YDH- Hizbullah komutanı Fuad Şukur, 30 Temmuz'da Lübnan'ın başkenti Beyrut'un güney banliyölerinde hedef gözetilerek düzenlenen bir saldırıda öldürülmüş ve saldırı İsrail rejimi tarafından üstlenilmişti.
internet sitesine konuşan merhum Hizbullah komutanı Fuad Şukur'un en büyük kızı Hatice, o günde neler yaşandığını ve kendisinin ve aile üyelerinin Şukur'un şehadetinden nasıl haberdar olduklarını anlattı.
Hatice, ''İlk başta saldırının bir ses patlaması olduğunu düşündük ama sonra bunun bir patlama olduğunu hemen anladık. Babamın patlamanın olduğu yerde olabileceği aklımıza gelmedi. İş koşulları nedeniyle nerede olduğu konusunda her zaman ketum davranırdı ve biz de saygımızdan hiç sormazdık. Herhangi bir saldırı ya da patlama olduğunda genellikle iyi olduğumuzdan emin olmak ve kendisinin de iyi olduğuna dair bizi rahatlatmak için bizi arardı.'' dedi.
Kızına göre, patlamadan kısa bir süre sonra kendisi ve aile üyeleri babalarının patlama yerinde olduğu bilgisini aldı.
Ancak sivil savunma personeli birkaç saat boyunca yaralılar ve şehitler arasında babasının izine ya da cesedine rastlayamamış, bu da nerede olduğu konusunda spekülasyonlara yol açmış.
Hatice, ''Kurtarma ekiplerinin babamın patlama alanından uzağa atılmış cesedini bulması biraz zaman aldı. Babamın öldürüldüğünün yavaş yavaş ortaya çıkması, bu haberi alabilmemiz ve sindirebilmemiz için bir tür hazırlıktı.'' diyor.
İsrail barbarlığı
''Bina neredeyse yıkıldı ve yandaki binalar ile bölgedeki arabalar ve dükkanlar da ciddi şekilde hasar gördü. İki çocuk ve iki kadın öldü, onlarca kişi de yaralandı,'' diyen Hatice, Press TV internet sitesine yaptığı açıklamada yaşanan korkunç trajediyi detaylandırdı.
Hatice, ''Ancak İsrail barbarlığı söz konusu olduğunda bu yaşanan yeni bir şey değil. Vahşeti gördüğümde hiç şaşırmadım'' diye ekledi.
Press TV'ye göre, yaşanan muazzam trajediye rağmen cesur bir duruş sergileyen Hatice, İsrail işgalinin yıllardır hem Filistin'de hem de Lübnan'da birçok savaşta uyguladığı vahşete tanıklık ettiklerini söyledi.
Hatice saldırıdan bir gün sonra babasından geriye bir şey kalıp kalmadığını görmek için patlama bölgesini ziyaret etmiş.
Kızı, ''Ofisinden geriye kalanlar arasında İmam Rıza'nın (a.s) türbesinden küçük bir halı, işle ilgili bazı idari evraklar ve üzerinde kanıyla parçalara ayrılmış olan oturduğu sandalye vardı'' dedi.
Büyük bir kayıp ama yenilgi değil
Şukur'un öldürülmesinden günler sonra yaptığı konuşmada Nasrullah, onun kaybını “büyük bir kayıp” olarak nitelendirdi ancak bunun direniş cephesini sarsmayacağını ve yarım kalan işin ileriye taşınacağını sözlerine ekledi.
Hizbullah Genel Sekreteri Nasrullah, ayrıca Şukur suikastına karşı misillemenin kaçınılmaz olduğu sözünü verdi.
Press TV'ye konuşan Hatice Nasrullah'ın konuşmasına atıfta bulunarak şunları söyledi:
''Seyit Hasan Nasrullah babamın öldürülmesinin büyük bir kayıp olduğunu çünkü babamın çok değerli bir kişi olduğunu söyledi. Bu büyük bir kayıp ama İsrail adlı düşmanın ve onun destekçilerinin düşündüğü gibi bir yenilgi değil.''
Hatice, ''Seyid Abbas Musevi, Şeyh Ragıp Harb, Hac İmad Muğniye gibi eski Hizbullah liderlerinin ya da Korgeneral Hac Kasım Süleymani gibi Direniş Ekseni'nin diğer liderlerinin suikastları yenilgi olarak mı değerlendirildi?'' diye sordu.
Hatice, bu suikastların Direniş Ekseni'ni daha da güçlendirdiğini yineledi.
''Siz bizi öldürdükçe biz daha bilinçli oluyoruz''
Hatice, babasının şehadetinden sonra direnişin güç kazanacağını söyledi.
Babasının şehadeti konusunda ise şu konuşmayı yaptı:
''İsrailliler bilmeli ki onlar ne kadar çok kan dökerse biz de rejime karşı direnme konusunda o kadar kararlı oluruz. Bizler 'Bizi öldürün, çünkü halkımız daha da bilinçlenecek' diyen insanlarız. Bizim inancımızda yenilgi diye bir kavram yoktur; ya zafer ya da şehitliktir; kendini feda etmek ve ahireti kazanmak için birçokları tarafından arzu edilen bir yoldur.''
İsrail rejiminin “kibirli ve cahil” olduğunu, bu nedenle de eylemlerinin sonuçlarını hafife aldığını ya da yanlış değerlendirdiğini söyleyen Hatice ekledi:
''İsraillilerin anlaması gereken iki nokta var. İsrail, Hizbullah'ın ya da Direniş Ekseni'nin liderine ya da üyesine suikast düzenlediğinde, hedef aldığı kişiye iyilik yapmış oluyor. Bu insanlar şehitliğe inanıyor ve hayatlarının böyle bir şekilde sonuçlanmasını dört gözle bekliyorlar.''
Şukur'un biricik mirası
Şehit komutan için düzenlenen bir anma töreninde Nasrullah Seyit Muhsin'i “İnsanların mürebbisi” olarak tanımlamış, şehidin çevresinde etkili olduğunu ve yıllar boyunca Hizbullah şehitlerinin birçoğunun onun öğrencileri arasında yer aldığını açıklamıştı.
Bu konuda Hatice şu açıklamayı yaptı:
''İsraillilerin bir şeyi çok iyi bilmesi gerekiyor: Seyit Muhsin yıllar boyunca binlerce olmasa da yüzlerce genç Hizbullah savaşçısını eğitti ve öğretti ve arkasında farklı bir miras bıraktı. İsrail'in hedef gözeterek gerçekleştirdiği suikastlar hiçbir zaman direniş hareketini dağıtmayı ya da üyelerini ve destekçilerini tehdit etmeyi başaramadı.''
Sevgi sütunu
Hatice Press TV'ye verdiği demeçte, Seyid Muhsin'in yoldaşlarını eğitme ve hatta kendi çocuklarını yetiştirme konusunda karizmatik ve güçlü bir kişi olduğunu söyledi.
“Sert karakteri saniyeler içinde değişirdi. Sevecen ve canlı bir insana dönüşürdü. Gençlere ve yaşlılara, bize ve torunlarına karşı, herkesle empati kurabilen cömert ve sevgi dolu bir insandı” dedi.
Hatice, babasının onlara aile üyeleri olarak birbirlerine nasıl bağlı kalacaklarını ve ihtiyaç duyduklarında birbirlerine nasıl yardım edeceklerini öğretmeye hevesli olduğunu söyledi.
Hatice, babasının olağanüstü bir karaktere sahip olduğunu ve normal bir hayat yaşamaktan mahrum olsalar bile, kaçırdığı fırsatları her zaman telafi edeceğini söylediğini hatırladı ve şunu ekledi:
''Her zaman dinimizi öğrendiğimizden ve derslerimize özen gösterdiğimizden emin olmak isterdi. Onun hayatımızdaki duygu ve sevgi sütunu olduğunu söyleyebilirim.''
Hatice, tüm zorluklara rağmen hayatlarının güzel olduğunu, babalarıyla keyifli bir ömür sürdüklerini vurgulayıp konuşmasını sonlandırdı.