YDH - Siyonist rejim Lübnan’daki terör ve yıldırma politikalarını sürdürürken, büyük teknoloji devlerinin bu suçlara ortak olduğu artık sır değil. Lübnanlı gazeteci Ali Avvad, el-Ahbar gazetesinde kaleme aldığı makalede, milyarder Elon Musk’ın sahibi olduğu X (eski adıyla Twitter) platformunun İsrail’e yapay zekâyı silah olarak kullandığı psikolojik harp eylemlerinde nasıl yardımcı olduğunu anlatıyor.
Dijital çağda, kalpler ve zihinleri kazanmak adına verilen savaş, toprak için verilen savaş kadar şiddetli. İfade özgürlüğünü ve hakikati desteklediğini iddia eden X gibi platformlar, siyasi çıkarlara uygun anlatılar oluşturmak ve yaymak için giderek daha fazla kullanılıyor.
Kısa bir süre önce ‘@LebanonJets’ hesabının Beyrut üzerinde bir İsrail savaş uçağının fotoğrafını paylaştığı için ihbar edilmesi bu durumu açıkça ortaya koyuyor.
İsrailli yetkililer aşırı sağcı hükümetlerinin tutumlarını destekleyen yapay zekâ görüntülerini paylaşmakta özgürken, Lübnanlıların sesleri bastırılıyor. Teknoloji ve medyanın bu eşitsiz kullanımı, bu platformları kimin kontrol ettiği ve hangi çıkarlara hizmet ettikleri konusunda ciddi soru işaretleri yaratıyor.
Geçtiğimiz günlerde X'teki ‘@LebanonJets’ hesabı Beyrut üzerinde uçan bir İsrail savaş uçağının fotoğrafını paylaştı. Kısa bir süre sonra paylaşım etiketlenerek platformdaki kullanıcıların dikkatini çekti. Aralarında Lübnan vatandaşları ve siyasi yorumcuların da bulunduğu pek çok kişi, X'in İsrail'in Lübnan'daki askeri tırmanışıyla ilgili içerikleri ele alışındaki tutarsızlığa dikkat çekti.
Platform, Lübnanlı kullanıcıları gerçekliği yansıtan görüntüleri paylaştıkları için yasaklarken, İsrailli yetkililer benzer bir incelemeyle karşılaşmadan anlatılarını desteklemek için yapay zekâ tarafından oluşturulan görüntüleri kullanıyor. Bu durum, platformun kendilerine karşı silah olarak kullanıldığını düşünen Lübnanlı kullanıcılar arasında öfkeye yola açtı.
Dijital savaş alanının diğer tarafında ise İsrailli yetkililer kendi söylemlerini yaymak için yapay zekâ tarafından üretilen içerikten sonuna kadar faydalanıyor. İsrail Dışişleri Bakanı Yisrael Katz kısa bir süre önce X'te, Hizbullah lideri Hasan Nasrallah'ı Lübnan'da bir evde bir vatandaşla otururken ve solunda evin içinde bir füze varken gösteren yapay zekâ tarafından oluşturulmuş bir görsel paylaştı. Katz paylaşımında "Nasrallah, Hizbullah füzelerini Lübnan vatandaşlarının evlerine yerleştirerek sivil halkı canlı kalkan olarak kullanıyor. Hizbullah'ın silahlarının yakınında yaşayan tüm siviller kendi güvenlikleri için derhal evlerini terk etmelidir," dedi.
İddiaya görsel ağırlık kazandırmak için bir yapay zekâ görüntüsü içeren bu gönderi, teknolojinin ilgi çekici anlatılar oluşturmak için nasıl kullanılabileceğini örnekliyor. Yapay zekâ tarafından üretilen görüntüler genellikle gerçeğinden ayırt edilemez ve bu da onları kamuoyunu etkilemek için güçlü araçlar haline getirir. Fakat, bu bağlamda kullanımları etik soruları gündeme getiriyor. Yapay zekâ tarafından üretilen görüntüler askeri veya siyasi iddiaları desteklemek için kullanıldığında, kamuoyu gerçek ile uydurma arasındaki farkı nasıl ayırt edebilir? Daha da önemlisi, X gibi platformlar dezenformasyonun yayılmasında suç ortağı olmadıklarından nasıl emin olabilirler?
X'te Lübnanlı ve İsrailli kullanıcılara yapılan muamele arasındaki farklılık önemli bir çifte standardın altını çiziyor. Lübnanlı hesaplar, örneğin '@LebanonJets', gerçek dünyadan görüntüler paylaştıkları için rapor edilirken, İsrailli yetkililer herhangi bir itiraz olmaksızın yapay zeka tarafından üretilen içerikleri paylaşmakta özgürler. Bu eşitsizlik, anlatıyı kimin kontrol etmesine izin verildiği ve kimin sesinin susturulduğu ile ilgili soruları gündeme getiriyor. Twitter'ı 2022 yılında satın alan ve adını ‘X’ olarak değiştiren milyarder Elon Musk, uzun zamandır ifade özgürlüğünü temel değerlerinden biri olarak savunuyor.
Aslında Musk'ın platformu satın alması kısmen Twitter'ın belirli sağcı bakış açılarını sansürlediğine olan inancından kaynaklanıyordu. Fakat onun sahipliğinde, X'in özellikle İsrail söz konusu olduğunda sağcı jeopolitik çıkarlarla uyumlu adımlar attığı açıkça ortaya çıktı.
Yapay zekâ tarafından üretilen içeriğin devlet yetkilileri tarafından kullanımı yeni değil, ancak giderek daha karmaşık hale geliyor. İsrail örneğinde, görüntüler Hizbullah'ın taktikleri hakkındaki iddiaları desteklemek ve İsrail'in eylemlerini haklı çıkarmak için kullanılıyor ki bu dijital dünyada tehlikeli bir emsal teşkil ediyor. Hükümetler kamuoyunu şekillendirmek için yapay zekâ tarafından üretilen içeriği kullandıklarında, anlatıyı karşı çıkılması zor bir şekilde etkili bir şekilde kontrol ederler. Kamuoyu, özellikle de yapay zekânın yeteneklerine aşina olmayanlar, bu görüntüleri gerçek olarak kabul etmeye daha yatkın olabilir.
Bu zorluklar karşısında, kullanıcıların algoritmalara rağmen İsrail'in eylemleri hakkında özgün içerikler paylaşmaya devam etmeleri zorunludur. Yunan iktisatçı Yanis Varufakis'in ‘teknolojik feodalizm’ olarak adlandırdığı, gerçekliği şekillendirme gücünün teknolojik elitlerin ve onların algoritmalarının elinde olduğu bir dünyada, algoritmik efendilere itaat etmeyi reddetmek kilit önem taşıyor.
Tıpkı feodal beylerin toprak ve kaynakları kontrol etmesi gibi, günümüzün teknoloji devleri de bilgi akışını kontrol ederek hangi seslerin yükseltilip hangilerinin susturulacağına karar veriyor. Bununla birlikte, direniş ruhu ve gerçeği söyleme iradesi devam edecek. Bu, sosyal medya paylaşımlarının ötesine geçen bir meydan okuma eylemidir. Direnişin denklemleri dayatması gibi, denklemler de algoritmalara dayatılabilir ve hepimiz Filistin davasının kendisini dünyaya nasıl dayatabildiğini ve binlerce kullanıcının sosyal medyada Filistin halkına yönelik her yanlış bilgiyi ve susturmayı bildirmek için nasıl harekete geçtiğini gördük.
Bu, büyük teknolojik güçlerin belirli algıları empoze etmeye ve imparatorluğun çıkarları doğrultusunda kolektif bir bilinci şekillendirmeye çalıştığı bir dönemdir. Bu, sadece içeriği düzenleyen teknik bir araç olarak değil, aynı zamanda ifade özgürlüğünü kısıtlayan ve bilgi akışını kontrol eden bir tür sessiz sansür olarak da rol oynamaya başlayan sözde ‘sosyal medya değerleri’ ve algoritmalar aracılığıyla yapılıyor. Bu algoritmalar artık sadece yazılım kodları değil, bu platformlar tarafından belirli gündemlere hizmet etmek için belirlenen kriterlere göre neyin geçmesine izin verileceğini ve neyin halktan saklanacağını belirleme rolünü üstlenen dijital bir sansür organı ve görünmez bir polis gücü haline geldi.
İsrail, anlatıları şekillendirmek, kamuoyu algısını manipüle etmek ve jeopolitik hedeflerini ilerletmek için teknolojiyi benzeri görülmemiş ve son derece stratejik bir şekilde silaha dönüştürüyor. Hizbullah'ı sivilleri tehlikeye atmakla suçlayan son verilerde görüldüğü gibi, İsrail yapay zekâ tarafından üretilen görüntüler üreterek ve bunları iddialarını desteklemek için kullanarak, yapay zekânın bilgi savaşında nasıl kullanılabileceğinin sınırlarını zorluyor. Yapay zekânın medya ve siyasi bağlamlarda kullanımını çevreleyen kapsamlı küresel politikaların veya yasaların yokluğu doğrudan İsrail'in işine yarıyor.
Mevcut düzenleyici boşluk, İsrail hükümetinin teknolojiyi asgari gözetimle kullanmasına izin vererek, gerçekleri tahrif etmek ve hesap verebilirlik olmadan propaganda yaymak için tehlikeli bir emsal oluşturuyor. Yapay zekânın kullanımını düzenleyen etik çerçeveler ve politikalar oluşturmak için acil uluslararası eylem olmadan, bu tür manipülasyonlar yalnızca artacaktır.
Bu artan kontrole rağmen, kullanıcı kitleleri gerçek değişim için hala muktedir bir güç olabilir. Kolektif örgütlenme ve sürekli baskı yoluyla, kullanıcılar bu önyargılı politikalara meydan okuyabilir ve bu platformların işleyiş biçiminde köklü değişiklikleri zorlayarak ifade özgürlüğünün temel değerini geri getirebilirler.
Bu gerçekliğe karşı çıkmak sadece özgürlüğü kısıtlamayı reddetmek değil, dijital içeriği manipüle etmeye çalışan ticari ya da siyasi çıkarlardan bağımsız olarak kamusal tartışmayı yönlendirmek ve şekillendirmek için temel bir hakkın geri kazanılmasıdır. Bugün dünya bunu gerçeğe dönüştürmek için gerçek bir fırsata sahip; nasıl ki yeni uluslararası düzen gözlerimizin önünde şekilleniyorsa, algoritmaların çalışma biçiminde köklü değişiklikler yaparak onları daha adil ve daha şeffaf bir geleceğe doğru yönlendirmek de mümkün.
Çeviri: YDH