YDH - Akademisyen Dr. Muhammed el-Hurani, Seyyid Hasan Nasrullah'ın şehit edilmesinde Amerika'nın rolüne ve Siyonist projeye, kamuoyu önündeki ve kapalı kapılar ardındaki tüm tartışmalara rağmen yatırımını sürdürdüğüne dikkat çekiyor. Fakat Hurani, direniş güçlerinin, şehit liderin vasiyetini gerçekleştirme konusunda daha azimli ve gayretli hale geldiğine vurgu yapıyor.
3 Temmuz 2006, sadece bir zafer ve şeref günü değil, aynı zamanda verilen sözlere duyulan mutlak güvenin ve itimadın simgesi olan unutulmaz bir gündü. O tarihi gün, Siyonist toplum içinde hâkim olan teorileri ve varsayımları alt üst etti. Bu teoriler, direniş hareketini ve onun erlerini, hiçbir zafer kazanamayacak maceracılar olarak görüyordu. Oysa ki onlar 2000 yılında kazanılan zaferle, Siyonist işgalcinin pençelerini söküp atmış, tarihe kazınan bir zafer elde eden kahramanlar ve haşin savaşçılardı.
Fakat, o dönemde Siyonist rejim ve onun araçları tarafından yürütülen medya savaşı ile Lübnan halkını, direnişi destekleyen çevreleri hedef alan imha, yıkım ve sürgün savaşları, işgalciyi ve onun destekçilerini, Temmuz Savaşı’nın direnişi bitireceğine inandırmıştı. Bu savaşın amacı, direnişi yok etmek, onun ideolojik ve düşünsel temellerini ortadan kaldırmaktı. Üstelik, savaş mezhepsel kışkırtmalarla körüklenmiş, bölge halkını iç çatışmalara ve kanlı hesaplaşmalara sürüklemeyi hedeflemişti. Böylece, bu çatışmalar, Siyonist saldırganlığı güçlendirecek ve onun direnişi kökünden sökme planlarına destek verecekti. Bugün de durum farklı değil.
Ancak, direnişin ideolojisine, inancına ve zaferine olan güven, direnişin liderlerine ve mücadelesine olan bağlılık, Filistin topraklarında zeytin ağaçlarının kökleri kadar sağlam ve derindi. Bu inanç, direniş liderinin Filistin ve Lübnan’ın mazlum, sürgün edilmiş, yerinden yurdundan edilmiş insanlarına, şehitlerine ve yaralılarına söylediği şu sözlerde yankı buluyordu: "Bakın, nasıl yanıyor!" Bu sahne, Allah’ın zaferi ve sözünün gerçekleşeceğine olan inancı güçlendirdi; Siyonist işgalcinin canını, direnişin silahından önce bu inanç ve sözler acıttı.
Evet, Siyonistlerin savaş gemisi Sa'ar'ın imha edilmesi büyük bir zafer ve etkileyici bir başarıydı. Bu hadise, Siyonist toplum ve liderlerine, bu liderin (Hizbullah lideri) sözünün doğruluğunu ve düşmanı küçük düşürme, askeri mekanizmalarını yok etme gücünü net bir şekilde gösterdi. Üstelik işgalci güçlerin savunma sistemlerini güçlendirme çabalarına ve bu sistemleri direnişçilere karşı dokunulmaz kılma girişimlerine rağmen bu başarı elde edildi.
Siyonist işgalci, Hizbullah Genel Sekreteri Şehid Seyyid Hasan Nasrallah’ın göz kamaştıran varlığını, sözlerinin doğruluğunu ve özellikle Suriye, Irak, Lübnan gibi bölge ülkelerini yok etmeyi amaçlayan Amerikan-Siyonist mezhepsel projesini çökertmedeki büyük rolünü fark ettiğinde, stratejilerini değiştirmek zorunda kaldı. Düşman, tüm kırmızı çizgileri aşarak, Hizbullah’ın birinci kademe liderlerini, başta da Genel Sekreterini hedef almayı seçti. Zira bu cinayeti gerçekleştirdikten sonra, projesini kolayca uygulayabileceğine inanıyordu. Fakat bu suç, Amerikan desteği olmadan gerçekleşemezdi. Nitekim ABD Başkanı Joe Biden’ın suikastı “adaletin yerini bulması” olarak nitelendiren açıklaması, bu desteği doğrular nitelikteydi. Fakat bu "adalet", direniş örgütlerini yok etmeden ve onları destekleyen ülkelerin gücünü zayıflatmadan gerçekleştirilemez.
Amerika Birleşik Devletleri, Siyonist rejim projesini hayata geçirmek amacıyla eşi görülmemiş bir çaba sarf etti ve sınırsız maddi destek sağladı. Watson Uluslararası ve Kamu İşleri Enstitüsü tarafından yayımlanan yeni bir rapora göre, ABD, 7 Ekim 2023 ile 7 Ekim 2024 arasında Gazze ve Lübnan’a yönelik savaş sırasında Siyonist rejime askeri yardım ve bölgedeki askeri operasyonlar için en az 76,22 milyar dolar harcadı. Bu, tamamen ABD ve Batı’nın Siyonist rejime verdiği sınırsız desteğin bir parçası; amacı, ABD Dışişleri Bakanı'nın Foreign Affairs dergisinde yayımlanan makalesinde belirttiği gibi "revizyonistleri" zayıflatıyor.
Siyonist rejimin Gazze’deki soykırım savaşı üzerinden yaklaşık bir yıl geçtikten sonra, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Başkan Joe Biden ve yardımcısı Kamala Harris’in "yenilenme" stratejisine duyduğu hayranlığı dile getirdi. Blinken, bu stratejinin "revizyonistler" olarak tanımladığı kesimlere karşı olduğunu belirtti. Dünyanın, uluslararası ilişkilerde yeni bir dönemin şekillendirilmesi adına büyük güçler arasında kıyasıya bir rekabet yaşadığını vurgulayan Blinken, eleştirilerini Rusya, İran, Kuzey Kore ve Çin’in oluşturduğu “revizyonist” ittifaka yöneltti. Bu ittifakın, dünya düzeninin temel ilkelerini değiştirmeyi ve özgür, açık, güvenli ve refah dolu bir dünya inşa etmeye çalışan ABD ve pek çok ülkenin çabalarının altını oymayı amaçladığını ifade etti.
Blinken ayrıca, ABD’nin stratejik esnekliğinin büyük ölçüde iktisadi rekabet gücüne dayandığını, bu rekabetin ise Filistin, Lübnan ve Suriye’de daha fazla toprak işgali ve bu ülkelerin halklarının kendi kaderini tayin hakkını savunan devletlerin zayıflatılması üzerine kurulu olduğunu belirtti. Ancak, direnişin kararlılığı ve ilkelerine sıkı sıkıya bağlılığı, bu hareketi daha güçlü hale getirdi. Direniş, şehit liderin vasiyetini gerçekleştirme konusunda daha azimli ve gayretli hale geldi. Zira bu mücadele, belirli bir mezhep, din ya da sadece liderin doğup büyüdüğü topraklarla sınırlı değildi. Direnişin yolu, Filistin’in tamamını kurtarmayı ve bölgeyi parçalamayı amaçlayan her türlü mezhepsel projeyi boşa çıkarmayı hedefliyordu.
Şehit liderin kanı, tüm şehitlerin Kudüs’e giden yolda ışık tutan bir meşale olarak kalacaktır. Netanyahu, hızlı bir zafer elde etmek için şehit lideri öldürmekte acele etmiş olabilir ama onun mübarek kanı ve direniş cephesindeki tüm şehitlerin kanı, direnişin destekçilerine şu mesajı verecek: “Bakın, işte Siyonist rejim ve Tel Aviv yanıyor.”
Düşman liderleri ve askerleri, şehit liderin sözlerinin derin anlamını ve doğruluğunu, "Direnişin füzeleri Hayfa'ya ve onun da ötesine ulaşabilecek kapasitededir," dediğinde daha iyi anlayacaklar. Direnişin kararlılığı, Netanyahu’nun Hizbullah’ı Litani Nehri’nin ötesine itme planını başarısızlığa uğratmaya yetecektir; tıpkı 2006’da başarısız olduğu gibi ve bugün de bir yıl süren kapsamlı soykırım ve sürgün savaşına rağmen Filistin direnişini Gazze ve Batı Şeria’da yok etme girişiminde olduğu gibi yine başarısız oldu.
Çeviri: YDH