SAAF-Günümüz Suudi âlimleri Irak’taki siyasi gelişmelerden ve Saddam Hüseyin’in idamından dolayı konferanslar ve açıklamalar yoluyla Baasçılarla birlikte hareket ederken Saddam’ın Kuveyt’i işgal ettiği günlerde Suudi Arabistan’ın en yüksek dini otoritesi Abdülaziz Bin Baz, Saddam’ın “kafir ve münafık” olduğuna dair fetva vermişti.
Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i işgal ettiği dönemde Saddam’a lanet edilip edilmeyeceğine dair bir soruya Abdülaziz Bin Baz “La ilahe illallah dese de, namaz kılıp oruç tutsa da mülhit Baas ilkelerinden beri olduğunu ilan etmedikçe o kâfirdir” şeklinde cevap vermişti.
Bin Baz’ın resmi sitesinde yer alan soru ve fetva metninde şu ifadelere yer verildi:
“Irak liderine lanet etmek caiz midir? Zira bazı insanlar “kelime-i şehadet getirdiği sürece ona lanet etmeyiz” diyorlar. Onun kâfir olduğu kesin midir? Zat-ı âlinizin onun kâfir olduğunu söyleyenlerle ilgili görüşü nedir?
Cevap:
“La ilahe illallah” dese de, namaz kılıp oruç tutsa da mülhit Baas ilkelerinden beri olduğunu ilan etmedikçe o kâfirdir. Onun Allah’tan tevbe dilediğini ve Baas’a davetinden döndüğünü ilan etmesi gerekmektedir. Baasçılık küfür ve sapkınlıktır. Bunları ilan etmedikçe o kâfirdir.
Abdullah b. Ebu Kâfir (muhtemelen Abdullah b. Ubey kastediliyor) Peygamber’le (s.a.v.) namaz kıldığı halde, şehadet getirdiği halde, insanların en kâfirlerinden biridir. Tüm bunlar, küfrü ve nifakı dolayısıyla ona bir fayda sağlamamıştır.
Baasçılar, sosyalistler ve diğer küfür inançları taşıyan kimseler, şehadet de getirseler, dünyevi menfaatlerden ötürü namaz da kılsalar bu onları küfürlerinden kurtarmaz. Zira bu nifaktır. Münafıkların cezası da Allah’ın kitabından belirtildiği üzere çok şiddetlidir: “Şüphesiz münafıklar ateşin en alt tabakasındadırlar. Onlara hiçbir yardımcı bulamazsın” (Nisa, 145)
Saddam’ın “Müslümanlık” iddiası, “cihad” iddiası yahut “ben de inanıyorum” iddiası hiçbir şeyi değiştirmez; onu nifaktan çıkarmaz. Müslümanlık iddiasında bulunan kimsenin gerçekten inançlı olarak değerlendirilebilmesi için eski inançlarından dolayı tevbe etmesi ve bunu vurgulaması gerekir. Zira yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Ancak tevbe edenler, ıslah edenler ve açıklayanlar…” (Bakara, 160) Tevbe sözlüdür, ıslah eylemseldir, bununla birlikte de açıklama gerekir. Aksi takdirde iddia sahibi doğrulanamaz.
Eğer iddiasında samimi ise Baasçılıktan beri olduğunu ilan etsin; Kuveyt’ten çıksın, zalimliklerinden ötürü hak sahiplerine hakkını iade etsin. Baasçılıktan tevbe etsin; Baasçılığın ilkelerinin küfür ve sapkınlık olduğunu; Baasçıların Allah’a dönmeleri gerektiğini, tevbe etmeleri gerektiğini ilan etsin. İslam’a girmeleri gerektiğini, İslam’ın ilkelerine sözlü ve ameli olarak hem gizli hem de aşikâr tutunmaları gerektiğini, Allah’ın dini üzere dosdoğru olmaları gerektiğini ilan etsin. Eğer doğru söylüyorlarsa Allah’a ve Resulüne iman etsinler.
Nifak Allah katında da Müslümanlar katında da hiçbir işe yaramaz. Allah-u teala şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz münafıklar ateşin en alt tabakasındadırlar.” (Nisa, 145) “İnsanlardan inanmadıkları halde Allah’a ve ahiret gününe inandık diyenler vardır. Bunlar Allah’ı ve inananları aldatmaya çalışırlar. Oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında değildirler. Kalplerinden hastalık vardır, Allah hastalıklarını artırmıştır. Yalan söyleyegeldikleri için onlara elem verici azap vardır. Kendilerine yeryüzünde bozgunculuk yapmayın dendiği zaman ‘bizler sadece ıslah edicileriz’ derler. İyi bilin ki asıl bozguncular kendileridir. Ancak farkında değillerdir. Onlara Müslümanların inandığı gibi siz de inanın denilince de beyinsizlerin inandığı gibi mi inanalım derler. İyi bilin ki asıl beyinsizler kendileridir, fakat bilmezler.” (Bakara, 8-13)
İşte Saddam ve benzerlerinin durumu budur. Bunlar insanları aldatmak için münafıkça Müslüman olduklarını ilan ederler. Oysa o Müslümanları türlü türlü acılar çektirir, zulmeder ve Baasçı mülhit akidesi üzere devam eder.”
Mecmuatu Fetava, 6. cilt