YDH - İsrail’in İran’a yönelik beklenen saldırısını ve bu saldırının olası sonuçlarını analiz eden Rey el-Youm gazetesinin genel yayın yönetmeni Abdülbari Atvan, İran'nın bu saldırıya sert ve planlı bir yanıt vermeye hazır olduğuna vurgu yapıyor; Direniş Ekseni’ne bağlı güçler altı farklı cephede harekete geçecek ve hipersonik füzelerle İsrail’in stratejik altyapılarına ve bölgedeki Amerikan üslerine saldırılacak. Atvan ayrıca, Netanyahu’nun saldırı hamlesinin siyasi kariyerindeki son koz olabileceğine ve bu girişimin, Siyonist projenin çöküşüne yol açabileceğine işaret ediyor.
İsrail’in İran’a yönelik olası bir saldırı konusunda savaş kabinesini sık sık toplayarak konuyu tartışması ve ABD Başkanı Joe Biden’ın Netanyahu’nun baskılarına boyun eğip, onunla 45 dakika süren bir telefon görüşmesi yapması, İsrail’in işgalci devlet olarak bu kararda tereddüt ettiğini gösteriyor. Özellikle İsrail’in şahinlerinin, İran’ın neredeyse kesin gözüyle bakılan karşılığından ve bu karşılığın yıkıcı olmasından duyduğu korku büyük. İran’ın bu yanıtında, yüzlerce hipersonik füze ile gelişmiş silahlı insansız hava araçlarının kullanılmış olabileceği tahmin ediliyor.
Biden ile Netanyahu arasında yapılan telefon görüşmesinde neler konuşulduğunu tam olarak bilmiyoruz, zira bunlar askeri sırlar. Bu görüşme hakkında sızan bilgilerin çoğuna da güvenemeyiz. Fakat bildiğimiz bir şey var ki, bu görüşmenin temel amacı saldırının hedefleri, zamanı ve Biden’ın Netanyahu’nun baskılarına boyun eğip bu saldırıya nasıl bir rol oynayacağı üzerinde anlaşmaya varılmasıydı. Benzer durumlarda olduğu gibi –özellikle Gazze ve Güney Lübnan’daki savaşlarda– Netanyahu, Biden’dan tehditvari taleplerle izin bekliyor.
İlk mesele, yani saldırının hangi hedeflere odaklanacağı, iki ana yönde şekillenebilir. Birincisi, İran’ın nükleer tesislerine ve petrol-doğalgaz altyapısına dönük bir saldırı. Bu tür bir saldırı, bölgesel çapta geniş kapsamlı bir savaşın ilanı anlamına gelir. İkinci olasılık ise, Amerikan yönetiminin Orta Doğu’daki askeri üslerini ve ekonomik çıkarlarını korumak ve İsrail’in varlığını birkaç yıl daha uzatmak amacıyla, bölgesel bir savaşı önlemek için "göstermelik" bir saldırı üzerinde anlaşmaya varılmış olması.
Orta Doğu ve çevresinde, ABD'nin 50’den fazla askeri üssü bulunuyor ve bu üslerde 40 binden fazla Amerikan askeri görev yapıyor. İsrail’in İran’a yönelik saldırısına ABD’nin müdahil olması, bu üslerin tamamını, özellikle Irak, Suriye, Ürdün ve Körfez ülkelerindeki üsleri, ciddi bir yıkım tehdidiyle karşı karşıya bırakabilir.
Şu sıralar İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin, Lübnan, Suriye, Suudi Arabistan ve Katar’ı kapsayan bir bölge turu yapmasının amacı, ABD ile doğrudan olmayan temaslar kurarak İsrail saldırısından kaçınma yolları aramak. Bu turda son durak olan Katar, Başkan Biden yönetimiyle yakın ilişkilere sahip ve geçtiğimiz on ay boyunca Washington’un himayesinde Doha ve Kahire’de yapılan müzakerelerde, Gazze Şeridi'nde ateşkes ve çatışmaların durdurulması amacıyla büyük bir rol oynadı. Bu gibi durumlarda tüm alternatifleri değerlendirmek elbette akıllıcadır ama bu, savaş hazırlıklarının yapılmadığı anlamına gelmez.
Benyamin Netanyahu, şu anda kaybettiği her şeyi geri kazanma umuduyla varını yoğunu ortaya koyan bir kumarbaz gibi davranıyor. Ancak sonuçlar aleyhine işliyor ve kayıpları hızla artarak onu iflasın eşiğine getiriyor. İsrail’in İran’a yönelik beklenen saldırısı, Netanyahu’nun elindeki son koz olabilir ve bu hamle, siyasi kariyerindeki en büyük "başarı" olarak görülebilir. Amacı, ABD’yi İran ile savaşa sürükleyerek İran’ın nükleer ve askeri tesislerini yok etmek ve ülkenin en önemli gelir kaynağı olan petrol ve doğalgaz sanayisini hedef alarak bu kaynakları devre dışı bırakmak.
Netanyahu, Biden’ın Yahudi taraftarı tutumuna ve ABD'nin İsrail’e sağladığı modern silah anlaşmalarına, mali ve siyasi yardımlara rağmen, ona karşı derin bir küçümseme besliyor. Bu nedenle, Biden’ın, İsrail’in saldırısının şiddetini hafifletmesi ve özellikle İran’ın stratejik petrol ve nükleer tesislerini hedef almaktan kaçınması yönündeki çağrılarına boyun eğmeyeceğini düşünebiliriz. Netanyahu'nun, önceki örneklerde olduğu gibi, bu çağrılara rağmen yıkıcı planlarını hayata geçirmesi kuvvetle muhtemel. Nihayetinde Netanyahu, her seferinde ABD Başkanı’na kendi isteklerini kabul ettirdiğini ve Beyaz Saray’ın gerçek sahibi olduğunu pratikte kanıtladı.
Savaş, bir hile sanatıdır ve ani bir saldırı, zaferin yarısından fazlasını oluşturur. Bu nedenle, böyle bir saldırının zamanlamasını önceden kestirmek oldukça zordur; bu tür bilgiler en üst düzeyde gizli tutulur. Bu durum, 6 Ekim 1973'teki Yom Kippur Savaşı'nın ilk günlerinde Mısır’ın Bar Lev Hattı'na düzenlediği sürpriz saldırıyla İsrail kuvvetlerine büyük bir yenilgi yaşatmasının sırrını da açıklar. Aynı şekilde, Arapların 1967 Haziran Savaşı'ndaki ağır yenilgisinin de temel nedenlerinden biri de budur.
Yaklaşan savaşta ilk saldırıyı İran’ın başlatmasını; yani İsrail’e yönelik Sadık Vaad-3 adlı önleyici bir saldırı ile işgalci devletin altyapısını, havaalanlarını, limanlarını ve büyük şehirlerini hedef almasını dilerdik. Ancak biliyoruz ki İran, bu kritik savaşta ilk saldıran taraf olmak istemiyor. Aynı zamanda, kaynaklarımızdan aldığımız bilgilere göre, İran’ın yanıtı çok sert ve planlı olacak. Bu yanıt, Direniş Ekseni’ne bağlı altı cephede, bilinen ve gizli tüm silahlarla gerçekleştirilecek.
İlk F-35 hayalet uçağı, İran’ın dağların derinliklerinde korunan nükleer tesislerini vurmak için havalandığında ve Amerikan yapımı bir tonluk bombalar bu tesislere ulaşmakta yetersiz kaldığında, aynı anda balistik ve hipersonik füzeler İsrail’in havaalanlarına, kentlerine, elektrik ve su tesislerine, limanlarına yağmaya başlayacak. Ayrıca Hürmüz Boğazı’nın derhal kapatılması için başka füzeler fırlatılacak ve bölgedeki Amerikan üsleri de hedef alınacak. Bu öngörümüzü, İran’ın en üst düzey yetkililerinin açıklamalarına dayandırıyoruz; bu beyanlar, İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney’den, İran orduları komutanı Tümgeneral Abdurrahim Musevi’ye ve Devrim Muhafızları Komutanı General Hüseyin Selami’ye kadar uzanıyor. Neredeyse kesin bilgilere göre, İran’ın envanterinde 3 bin adet hipersonik füze bulunuyor ve bu füzeler, Hayfa’ya 14 dakikada ulaşabiliyor.
Netanyahu, her ne yaparsa yapsın, hangi savaşı başlatırsa başlatsın, kesinlikle en büyük kaybeden olacak. Tarihe, Siyonist projenin kökünden yok edilmesine zemin hazırlayan işgalci devletin başkanı olarak geçecek. Ve belki de Hitler’den sonra ikinci sıraya yerleşerek, Gazze, Lübnan, belki de Irak, Yemen ve Suriye’de işlediği savaş suçlarıyla anılacak.
Olayları erken değerlendirmek istemiyoruz ama bu makaleyi sonlandırırken vurgulamak gerekir ki, önümüzdeki on gün son derece kritik olacak. Bu günler, bölgedeki tüm güç dengelerini ve siyasi sınırları değiştirebilir. Orta Doğu’nun yeni haritasını çizebilir ve bu haritada ne işgalci devletin ne de Amerikan üslerinin yeri olabilir… Bekleyip göreceğiz.
Çeviri: YDH