerinin Refah Sınır Kapısı'nda Mısır askerlerine ateş açarak birini, muhtemelen ikisini öldürmesi ve daha fazlasını yaralaması da aynı nedenden kaynaklanıyordu. Mısır ateşkes görüşmelerinde önemli bir arabulucu olmuştur. Arabulucuya saldırmak sadece Mısır hükümeti için değil, ordu ve Mısır halkı için de küçük düşürücüdür.
Netanyahu'nun savaşın kendisine yönelik bir stratejisi olmasa da, kendi siyasi hayatta kalma süresini uzatmak için bir stratejisi var. Bu strateji siyasi kartları karıştırmak, kaosu sağlamak ve sivillere karşı sürekli katliamlar yapmak üzerine kurulu ve Washington'un ne olursa olsun her zaman kendi tarafında kalacağından emin.
Ancak İsrailli lider sadece zaman kazanıyor. İsrail'in üst düzey generalleri, askeri uzmanları ve analistleri savaşın kaybedildiğini ve uzamasının öngörülebilir sonuçlarını hiçbir şekilde değiştirmeyeceğini biliyor.
Çeviri: YDH