YDH - Jerusalem Post'un kıdemli askeri muhabiri ve istihbarat analisti Yonah Jeremy Bob, kendi kaynaklarına dayandırdığı analizinde Hizbullah ile savaşın her zamankinden daha yakın olduğunu söylüyor. Siyonist rejimin perspektifinden manzarayı değerlendiren Bob, "Netanyahu, 7 Ekim'den bu yana, ordunun üstünlük sağlayacağı varsayılan durumlarda bile, nesnel riskin daha yüksek olduğu alanlarda orduya şüpheyle yaklaşıyor," diyor.
İsrail, 7 Ekim'den bu yana Hizbullah ile topyekûn savaşa en yakın noktada bulunuyor. Bu durum, iki taraf arasındaki muhtemelen en tehlikeli ikinci dönem olan 30 Temmuz ile 25 Ağustos arasındaki süreçle kıyaslandığında bile geçerli.
Önümüzdeki günlerin, haftaların ve kıştan önceki bir veya iki ayın infial yaratacağını nereden biliyoruz?
Sadece Savunma Bakanı Yoav Gallant'ın pazartesi günü ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin'e kuzeyde Hizbullah ile diplomatik bir çözüm ihtimalinin tükenmekte olduğunu söylemesinden değil.
Sadece Başbakan Benyamin Netanyahu'nun Hizbullah'a karşı büyük bir operasyona daha fazla destek sağlamak için Gallant'ın yerine Gideon Sa'ar'ı savunma bakanı olarak atamayı düşündüğü söylentilerinden de değil.
Netanyahu'nun ana siyasi rakibi Benny Gantz'ın, başbakanı tahliye edilen 60 bin kuzey sakinini neredeyse bir yıldır terk edilmiş halde bırakan Kuzey'de büyük bir savaşı göze almaktan çok korktuğu için eleştirmeye devam etmesinden de değil.
Bunlar açık ve bariz işaretler. Aslına bakılırsa, İsrail'in siyasi ve askeri kesiminin büyük bir kısmı baharın başından beri Hizbullah'ı taş devrine geri göndermekle tehdit ediyor.
Jerusalem Post, perde arkasında hem siyasi hem de askeri düzeyde, daha önce kamuoyuna yapılan açıklamalara temkinli yaklaşan ancak şimdi bu açıklamaların ciddi olduğu sinyalini veren kaynaklardan bilgiler aldı.
Bu kaynakların gerekçeleri, savaş boyunca gerçeklerin ne kadar değiştiğinin altını çiziyor. Başından beri Hizbullah'la savaşa girmemenin ana nedeni, İsrail ordusunun Hamas'ın Gazze'deki 24 taburunu tamamen yok etme hedefinden sapmasını engellemekti.
Gallant, Hamas'ın Refah'taki son taburunun 21 Ağustos'ta, yani yaklaşık bir ay önce yenildiğini açıkladı.
Netanyahu'nun kamuoyu önündeki tehditkâr sözlerine ve üslubuna rağmen savaşın patlak vermemesinin bir diğer önemli nedeni de başbakanın, Hizbullah'ın günde 6-8 bin roketlik saldırısı karşısında kaç İsraillinin hayatını kaybedeceğinden endişe duymasıydı.
25 Ağustos, tüm bunların kökten değiştiği gün oldu.
O gün Hizbullah, Tel Aviv'in kuzeyindeki kritik istihbarat karargâhı üsleri de dahil olmak üzere İsrail'e birkaç yüz, muhtemelen bin kadar roket fırlatmayı planladı.
Netanyahu ve savaş kabinesi, İsrail ordusuna Hizbullah'a karşı tam bir önleyici savaş başlatmama talimatı verdi. Bunun nedenleri arasında başbakanın hâlâ Hizbullah'ın İsrail'in iç cephesi üzerindeki olası etkisinden endişe duyması da vardı.
Netanyahu, 7 Ekim'den bu yana, ordunun üstünlük sağlayacağı varsayılan durumlarda bile, nesnel riskin daha yüksek olduğu alanlarda orduya şüpheyle yaklaşıyor.
Kaynaklar, kapalı kapılar ardında Netanyahu'nun Gazze'ye yapılan üç saldırının her birinde başlangıçta tereddüt ettiğini belirttiler: Ekim sonunda Kuzey Gazze, aralıkta Han Yunus ve mayısta Refah.
Peki, birkaç hafta boyunca on binlerce Hizbullah roketi nedeniyle 5 ila 10 bin İsrailli'nin hayatını kaybetmesi yerine, Hizbullah'ı daha önce hiç vurulmadığı kadar sert vurabilir ve sahadaki roketatarlarının çoğunu imha edebilirse, İsrail'in kayıpları sadece daha az değil, katlanarak daha az olabilir mi?
Bir başka faktör de şu ana kadar Hamas'ın ateşkesi kabul etmesi ve böyle bir anlaşmanın, 23-30 Kasım anlaşmasında olduğu gibi, Hizbullah'ın İsrail'e saldırmayı tek taraflı olarak durdurmasına yol açması ihtimalinin yüksek olmasıydı.
Bu imkânsız olmasa da Hamas ile ateşkes şansı, her iki tarafın da engellerin yüzde 90'ını aşmış gibi göründükten sonra çeşitli konularda anlaşmaya varmasının ardından, birkaç aydır olduğundan daha düşük.
Başından beri, diplomasinin başarısız olması halinde tartışılan diğer tek seçenek büyük bir operasyondu.
Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, üst düzey komutan Fuad Şukur'un 30 Temmuz'da İsrail ordusu tarafından öldürülmesinden dolayı hâlâ öfkeli. Bu durum göz önünde bulundurulduğunda kimse onun eskisinden daha esnek davranacağını düşünmüyor.
Son olarak kış faktörü devreye giriyor.
Jerusalem Post'a konuşan kaynaklara göre, operasyon 4 ila 6 haftadan daha uzun bir süre ertelenirse 2025 baharına kadar böyle bir harekât yapmak imkânsız ya da çok daha zor hale gelebilir.
Bu da kuzey sakinlerini 6 ay daha evlerinden uzakta yaşamaya mahkûm etmek anlamına gelir ki bu durum İsrail'de giderek savunulamaz hale geliyor.
Geçtiğimiz kış ortasında İsrail ordusunun Han Yunus'a başarılı bir çıkarma yaptığı ve Gazze'nin kuzeyindeki Şucaiye'de Hamas'ı yenilgiye uğrattığı hatırlatıldığında, kaynaklar dağlık Lübnan'da kışın Gazze çöllerine kıyasla çok daha sert ve zorlu geçtiğini belirtiyor.
Bunların hiçbiri Hizbullah'la yeni bir geniş çaplı savaşın kesin olduğu anlamına gelmiyor; böyle bir savaş İsrail, Hizbullah ve tarafların arkasındaki güçler olan ABD ve İran için hâlâ riskli bir hamle olacaktır.
ABD, bir yıllık diplomasinin ardından bölgesel bir savaşın içine çekilebilir -ya da en azından daha büyük bir savaşı engelleyememiş olarak görülebilir- ki bu da başkanlık seçim yarışını etkileyebilir.
Yahudi devletinin İslam Cumhuriyeti'nin nükleer tesislerine saldırmayı düşünmesi halinde İran, İsrail'e karşı en büyük potansiyel tehdidi olan Hizbullah'ı kaybedebilir. Hizbullah şüphesiz Lübnan'daki ana aktör olarak kalacaktır ama en çok korkulan kabiliyetlerinin çoğunu yitirebilir. Kuzey'de 7 Ekim'den bu yana en kritik dönem yaşanıyor.
Çeviri: YDH