YDH - Tarihsel olarak Amerikan müdahaleciliğinin hedeflerinden olan Latin Amerika'da emperyalizmin güdümündeki siyaset Siyonist rejime bağlılığını artık daha yüksek sesle ifade ederken, halkçı partilerin ve siyasi ideolojilerin iktidarda olduğu hükümetler Filistin'e desteklerini açıklıyor. Washington, D.C.'deki Ekonomi ve Politika Araştırmaları Merkezi'nde kıdemli araştırma görevlisi olan Francesca Emanuele, Foreign Policy dergisinde yer alan makalesinde, Gazze savaşının Latin Amerika siyasi sahnesinde yarattığı değişimlere işaret ediyor.
Gazze savaşı süresince Latin Amerika ve Karayip ülkeleri, Gazze'deki kan dökümünü durdurmak ve Filistinlilerin haklarını savunmak için küresel çabaların ön saflarında yer aldı. Arap dünyası ve Sahra altı Afrika dahil diğer bölgelerden daha fazla sayıda hükümet, savaş nedeniyle büyükelçilerini geri çağırdı veya İsrail'le ilişkilerini kesti. Latin Amerika ve Karayip ülkelerinin yaklaşık yarısındaki yetkililer, İsrail'in Gazze'deki eylemlerini soykırım olarak nitelendirdi ve bazıları İsrail hükümetine, ayrım gözetmeyen askeri operasyonlarına son vermesi için baskı yapmak üzere adımlar attı.
Örneğin, İsrail'i en açık şekilde eleştiren Latin Amerika ülkelerinden biri olan Kolombiya, İsrail'den silah alımını askıya aldı ve daha önce İsrail'in yıllık kömür tedarikinin yüzde 50'sinden fazlasını karşılayan bu ülkeye kömür ihracatını durdurdu.
Ancak bu güçlü bölgesel duruşa rağmen, Batı Yarımküre'de çok taraflı diyalog için önde gelen forum olan Washington merkezli OAS, bu tutumu yansıtmadı. Bu ayrışma, OAS'nin bölgedeki meşruiyetini daha da aşındırabilir ve ülkeleri ABD'nin daha az etkiye sahip olduğu diğer müzakere organlarına yönlendirebilir.
7 Ekim 2023'te OAS Genel Sekreteri Luis Almagro, İsrail'in güneyinde Hamas militanları tarafından yaklaşık 1.200 kişinin öldürülmesini kınadı, saldırıyı terör eylemi olarak nitelendirdi ve "İsrail'in kendini savunma hakkı olduğunu" belirtti.
O tarihten bu yana Gazze'de hayatını kaybeden Filistinlilerin sayısı 40 bini aşarken, Almagro Filistinli sivillerin insan haklarının korunması gerektiği konusunda sessiz kaldı. Binlerce Filistinli çocuğun ölümü, İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik ablukası, bölgede giderek kötüleşen açlık ve İsrail güçlerinin Filistinli tutuklulara yönelik işkence iddiaları hakkında yorum yapmadı. Bu durum, Birleşmiş Milletler'deki mevkidaşı António Guterres'in defalarca Gazze'de derhal ateşkes çağrısında bulunmasıyla keskin bir tezat oluşturuyor.
Almagro'nun İsrail'in kendini savunmasına verdiği koşulsuz destek, OAS'nin ilan ettiği insan haklarını savunma ilkeleriyle çelişmekle kalmıyor. Aynı zamanda örgütün liderliği ile üye ülkelerin çoğunluğunun benimsediği tutumlar arasındaki önemli bir kopukluğu da gözler önüne seriyor. Geçtiğimiz 11 ay içinde BM Genel Kurulu'nda İsrail-Filistin konusunda kabul edilen üç karardan (biri insani ateşkes, diğeri ateşkes ve üçüncüsü de Filistin'in BM'ye tam üyelik başvurusunu destekliyor) ilk ikisine sadece üç OAS ülkesi, üçüncüsüne ise iki ülke karşı çıktı. Amerika Birleşik Devletleri her üç karara da karşı çıkan tek OAS üyesiydi.
Soğuk Savaş döneminde OAS, 1976 Yıllık Toplantısını Şili'nin başkenti Santiago'da düzenleyerek, ülkenin ABD destekli Augusto Pinochet diktatörlüğü gibi baskıcı rejimlerin meşrulaştırılmasına yardımcı oldu. OAS ayrıca Guatemala'daki 1954 darbesi gibi ABD tarafından desteklenen veya gerçekleştirilen diğer anti-demokratik müdahalelere de destek verdi. On yıllar sonra, Washington'daki neocon ve diğer şahin grupların ve onların Amerika kıtasındaki müttefiklerinin örgüt üzerinde hala önemli bir etkiye sahip oldukları ve örgütün Batı Yarımküre ülkelerini temsil eden gerçekten demokratik çok taraflı bir organ olarak işlev görmesini engellediği görülüyor.
İsrail'in başlıca müttefiki ve askeri, ekonomik ve siyasi destek kaynağı olan ABD hükümetinin OAS'ye en büyük mali katkıyı yapan ülke olması, Washington'a örgütün gündemi üzerinde önemli bir baskı gücü sağlıyor. Ancak bu etki tek başına OAS liderliğinin uzlaşmaz tutumunu tam olarak açıklamıyor. Bu makale için görüşlerine başvurulan OAS'deki yarım düzine mevcut ve eski üst düzey diplomat, Almagro'nun üst üste iki dönemi boyunca aşırı sağcı politikacılar, aktivistler ve örgütlerden oluşan güçlü bir uluslararası ağın çok taraflı kurum üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğunu belirtti.
Örneğin 2020 yılında Almagro, İspanya'nın aşırı sağcı Vox partisinin lideri Santiago Abascal'ı Washington'daki OAS Genel Sekreterliği'nde ağırladı. Abascal, örgütü 'aşırı sola' karşı çıkan benzer düşünen siyasi hareketler için kilit bir köprü olarak övdü ve Almagro'dan dünya çapında ilerici hareketlere karşı aşırı muhafazakâr çabaları koordine eden bir ittifak olan 'Madrid Forumu' için destek istedi. Aralarında aşırı sağcı Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei gibi isimlerin de bulunduğu bu forum, Mart 2023'te genel sekreterle yaptığı toplantıda da görüldüğü üzere, OAS Genel Sekreterliği'ne erişim hakkına sahip olmaya devam ediyor.
Almagro'nun görev süresi boyunca OAS, İsrail hükümeti ve devam eden askeri operasyonlarını ve Filistin topraklarının işgalini destekleyen sağcı ağlarla güçlü bağlar geliştirdi. Almagro 2017 yılında, BM raporunda İsrail'in Filistinliler üzerinde apartheid rejimi kurmakla suçlanmasından kısa bir süre sonra Kudüs'ü ziyaret etti ve Başbakan Benyamin Netanyahu hükümetini 'demokrasi ve insan haklarına bağlılığı' gerekçesiyle önemli bir bölgesel ortak olarak övdü. OAS Genel Sekreteri ayrıca, ABD'deki ilerici kongre adaylarını yenmek için bu yıl 100 milyon dolar harcaması beklenen İsrail yanlısı lobi grubu Amerikan İsrail Halkla İlişkiler Komitesi'nin konferanslarına daha önce görülmemiş düzeyde resmi katılımlarda bulundu.
OAS liderliği ile İsrail arasındaki bu yakın bağlar, endişe verici bir önyargıyı ortaya çıkaran politikalara dönüştü. Almagro 2019 yılında, İsrail'e yönelik eleştirileri bastırmak için küresel çapta kullanılan Uluslararası Holokost Anma İttifakı'nın (IHRA) tartışmalı antisemitizm tanımını OAS için kabul etti. Ne BM ne de önde gelen uluslararası insan hakları örgütleri IHRA'nın tanımını benimsedi.
Buna ek olarak, 2021 yılında Genel Sekreter, Amerika'daki Yerli veya Siyah nüfusa karşı ırkçılıkla mücadele etmek için sekreterlik bünyesinde eşdeğer roller oluşturmadan 'anti-Semitizmi izleme ve mücadele komiseri' rolünü yarattı. Antisemitizm kınanması gereken ciddi bir mesele olmakla birlikte, Batı Yarımküre'de Yerli ve Siyah topluluklar ağır, sistematik tarihsel adaletsizliklerin kurbanı olmuşlardır ve bugün Amerika Birleşik Devletleri de dahil olmak üzere nefret suçlarının daha sık hedefi olmaktadırlar. Bu topluluklar birlikte, bölgedeki Yahudi toplumundan yüzde 3 bin daha büyük bir nüfusu temsil ediyor.
Bu yazı için görüşlerine başvurulan OAS yetkilileri, örgütün son on yılda siyasi bütünlüğünü kaybettiğini belirttiler. Almagro'nun aksine, 2005-2015 yılları arasında görev yapan selefi José Miguel Insulza, 2014 yılında Gazze'de 50 gün süren savaş sırasında İsrail'in askeri eylemlerini kınayarak ve BM'nin ateşkes çağrılarını destekleyerek dengeli bir yaklaşım sergiledi. Insulza döneminde OAS, örgütün demokratik ilkelerine daha yakın bir şekilde çatışmayla ilgili farklı görüşlerin ifade edilebileceği bir platform oluşturdu.
Bu kez İsrail'in Gazze'deki savaşını destekleyen gruplar Almagro'yu onurlandırdı. Nisan ayında kendisine 'antisemitizmle mücadele çalışmaları' nedeniyle bir ödül verdiler. Washington'daki OAS merkezinde düzenlenen etkinliğe, Gazze'de kalıcı bir ateşkes sağlamaya çalışmak için diplomatik önlemler alan bölgesel hükümetleri kınayan aşırı sağcı isimler damgasını vurdu.
Katılımcılar arasında eski ABD Başkanı Donald Trump'ın sadık bir destekçisi olan Cumhuriyetçi ABD Temsilciler Meclisi üyesi María Elvira Salazar da vardı. Salazar, altı Latin Amerika başkanının İsrail-Hamas savaşına karşı seslerini yükselterek Yahudilere karşı nefret suçlarını kışkırttıklarını ima etti. Bundan sadece beş ay önce, dönemin adayı ve şimdinin aşırı sağcı Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei'yi desteklediği bir videoda Salazar, Arjantin'in beyaz Avrupalıların soyundan gelen ve siyah ve yerli nüfusunu silen yanlış ve ırkçı bir ülke olduğu fikrini ortaya atarak Arjantin'i 'tek bir ırka' sahip olduğu için övmüştü.
Şu anda hiçbir OAS üyesi ülke Gazze savaşını örgüt içinde ele almayı düşünmüyor. Bunun yerine pek çok ülke diğer bölgesel forumlara yönelmiş durumda. Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada dışındaki tüm Amerika kıtası ülkelerini kapsayan çok taraflı bir örgüt olan Latin Amerika ve Karayip Devletleri Topluluğu aracılığıyla 24 ülke mart ayı başlarında acil ateşkes çağrısında bulundu. Temmuz ayında Brezilya, Filistin Yönetimi ile bir serbest ticaret anlaşması yapmak için bölgesel ittifak Mercosur'dan yararlandı. ABD'nin etkisi nedeniyle daha önce İsrail-Filistin çatışması konusundaki tutumlarını açıklamakta tereddüt eden 14 Karayip ülkesi bile şimdi çok taraflı Karayip Topluluğu örgütü içinde Filistin devletini tanımak ve savaşa karşı çıkmak için birleşti.
Amerika kıtasında yer alan 35 ülkeden 32'si Filistin devletini tanırken, dördü bu kararı geçen yıl İsrail-Hamas savaşının patlak vermesinin ardından açıkladı. Ancak OAS liderliği, üyelerinin çoğunun tutumunun tam aksine, Uluslararası Adalet Divanı'nda soykırım suçlamasıyla karşı karşıya olan Netanyahu hükümetinin uyguladığı şiddete diplomatik kılıf sağlamaya devam ediyor. Bu dava yedi Latin Amerika ve Karayip ülkesi tarafından destekleniyor.
Almagro'nun liderliği altında örgüt, korumak için kurulduğu demokrasi ve insan hakları ilkelerinden giderek uzaklaşıyor. OAS, üyelerinin çoğunun görüşlerini görmezden gelerek ve hatta aktif olarak karşı çıkarak mevcut yörüngesinde kalmaya devam ederse, bölgenin çoğunda giderek önemsizleşecektir.
Çeviri: YDH