YDH- Hannan Hüseyin, el-Meyadin'de “Red Sea operations sound death knell for US, Zionist crimes” başlığıyla yayınlanan makalesinde, İsrail’in Gazze ve işgal altındaki Filistin topraklarındaki katliamlarına karşılık Filistin halkına destek amacıyla Kızıldeniz'deki etkinliğini güçlendiren Yemen’in, ABD ve İsrail'e gemilerine yönelik operasyonlarının önemine değiniyor.
Çarpıcı bir gelişme olarak, İsrail'in Hudeyde'ye yönelik kınanması gereken saldırısının ardından Kızıldeniz'de İngiltere, ABD ve İsrail'e bağlı gemilerin toplam sayısı önemli ölçüde azaldı.
Yemen'in Batılı saldırganlara karşı yürüttüğü kritik operasyonlar, Kızıldeniz'de İsrail’e bağlı gemilere kolaylık sağlayacak her türlü uygulanabilir düzenlemeyi de ortadan kaldırmış görünüyor ki, bu da içeride yaşanan paniğin boyutunu gösteriyor.
İsrail'in azgın soykırımı karşısında Yemen'in verdiği son derece hassas tepkiler, sebep ve sonuçları bir perspektife oturtuyor: İşgal, Yemen'in toprak egemenliğini ihlal edebileceğini ve ülkenin Filistin davasıyla olan sarsılmaz dayanışmasını bir şekilde zayıflatabileceğini düşündü. Yemen, İsrail'in şiddetli saldırısına son verilmesini talep ederken bu varsayım yerle bir oldu. Dahası, gemiler, şirketleri ve ilgili Batılı çıkarlar arasında artan panik, Filistinlilere ve Yemen halkına karşı devam eden saldırganlığın daha fazla huzursuzluğa neden olacağını gösteriyor.
Birincisi, ABD deniz operasyonları zaten tam bir kargaşa içinde. Bölgeye yönelik gemi akışının artması, ABD'nin işgalci müttefiklerinin öncülük ettiği saldırganlık ve cezasızlık ortamına verdiği desteği pekiştirmekten başka bir işe yaramayacaktır. Washington'un deniz operasyonları İsrail'e hem Gazze içinde hem de ötesinde işlediği apaçık savaş suçları için açık çek vermektedir.
Hudeyde limanına yönelik işgal saldırısı herkesin göz önünde bulundurması gereken bir kanıttır: Bu, Yemenlilerin yaşamlarını, gıda ve insani yardım merkezlerini tehlikeye atmayı amaçlayan kasıtlı bir Siyonist saldırganlıktır. İsrail'in bu apaçık suçlarına rağmen, ABD deniz operasyonları bölgedeki mevcut savaşın temel nedenlerine odaklanmayı reddediyor, İsrail'in suçlarına yardım etmeyi ve meşru direnişi hedef almayı seçiyor.
Bu hedeflerin şimdi geri tepmesi kaçınılmaz. Ne de olsa Yemen, İsrail katliamlarının ardından Kızıldeniz'deki aktivizmini güçlendirdi ve soykırım vahşetine son vermenin düşmanlıkları durdurmanın anahtarı olduğu konusunda net oldu.
Washington bu taleplere kulak vermek yerine, gözden düşmüş deniz koalisyonu aracılığıyla Yemen'e karşı tırmandırıcı bir yol izliyor. Bu koalisyon, pek çok Batılı müttefiki ve ABD'nin sözde deniz “savunma” ortaklarını hedef tahtasına oturtan koalisyonla aynı. Bu gerçeğin değişeceğine dair çok az işaret var.
Koalisyonun ve faaliyetlerinin hızla çöküşünden başka bir şeye bakmaya gerek yok: ‘Refah Muhafızı Operasyonu’ başından beri bölgesel destekten yoksundu ve ocak ayından bu yana güçlü, çeşitlendirilmiş direniş saldırılarının artmasına katkıda bulundu. İsrail ABD'nin deniz operasyonlarından faydalanabileceğini ve bunu egemenlik alanlarına haydutça saldırılar düzenlemek için bir kılıf olarak kullanabileceğini düşünüyor ancak bu varsayım yerle bir oldu.
Gazze saldırısından kaynaklanan ekonomik kayıplar İsrail’i vurmaya devam ederken, işgal altındaki Eilat limanındaki işçilerin %50’sini işten çıkarmak zorunda kaldı. Diğer limanlardaki kayıpların da milyonlarca dolara ulaştığı bildiriliyor. Peki, Washington'un ticari nakliye ortakları arasındaki güveni artırma ve bunun dibe vurmasını önleme vaatleri nerede?
Şundan emin olalım: Avustralya'ya gözden düşmüş koalisyonun komutasını vermek Washington ve Siyonist saldırganları temize çıkarmayacaktır. Propagandanın aksine, Yemen'in kendini savunma, caydırıcılık ve hassas saldırı kabiliyetleri artmıştır.
Aslında Washington'un kendi medya mekanizması, ‘Refah Muhafızı Operasyonu’nun ciddi başarısızlıklarına ve Kızıldeniz'deki tehdit algılamalarının artmasındaki rolüne tanıklık ediyor. Yemen'in egemenliği -her devletin toprak bütünlüğü gibi- savunma konusunda taviz verilmemesi gereken kırmızı bir çizgidir. Washington, müttefiklerini bu katı sınırları test etmek üzere angaje ettiği sürece, gemilerine ve soykırımcı rejimin çıkarları doğrultusunda korumaya çalıştığı kişilere eşi benzeri görülmemiş bir zarar verme riskiyle karşı karşıya kalacaktır.
İlginç bir şekilde, İsrail'in zulmüne karşı bölge genelinde kayda değer bir ittifak var. Seyyid Abdulmelik e-Husi, İsrail'in Filistin lideri İsmail Heniye'ye suikast düzenlemesinin ağır sonuçları olacağı uyarısında bulunurken, bölgesel destekçiler de İsrail'in Yemen'in liman kentini hukuksuz, ayrım gözetmeyen ve orantısız bir şekilde bombalamasına karşı birleşmiş görünüyor. Gazze'deki soykırımıyla çok cepheli bir savaşın başlamasında oynadığı rol göz önüne alındığında İsrail'in teslim olması yakın görünüyor.
Lübnanlı, Filistinli ve Yemenli direnişçiler sürekli olarak işgal savunmasını delmiş, hassas bölgelere önemli ölçüde giriş yapmış ve İsrail'in ateşkes konusundaki palavralarını açığa çıkarmıştır. Toplu olarak İsrail ordusu, sayamayacağı kadar çok cephede taktiksel ve ekonomik kayıplarını gizlemek gibi zorlu bir görevle karşı karşıyadır. Dahası, İsrail ordusunun kendi varlığı da Gazze saldırısı sırasında azalmaya devam ediyor. Savaş alanındaki kayıplar ve stratejik anlaşmazlıklar da her türlü birlik görüntüsünü ortadan kaldırıyor.
Tüm bunlar, uzun süredir kan dökmeyi normalleştirmeye ve terörizmi ihraç etmeye çalışan yasadışı bir işgalin doğal sonuçlarıdır. İsrail kendi içinde siyasi parçalanmayla karşı karşıya kalırken, Yemen'de milyonlar Gazze'yi desteklemek üzere birleşmiş, ABD-İngiliz saldırganlığına ve İsrail'in kendi topraklarında işlediği suçlara karşı meydan okumaktadır. Bu dayanışmanın ışığında, Washington'un bu hafta Yemen'in füze sistemine yönelik haksız saldırısı, sırtına daha fazla hedef yüklemektedir. Bu tür bir saldırganlık, ABD Merkez Komutanlığı'nın ısrar ettiği gibi “seyrüsefer özgürlüğünü koruma” girişimi değildir.
Bu, hiçbir ABD görüşünün ya da deniz maceracılığının dengeleyemeyeceği açık bir tırmanma ilanıdır.
Çeviri: YDH