İsrail, liderleri için güvenli bir yer değil

20 Ekim 2024

"Bu suikast girişimi, direnişin planlarının bir parçası olarak, İsrail üzerinde psikolojik, toplumsal, güvenlik ve askeri alanlarda baskıyı derinleştirmeyi hedefleyen nitelikli operasyonlara geçişin önemli bir kilometre taşıdır."

YDH - El-Ahbar yazarı Ali Haydar, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu'ya yönelik suikast girişiminin, Siyonist rejimin güvenlik durumunu köklü bir şekilde değiştirdiğini ve ülkenin liderleri için güvenli bir yer olmaktan çıktığını vurguluyor. Direniş güçleri, İsrail'in tüm siyasi ve güvenlik liderlerini hedef alabilecek seviyeye gelmiş durumda, bu da rejimin güvenlik güçlerini daha sert önlemler almaya zorluyor. Operasyon, Lübnan'dan kalkan bir insansız hava aracının 70 kilometre derinliğe inerek tüm hava savunma sistemlerini aşmasını içeriyor, ki bu da direnişin teknik kapasitesinin ne kadar ilerlediğini gösteriyor.

Düşman Başbakanı Benyamin Netanyahu'ya dönük suikast girişimi, İsrail’i önceki dönemlerden tamamen farklı, yeni bir güvenlik aşamasına soktu.

Bu girişim, düşmanın liderlerini hedef alma konusundaki azmi en üst seviyeye çıkarmanın bir yansıması. Artık bu liderler, direnişin insansız hava araçları ve füzeleri için daimî bir hedef haline gelecek.

Bu da kişisel ve toplumsal güvenlik duygusunun iyice zayıflamasına ve İsrail’in kendini "güvenli bir sığınak" olarak gösterme imajının sarsılmasına yol açıyor. İsrail, yetkililerini ve liderlerini koruyamaz hale gelmiş durumda.

Netanyahu’ya yönelik suikast girişimi, sadece direnişin nitelikli operasyonları kapsamında değerlendirilmemeli; bu, düşman yapısının tarihinde de olağanüstü bir hadise.

Bu hadisenin bir diğer önemli yönü ise, saldırının Lübnan topraklarından kalkış yapan bir insansız hava aracı ile gerçekleştirilmesi ve bu aracın 70 kilometre derinliğe kadar İsrail’in tespit ve müdahale sistemlerini aşarak hedefine ulaşmasıdır.

Helikopterlerin bile bu aracı düşürmede başarısız kalması, direnişin operasyonlarını farklı bir boyuta taşıdığını gösteriyor.

Bu seviye, İsrail’in savaşlarından ve işlediği katliamlardan sorumlu olan siyasi karar alma mekanizmasının başına karşı gerçekleştirilen bir eylem olarak büyük bir anlam taşıyor.

Bu nitelikli operasyon, İsrail'in direnişin liderliğine, özellikle şehit Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrullah'a karşı düzenlediği saldırıların ardından geldi. Ayrıca İsrail’in, Hizbullah ve çevresi üzerindeki etkilerini abartarak sürdürdüğü uzun bir katliam ve yıkım politikasının sonuçları da bu operasyonda rol oynadı.

Direnişin toplumsal desteği ise tüm bu baskılara rağmen güçlü kalmaya devam etti.

Bu suikast girişimi, direnişin planlarının bir parçası olarak, İsrail üzerinde psikolojik, toplumsal, güvenlik ve askeri alanlarda baskıyı derinleştirmeyi hedefleyen nitelikli operasyonlara geçişin önemli bir kilometre taşıdır.

Operasyon aynı zamanda İslami Direniş Hareketı'nin yaptığı açıklamanın pratik bir yansımasıdır; bu açıklamada direnişin mücadeleyi yeni ve daha yükselen bir aşamaya taşıyacağı belirtilmişti.

Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı Şeyh Naim Kasım’ın "düşmana acı çektirme stratejisi" olarak adlandırdığı bu yaklaşıma uygun bir operasyon gerçekleşti.

Bu bağlamda, yaşananlar bu stratejinin bir uygulaması olarak değerlendirilebilir ve Hizbullah'ın İsrail derinliklerine yönelik sert operasyonlarını artırma kararına bağlı olarak benzer eylemlerin devam edeceği öngörülüyor.

Bu tür operasyonlar, düşman liderlerinin kaygılarını daha da artırıyor. Özellikle de Hizbullah’ın organizasyonel ve askerî açıdan hızlı bir şekilde toparlandığı bu süreçte, İsrail’deki tedirginlik büyüyor.

Çeviri: YDH