YDH- The Cradle'daki makalenin yazarı Pepe Escobar, Bağdat'taki izlenimlerini kaleme aldığı günlüğünde, Erbain ve Filistin'i, Bağdat'ın bugününü ve Amerikan ordusu IŞİD'e rağmen Irak'ın ilerici atmosferini birlikte değerlendiriyor.
Irak'ın yakın ve kasvetli tarihine aşina olanlar için Bağdat'ta olmak, elektrik şoku gibi bir his.
Manzara değişmiş, önemli hükümet binalarının etrafındakiler dışında görünürde neredeyse hiç kontrol noktası yok. Bir zamanlar Amerikan işgali sırasında sokaklarda yavaş ve temkinli bir şekilde dolaşmayı dikte eden acımasız beton bariyerler artık yok. Bir zamanlar her anın tehditkarlığı soluduğu hava arınmış, havada gerilim kalmamış.
Başkentin dört bir yanı yemyeşil. Hayfa Caddesi yeniden neredeyse sıfırdan inşa edilmiş. Kerrada'daki durmak bilmeyen hareketlilikten, Dicle kıyısındaki adına yaraşır Binbir Gece adı verilen bir restoran kompleksine kadar bir hayat doluluk boy gösteriyor.
Otuz yılı aşkın bir süredir ilk kez Bağdat, medeniyetin beşiğine musallat olan tarifsiz dehşetlerle tam bir tezat oluşturacak şekilde bir normalliği soluyor. Bu durum, Başbakan Muhammed Şiya el-Sudani liderliğinde iki yılı aşkın bir süredir işbaşında olan yeni yönetimle yakından ilgili.
Geçtiğimiz hafta Başbakanlık Ofisi, Filistin, Kuveyt, Ürdün, Sudan ve Lübnan gibi Arap dünyasından popüler blog yazarları ve influencer'ları ve sadece birkaç batılıyı davet ederek Aksa Tufanı'na Giden Yol başlıklı benzersiz bir konferansa sponsor oldu.
Blog yazarlarının hepsi gençti; çoğu Irak'a hiç gelmemişti ve dolayısıyla şu malum Elektrik Şoku hissiyatı ve Huşu deneyimi ve işgalle ilgili hiçbir anıları yok, muhtemelen IŞİD yıllarına dair birkaç puslu hatıraları vardı. Hepsi de misafirperverlik, devinim ve en önemlisi de Bağdat'taki yaşama sirayet eden umut karşısında hayretler içerisinde kaldılar.
Irak hükümeti, bugün devam etmekte olan Filistin trajedisinin tüm yönlerine ilişkin ciddi bir tartışmayı sadece Bağdat'a değil, Kerbela'daki Erbain'e de bağlayarak iç gıdıklayan bir konsept ortaya koydu.
Erbain, Emevi Halifesi Yezid bin Muaviye tarafından tüm ailesiyle birlikte vahşice öldürülen Hz. Muhammed'in torunu Hüseyin bin Ali'nin şehadetini onurlandırmak için düzenlenen, Şii Müslümanlar için önemli bir tören olan Aşura'yı takip eden 40. güne denk düşer.
Tüm bunlar Direniş. Direniş Ekseni'nden açıkça bahsedilmeyen Direniş. İmam Hüseyin'in Kerbela'da şehit edilmesi “yirmi birinci yüzyıl Kerbela'sında” on binlerce Filistinlinin İsrail tarafından soykırıma uğratılmasıyla doğrudan bağlantılı.
Gün batımından hemen önce bir Sovyet helikopteriyle Bağdat'ta Dicle kıyısındaki bir askeri üsten, muhteşem Hazreti Abbas türbesine yaklaşık 10 kilometre uzaklıktaki Kerbela'daki mini üsse uçmak enteresan bir deneyim.
Kerbela'daki gözü kara komutan Tahsin, pilota Irak'ı boydan boya geçen ve türbeye giden çok sayıda eksenden biri olan Erbain ziyaretçileri rotasını takip etmesini emretmişti.
Uzun bir sinematografi. Çoğunlukla siyah giyimli, sırt çantalı, ellerinde pankartlar taşıyan, sabit bir tempoda yürüyen, tezgahlar, dinlenme yerleri ve mini restoranlardan oluşan bir cümbüşün içinden geçen, kavurucu bir Irak yazında bu manevi ve zorlu yolculukta susuzluklarını gidermek için ücretsiz su şişeleri ve ücretsiz içecekler sunan gönüllülerin arasına karışan sıra sıra ziyaretçiler...
Kerbela'ya yaklaştıkça kalabalık daha da yoğunlaşıyor. Bu bir tür topluluk ruhunun devinimli ziyafeti. Kendiliğinden ortaya çıkan ilahiler, bulaşıcı bir ritimle noktalanıyor ve hepsinden önemlisi, yürümeye devam etmek, türbeye mümkün olduğunca yaklaşmak için amansız bir iştiyak var.
Bize türbeye yaklaşmanın kesinlikle söz konusu olmadığı söylendi - yol tıka basa dolu, bedenler bedenlerin üzerine yığılmış durumda. Bu yüzden bir sonraki en iyi seçenek beş kilometre ötede bir yer: Gazze'den askeri başarıların sergilendiği bir sergi, konferanslar için bir alan, mini bir cami, Aksa'nın küçük bir kopyası ve hatta bir yol tabelası içeren bir tür mini Filistin yerleşkesi: “Mescid-i Aksa, 833 km.”
Bundan daha çarpıcı bir ifade olamazdı: Erbain'in kalbindeki Kerbela-Aksa bağlantısı. Sanki İmam Hüseyin'in ruhu bu 833 kilometre boyunca her ruhun üzerine örtülmüş gibi.
Bu yerleşke, bu yılki anma törenlerinin odak noktalarından biri oldu. Müslüman dünyanın dört bir yanından gelen ziyaretçilerin akını durmak bilmiyor. Hürmetini sunmak için duraklayanlar var.
Yakınlarda, komutan Tahsin bizi Anbar vilayetinden çivi gibi IŞİD karşıtı savaşçıyla tanıştırıyor; kendisi şu anda bir Iraklı kebap tezgahını denetliyor ve “İmam Hüseyin'in ruhuna layık olarak” ücretsiz lezzetli yemekler yapıyor.
Gece Bağdat'a geri uçan pilot, Hazreti Abbas Türbesi'nin göz kamaştırıcı ışıkları etrafında daireler çiziyor...Binbir Gece Masalları'nın sinematografisine layık bir gösteri. Birazdan türbe yönetimi 21,4 milyon ziyaretçinin Erbain için Kerbela'ya geldiğini doğrulayacak.
Başbakan Sudani, yabancı konukları özel bir toplantı için Bağdat'ın korunaklı Yeşil Bölgesi'ndeki Saddam döneminden kalma mermerlerle dolu anıtsal saraylardan birinde kabul ediyor.
Soğukkanlı, sakin ve ağırbaşlı bir şekilde sadece Filistinlilerin içinde bulunduğu kötü durumdan değil, istikrarlı bir ulus vizyonundan da bahsediyor ve “Önce Irak” politikasını detaylandırıyor.
Sürdürülebilir kalkınma; eğitim ve yeni teknolojiye yatırım; egemenliğin teyidi; ve dış politikada ABD, AB, Rusya, Çin ve Arap/Müslüman ortaklarla hokkabazlık yaparak son derece dikkatli bir dengeleme hareketi.
Irak'ın bir sonraki aşamaya geçmesi ve BRICS'e katılmak için başvuruda bulunması öneriliyor. Başbakan Sudani usulüne uygun olarak not alıyor.
Mesaj açık: Irak nihayet istikrar ve normalleşme yolunda. Daha önce bir hükümet yetkilisi şu gözlemde bulunmuştu:
“IŞİD bizi uzun yıllar geriye götürdü. IŞİD olmasaydı çok daha fazla ilerleme kaydedebilirdik.”
Başbakan'ın başdanışmanlarından Dr. Hüseyin Allavi'ye göre IŞİD en iyi ihtimalle Suriye-Irak çölünün sınırlarında yerel aşiretler tarafından korunan birkaç yüz savaşçıya indirgenmiş durumda. ABD'nin abartma çabalarına rağmen tehdit nihayet kontrol altına alınmış görünüyor.
Ancak Allavi'yi asıl heyecanlandıran “Önce Irak” politikasının sonuçları ve önündeki bir dizi yatırım olasılığı. Örneğin enerji konusunda Çin, Irak'ın petrol üretiminin neredeyse yarısını satın alıyor; birçok petrol sahasında önde gelen bir işletmeci; ve hatta okullar için petrol gibi projelerle çeşitlendirerek Bağdat'a eğitim cephesinde yardımcı oluyor.
Irak, Çin'in Batı Asya'yı kapsayan geniş kapsamlı Kuşak ve Yol Girişimi'nde (BRI), özellikle de 17 milyar dolarlık Stratejik Kalkınma Yolu'nda önemli bir oyuncu olarak yer alıyor.
Basra'dan Batı Avrupa'ya uzanan bu iddialı ulaşım koridoru 2028 yılına kadar tamamlanacak ve geleneksel Süveyş geçişinden hem daha ekonomik hem de daha verimli olmayı vaat eden bir rota sunarak KYG ile sorunsuz bir şekilde entegre olmayı hedefliyor.
Ebu Hanife Camii'ne yapılan bir ziyaret, yeniden canlanan Bağdat'ın şafağını işaret ediyor.
Bu bölge 2003 yılında, ABD'nin Tahrir Meydanı'ndaki Saddam Hüseyin heykelini devirmesinden sadece dokuz gün sonra gerçekleşen ilk önemli Sünni-Şii işgal karşıtı protestonun merkez üssüydü.
Bir zamanlar çatışmalarla gölgelenmiş olan cami titizlikle restore edilmiş ve bir Türk kültür vakfının desteğiyle değerli Sufi eserlerini barındıran bir ek bina kurulmuş.
Medeniyetin beşiğinde, adımların yavaş yavaş ama sağlam olduğu bir yeniden doğuş gerçekleşiyor.
Çeviri: YDH