Çözümsüz Nuseyrat: Büyük rehine kurtarma katliamı

14 Haziran 2024

Son Nuseyrat katliamı, Biden yönetiminin Orta Doğu çatışmasındaki suç ortaklığını ortaya çıkarmış ve Amerikan diplomasisinin kalan tüm cephelerini aşındırmıştır.

YDH- Bağımsız web sitesi Counter Punch'ta ''No Way Out in Nuseyrat: the Great Hostage Rescue Massacre'' başlığıyla yayınlanan makalenin yazarı Jeffrey St. Clair,  İsrail'in güpegündüz gerçekleştirdiği, aralarında çocukların ve rehinelerin de bulunduğu çok sayıda sivilin ölümüne ve yaralanmasına neden olan Nuseyrat baskınının bir savaş suçu olduğunu, Biden yönetiminin bu katliamdaki suç ortaklığını işliyor. 

 

İsrailliler kaçırma baskınlarını genellikle geceleri, sokaklar boşken ve hedefleri uyurken yaparlar. Nuseyrat'a yapılan baskın gün ortasında, yolların ve pazarların sivillerle dolu olduğu, çocukların oynadığı, kadınların alışveriş yaptığı ve yaşlı adamların çaylarını içtiği bir mülteci kampında gerçekleşti.

İsraillilerin bazıları Filistinli gibi giyinmiş, Arapça konuşan ve mülteci gibi görünen kişilerdi. Bazıları sivil kamyonlarda gizlenerek geldi. Diğerleri ise Apaçi saldırı helikopterleriyle havada süzülerek saldırmak için bekliyordu.

Yakındaki Aksa Hastanesi, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırısının en kanlı gününün yaralı ve sakatlarını kabul etmeye başlamadan önce, önceki birkaç günün hava saldırıları nedeniyle zaten hastalarla dolup taşıyordu.

Aksa'nın zaten malzeme sıkıntısı vardı; ilaç, su ve elektrik tükenmek üzereydi. Hastanenin koridorları şimdiden inleyen, sargılı, yaraları iyileşen ve ağrı kesici almadan ameliyat olan hastalarla dolmuştu. Sabah 11 sularında ilk patlamaları duyduklarında personel zaten aşırı çalışmış, yorgun ve stresliydi. 

Onlarca hava saldırısını hafif silahlarla açılan ateş ve roket güdümlü el bombaları izledi. Bazı patlamalar hastaneye çok yakın görünüyordu.

Birisi İsrail ordusunun dakikalar önce hastaneyi aradığını ve personeli tahliye etmeleri konusunda uyardığını çünkü hastanenin de hedef olduğunu söyledi. Ama hemşireler ve doktorlar hastalarını bırakmadılar. Belki de bu bir dezenformasyondu ya da cehennemi bir savaşın başka bir söylentisiydi.

Helikopterler tepemizde dolaştı. Quadcopter drone'lar kalabalık caddelere makineli tüfeklerle ateş açıp duruyordu. Tankların homurtusu duyuluyordu. Kamp kuşatılmıştı. Kaçmak için hiçbir yol yoktu. Toplanacak hava saldırısı sığınakları yoktu. Hiçbir çıkış yolu yoktu.

Sonra yardım çağrıları geldi, hemen ardından yaralılar, yanmışlar, ölmekte olanlar ve ölüler geldi. Çocuk ve kadın cesetleri, yaşlı ve gençler, şarapnel parçalarıyla parçalanmış, kurşunlarla delik deşik olmuş, bazılarının uzuvları kopmuş, bazılarının da gözleri oyulmuştu. 

Sınır Tanımayan Doktorlar ile birlikte Aksa'da çalışan Karin Huster, "Her yerde çocuklar vardı, kadınlar vardı, erkekler vardı," dedi. 

Huster, "Savaş yaraları, travma yaraları, ampütasyonlardan iç organ kesilmelerine, travmaya, TBI'lara, travmatik beyin yaralanmalarına kadar her şey vardı. Kırıklar, tabii ki büyük yanıklar. Şoktan tamamen gri ya da beyaz olmuş, yanmış, aileleri için çığlık atan çocuklar - birçoğu şokta olduğu için çığlık atmıyor." diye ekledi.

Saldırının temposu arttı. Bombalamalar, silah sesleri, tanklar ve helikopterler. Tam gaz giden bir savaş makinesinin çılgın sesleri. Otuz dakika boyunca devam etti. Bir saat boyunca. Bir buçuk saat boyunca.

Yerde sığınak arayanlar, binalara ve hastaneye sığınanlar için bitmez tükenmez gibi görünüyordu. Ve sonunda bitti. Geriye sadece paramparça olmuş sokaklardan ve yıkılmış binalardan yükselen yardım çığlıkları kaldı. Kucaklarında ölü çocuklarını taşıyan ebeveynlerin çığlıkları, ebeveynlerinin parçalanmış bedenlerine bakan çocukların çığlıkları.

Az önce ne olmuştu? Nusyerat'taki bu mülteci kampı, bu kadar çok evsiz insanın, defalarca bombalarla yerlerinden edilmiş bu kadar çok Filistinli ailenin evi, neden havadan ve karadan böylesine vahşi bir saldırıya, 90 evi ve apartmanı yerle bir eden bir saldırıya maruz kalmıştı?

Sokakları kopmuş kollar ve bacaklarla, saldırının hedefi olduğu anlaşılan pazar yerinde kanlar içinde bırakılmış çocuk cesetleri, anneleri ve dedeleriyle bırakacak kadar şiddetli bir saldırı. Nuseyrat'taki bir Filistinli mültecinin "Kıyamet Günü" gibi hissettirdiğini söylediği bu katliamı, bu cinayeti, bu yıkımı haklı çıkaracak ne olabilirdi?

İsrailliler nihayet ayrılırken yanlarında dört kişiyi de götürdüler; İsrailli komandolar tarafından kurtarılan ve Biden'ın geçen ay açık denizde parçalandıktan sonra tesadüfen ya da değil, Gazze'nin merkezindeki sahile yeniden monte edilen ve yeniden bağlanan talihsiz "insani yardım" iskelesinde ya da yakınında konuşlanan helikopterlerle tahliye edilen dört rehine. 

İsrailliler, 7 Ekim'de Gazze'nin kuzeyini çevreleyen ve izole eden İsrail güvenlik çitinin hemen dışındaki Nova partisine katılırken Hamas tarafından yakalanan ve kurtarılan dört rehineyle birlikte nihayet oradan ayrıldıklarında, arkalarında 64'ü çocuk ve 57'si kadın olmak üzere 274 ölü Filistinli bıraktılar. 

Geride, birçoğunun durumu kritik olan ve önümüzdeki günlerde ve haftalarda ölmeleri muhtemel görünen 700 yaralı bıraktılar.

Büyük kurtarma görevi, İsrail'in Gazze'ye yönelik soykırım savaşında bugüne kadarki en büyük katliama dönüştü ve Nuseyrat sokakları Ebu Asi'nin deyimiyle "kan gölüne" döndü. O gün Nuseyrat sokaklarındaki ve binalarındaki herkes hedefti. Silah sesleri ve hava saldırıları ayrım gözetmiyordu. O zaman tüm kamp bir ölüm bölgesiydi. 

Nuseyrat'ın dar sokakları moloz ve cesetlerle öylesine kaplanmıştı ki ambulanslar, çoğu el arabaları ve vagonlarla hastaneye taşınan kurbanlara ulaşamadı. Birçoğu da tedavi edilebilir yaralar yüzünden sokaklarda ölüme terk edildi.

İsrail ordusu daha sonra "Uçaklar operasyonun başarısı için onlarca askeri hedefi vurdu. Hamas çok acımasız ve alaycı bir şekilde sivil binaların içinde rehineler tutuyor." diye övündü.

Saldırı hiçbir uyarı yapılmadan gerçekleşti. Gazze'nin en yoğun nüfuslu kamplarından birinde gerçekleşti. Komandolar, katletmek üzere oldukları mültecilerle alay etmek istercesine, bir grup yatak ve mobilyalarla dolu bir kamyonla kılık değiştirerek geldi. Bu bir savaş suçudur.

Hainlik suçu, bir tarafın iyi niyetle hareket edeceğine dair söz verip düşmanıyla karşılaştığında bu sözünü bozma niyetinde olduğu haince bir aldatma eylemi. Askerlerin savaş durumlarında üniforma giymelerinin bir sebebi var. Sivilleri korumak için.

İsrailliler sürpriz olsun diye gün ortasında geldiklerini söylediler. Ancak Gazze'de ve başka yerlerde yaptıkları baskınların geçmişi, genellikle gece geldiklerini gösteriyor. Bu kurtarma operasyonu farklıydı. Güpegündüz yapılan bu kurtarma operasyonu sadece öldürmek için ayarlandı. 

Kim olduklarına ya da ne yaptıklarına bakılmaksızın mümkün olduğunca çok kişiyi öldürmek için. Futbol oynayan çocukları, fırında sıra bekleyen genç kadınları, un ve pirinç çuvalları taşıyan yaşlı adamları öldürmek için. Rehineleri bile öldürdüler.

Hamas'ın askeri kanadı saldırının ardından yayınladığı bir videoda "Ordunuzun aynı kampta biri Amerikan vatandaşı olan üç mahkumu öldürdüğünü size bildiriyoruz" dedi.

Amerikalılar biliyordu. Amerikalılar yardım etti. CIA ya da Pentagon hedefleme konusunda yardım etti mi? Bunun pek önemi yok. Amerikalılar bombaları, helikopterleri, savaş uçaklarını, mermileri ve tank mermilerini sağladılar. Amerikalılar saldırının gerçekleşmesini izlediler.

Biden'ın iskelesinden izlediler. İnsansız hava araçlarından izlediler. Sokakların kanla, cesetlerle ve uzuvlarla dolmasını izlediler. Daha sonra Amerikalılar kurtarma operasyonunu övdü ve ölen Filistinli çocuklar ve kadınlar hakkında hiçbir şey söylemedi.

Uzuvları kesilenler ve iç organları çıkarılanlar hakkında hiçbir şey söylemediler. İsrail saldırısında öldüğü anlaşılan ve aralarında bir Amerikan vatandaşının da bulunduğu üç rehine hakkında da hiçbir şey söylenmedi. 

Biden yönetiminin Nuseyrat katliamındaki suç ortaklığı, Amerikan diplomasisinin Orta Doğu'daki son iddiasını da yerle bir etti. Biden yönetiminin aracılık etmek istediğini iddia ettiği bir ateşkesle serbest bırakılabilecek dört kişiyi kurtarmak için 1000 kişinin öldürülmesini ve yaralanmasını meşrulaştıran uğursuz bir hesaptır bu.

Nuseyrat'taki katliam, bazı hayatların diğerlerinden daha değerli olduğunu bir kez daha açıkça ortaya koydu. 

En azından İsrailliler ve Amerikalı müttefikleri için Filistinlilerin hayatlarının hiçbir değeri yok gibi görünüyor.

Çeviri: YDH