YDH- El-Meyadin'deki makale, Cemal Abdünnâsır Hüseyin ile Seyyid Hasan Nasrullah'ın tarihsel etkilerini direniş hareketleri bağlamında incelemekte ve bu iki önemli liderin ortak özelliklerinin altını çizmektedir. Makalenin yazarı Abdullah Dibyan'ın da ifade ettiği gibi, her iki şahsiyet de akraba oldukları toplumlardan kaynaklanan zorluklara, medyanın çarpıtıcı etkisine ve yanlı bilgilerin yayılmasından kaynaklanan olumsuzluklara karşı direnç göstererek ihtişamlı bir mücadele vermiştir.
Nasır ve Nasrullah... Allah'ın isimlerini insani olarak iç içe geçirmek istediği ve milli mücadelenin özünde bu iki büyük adamı birleştirdiği bir tarih...Her yarım asırda bir çile ve mücadeleden sonra bu milletin gerçek ve şanlı liderlere sahip olmaması mümkün müdür?
Nasır ve Nasrullah... Sadece şehadet tarihinde değil, yazar ve araştırmacı Samir Bargusi'nin dediği gibi, “canlılığı, ihtişamı, zaferleri ve hatta gerilemeleri bakımından benzer bir mücadele yolu” ile de birleşmişlerdi.
Bu nedenle Mısırlıların Nasrullah'ı, yetkililerin suikasta eşlik eden kısıtlama ve engellemelerine rağmen “Bir Nasır daha aramızdan ayrılıyor” cümlesiyle uğurlaması garip değildir.
Nasır ve Nasrullah'ın birçok ortak özelliği var. Liderlere küçük yaştan itibaren sahip oldukları ortak özellikleri bahşeden Allah'a şükürler olsun.
Cemal Abdünnâsır 1918 yılında İskenderiye şehrinde, kökenleri Yukarı Mısır'a dayanan mütevazı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası posta servisinde çalışan bir memurdu. Siyasi faaliyetlerine erken yaşlarda, İngiliz sömürgeciliğine karşı düzenlenen öğrenci gösterilerine katılarak başladı ve bu gösterilerden birinde başından yaralandı; alnında bir yara izi kaldı.
Seyyid ise Doğu Beyrut'un yoksul mahallelerinden birinde büyüdü. Fedakâr gençleri ve şehitleriyle tanınan Bazuriye kasabasındandı. Babasının küçük bir bakkalı vardı. Seyyid 9 çocuğun en büyüğüydü. İlk günlerinde Emel Hareketi'ne ve ardından Hizbullah'a katıldı ve bilgeliği ve siyasi zekası sayesinde liderlik kademelerinde yükseldi.
Nasır ve Nasrullah'ı birleştiren önemli ve en çarpıcı nokta, sorumluluk makamına siyasi veyahut ailevi miras ya da feodalite yoluyla ulaşmamış olmalarıdır.
İnsan çehresinin anahtarı, lekesiz ruhun biricik tabiatını açan neşeli bir gülümsemedir. İlahi bir lütuf olarak, iki Arap liderine de böyle bir ışıltı bahşedilmiş, manyetik varlıkları halk arasında derin bir yankı uyandırarak onları her zaman erişilebilir kılmıştır.
Nasır ve Nasrullah, bilgelikleriyle, insanlarla hem samimi hem de içten bir şekilde iletişim kurmayı seçtiler; en ufak bir iğne sesinin bile fark edilebildiği uzun konuşmalarla hayatın inceliklerini keşfederken, bir yandan da onları pek çok kişinin kalbinde sevimli kılan bir mizah dokudular.
Aynı şekilde, düşman medyası da söyledikleri her kelimeyi izliyor ve yaptıkları her hareketi takip ediyordu. İbrani televizyon kanalları konuşmalarını yayınlıyor, doğrudan ve kelimesi kelimesine tercüme ediyor, ses tonlarını, gülüşlerini ve hatta ter damlalarını bile not ediyorlardı. Düşmanlar, Nasır ve Nasrullah'ın yüzlerindeki ifadeleri izlerken, her kelimelerini veya hareketini analiz etmek için stüdyolar açtılar!
Dolayısıyla, yerleşimcilerin ve diğerlerinin bu iki adamın sözlerine İsrailli yetkililerden daha fazla inandıklarını ve sahadaki ve günlük verilerin bunun doğruluğunu kanıtladığını belirtmek gerekir. Burada dikkat çekici olan, aynı zamanda, bu düşman medya kuruluşlarının on yıllar boyunca birçok Arap yetkilinin sözlerine dikkat etmemiş olmasıdır!
Nasır ve Nasrullah, düşmana karşı siyasi propaganda ve psikolojik savaşın dikkatli bir şekilde yürütülmesinin bir örneğiydi. Düşman, Nasrullah'ın yeteneklerini abartmadığını ve sahip olmadığı şeylerle tehdit etmediğini biliyordu ve merhum Mısır lideri de öyleydi.
Tüm bunlara ek olarak, iki adam da materyalist yaşamın münzevileriydi. Abdünnâsır'ın oğullarına miras bıraktığı banka bakiyesi 300 poundu geçmezken, banka hesabı açması yasak olan Nasrullah'ın oğullarına ve torunlarına miras bırakacak hiçbir şeyi yoktu. Mısırlı liderin evinin sıradan ve israftan uzak olması gibi, Seyyid de tüm dünyevi zevklerden uzakta münzevi bir hayat yaşıyordu.
Belki de Allah katında ve bu dünyadaki milyonlarca insanın ruhunda mizanları birdi, büyüktü ve gerçekten de muazzamdı.
Nasır ve Nasrullah... Kükreyen kitlelere yakınlaşmalarını sağlayan tutkuları vardı.
Onları halka samimi kılan zekaları, iradeleri ve büyük cesaretlerinin yanında iki büyüleyici göz birer gözyaşı taşımaktaydı.
Bu iki adam, nesillerin takip edeceği bir miras, özgürlük, kurtuluş ve Filistin için bir yaklaşım ve yol haritası bıraktı.
Nasır ve Nasrullah aynı pusulayı izlediler. Hedeflerinde Kudüs ve Mescid-i Aksa'nın kurtarılması vardı.
Nasır ve Nasrullah direnişi güçlendirmek için Filistin halkını desteklediler, Batı'nın azgınlığının ve bazı Arapların onlara karşı kışkırtılmasının nedeni bu Filistin desteğiydi.
Nasır ve Nasrullah kendilerini askeri yetenekler geliştirmeye ve Arapların tarihi düşmanı ile bir caydırıcılık dengesi oluşturmaya adadılar. Bargusi, “Cemal Abdünnâsır, Mısır'ı hedef alan İsrail uçaklarına karşılık olarak düşman ordusunu vurmak için işgal altındaki toprakların derinliklerine ulaşmaya çalışırken, Hasan Nasrullah onun hayalini sahada somutlaştırdı. Tüm derinlik o zaman anlaşıldı.” diyor.
Nasır ve Nasrullah'ın yaşamları ve mücadeleleri boyunca yakınları tarafından aynı baskılara ve düşmanlığa maruz kaldıklarını ve bazı Arapların milyonlarca dolar harcayarak medya aracılığıyla onlara zarar vermeye ve yanlı haberler yaymaya ve böylece diğerlerini yanlış yönlendirmeye çalıştıklarını da belirtmek gerekir.
Arap lider Cemal Abdünnâsır bu dünyadan ayrıldı, ondan birkaç on yıl sonra da Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah bu dünyadan ayrıldı. Birçokları hala “Sadık Vaat'in Efendisi”nin şehadetine inanamadı, tıpkı Abdünnâsır'ın öldüğüne inanmadıkları gibi.
Yüzlerce uydu kanalına, gazeteye ve internet sitesine “emir” veren operasyon odalarının ve büyük devletlerin ısrarlı girişimlerine rağmen Nasır ve Nasrullah'ın hakkını yalnızca tarih verecektir. Tarih, komplocu normalizasyon yaklaşımlarını tarih kınayacaktır. Yalnızca tarih büyük olanları hatırlayacaktır. Tarih, Nasır'ın “üç hayır: barış yok, tanıma yok, müzakere yok” sözünü yankılayacaktır. Tarih, Nasrullah'ın “Vallahi İsrail bir örümcek ağından daha zayıftır” haykırışını sahiplenecektir.
Çeviri: YDH