YDH- 7 Haziran 2024 günü, Filistin direnişi ile ilgili ana akım medyada yer almayan haber ve analizleri sunan haber sitesi Mondoweiss'te, Filistinli gazeteci Kasım Muaddi tarafından yazılan ''The genocide in Israeli prisons'' (İsrail hapishanelerinde soykırım) başlıklı bir haber yayımlandı.
Habere göre, İsrail hapishanelerinin parmaklıkları ardında Filistinli mahkumlara karşı savaş yürüten İsrail, insan yaşamının devamını imkansız kılan koşullar yaratıyor.
Muaddi, İsrail'in 7 Ekim'den kısa bir süre sonra hücre bloklarında yeni kurallar uygulamaya başladığını aktardı.
Filistinli gazeteci, Ramallah yakınlarındaki Ofer gibi bazı gözaltı merkezlerinde, hapishanenin kontrolünün İsrail ordusuna devredildiğini, İsrail Cezaevi Hizmetleri gardiyanlarına ise hapishane bölümlerindeki Filistinli mahkumlara muamelede serbestlik tanındığını bildiriyor.
Bu değişime, 7 Ekim'den sonra tutuklanan Filistinli tutukluların sayısında ürkütücü bir artış oldu ve Ekim ortası gibi erken bir tarihte tutuklu nüfusu iki katına çıktı.
Bunlar arasında, muamelenin en zor kısmının kendilerine ayrıldığı Gazze'den gelen mahkumlar da vardı.
Filistinli gazetecinin makalesi, geçtiğimiz ay CNN'in İsrail hapishaneleri üzerine yaptığı bir araştırma ile aynı bulgular üzerinden ilerliyor.
Mayıs ayı ortasında CNN, İsrailli ihbarcıların ifadelerine dayanarak, Gazze'den gelen Filistinlilere, şu anda bir gözaltı merkezini de içeren İsrail askeri üssü Sde Teiman'da yapılan korkunç muameleyi anlatan bir haber yayınladı.
CNN, İsrail'in Gazze'yi işgali sırasında gözaltına alınan Filistinlilerin tutulduğu Sde Teiman çöl kampında çalışan üç İsrailli muhbirle konuşmuştu.
Sde Teiman, İsrailliler arasında ''intörnler için bir cennet'' olarak ün kazanmış bir işkence kampı.
Üç İsrailli muhbir, sürekli kelepçelemeden kaynaklanan yaralanmalar nedeniyle doktorların bazen mahkumların uzuvlarını kestiği; tıbbi prosedürlerin bazen yetersiz sağlık görevlileri tarafından gerçekleştirildiği ve havanın çürümeye bırakılmış cerahatla dolu olduğu kampın içinde yaşanılanları aktardı.
İhbarcıların ifadeleri, Filistinli mahkumların maruz kaldığı bir dizi ortaçağ uygulamasını detaylandırıyor: gözleri bağlıyken yataklara bağlanmak ve çocuk bezi giymek zorunda bırakılmak, ehliyetsiz tıbbi stajyerlerin anestezi olmadan üzerlerinde işlem yapması, gardiyanlar tarafından üzerlerine köpek salınması, göz bağlarının altından bakmak kadar küçük suçlar için düzenli olarak dövülmek veya stres pozisyonlarına sokulmak, cerahatlı yaraların ampütasyon gerektirecek kadar iltihaplanması ve bir dizi başka korkunç işkence.
6 Haziran'da New York Times, Sde Teiman hakkında eski tutuklular ve hapishanede çalışan İsrailli subaylar, doktorlar ve askerlerle yapılan röportajlara dayanan ve Gazzeli tutuklulara yapılan muameleye dair yeni dehşetleri gün ışığına çıkaran bir başka haber yayınladı.
Tutukluların ifadeleri aynı ifadelerin çoğunu tekrarlamakla birlikte, tecavüz ve tutukluların anal kanama ve “dayanılmaz acıya” neden olan metal çubukların üzerine oturmaya zorlanmaları da dahil olmak üzere, cinsel şiddetle ilgili ek rahatsız edici ifadeler de içeriyor.
Muaddi'ye göre, diğer birçok cezaevinde de başka ahlaksızlıklar belgelendi.
Ancak, İsrail haber kanalları, aşağılayıcı muamele de dahil olmak üzere istismar sahnelerini bir snuff film olarak tanımlanabilecek şekilde yayınladı.
Sde Teiman'daki İsrail askerleri, İsrailli cezaevi doktorlarının hem 7 Ekim öncesinde hem de sonrasında Filistinli tutuklulara işkence yapılmasına yardımcı olduğunu aktardı.
Bu işkence ve aşağılama eylemlerinin yanı sıra, cezaevi yetkilileri mahkumların yiyecek alımını neredeyse açlık noktasına varacak şekilde kısıtladı, 20 mahkuma iki kişiye yetecek kadar yiyecek verdi.
Mayıs ayında İsrail'in güneyinde yer alan ve Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilerin gözaltına alınmasıyla özdeşleşen Sde Teiman askeri üssündeki askeri hangarda yaşananlar böyleydi.
İsrail ordusuna göre savaşın başladığı 7 Ekim'den bu yana Gazze'de yakalanan Filistinlilerin çoğu ilk sorgulama için buraya getirildi.
Filistinli gazeteci Kasım Muaddi, ortaya çıkan tablonun, İsrailli yetkililerin Filistinlileri işkence etmek, aşağılamak ve bazı durumlarda ölümlerine neden olmak için hesaplanmış hayvan benzeri koşullara maruz bıraktığı bir tablo olduğunu vurguluyor.
Mart ayında İsrail gazetesi Haaretz, aralarında Sde Teiman'ın da bulunduğu iki tesiste yaklaşık 27 Filistinli tutuklunun gözaltında öldüğünü bildirdi.
Bu arada, hem Gazze'den hem de Batı Şeria'dan Filistinli tutukluların aileleri aylardır sevdiklerinin akıbetini merak etmek zorunda kalırken, İsrail hapishanelerinden serbest bırakılanlardan korku hikayeleri gelmeye devam ediyor ve bu da ailelerin endişelerini daha da arttırıyor.
Muaddi, dış dünyayla bağlantısı kesilen, avukatları ya da akrabalarıyla temas kurmaları haftalarca engellenen Filistinli mahkumların sayısının 9 bin 300 olduğunu aktarıyor.
Bu mahkumlardan 250'sinin çocuk, 78'inin kadın olduğu biliniyor.
Bu kamplar, İsrail'in geçtiğimiz Aralık ayında Knesset tarafından kabul edilen ve ordunun şüpheli militanları gözaltına alma yetkisini genişleten Yasadışı Savaşçılar Yasası'nın altyapısının bir parçası.
Yasa, ordunun tutuklama emri olmaksızın kişileri 45 gün gözaltında tutmasına izin veriyor ve bu sürenin sonunda 9 binden fazla Filistinlinin, hak gruplarının 7 Ekim'den bu yana büyük ölçüde kötüleştiğini söylediği koşullarda tutulduğu İsrail'in resmi ceza infaz kurumuna nakledilmeleri gerekiyor.
Mahkum sayısının bilinmediği askeri gözaltı kampları, Yasadışı Savaşçılar Yasası'nın öngördüğü tutuklama süresi boyunca bir filtreleme noktası olarak hizmet veriyor.
Kamplarda gözaltında tutulduktan sonra Hamas'la bağlantısı olduğundan şüphelenilenler cezaevine nakledilirken, militanlıkla bağlantısı olmadığı anlaşılanlar Gazze'ye geri gönderiliyor.
Bosna vatandaşlığına sahip bir Filistinli olan el-Ran, İsrail'in hava, kara ve deniz saldırıları sırasında ilk kapatılan ve baskına uğrayan yerlerden biri olan Gazze'nin kuzeyindeki Endonezya hastanesinin cerrahi biriminin başındaydı.
Ağır bombardıman altındaki kuzeydeki hastanesinden kaçtıktan sonra üç gün boyunca çalıştığı Gazze kentindeki el-Ehli Hastanesi'nin dışında 18 Aralık'ta tutuklandığını söyledi.
İç çamaşırlarına kadar soyulduğunu, gözlerinin ve bileklerinin bağlandığını, daha sonra bir kamyonun arkasına atıldığını ve burada neredeyse çıplak olan tutukluların çölün ortasındaki bir gözaltı kampına götürülürken üst üste yığıldığını söyledi.
CNN'e konuşan el-Ran 44 gün boyunca askeri bir gözaltı merkezinde tutulduğunu söyledi.
El-Ran, "Günlerimiz dua, gözyaşı ve yakarışla geçti. Bu bizim ıstırabımızı hafifletti” dedi.
El-Ran "Ağladık, ağladık ve ağladık. Kendimiz için ağladık, ulusumuz için ağladık, toplumumuz için ağladık, sevdiklerimiz için ağladık. Aklımızdan geçen her şey için ağladık" diye devam ediyor.
El-Ran, direniş gruplarıyla bağlantısı olmadığını kanıtladıktan sonra birkaç hafta boyunca tercüman olarak görev yaptığını söylüyor. Muhbirler, ayrıca tercümanın bir süre aracı olarak görev yaptığını söyledi.
Görgü tanıklarına göre bu kişiler genellikle İbranice biliyorlar ve bu sayede gardiyanların emirlerini diğer mahkumlara Arapça olarak iletebiliyorlar.
El-Ran bunun için kendisine özel bir ayrıcalık tanındığını söyledi: gözbağı çıkarılmıştı. Bunun başka bir tür cehennem olduğunu söyledi.
Mağdur el-Ran, “İşkencemin bir parçası da insanlara nasıl işkence yapıldığını görebilmekti. İlk başta göremiyordum. İşkenceyi, intikamı, baskıyı göremiyordum. Gözbağımı çıkardıklarında, aşağılanma ve zilletin boyutunu görebildim. Bizi insan olarak değil, hayvan olarak gördüklerini görebildim.'' dedi.
El-Ran'ın gördüğü cezalandırma biçimlerine ilişkin anlattıkları CNN'e konuşan ihbarcılar tarafından da doğrulandı.
Filistinli gazeteci Kasım Muaddi'ye göre, Filistinli tutuklular için gözaltı koşullarının kötüleşmesi 7 Ekim'den önce başlamıştı.
Şubat 2023'te İsrail Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, duş süresini günde dört dakika ile sınırlandırarak Filistinli mahkumların suya erişimini azaltmaya başladı.
Bu adım o dönemde insan hakları grupları arasında öfkeye neden oldu.
7 Ekim'den sonra ise durum bambaşka bir boyuta taşındı.
Kırk yaşlarında bir Filistinli olan Sair Taha, iki yıllık idari tutukluluğun ardından serbest bırakıldığı geçtiğimiz Nisan ayına kadar bu kişilerden biriydi.
Taha, Mayıs 2022'de tutuklanmış ve hakkında altı ay gözaltı kararı verilmişti. 7 Ekim itibariyle İsrail hapishanelerinde neredeyse bir buçuk yıl geçirmişti.
“1970‘lerde ve 1980’lerde işgal hapishanelerini tecrübe etmiş olanlar bile, işgal hapishanelerinde son sekiz aydakine benzer bir şey görmediklerini söylediler” diyen Sair Taha, İsrail'in Filistinli mahkumlara yönelik baskısında şimdiye kadar en üst nokta olarak kabul edilen geçmiş dönemlere atıfta bulunuyor.
Taha, "Yıllar boyunca pek çok [mahkumun] uğruna mücadele ettiği hücrelerdeki düzenli günlük yaşam birdenbire yok oldu. Kitaplara ve diğer kişisel eşyalara el konuldu ve artık herhangi bir faaliyette bulunmamıza veya temsil edilmemize izin verilmiyordu” diye açıkladı.
İsrail hapishanelerinin içinde yaşanılan ve gün yüzüne çıkarılmayı bekleyen insanlık suçları üzerine yazdığı makalede Muaddi, tüm bu yaşanılanların soruşturulmasının güçlüğüne de değiniyor.
Muaddi, Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir'in, gardiyanların “insanlığın yüz karası” ile uğraştıklarını ve soruşturmalar ile lekelenmemeleri gerektiğini söylediğini aktardı.