YDH- ABD başkanı Richard Nixon tarafından kurulan The National Interest'ta yayımlanan makalenin yazarı analist Alexander Langlois, İsrail ve İran arasında süregelen ve son suikastlarla daha da şiddetlenen gerilimin, Orta Doğu'da çatışmaları tırmandırabileceğine, dahası ateşkes görüşmelerini zorlaştırdığına ve her iki tarafın da hasmane tutumlarını güçlendirdiğine işaret ettiğini savunuyor.
İsrail'in 30 ve 31 Temmuz tarihlerinde Hamas'ın siyasi büro başkanı İsmail Heniye ve Lübnan Hizbullahının üst düzey komutanlarından Fuad Şukur'a suikast düzenlemesi, Tel Aviv henüz bu eylemlerin sorumluluğunu üstlenmemiş olsa da Ortadoğu'da şok etkisi yarattı.
Bu gelişme, özellikle İran ve İsrail arasındaki gerilim gizli operasyonlardan açık askeri çatışmalara doğru tırmanırken, bölgede tehlikeli bir değişimi temsil ediyor. Bu suikastlar, halihazırda bölgesel bir savaşa dönüşmüş olan Gazze'deki çatışmayı değil çözmeyi aksine, istikrarsızlığı daha da arttırmaya ve yanlış hesaplama riskini yükseltmeye eğilimlidir.
İsrail, Hizbullah'ın kalelerinden biri olan Beyrut'un güneyindeki Dahiye mahallesinde Şukur'un ölümüyle sonuçlanan bir operasyon gerçekleştirdi. Yüksek katlı konutuna düzenlenen saldırıda en az yedi kişi öldü ve yaklaşık yetmiş kişi de yaralandı.
İkinci saldırının zamanlamasına gelecek olursak, özellikle Batı ile müzakereleri savunan reformist gündem göz önüne alındığında, bu saldırıya çok da tesadüfi diyemeyiz. Cumhurbaşkanı Mesut Pizişkiyan'ın göreve başlamasından kısa bir süre sonra İran'ın başkentinde önemli bir figürü ortadan kaldırarak İran'ın altını oyan bu saldırı ile ilgisini İsrail resmi olarak henüz kabul etmedi.
Halen, Tahran'ın kuzeyinde yabancı devlet adamlarının ve İranlı müttefiklerin sıkça gittiği bir misafirhaneye haftalar önce yerleştirilen bombanın Heniye ve korumasının ölümünden sorumlu olduğundan şüpheleniliyor.
İran ve sözde Direniş Ekseni liderleri suikastlar nedeniyle İsrail'den intikam alma sözü verirken, Hizbullah lideri Hasan Nasrullah İsrail ile savaşın artık "yeni bir aşamaya" girdiğini ilan etti. ABD, Tahran'daki saldırıdan "haberdar olmadığını" iddia etmeye devam ederken ve İsrail'in kendini savunma hakkı olduğunu savunurken Beyrut saldırısı konusunda nispeten sessiz kaldı.
ABD'den gelen mesajlar, özellikle yakın bağları ve çok sayıda askeri eylemi desteklemesi göz önüne alındığında, İsrail'e yönelik eleştirilerden saklanmak için tasarlanmış gibi görünüyor.
Ancak ABD'nin hasımları ve bölgedeki geniş halk kitleleri arasındaki algı, ABD'nin kesin bir şekilde İsrail'in yanında yer aldığı yönünde.
Washington'un Irak'taki İran bağlantılı gruplara yönelik acil askeri müdahaleleri ve İran'ın Birleşmiş Milletler'e gönderdiği bir yazıda vurgulananları birlikte düşünürsek, ABD'nin, geniş halk kitlelerinin algısını değiştirmeye niyeti yok.
Bu nedenle İsrail'in suikastlarına verilecek yanıt daha geniş bir Orta Doğu çatışması riski taşıyor.
İsrail Akdeniz ve Kızıldeniz'in yanı sıra Filistin, Lübnan, Suriye, Irak, İran ve Yemen'de askeri operasyonlar yürütüyor. İran ve ona bağlı güçler de bu bölgelerin her birinde İsrail'e karşı operasyonlar yürütüyor. Çatışmalar 7 Ekim olaylarının çok ötesine uzanıyor ve İsrail ile İran arasında açığa çıkmakta olan uzun soluklu gölge savaşı yeniden tanımlıyor.
Bu ezeli rakipler arasındaki mücadele nihayetinde 7 Ekim olaylarının meydana gelmesine yardımcı olurken Gazze'deki savaşı sona erdirmek için tasarlanan ateşkes görüşmelerini de engellemeye devam ediyor.
Hamas üzerindeki askeri baskının İsrail için daha iyi bir anlaşma sağlayacağını savunanlar var ancak diğer müzakere tarafının baş müzakerecisi ve liderinin öldürülmesi, bu tarafın herhangi bir anlaşmayı kabul etmesi için koşulları zorlaştırıyor.
Heniye'nin Hamas'ın askeri lideri Yahya Sinvar'a kıyasla grup içinde pragmatist bir rol oynadığı ve Hamas'ın daha geniş askeri kanadının artık göreceli olarak daha fazla iç güce sahip olacağı düşünüldüğünde, yakın vadede bir anlaşma görmek zor.
İsrail'le müzakereler varken Hamas üzerinde İran'ın belirleyici bir etkiye sahip olmadığını belirtmek gerekiyor. Müzakerelerde, Hamas üzerinde veto hakkının olmadığı gibi, başkanlık yemin töreni sırasında İran topraklarında meydana gelen suikast, İsrail'in Hamas'la ateşkes anlaşması yapmaktan kaçınmak için kullanabileceği bir koz işlevi görmektedir.
İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu bu senaryoya sıcak bakıyor. Ateşkes aşırı sağcı yönetimini tehlikeye atabilir; halihazırda mevcut anketlerin kazanamayacağını gösterdiği seçimlere uzanabilir.
Dolayısıyla, tüm işaretler birden fazla cephede bölgesel bir tırmanışa işaret ediyor.
İsrail'in, eylemleri yumuşatan dış etkiler dışında, müzakere eden tarafların pozisyonlarını sertleştiren benzer sert bir yanıt vereceğini gösteriyor.
Şukur'un örgütteki uzun süreli üst düzey rolü göz önüne alındığında Hizbullah'ın daha sert karşılık vermesi muhtemel. Hizbullah için kırmızı çizgiler olan bu meseleler büyük bir tepkiye yol açabilir. İnsansız hava aracı görüntülerinde projekte edilen kuzey İsrail'deki askeri alanlara yönelik bir saldırı Hizbullah'ın sert tepkilerinden biri olabilir.
İran'ın da muhtemelen Irak ve Suriye'deki diğer vekilleri aracılığıyla askeri alanlara odaklanması muhtemel ancak İran, daha yoğun bir şeye işaret edebilecek "özel" bir yanıt sözü verdi. Bu ülkelerdeki dağınık ABD üsleri mesela, özellikle de İsrail'e verilecek yanıtın yükünü Hizbullah üstlendiği takdirde.
İran ve Hizbullah bu senaryoyu muhtemelen olumsuz bulacaklar zira ne İran ne Direniş Ekseni İsrail'e, ABD'nin de dahil olabileceği daha büyük bir çatışmayı başlatmak için bahane verme taraftarıdır.
Özellikle İsrail Gazze'de kritik bir gerilemeyle karşı karşıyayken, İran, savuşturulabilecek bir savaşa girmektense bölgedeki müttefik milislerinin caydırıcı gücüne öncelik veriyor.
Aslında bu ağ bir ileri savunma stratejisidir. Hizbullah'ı kaybetmek bu açıdan en kötü senaryo olacaktır çünkü İran'ın topraklarına ve nükleer tesisleri gibi diğer iç caydırıcılık altyapısına doğrudan saldırıları caydırmak için bu gruba ihtiyacı var.
Ne olursa olsun, suikastlar bölgeyi bütün aktörler için iyice güvensiz hale getirdi. Aynı şekilde Irak, Suriye ve Ürdün'deki ABD güçleri de şiddete maruz kalmaya devam ediyor.
Kimse ellerinde masum kanı bulunan iki kişinin ölümünün yasını tutmamalıdır, liderlik ettikleri grupların bu tür liderlik düşüşlerine karşı komuta yapılarını izole ettiklerini anlamak çok önemlidir.
Bu suikastlar, Direniş Ekseni'ni dağıtmaktan ziyade, hedeflerine ulaşmak ve caydırıcı güçlerini ortaya koymak için şiddet kullanımlarını tırmandırmasını ve daha öfkeli ve öngörülemez bir aktörler ittifakını kışkırtmasını sağlayacak.
Bu durum, herhangi birinin yanlış hesap yapması ve bu süreçte acımasız bir bölgesel savaşa yol açması halinde, caydırıcılık anlayışını kısa ve uzun vadeli sonuçlar doğurabilecek şekilde daha da değiştiren bir başka tırmandırıcı adım üretecektir.
Çeviri: YDH