YDH - Katar tarafından finanse edilen Middle East Eye (MEE) portalının yazarlarından Hişam Safiyuddin, son haftaların bakiyesini ele alıyor. Siyonist rejimin direnişi hedef alan saldırılarının ardından Lübnan’da başlayan halk dayanışmasına dikkat çeken yazar, İsrail’in ABD’nin desteğinin yanı sıra BM’nin boş kınamaları, Çin ve Rusya gibi ABD’nin rakiplerinin ürkek ve etkisiz protestolarından cesaret aldığını belirtiyor.
Geçtiğimiz hafta İsrail, Lübnan’a yönelik bir dizi saldırı gerçekleştirdi. İletişim cihazlarının patlatılması ve Beyrut’un Dahiye bölgesine yapılan hava saldırıları da dahil olmak üzere, ayrım gözetmeksizin gerçekleştirilen bu saldırılar, Hizbullah’a darbeler vurdu.
Saldırılar sonucunda, Rıdvan Birliğinin üst düzey komutanları da dahil olmak üzere onlarca Hizbullah askeri öldürüldü ve siviller arasında da yüksek kayıplar yaşandı. Pazartesi günü İsrail, Güney Lübnan ve Bekaa Vadisi'ni ağır bombardımana tutarak, birkaç saat içinde 1000’den fazla sivilin ölümüne ve yaralanmasına neden oldu.
İsrail’in, Hizbullah’ın iletişim ağına sızma ve üst düzey askeri liderlerini hedef alma kabiliyeti, silahlı direnişin savaş alanındaki etkinliği konusunda ciddi soru işaretleri doğuruyor. İstihbarat zafiyetleri, savaşın genel gidişatı açısından saha kayıplarından daha ölümcül olabilir.
Eski İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin mayıs ayında şaibeli bir uçak kazasında ölmesinden bu yana, benzer olayların sayısı arttı. Elektronik harp ortamındaki belirsizlik, bu tür olayların kaynağı ve kapsamı hakkındaki spekülasyonları artırıyor.
Bu ciddi aksaklıklara ve hesap sorulması gereken ihlallere rağmen, halkın tepkisi ve Hizbullah’ın hafta sonu verdiği hızlı askeri karşılık hem sıradan insanlar hem de direniş güçleri için güçlü bir direnç göstergesi oldu.
İsrail'in kanlı saldırıları, ülke içinde binlerce kurban için halkın sempati, dayanışma ve destek dalgasını tetikledi. Kan bağışı kampanyaları başlatıldı ve gönüllü doktorlar kurtarma ve tedavi çalışmalarına katıldı.
Lübnan hükümetinin önde gelen figürleri ile Hizbullah ile gergin ilişkileri olan siyasi gruplar, Özgür Yurtsever Hareket ve Dürzi lider Velid Canbolat'ın İlerici Sosyalist Partisi de dahil olmak üzere, Hizbullah’ın yanında yer aldı. Sembolik de olsa bu tavır, Hizbullah'ın geleneksel muhalifleri tarafından yaratılan şüphe ve korku dalgasını hafifletti.
Bu eleştiriler, Falanjist ve Kataib partileri gibi sağcı gruplardan, Batı veya Körfez destekli sol eğilimli sosyal medya kuruluşlarına ve çoğunlukla Filistin yanlısı bir tavır sergileyen kamuoyu yorumcularına kadar geniş bir yelpazeye yayılmış durumda.
Cephede Hizbullah, Hayfa'nın güneyine kadar pek çok şehir merkezini vuran onlarca kısa ve uzun menzilli füze fırlattı. Hedefler arasında bir elektronik üretim tesisi ve İsrail’in önemli hava üslerinden biri olan Ramat David gibi askeri tesisler de bulunuyordu.
Daha da önemlisi, direniş operasyonlarının bu tırmanışı, İsrail’in belirlediği hedefleri boşa çıkararak saldırıların başarı ya da başarısızlığının nihai testini oluşturuyor.
Siyonist devletin iki temel stratejik hedefi, kuzey cephesini Gazze'den ayırmak ve yerinden edilmiş on binlerce yerleşimciyi işgal altındaki kuzey Filistin'deki yerleşimlerine geri döndürmek. Fakat bu hedeflere ulaşmak yakın vadede mümkün görünmüyor.
Hafta sonu Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı Naim Kasım, savaşın ‘açık hesaplaşma’ aşamasına girdiğini ve daha fazla yerinden edilmeye yol açabileceğini açıkladı. Hizbullah'ın son roket saldırıları, birçok şehir ve kasabada on binlerce kişinin sığınak aramasına neden oldu. Okullar kapatıldı ve hastanelere yaralılarını yeraltı sığınaklarına göndermeleri talimatı verildiği bildirildi.
Tel Aviv yönetiminin, kayıplarının medyada yer almasını yasaklaması nedeniyle İsrail askeri tesislerindeki hasarın boyutu net değil. Ancak, bu tesislerin Hizbullah’ın ateş menzilinde olması ve İsrail’in fazlaca övülen Demir Kubbe savunma sisteminin yetersiz kalması, İsrail’in caydırıcılığını daha da zayıflatıyor.
Hizbullah’ın, sınırdan epey uzaktaki yeraltı sığınaklarına yerleştirdiği uzun menzilli füzeler, Litani Nehri'nin güneyindeki Lübnan topraklarının karadan işgaline yönelik ciddi bir uyarı niteliğinde. Bu girişim, İsrail askerlerini Hizbullah’ın hedefi haline getirecek ve kuzeydeki yerleşim birimlerini roket saldırılarından koruyamayacaktır.
Bölgesel olarak, Hizbullah’ın Filistin, Yemen ve Irak’taki müttefiklerinin saldırıların ardından yaptıkları dayanışma açıklamaları ve destekleyici askeri eylemler, ‘cephelerin birliği’ doktrinini güçlendirdi. Bu durum, mevcut savaşın parça parça değerlendirilemeyeceğini gösteriyor. Tüm cepheler birbiriyle bağlantılı; birinin kaybı, diğerinin de kaybı anlamına geliyor ve bunun tersi de geçerli.
Hizbullah defalarca, İsrailli yerleşimcilerin kuzeydeki yerleşimlerine geri dönmesinin en iyi yolunun İsrail’in Gazze’ye yönelik savaşını sona erdirmek olduğunu belirtti. Aynı şekilde Hamas da ABD Başkanı Joe Biden’ın mayıs ayında sunduğu, kalıcı ateşkes ve esir değişimi önerilerini kabul etti.
İsrail'in kuzey cephesindeki bu yüksek riskli tırmanışı, Tel Aviv’in adil ve makul bir çözümü engellemeye kararlı olduğunu gösteriyor. Lübnan’a saldırırken, Gazze’deki Filistinlilere yönelik acımasız bombardıman, abluka ve terör eylemlerini sürdürüyor.
Daha doğuda, İsrail silahlı kuvvetleri işgal altındaki Batı Şeria’daki mülteci kamplarına, kasaba ve köylere yönelik şiddetli baskınlar düzenlerken, yerleşimci çeteler Filistin topraklarını ve köyleri yok ediyor. ABD’nin tüm diplomatik manevralarına rağmen, İsrail’in uzlaşmazlığı, ABD ve Batılı müttefiklerinin süregelen askeri, mali ve diplomatik desteği olmasaydı mümkün olamazdı.
İsrail ayrıca BM’nin boş kınamaları, Çin ve Rusya gibi ABD’nin rakiplerinin ürkek ve etkisiz protestoları ve özellikle Ürdün ve Mısır gibi Filistin’e komşu olan Arap ülkelerinin suç ortaklığı ile cesaret buluyor.
Bu bağlamda bakıldığında, Filistin, Lübnan ve Yemen’deki kaynak sıkıntısı çeken direniş güçlerinin, süper güç destekli İsrail’in gelişmiş askeri cephaneliğine karşı yıllardır etkili bir yıpratma savaşı yürütmeyi başarması, sömürgecilik karşıtı mücadeleler tarihinde başlı başına tarihi bir başarı olarak görülmeli.
Bu halkların ne kadar daha dayanabileceği belirsizliğini koruyor. Fakat, İsrail’in de karşı karşıya olduğu iç çelişkiler ve halkın direnme iradesi karşısında, ihtimaller oldukça yüksek.
Bunu zaman gösterecek. Asıl soru ise, dünyanın geri kalanının, özellikle ABD emperyalizminin bölgede yeniden güç kazanmasından endişe duyan güçlerin daha ne kadar seyirci kalacağı.
Çeviri: YDH