YDH- Gazeteci Remzi Barut, The Journal için kaleme aldığı makalede kritik bir soruyu gündeme getiriyor: Gazze'de yaşanan yıkıcı soykırımın ortasında neden bu kadar çok kişi anlatıyı çarpıtıyor? Neden lafı eğip büküyorlar? Barut, Filistinli ve Filistin yanlısı perspektiflerin hem kurumsal hem de sosyal medya platformlarında yaygın bir şekilde sansürlenmesinin birçok kişinin anlayışını kararttığını iddia ediyor.
Barut, çatışmayla ilgili devam eden tartışmalara rağmen, birçok kişinin her iki tarafa da 'itidal' çağrısı yaptığını ve İsrail katliamları için Filistin Direnişi'ni hedef gösterdiğini vurguluyor. Palestine Chronicle'ın editörü, bu söylemin ana akım medyadaki hassas bir azınlıktan beklendiğini, ancak benzer dili kullanan 'Filistin yanlısı' entelektüeller, gazeteciler ve aktivistlerin de olduğunu belirtiyor.
Filistin yanlısı bir bakış açısının ana akım ABD-Batı gazetelerinde yer alması için belirli kurallara uyması ve İsrail'e atıfta bulunurken belirli tanımlayıcılardan kaçınması gerektiği yıllar içinde yaygın bir inanç haline geldi.
Buradaki fikir, dili yumuşatarak mesajın inandırıcılığının artacağı ve daha fazla görünürlük ve yayın imkanı sağlayacağıdır. Benzer şekilde, Filistin halkının uluslararası alanda tanınan direniş haklarını savunmak ya da demokratik tercihlerini desteklemek neredeyse tabuydu, çünkü bu görüşler ana akım Batı ideolojisiyle uyuşmuyordu.
Remzi Barut'a göre, bazıları 'direniş' kelimesini kullanmaktan bile korkuyor. Barut, Filistinlilerin en temel hakları olan direnme hakları ellerinden alınırsa, herhangi bir insani eylemlilikten bile mahrum kalabileceklerini vurguluyor.
Barut bu noktada şunun altını çiziyor:
''Bu durumda Filistinlilerin sadece kurban rolünü oynayabilecekleri, başka bir şey yapamayacakları fikri ortaya çıkar. Bu sadece doğru olmamakla ve küçümseyici olmakla kalmaz, aynı zamanda düpedüz bağnazlıktır.''
Barut'un makalesi Filistin'i tartışırken açık bir dil kullanmanın sonuçlarını vurguluyor. Yazara göre, Filistin konusunda net bir dil kullanılması gerekirken bu şekilde davranılmasının bir bedeli var.
Gerçeği gizlemek, yalan, aldatma ve kısmi gerçekler için alan yaratır. Bu alternatif anlatı, İsrail'i Filistin'deki çatışmadan eşit derecede sorumlu, hatta sadece meşru müdafaa içinde hareket ediyor gibi gösteriyor.
Batı'nın Filistin söylemi üzerindeki sıkı kontrolü kendi çıkarlarına da zarar verdi.
Batı, Filistinlilerin seslerini marjinalleştirerek İsrail'in Gazze'deki eylemlerinin bağlamını anlama, soykırımdaki rolünü kabul etme ve zulmün sona erdirilmesine anlamlı bir şekilde katkıda bulunma yeteneğini kaybetti.
Remzi Barut, Batılı hükümetlerin bilişsel bir uyumsuzluk içinde sıkışıp kaldıklarını, kendi kurallarını çiğnediklerini, kendi yasalarını hiçe saydıklarını ve diğer bölgelerdeki savaşı kınarken İsrail'in Gazze'deki eylemlerini desteklediklerini savunuyor.
Remzi Barut, şöyle diyor: "Ancak Batı'nın Gazze'deki ikiyüzlülüğünü daha fazla ifşa etmek için, Filistin yanlısı seslere getirilen kısıtlamalar ya da sosyal medyadaki sansür ne olursa olsun, çekinmeden konuşmayı öğrenmeliyiz. Doğal olarak, tüm Filistinliler ve Filistin yanlısı sesler her konuda hemfikir değil. Her şeyi riske atmaya hazır olanlar ve ayrıcalıklarını, kariyerlerini veya toplumdaki konumlarını kaybetme riskine girmeden bir tür gerçeği söylemek isteyenler var."
Cesaretleriyle tanınmayı ve kutlanmayı hak eden ilk grup, Gazze'deki İsrail zulmüne ışık tutmak için akademik geleceklerini riske atan ABD ve Batı üniversitelerindeki genç öğrenciler gibi adaletten yana tavır alanlardır.
Bu öğrenciler, kökleri adalete dayanan dayanışma hareketlerinin öncüleri olarak, gelecek nesillere ilham verecek yeni bir cesaret standardı oluşturdular. Taleplerinden ödün vermeyi ya da Filistinlilerin acılarını kişisel çıkarları için istismar etmeyi reddederek ilkelerinden taviz vermediler.
Filistinlilerin acılarından çıkar sağlamaya çalışanlar, fırsatçılıklarından ve ahlaki cesaretten yoksunluklarından aklanamayacaklardır.
İyi niyetli olup da sansürü aşmak için dillerini 'sulandıranlar' nihayetinde pek bir fark yaratamazlar, çünkü yumuşatılamayacak ya da sulandırılamayacak bazı gerçekler vardır. Gerçekten de Gazze'de yaşananları, sadece askeri işgalci ve apartheid devleti olan İsrail'in suçlanabileceği bir soykırım olarak ifade etmekten başka dürüst bir yol yoktur.
Suçlanmayı ya da kınanmayı hak eden tek Filistinliler, savaşın sonucunun kendi çıkarlarına, mali durumlarına ve sahte unvanlarına uygun olmasını sağlamak için İsrail ile işbirliği yapanlardır. Hiçbir para ya da prestij bu tür insanların itibarını ya da onurunu kurtaramayacaktır.
Remzi Barut makalesini şöyle sonlandırıyor:
''George Orwell, ''Sahtekarlığın evrensel düzeyde egemen olduğu dönemlerde, gerçeği söylemek devrimci bir eylemdir.'' demişti. Ne yazık ki böyle bir zamanda yaşıyoruz. Soykırım döneminde gerçeği söylememenin tüm eylemlerin en aşağılık olanı olduğu da aynı derecede doğrudur.
Lütfen sesinizi yükseltmeye devam edin; radikal olun; devrimci olun ve soykırımı gerçekleştirenler ile buna direnenler arasında asla eşitlik kurmayın. Uyumsuz görülseniz dahi radikal ve devrimci olun.''