YDH- El-Meyadin'deki makalenin yazarı Timo el-Faruk, Filistin yanlısı hareketlere karşı devlet onaylı şiddetin endişe verici eğiliminin ve soykırımı çevreleyen tarihsel anlatıların çarpıtılmasının altını çiziyor, küresel adalet bağlamında bu tür baskıcı politikaların ahlaki sonuçlarını sorguluyor ve Almanya gibi soykırım destekçilerinin doğallaştırdığı küstahlık normu karşısında ulusların ahlaki ve etik yükümlülüklerinin yeniden değerlendirilmesine duyulan acil ihtiyacın altını çiziyor.
Başta Almanya olmak üzere İsrail'in Batılı destekçilerinin Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin Siyonist rejimin üst düzey yetkililerine karşı yürüttüğü yargılamaları engellemeye yönelik eylemlerine ilişkin olarak Alman siyasi partisi Mera25 tarafından yapılan açıklama son derece açık sözlüydü:
"Federal hükümet, Netanyahu ve Gallant hakkındaki UCM tutuklama kararlarını erteliyor. Gazze'deki soykırımın sona erdirilmesini aktif bir şekilde engelleyen UCM yargılamalarına Almanya'nın müdahalesini kınıyoruz. Savaş suçlularını koruyarak ve İsrail'in en büyük ikinci silah tedarikçisi olarak Almanya, bu soykırımın sadece bir suç ortağı değil, aynı zamanda aktif bir katılımcısıdır."
Avrupa'daki Yahudi toplumunun üçte ikisini sistematik bir şekilde yok etmesinden neredeyse seksen yıl sonra, bu trajik geçmişten çıkardığı dersleri sürekli olarak dile getirmekten yorulmayan bir ulus olarak, Filistin'de masum insanlara yönelik devam eden kitlesel katliamın ortasında Almanya bir kez daha suçun merkezindedir. İsrail'in Gazze'de neredeyse her gün yeni niceliksel ve niteliksel kötülük rekorları kırdığı soykırımının üzerinden on ay geçmesine rağmen Berlin, Filistinlilerin topraklarından yok edilmesine aktif olarak katılma rolüne bağlı kalmaya devam ediyor.
Uluslararası Adalet Divanı'nın (UAD) İsrail'in İşgal Altındaki Filistin Toprakları'ndaki politika ve uygulamalarını hukuka aykırı ilan eden dönüm noktası niteliğindeki tavsiye kararını açıklamasından birkaç gün, Şansölye Olaf Scholz, sonra Berlin'de basın mensuplarına verdiği demeçte, İsrail'i Almanya'da üretilen ölüm makineleriyle beslemeye devam etme sözünü, "Silah tedarik etmemeyi düşünmüyoruz.'' diyerek vermiş oldu. Belli ki, Uluslararası Af Örgütü'nün İsrail'in hukuksuz işgali nedeniyle onlarca yıldır zulme ve sistematik insan hakları ihlallerine maruz kalan Filistinlilerin haklarının tarihi bir şekilde tescillenmesi olarak tanımladığı karar Almanya'nın umurunda bile değil.
Savaş, 1935 yılında emekli ABD Tümgenerali Smedley D. Butler tarafından da dile getirildiği üzere, kazançlı bir girişim olarak görülebilir. Bu bağlamda, İsrail'in en büyük ikinci silah tedarikçisi olan Berlin, İsrail'in devam eden askeri işgalinden ve Gazze'deki yıkıcı çatışmalardan önemli ölçüde kazanç sağlamaktadır. Forensis tarafından bildirildiği üzere, 7 Ekim olaylarının ardından Almanya, Filistinlilere yönelik şiddetin tırmandığı bir dönemde, sadece 26 gün içinde 185 bireysel ihracat iznini onayladı. Dahası, Almanya'nın Filistinlilerin ve onları destekleyenlerin durumunu baltalama yönündeki rahatsız edici eğilimi yeni bir gelişme değil. Ülkenin Filistinlilerin korunmasına ilişkin uluslararası hukuku hiçe sayması, B'Tselem, İnsan Hakları İzleme Örgütü ve Uluslararası Af Örgütü gibi önde gelen insan hakları örgütlerinin İsrail'i art arda apartheid devleti olarak nitelendirdiği 2021 yılı gibi erken bir tarihte açıkça görülmüştür.
Berlin, İsrail'in baskıcı sisteminin apartheid olarak nitelendirilmesini, Batı söyleminde yaygın olan Siyonist yanlısı iki taraflılık söylemine yaslanarak kesin bir dille reddetti. Dışişleri Bakanlığı'ndan bir sözcü, işlenmeye devam eden zulümlere rağmen İsrail'i eleştirmenin "yararlı olmadığını" zayıf bir şekilde iddia etti. İsrail'in devam eden soykırımının ortasında bile Almanya, faşist Netanyahu hükümetinin Filistinlilerin kanına duyduğu dinmek bilmez susuzlukla empati kurma şeklindeki iğrenç azınlık pozisyonunu değiştirmeyi gerekli görmemiştir. Tam tersine: Ocak ayında UAD'de Güney Afrika'nın açtığı soykırım davasında gerçek bir fino köpeği edasıyla Tel Aviv'i savunmaya geçti ve şaşırtıcı bir şekilde, gelecekteki tarih kitaplarının Filistin Holokostu olarak adlandıracağı olayı gerçekleştirenler adına müdahalede bulunma gerekçesi olarak Shoah'dan alınan dersleri gösterdi.
Uluslararası mahkemelerde adaletin engellenmesi ve İsrail rejimine doğrudan askeri yardım, soykırımcı Almanya'nın Filistin karşıtı tek hilesi değildir. Barışçıl, Filistin yanlısı protestolara karşı şiddetli polis baskısı, hareketin kilit isimlerine yönelik mafyavari taciz ve gözdağı, devletin ifade özgürlüğü ve diğer temel haklara karşı amansız (ve çoğu zaman başarısız) hukuk mücadelesi, İsrail'in Almanya destekli soykırım aleminin uzatılmasında hayati bir rol oynamaktadır. İsrail'in Gazze'ye yönelik savaşının Almanya liderliğindeki Avrupa cephesinin son örnekleri arasında, Berlin'deki bir protestoda polisin kadınların kafasına yumruk atması, Alman yetkililerin The Electronic Intifada'nın editörü Ali Abunimah'ı tehdit etmesi sayılabilir, Sürgündeki Filistin Kongresi tarafından düzenlenen çevrimiçi bir etkinlikte konuşma yaptığı için hapis cezasına çarptırılan ve İsrail'in soykırımını eleştirenleri susturmak için tasarlanan, "terörizme" destek veren Alman vatandaşı olmayanları sınır dışı etmeyi amaçlayan acımasız bir yasa tasarısı, Direniş ile ilgili paylaşımlar için basit bir sosyal medya beğenisini de içerebilir.
Ben bu satırları yazarken, Portekiz'den endişeli bir meslektaşım, Almanya'da üzerinde Filistin bayrağı olan bir tişört giydiği için tutuklanan bir kişinin videosunu izlediğini iletti. Aylardır ülkemde Filistin dayanışmasının şiddetle polisiye edilmesi öfke kapasitemi uyuşturdu. Siyonizm'in yanlış bilgilendirdiği dünya görüşüne uyması için gerçekliği eğip bükme konusunda her zaman maharetli olan Almanya, mazlum bir halkın şiddetle silinmeye karşı haklı direnişinin anlatısını öylesine çarpıttı ve tanınmaz hale getirdi ki, bir zamanlar evrenselci olan "bir daha asla" sözü, soykırımı kınamak ve durdurmak için değil, örtbas etmek ve körüklemek için bir araç haline geldi.
Tarih Almanları bir kez daha acımasızca yargılayacaktır: Filistin sorununa yönelik İsrail'in "Nihai Çözümü" olarak tanımladığı şeye, seçilmiş liderleri ile ve askeri-endüstriyel kompleksi ile aktif olarak katıldığı için.
Çeviri: YDH