YDH- İsrail gazetesi Haaretz'de yayımlanan makalenin yazarı Yaniv Kubonich, Atlantis projesinin İsrail ordusuna pahalıya patlayan bir başarısızlık olduğunu vurguluyor, üst düzey yetkililerin Atlantis'e olan yüksek beklentilerinin yerini vazgeçmeye ve hayal kırıklığına bıraktığının altını çiziyor.
Gazze Şeridi'ndeki en karmaşık cephelerden biri için yeni, nispeten hızlı ve ölümcül bir çözüm olarak oyunun kurallarını değiştirmesi gerekiyordu. Ya da ordunun tanımladığı gibi, yeraltı sorunuyla başa çıkmak için önemli bir mühendislik ve teknolojik atılım olması gerekiyordu. Tüm bu tanımlamaların arkasında, yüksek yoğunlukta deniz suyu pompalayarak Hamas tünellerini ortadan kaldırması ve üst düzey Hamas yetkililerini öldürmesi beklenen bir sistem olacaktı Atlantis.
Ancak bu sistemin kamuoyuna açıklanmasından yaklaşık yarım yıl sonra Atlantis'in ve fikrinin terkedildiği ortaya çıktı; artık kullanılmıyor ve ordudan hiç kimse bu pahalı projeden, ne fayda sağlandığından bahsetmiyor. Tabii bir faydası varsa. Haaretz'in, sistemin geliştirilmesi ve işletilmesiyle yakından ilgilenen bir dizi farklı kaynakla yaptığı görüşmelerin yanı sıra üst düzey subay ve profesyonellerin katıldığı kapalı toplantıların belge ve tutanaklarına dayanarak yaptığı araştırma, sistemin ordu tarafından ele alınış biçiminde çok sayıda hata yapıldığını ortaya koyuyor ve önceden haber verilen bir başarısızlığın profilini çiziyor.
Örneğin, sistemin ordu tarafından talep edilen gerekli görüşler verilmeden önce çalışmaya başladığı; hızlandırılmış faaliyetin arkasında Güney Komutanlığı Başkanı Tümgeneral Yaron Finkelman tarafından yukarıdan uygulanan büyük bir baskı olduğu ve muhtemelen Şerit'e kaçırıldıklarında hayatta olan İsrailli tutukluları tehlikeye atarken aktif hale getirildiği ortaya çıkıyor.
Atlantis projesiyle yakından ilgilenen bir savunma kaynağı şunu söyledi:
“Sistem, savaşın çeşitli aşamalarında örgüt tarafından kullanıldığı açık olan en az bir merkezi Hamas tünelinde aktif hale getirildi. Ve büyük olasılıkla orada canlı kalkan görevi gören tutuklular vardı.”
İsrail ordusu tarafından “eşitlik bozucu” olarak tanımlanan bir projenin nasıl olup da giderek büyüyen bir başarısızlığa dönüştüğü sorusunun karmaşık bir cevabı var. Ana nedenlerden biri arka plandır. Savaşın ilk günlerinde bir savunma kaynağı şöyle diyor:
“Hamas yetkililerine karşı sahada elde edilen başarılar önemsizdi. Başta askeri kol olmak üzere Hamas güçlerinin çoğu tünellere girdi ve bu da üst düzey İsrail ordu komutası üzerinde baskı yarattı.”
Haaretz'e konuşan bir başka kaynağa göre bu nedenle Finkelman çözüm talep etti; tünellerdeki Hamas aktivistlerini vurmanın yollarını aradı. Kaynak, “Hayal kırıklığı vardı çünkü o aşamalarda kuvvetler tüm tünellere girmeye başlayacağımızı düşünmüyordu,” diye hatırlıyor.
Kaynak ayrıca “Ayrıca Askeri İstihbarat'ın bilmediği tünellerin boyutlarını da fark etmeye başladılar.” diye ekliyor.
O dönemde İsrail ordusu, Şerit'te karşılaştığı tünelleri ve bunların yüzlerce kilometreyi bulan boyutlarını henüz öğreniyordu.
“Ordu, Hamas'ın yerin altında olduğunu ve onları oradan çıkarmak için hiçbir çözümü olmadığını fark ederek kendini sahada buldu.” diye devam ediyor Haaretz'e konuşan kaynak.
Ancak bunun da ötesinde, Güney Komutanlığı'nın bazı üyeleri o günlerde kara kuvvetlerinin mevcut cephaneliğinde tüneller sorununa bir çözüm olmadığını ve bu nedenle ordunun olası herhangi bir fikir için istekli olduğunu söylüyor. Kara kuvvetlerinden bir subay da böyle bir fikir ortaya attı: İsrail ordusunun Şerit'e yerleştireceği pompalar ve borular aracılığıyla tünelleri deniz suyuyla doldurmak.
Bu aslında Finkelstein'ın göreve gelmesinden yıllar önce kara kuvvetlerinde önerilen bir acil durum planının yenilenmesiydi. O zamanki amaç farklı bir tünel türüyle başa çıkmaktı. İsrail ordusunun 7 Ekim'den itibaren Şerit'te bulduğu tünellerle mücadelede başarı şansı düşüktü. Ancak Haaretz'e konuşan savunma kaynaklarına göre Finkelman eski planın alınıp yeni duruma uyarlanmasına yeşil ışık yaktı.
Plan gerekli izinleri aldıktan sonra (bu tür bir faaliyet için diğerlerinin yanı sıra Genelkurmay Başkanı ve Askeri Başsavcı'nın onayı gerekir) İsrail ordusu yardım için İsrail Su İdaresi'ne başvurdu. Otorite bu görev için hemen harekete geçti ve çeşitli alanlarda uzman sivillerden oluşan iki grup oluşturdu. Gruplardan biri tünellere su pompalamakla görevlendirildi, diğerinden ise tünel duvarlarından su kaybı konusunu incelemesi istendi. Her iki grup da çalışmaya başladı.
Ancak İsrail ordusu sonuçları beklemeden bir sonraki aşamaya geçti. Güney Komutanlığı'nın 162. Tümeni operasyonun yüklenicisi olarak seçildi ve altyapı çalışmaları, birkaç hafta boyunca bir boru hattı birimi haline gelen Shayetet 13 deniz komandolarının savaşçılarına verildi. Ana hedef, boruları birleştirmek ve onları savaş alanına yerleştirmek idi.
Projede yer alan komutanlardan biri “İsrail ordusu bir buçuk ay boyunca bütün bir tümeni etkisiz hale getirdi. Projenin herhangi bir operasyonel fizibilitesi olup olmadığı konusunda hiçbir fikri yokken, muharip askerleri Şerit boyunca tesisat işleri ve boruları korumakla görevlendirdi.” diyor.
Ve şöyle devam ediyor:
“İsrail ordusunun sistemin çalışıp çalışmadığını, tünellerde neler olduğunu, içerideki teröristlerin durumunun ne olduğunu ve su nedeniyle zarar gören tutuklular olup olmadığını bilmesinin hiçbir yolu yoktu. Şu ana kadar, eğer varsa, tünellerde ne gibi bir hasar meydana geldiği belli değil. Hiçbir şey bilmiyorlar.”
Ve aslında o dönemde, diyor uzmanlar, İsrail ordusu tüneller hakkında gerekli bilgi ve veriden yoksundu, özellikle de içeridekilere zarar verecek ya da yüzeye kaçmalarına neden olacak şekilde nasıl su basılacağı konusunda. Proje sırasında Su İdaresi müfettişleri, son 10 yılda tünel sisteminde görev yapmış bir Hamas aktivistinin hazırladığı çalışmaya maruz kalma şansı buldu. Tünellerin İsrail'le askeri bir çatışma için örgüt tarafından hazırlanan ana sistem haline geldiğini (İsrail ordusunun Şerit'e gireceğini biliyorduk”) ifade etmesinin yanı sıra, nasıl inşa edildiklerini ve arkasındaki mantığı anlattı.
Örneğin, sorgucularına tünel şaftlarının bir değişim geçirdiğini söyledi. Eskiden yukarı doğru inşa edilen ve girişleri az ya da çok derme çatma merdivenlerle sağlanan tünellerin şimdi tüm yapısı değişmiş.
''Şaftlar basamaklar veya bir ya da iki metrelik küçük bir merdiven şeklinde inşa edildi ve buradan tünele giden basamaklar veya bir eğim var. Bu, ekskavatörler için işleri kolaylaştırmak ve tünellerin girişinde dar bir açıklık yaratmak için tasarlandı. Bu nedenle, askerler girerse, üzerlerinde çok sayıda ekipmanla geçmeleri zor olacaktır.'' dedi.
Ancak keşfedilen başka ayrıntılar da vardı. Örneğin, yukarıdan görülebilen şaftlar arasındaki mesafenin aldatıcı olabileceği. Bunun nedeni, şaftlardan girişin düzinelerce metre uzunluğunda olabilen bir eğim üzerinde olması. Gerçekte tünelin kendisi çok daha kısadır ve dar şaftlara zarar vermek sadece sınırlı başarılara yol açacaktır. Yukarıdan görülemeyen bir başka ayrıntı da çıkış şaftları olmayan tüneller arasındaki geçitlerdir.
Ancak araştırmacılar çalışmalarını yaparken, Şerit'te nelerin değiştiğini öğrenirken ve su baskını olasılığını değerlendirirken, İsrail ordusu harekete geçmeden önce beklemedi. Ordu, araştırma ekiplerinin görüş ve kararlarını almadan önce yeni altyapıyı konuşlandırmaya ve faaliyete geçirmeye başladı. Beş pompa kıyıya yerleştirildi ve suyu pompalayarak boru ağına ve oradan da tek haneli sayıdaki tünellere göndermeye başladı. Su İdaresi'nin Hidroloji Servisi öfkeyle tepki gösterdi.
Atlantis'in faaliyete geçmesinden yaklaşık üç hafta sonra konuyla ilgili uzmanlar tarafından yayınlanan bir belgeye göre, aktivasyon profesyonellerin tavsiyelerine göre gerçekleştirilmedi.Pompalama, geliştirilen savaş teorisine göre yapılmadı, hiçbir bulgu toplanmadı ve tarif edilen ölçümler yapılmadı. Uzmanlar, dönem boyunca bir yandan sahadaki kaynaklar ve eşlik eden birim ile diğer yandan operasyon yöntemini planlayan uzmanlar arasında bir kopukluk olduğu için öfkeliydiler.
Ancak uzmanlar, İsrail ordusunun tünellere su basmaya, elde edilen operasyonel başarıyı değerlendirecek bir mekanizmaya sahip olmadan başladığını tespit etti. Sonuç olarak diye özetlediler, sürecin ne derece başarılı bir şekilde yürütüldüğünü bilmiyoruz.
Ve belki de belgede yazılanlar hafif kalıyor. Haaretz'in öğrendiğine göre, sorunu çözmeye yönelik ilk girişimlerden itibaren uzmanlar, Hamas aktivistlerinin tünellerde kalmasını zorlaştıracak ve ölümlerine neden olacak şekilde tünellere su basılabileceği konusunda şüpheye düşmüşler.
Planın ayrıntılarıyla ilgilenen bir savunma kaynağı “Finkelman tünellere mümkün olduğunca hızlı girmek ve operasyon yapmak istiyordu. Savaşa kadar İsrail ordusunda uygulanan her kabiliyet, kuvvetlerin sahada karşılaştığı durumla ilgisizdi. İsrail ordusu, konu ve sonuçları hakkında derinlemesine bir çalışma yapmadan günler ya da haftalar içinde tekerleği yeniden icat edebileceğini düşündü.''
Peki ya tutuklular?
Hiç ele almadıkları konulardan biri de tutuklulardı. Projede yer alan profesyonel bir kaynak, “Bu konu dikkate alınmadı ve size aksini söyleyenler doğru söylemiyor demektir,” diyor.
Kaynak, “Tünellerde tutukluların bulunma olasılığı, nasıl tutuldukları, kaçışları olmayan odalara kilitlenip kilitlenmedikleri ya da konuyla ilgili diğer sorular hakkında bilgi istediğimizde, bunun uzmanlık alanımızın dışında olduğunu, sadece birkaç kişinin maruz kaldığı bir bilgi olduğunu kısa sürede fark ettik.” diye ekliyor.
Aynı kaynak, ordunun tutukluların bulunma olasılığı olan bölgeler olduğunu bildirdiğini ancak anladığımız kadarıyla bunun tünellerle daha az ilgili olduğunu da sözlerine ekledi.
Haaretz'e konuşan savunma kaynaklarına göre o dönemde her şey ordu komuta kademesi ve siyasi liderliğin Hamas tünelleri konusunda yaratıcı ve etkili bir çözüm istediği olumlu bir atmosferde yürütülüyordu. Dolayısıyla yetkililer tarafından dile getirilen her soru ya da sorun İsrail ordusunun tekerine çomak sokmak olarak görülüyordu.
“Bir tartışmada” diyor bilgili bir kaynak, ”birisi Hamas'ın bunca yıl tünellerde yağmur suyuyla nasıl başa çıktığını, nasıl olup da tünellerin sular altında kalmadığını sordu.”
Cevap uzmanların yaptığı araştırmalar ve Hamas üyelerinin sorgulanması sonucunda geldi.
Kaynak, “Tünelleri seviyeli, eğimli, yağmurlu günler için toplama tanklı ve patlatma kapılı olarak inşa ettikleri ortaya çıktı. Bize suyu emme noktalarına yönlendirmenin yolları olduğunu söylediler.” diyor.
Sonuç olarak ordu, tünelleri su basmasının ya da içeridekiler için dayanılmaz koşullar yaratmasının imkansız olmasa bile çok zor olacağı sonucuna vardı. Ancak diğerleri Mısırlılara ve Abdülfettah El Sisi'nin cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından Mısırlıların Hamas tünellerini kanalizasyonla doldurduğuna ve Hamas'ın bu sorunu daha o zamandan ele almaya başladığına işaret etti.
“Ancak bu kimsenin ilgisini çekmedi. Mantıklı konuşmak mümkün değildi.” diye ekliyor kaynak.
Sonraki birkaç hafta boyunca uzmanlar çalışmalarına devam ederken İsrail ordusu da daha önce hiç yapılmamış tavsiyeler doğrultusunda hareket etmeye başladı. Operasyon oldukça maliyetliydi, örneğin uzun mesafelerde büyük miktarlarda deniz suyunu taşıyabilecek özel pompalar satın almak gibi. Seçilen sistem İsrail ordusu tarafından hiç kullanılmamıştı, ancak sonuç alma baskısıyla karşı karşıya kalınca küçük bir denemeyle devam etti. Bazı uzmanların şimdi şüpheyle yaklaştığı fikir, askerlerin deniz suyunu tünellere anında pompalamayı öğrenmeleriydi.
Planı uygulamaya koyduklarında, İsrail ordusu liderliği sahada nasıl gittiği ve ne gibi sonuçlar doğurduğu konusunda çok az bilgi edindi. Çok hızlı bir şekilde ortaya çıkan şey ise sistemin kullanımının ne kadar zor olduğuydu. Askerler sistemin hantal olduğunu ve önemli ölçüde insan ve diğer kaynaklara ihtiyaç duyduğunu söylediler.
Deniz suyu projesine yapılan yatırım, teröristlerle savaşmak için muharip birliklerin konuşlandırılması pahasına yapılıyordu. Çatışmalarda önemli rol oynayan üst düzey bir subay,
“Komutanların görüş teröristler tünellerde ölürse ne ala, dışarı çıkarlarsa İsrail ordusu onları çatışmalarda öldürecek şeklindeydi. Pratikte ikisi de olmadı.” diyor
Subay, oldukça erken bir aşamada, ordu komutanlığının pompaların uzun süre dayanamayacağını ve hızla işe yaramaz hale geleceğini fark ettiğini de ekliyor. Onları son bir kez kullandılar.
“Haberler çıkmaya başladı ve gazeteciler sistemi çekmeye geldi. Satır aralarında anladığım kadarıyla amaç teröristleri korkutarak [tünelleri] terk etmelerini sağlamaktı. En azından benim bulunduğum bölgede, umulduğu gibi işe yaramadı.” diye hatırlıyor.
Örtüler altında
Savaşın ilk günlerinden itibaren, hatta haftalar boyunca, İsrail ordusu operasyonunu gizli tutmaya çalıştı; her ne kadar operasyon askerler ve haber yapmaktan kaçınan medya arasında açık bir sır olsa da. Haaretz'e konuşan savunma yetkilileri, ordunun İsrailli tutukluların tutulduğu tünellere su basmanın tutuklu ailelerinin ve genel olarak kamuoyunun ağır eleştirilerine maruz kalacağını en başından beri anladığını söyledi.
Su basma planına ilişkin medyada yer alan ilk haber 5 Aralık 2023 tarihinde İsrail medyasında değil Wall Street Journal gazetesinde yer aldı. Üst düzey savunma yetkilileriyle yapılan röportajları içeren uzun bir makalede Journal, İsrail'in planın ayrıntılarını Amerikalılarla paylaştığında Amerikalıların tutukluların hayatlarından endişe duyduklarını ifade ettiklerini belirtti. Hatta ABD Başkanı Joe Biden'ın, İsrail'in o dönemde iddia ettiği gibi tünellerde tutuklu tutulmadığından emin olmadığını söylediği aktarıldı.
Her halükarda İsrail medyası başka bir şeyle daha çok ilgileniyordu: İsrail ordusu, Gazze'deki çatışmalarda sadece bir gün içinde yedi askerin öldüğünü doğruladı.
Ancak 10 gün sonra Biden'ın şüpheleri doğrulandı. Onbaşı Nik Beizer ve Çavuş Üslerinden 7 Ekim'de kaçırılan Nik Beizer ve Çavuş Ron Sherman ile Nova partisinde kaçırılan Elia Toledano'nun cesetleri, Hamas'ın Kuzey Gazze komutanı Ahmed Randour'un haftalar önce öldürüldüğü tünel ağında bulundu. Yapılan soruşturmada, canlı olarak Gazze'ye götürüldükleri teyit edilen üç kişinin İsrail ordusu saldırılarında öldürülmüş olma ihtimalinin yüksek olduğu belirlendi. Bu da İsrail ordusunun aslında tutukluların nerede tutulduğunu bilmediğini gösterdi.
On iki saat sonra başka bir trajedi yaşandı. İsrail ordu birlikleri Yotam Haim, Samer Fuad El-Talalka ve Alon Shamriz adlı üç tutukluyu yanlışlıkla öldürdü. “Bu iki olay İsrail ordusunun Gazze'de tutulan tutuklularla ilişkisini temelden değiştirdi,” diye hatırlıyor bilgili bir savunma yetkilisi.
“O zamana kadar bu konular, savaşta hızla ilerlemek isteyen tümen komutanlarının değil, ordunun kayıp ve esirlerle ilgili sorumlusu Nitzan Alon'un sorumluluğu olarak görülüyordu.” diye ekliyor.
Proje liderlerinden biri olan üst düzey bir subay Haaretz'e tutukluları denetleyen makamla bilgi paylaşımı da dahil olmak üzere işbirliği yapıldığını söyledi. İstihbaratın tünellerdeki tutukluların yeri hakkında somut bilgiye sahip olmadığını söyledi. Ancak geriye dönüp bakıldığında bu bulmacanın eksik parçaları olduğu ortaya çıktı.
Atlantis sistemi, ismen olmasa da, 30 Ocak'ta İsrail kamuoyuna açıklandı. Genelkurmay Başkanı Hertzl Halevi o sırada “Bu harika bir fikir” dedi. İsrail ordu sözcüsünün açıklaması da övgülerle doluydu.
“Sistem profesyonel ve kapsamlı bir personel çalışmasının ardından kullanıma sokuldu” denilen açıklamada, sistemin ancak ‘savaş alanı testleri, hızlandırılmış bir kuvvet oluşturma çabası tamamlandıktan ve birlikler teknoloji konusunda eğitildikten’ sonra operasyonel ilan edildiği belirtildi.
Ancak Su İdaresi uzmanlarından oluşan bir ekip tarafından hazırlanan bir rapor bu iddialara şüpheyle yaklaşıyor. Ordunun Güney Komutanlığı ile yapılan bulgularının kendilerine ancak daha sonra verildiğini belirtiyor. Proje yürütülürken, deşarjın yapıldığı şaftların yakınında çok sayıda obruk oluştuğu da rapor edildi.
Sonuç olarak, uzmanlar “operasyonun uzman tavsiyelerine göre yürütülmediğini” ve “çalışmanın ne kadar başarılı bir şekilde yürütüldüğünü” bilmediklerini tespit etmişlerdir.
Su İdaresi uzmanları makalelerinde bazı operasyonel bilgilerden de bahsetmişlerdir. Tüneller çok uzun olduğu için, su baskını operasyonlarının bombalama operasyonlarıyla koordine edilmesinin etkiyi en üst düzeye çıkaracağını yazdılar. Çünkü su baskınından önce yapılacak ağır bombardıman zeminin kaymasına ve su kaybına neden olabilir. “Yıkıcı etki, yüksek oranda doymuş toprak alanlarında çok daha büyüktür” diye yazdılar.
Ancak makale, “çalışmanın yürütülme şekli ve sonuçların ölçülmemesi, sistemin verimliliğini değerlendirmemizi sağlamadı ve bu konuda sonuçlara varma kabiliyetimizi sınırladı” sonucuna vardı. Bu arada, ordu yine de makalenin sonuçlarını kabul etti ve Atlantik'i konuşlandırmayı durdurdu. Ordu bu sistemin ne kadar etkili olduğunu ya da kime ne kadar zarar verdiğini hiçbir zaman bilemeyecek.
İsrail ordusunun yanıtı
İsrail ordu Sözcü Birimi yazılı bir yanıt verdi: “İsrail ordusu ve savunma teşkilatı yıllar boyunca Hamas'ın yeraltı altyapısıyla başa çıkmak için araçlar bulmak ve geliştirmek için büyük çaba sarf etmiştir. İsrail ordu güçlerinin Gazze'deki operasyonlar sırasında karşılaştığı zorluklar karşısında Atlantis programı geliştirilmiş ve tünellerin içine su akıtılarak kullanılamaz hale getirilmesi amaçlanmıştır. Proje faaliyete geçmeden önce testler yapıldı ve tüm kuvvetler özel bir eğitimden geçirildi.
Tutukluların Alantis programının faaliyet gösterdiği bölgede bulunma ihtimalinin yüksek olduğu iddiası yanlıştır. Operasyon sırasında tutukluların zarar gördüğüne dair hiçbir belirti yoktur; ayrıca İsrail ordusu tutukluların bulunduğuna dair belirtilerin olduğu bölgelere saldırmaz. Atlantis programının başarısı ve faaliyetin sonuçları kamuoyuna açıklanamaz. İsrail ordusu ve savunma sanayii şu anda bile yeraltı bölgesine yönelik ek araçlar geliştirmek ve bu alandaki operasyonların hızını arttırmak için ek çözümler üretmek üzere harekete geçmiştir.”
Çeviri: YDH