YDH- Amerikan uluslararası ilişkiler dergisi Foreign Affairs'te yer alan, Amerikan Girişim Enstitüsü'nde kıdemli araştırmacı Kenneth M. Pollack imzalı makale, İsrail ve İran arasındaki güncel jeopolitik dinamiklere odaklanarak lojistik ve stratejik açıdan karşılıklı bir kara işgalinin pratik olmadığını; bu tür askeri eylemlerin faydasızlığının karşılıklı olarak anlaşılmasının ve her iki ülkenin de çatışmalarını tam ölçekli işgaller yerine hedefli operasyonlar yoluyla sürdürme olasılığının yüksek olduğunu savunuyor.
Orta Doğu'daki çatışmaları izleyen pek çok analist mevcut çatışmaların daha da tırmanabileceği uyarısında bulunuyor. Bu korkular, şimdilik İran ve İsrail arasında gerçekleşecek bir savaş olasılığı üzerinde yoğunlaşsa da o savaş halihazırda başladı. İran İsrail'e iki doğrudan saldırı düzenledi, İsrail ise buna karşılık olarak bir saldırı gerçekleştirdi ve neredeyse kesin olarak ikinci bir saldırıya hazırlanıyor. İran'ın yarım düzine vekili terörist saldırılar da dahil olmak üzere İsrail'e saldırdı; İsrail İranlı kilit liderlere suikast düzenledi ve her iki taraf da siber saldırılar gerçekleştirdi. Dolayısıyla asıl soru İran ve İsrail arasındaki bir savaşın neye benzeyeceği değil, aralarındaki genişletilmiş bir çatışmanın nelere yol açabileceğidir.
Esasen verilecek cevap, mevcut durumun daha fazlası ama daha yoğun bir şekilde yaşanacağıdır. Bunun nedeniyse, her iki tarafın da karşı karşıya olduğu büyük maddi ve stratejik zorluklar, bu zorluklar da ikilinin arasında tam ölçekli bir savaşı olası kılmıyor. İran neredeyse tüm saldırı ve savunma kabiliyetlerinde İsrail'in gerisinde, dolayısıyla yıkıcı bir hasar vermesi mümkün değil. Bu arada İsrail'in hedefe yönelik saldırılar için muazzam bir kapasitesi var, ancak İran'a karşı bir fetih ya da yıkım savaşının gerektireceği kaynak çeşitliliğine sahip değil. Her iki devlet de fiziksel olarak birbirinden çok uzakta ve kara ya da deniz yoluyla işgal başlatma kapasitesinden yoksun. Bu engeller, sınırsız bir savaşın şüpheli olması demek. Kısacası, karşılıklı darbeler giderek tırmansa bile, kıyametin kopması pek olası görünmüyor.
İran ve İsrail arasındaki bir savaşı kısıtlayan en önemli faktör mesafedir: İki ülke aynı sınırı paylaşmıyor. En yakın noktalarında aralarındaki mesafe 750 mil. İsrail'in merkezi Tahran'dan neredeyse 1000 mil uzakta. Ayrıca iki ülke arasında Türkiye, Suriye, Irak, Ürdün, Suudi Arabistan ve Kuveyt bulunuyor. Bu ülkelerden bazıları İsrail'e daha yakın, bazıları İran'a daha yakın, bazıları ise her ikisine de düşman. İki potansiyel düşman, kendi güçlerinin geçişine izin vermek ve düşmanınkini engellemek açısından bazılarının yardımına güvenebilir ancak daha fazlasını bekleyemezler.
Ürdün Kralı Abdullah, İsrail'in zımni de olsa önemli bir vekili, ancak çoğunluğu Yahudi devletinden nefret eden Filistinli bir nüfusu yönetiyor ve bu da desteğini sınırlıyor. Ülkesi, İran'ın 13 Nisan'da İsrail'e yönelik ilk füze saldırısı sırasında topraklarından geçen İran insansız hava araçları ve seyir füzelerinin vurulmasında İsrail'e yardım etti. Ancak Amman sadece hava sahasını koruduğunu ve bunu tüm yabancı işgalcilere karşı yapacağını ısrarla vurgulamaya özen gösterdi.
Suriye de büyük ölçüde İran'a bağımlı. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esed'e babası İsrail'le asla savaşmaması gerektiğini öğretmişti; Esadlar da 1967, 1973 ve 1982'deki yenilgilerden sonra bu dersi aldılar. Sonuç olarak, İran kuvvetlerini Suriye üzerinden geçirip Suriye'de üslendirebilse de Şam, İsrail'in saldırılarını Suriye topraklarına yayacağı korkusuyla Tahran'ın Suriye topraklarından İsrail'e doğrudan büyük saldırılar düzenlemesini şimdiye kadar engelledi.
Bu gerçekler her iki yönde de herhangi bir kara işgalini imkansız kılıyor. İran'ı işgal etmek için İsrail kara kuvvetlerinin Irak ve Ürdün'den ya da Irak ve Suriye'den geçmesi gerekir ki bu da lojistik açıdan zor ve stratejik açıdan aptalca olur. İran İsrail'den 80 kat daha büyük. İsrail kara birliklerinin yarısını oraya göndermeyi başarsa bile, İran'ın büyüklüğü karşısında ezilecek ve fazla bir şey elde edemeyecektir. Ayrıca İsrail bu kadar çok askerini evinden bu kadar uzağa göndermek istemeyecektir.
İsrailliler bir zamanlar önemli düşman tesislerini hava yoluyla yerleştirilen küçük özel kuvvet ekipleriyle imha etmeyi başardılar, yine aynı şekilde İran'ın önemli hedeflerine karşı bu tür bir ya da daha fazla operasyon düzenleyebilirler. Gelgelelim İsrail ordusu, havadan indirilen ilk dalga birliklerini ikmal edecek ve takviye edecek bir rota olmadan İran topraklarını bu şekilde işgal edemeyecektir. Elbette İsrail ordusu da yetenekli bir donanmaya sahip ve İran'ın uzun bir kıyı şeridi var.
İsrail ordusu, İran'ın önemli bir kıyı tesisine karşı bir tabur büyüklüğünde, hatta tugay büyüklüğünde bir baskın düzenleyebilir. Ancak İsrail, denizden daha büyük bir saldırı düzenlemek için gereken amfibi saldırı ve uçak gemisi tabanlı hava yeteneklerinden yoksundur. İsrail savaş filolarını Bahreyn ya da Birleşik Arap Emirlikleri'nde üslendirmediği sürece, ki bu pek olası değil, İran füzeleri ve hava saldırıları karşısında karada birkaç saatten fazla bir kuvvet bulundurmak son derece zor olacaktır.
Bu kuvvetler bir şekilde bir sahil başını ele geçirip tutabilseler bile, bunu sürdürmek için İsrail nakliye gemilerinin hem Ensarullah'ın tehdit ettiği Babülmendep Boğazı'ndan hem de İran'ın tehdit ettiği Hürmüz Boğazı'ndan geçirilmesi gerekecektir. Sonuç olarak, böylesine küçük bir akıncı güç, İran hava ve deniz kuvvetlerinin menzili dışına çekilmek zorunda kalmadan önce gerçekçi bir şekilde İran'ın denize yakın sadece bir ya da birkaç yüksek değerli tesisini imha edebilir.
İran donanması, Yahudi devletinin hava, deniz ve kara kuvvetlerine karşı İsrail'e amfibi bir saldırı düzenlemeye çalışırken daha da zorlu engellerle karşılaşacaktır; tüm Afrika'yı dolaşarak oraya kuvvet sevk ve ikmal etmeye çalışmanın yaratacağı lojistik kabustan bahsetmeye bile gerek yok. İsrail'e karşı bir kara saldırısı sadece biraz daha cazip olacaktır. Teorik olarak İran, Irak ve Suriye üzerinden serbest geçişin lojistik avantajına sahip. Ancak kara kuvvetleri silahlı kuvvetlerinin en zayıf ve en geri kalmış unsurudur ve Golan Tepeleri'ndeki ağır tahkimatlı mevzilerini savunmak için harekete geçen bir İsrail ordusu karşısında hiçbir şansları olmayacaktır.
İran bunu biliyor: bu nedenle hükümet Şam bölgesine büyük İran kara kuvvetleri konuşlandırmadı. Bunun yerine İran'ın Suriye'nin güneybatısına 40 bin kadar Afgan, Iraklı, Pakistanlı ve Suriyeli milis yığdığı bildiriliyor ki bunlar İran vatandaşlarının hayatını tehlikeye atmadan ya da Tahran'ın umduğu gibi İsrail'in İran'a karşı bir tepkisini tetiklemeden büyük bir saldırı başlatmak için kullanılabilir. Ancak bu tür bir saldırının feci bir yenilgiyle sonuçlanacağı, çok sayıda hafif silahlı ve yetersiz eğitimli gücün İsrail kara ve hava kuvvetleri tarafından katledileceği neredeyse kesin.
Tahran'ın böyle bir saldırı girişiminde bulunmamış olması, İranlıların bunun beyhudeliğinin farkında olduğunu gösteriyor. İsrail'in Lübnan'ı işgali, İsrail'in İran'a yönelik bir saldırısına karşı İran'ın nihai caydırıcı gücü olan Hizbullah'ı büyük ölçüde zayıflattı. Tahran bu milislerin yakın ortağını kurtarabileceğini düşünseydi, neredeyse kesin olarak onları çoktan İsraillilerin üzerine atardı.
Kara operasyonlarındaki bu sınırlamalar, İran ve İsrail arasında daha geniş çaplı bir savaşın konvansiyonel yönlerinin büyük ölçüde hava kuvvetlerine düşeceği anlamına geliyor ki hava kuvvetlerinin de yapabilecekleri sınırlı. İsrail, İran'ın tamamını vurabilecek balistik füzelere ve bunu gemilerden, denizaltılardan ve muhtemelen İsrail'in kendisinden yapabilecek seyir füzelerine ve insansız hava araçlarına sahip.
İsrail'in bunlardan kaç tanesine sahip olduğunu kimse bilmiyor, ancak çok büyük bir sayı değil - muhtemelen her biri için yüksek yüzler veya düşük binler. Hepsinin nispeten küçük savaş başlıkları var, insanlı uçakların taşıyabileceği yüke hiç benzemiyorlar. Bu da onları nispeten küçük, yüksek değerli İran hedeflerini -askeri teçhizat ve binalar, ancak şehirler bir yana büyük üsler değil- yok etmek için çok kullanışlı kılıyor. İran hava savunması İsrail'in insanlı uçaklarının operasyonlarını zorlaştıracak olsa da, bir sıkıntıdan daha fazlası olmayacaktır.
İsrail için asıl sorun mesafe olacaktır. İsrail'in F-15'leri bu uçuşları kesinlikle yapabilir, ancak savaş hava gücünün büyük kısmını temsil eden son teknoloji F-35'leri ve F-16'ları sadece yaklaşık 600 mil menzile sahiptir. İsrail'in uzun menzilli, standoff mühimmatları bu rakamı birkaç yüz daha artırabilir, ancak bu uçakların havada yakıt ikmali yapmadan İran'ın merkezindeki hedefleri vurması yine de önemli bir girişim olacaktır.
İsrail'in az sayıda uzun menzilli yakıt ikmal uçağı var ve hava kuvvetleri onları rutin olarak başka hiçbir ülkenin cesaret edemeyeceği şekilde uçuran yetenekli pilotlara sahip olsa da uçaklar büyük ve çok savunmasız. İsrail'in bunları düşman hava sahasında rutin olarak kullanması zor ve tehlikeli olacaktır. İsrail'in Amerikan yapımı savaş uçaklarının hiçbiri uçuş sırasında birbirlerine yakıt ikmali yapmak üzere tasarlanmamış olsa da (“dost yakıt ikmali” olarak bilinen bir teknik), İsrailliler bu uçakları bunu yapacak şekilde modifiye etmiş olabilirler. Ancak bu da başka verimsizlikleri beraberinde getirecektir; İsrail'in savaş uçaklarının yarısı diğer yarısına yakıt ikmali yapmaktan başka bir şey yapmayacaktır.
Dolayısıyla Ürdün ya da Suudi Arabistan hava sahasını İsrail hava kuvvetlerine açmadığı sürece (İran'ın İsrail'e yönelik füze ve insansız hava aracı saldırısıyla mücadele etmek için 13 Nisan'da yaptıkları gibi), İsrailliler İran'ı vurmak için insanlı uçakları ne zaman kullanacaklarını seçmek zorunda kalacaklardır.
İran'ın biri düzenli silahlı kuvvetlere diğeri de İslami Devrim Muhafızları'na ait iki hava kuvveti var. Ancak ikisi de İsrail hava kuvvetlerinin eline su dökemez. İran'ın özel yakıt ikmal uçağı yok ve sadece birkaç düzine eski Fransız yapımı savaş uçağı yakıt ikmali yapabiliyor. Uçaklarının büyük çoğunluğu 1960 ve 1970'lerden kalma Amerikan modelleri ile 1970 ve 1980'lerden kalma Fransız ve Sovyet uçakları. Bu uçaklardan kaç tanesi İsrail'e ulaşabilirse ulaşsın İsrail hava savunması karşısında hiçbir şansı olmayacaktır.
Bu da İran'ın hava harekatının sorumluluğunu tekrar füze ve insansız hava araçlarına yükleyecektir. İsrail gibi İslam Cumhuriyeti'nin de elinde muhtemelen İsrail'i vurabilecek menzile sahip yüzlerce (hatta binlerle ifade edilebilecek sayıda) füze bulunmaktadır. Ancak İran 13 Nisan ve 1 Ekim'deki saldırılarında bunlardan toplam 500 adet fırlattı ve neredeyse hiç hasar vermedi.
Rus teknisyenlerin İranlılara bu füzelerin hem beka kabiliyetlerini hem de ölümcüllüklerini arttırmaları konusunda yardımcı olmaya çalıştıklarına dair haberler var, ancak İran'ın bu iki saldırısı arasındaki altı ayda kayda değer bir gelişme görülmedi. Bu şekilde saldırmaya devam etmek ve başarısız olmak İran için aşağılayıcı bir durum. Daha da kötüsü, İsrail'in çok daha acı verici misillemelerine davetiye çıkarıyor. Tüm bunların açıkça ortaya koyması gereken şey, İsrail'in nispeten küçük, son derece hassas hava, insansız hava aracı ve füze saldırılarıyla İran'a önemli miktarda acı çektirebileceği, İran'ın ise İsrail'e fazla acı çektirmekte zorlanacağıdır.
Her iki ülke de diğerine karşı büyük ve sürekli bir hava harekatı düzenleyebilecek durumda değil. Bu nedenle iki ülke arasındaki genişletilmiş bir savaş bile Alman Luftwaffe's Blitz'e ya da İkinci Dünya Savaşı'nda Almanya'ya karşı yürütülen İngiliz-Amerikan Birleşik Bombardıman Saldırısı'na ya da ABD'nin Sırbistan ve Irak'a karşı yürüttüğü son hava harekatlarına ya da İsrail'in şu anda Hizbullah'a karşı yürüttüğü türden bir hava harekatına benzemeyecektir.
Her iki taraf da muhtemelen konvansiyonel askeri operasyonlarını daha fazla siber saldırı ve gizli eylemlerle tamamlamaya (ya da ikame etmeye) çalışacaktır. İkincisine gelince, İsrail'in avantajı bir hava savaşında olacağından daha da büyük görünmektedir. İsrail'in istihbarat teşkilatı Mossad, on yıllardır İran'da VIP'lere suikast düzenleme ve kritik tesislere sabotaj yapma konusunda olağanüstü bir yetenek sergiledi. İsrail'in bu tür operasyonları kurmasının ne kadar zaman aldığı, yenilerini ne kadar kolay geliştirebileceği ya da hazırda başka operasyonları olup olmadığı belirsiz.
Buna karşılık İran bu alanda da güçsüz görünmektedir. Her ne kadar üst düzey İsrailli yetkilileri öldürmeye çalıştığı söylense de şimdiye kadar başarısız oldu. En iyi çabası, 1 Ekim gecesi ikinci füze ve insansız hava aracı saldırısıyla aynı anda gerçekleştirilen ve Tel Aviv'de yarım düzine insanın ölümüne neden olan küçük bir terör saldırısı gibi görünüyor. İranlı personel geçtiğimiz yıl İsrail'de bir dizi küçük çaplı terör saldırısına karışmış olabilir, ancak bunların hepsi İsrail'in şaşırtıcı gizli başarılarının yanında sönük kalmaktadır.
Siber alanda İran biraz daha güçlü bir konumda gibi görünse de yine de İsrailliler tarafından alt edilmiş görünüyor. İran siber savaş yeteneklerini geliştirmek için neredeyse yirmi yıl harcadı ve savunmasız hedeflere zarar verebilecek kadar iyi hale geldiler. İranlılar daha sert hedefleri vurma becerisi bile gösterdiler. Ancak siber değişimlerde İsrailliler sürekli olarak galip geldi. Örneğin, 2023 yazında İran'ın siber saldırıları birçok İsrail hastanesi ve sağlık kliniğinin elektriğini kesti. Ancak İsrailliler kendi siber saldırılarını başlatarak karşılık verdi ve İran'daki benzin istasyonlarını kapattı. Tahran saldırılarını durdurdu.
Elbette siber operasyonların temelinde iki tarafın da diğerinin ne yapabileceğini bilmemesi yatıyor; çünkü bilselerdi kendi açıklarını ortadan kaldırırlardı. İran'ın gerçekten yıkıcı bazı siber silahları yedekte tutuyor olması mümkündür. Aynı şekilde İsrail'in de öyle olması mümkündür ve şu ana kadar elde edilen kanıtlar İsraillilerin hem İran'a zarar verme ihtimalinin daha yüksek olduğunu hem de İran'ın saldırılarından doğacak zararı sınırlamak için daha hazırlıklı olduklarını göstermektedir.
Hem İran hem de İsrail, aralarındaki çatışmanın potansiyel kapsamını daha da sınırlayan stratejik koşullarla karşı karşıyadır. İran, konvansiyonel ve hatta konvansiyonel olmayan savaşta İsrail'e karşı belirgin bir dezavantajla mücadele ettiğinin farkında olmakla kalmıyor, aynı zamanda İsrail'in bir dizi kitle imha silahına sahip olduğuna inanıyor.
Her ne kadar İran rejimi sık sık irrasyonel davranmakla suçlansa da, gerçek şu ki, önemli ölçüde sağduyu göstermiştir ve şüphesiz İsrail'in büyük bir tepkisine neden olabilecek herhangi bir eylemden kaçınmaya çalışacaktır. Benzer sorular muhtemelen İsrail'in hesaplamalarını da etkileyecektir.
İsrail ordusu, İran'ın nükleer programı için kritik öneme sahip çeşitli tesisleri yok etme kapasitesine sahip. Ancak genellikle göz ardı edilen önemli bir nedenden ötürü bunu hiç yapmadı: İsrail ve ABD, İsrail'in İran'ın nükleer tesislerine yönelik geniş çaplı bir saldırısının Tahran'ı Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması'ndan çekilmeye ve başka bir İsrail saldırısını caydırmanın tek yolu olarak bir nükleer cephanelik inşa etmek zorunda olduğunu ilan etmeye sevk edeceğinden korkuyor.
Tahran daha sonra bu hedefe ulaşmak için yerin derinliklerinde daha fazla tesis inşa etmeye başlayacaktır; Kum kenti yakınlarındaki Fordow tesisinde halihazırda bulunan ve İsrail'in sahip olduğu bilinen hava mühimmatlarının hiçbirine karşı bağışıklığı olan tesisler gibi. Dolayısıyla, İran'ın nükleer programına saldırmak onu birkaç yıl geriye götürebilir, ancak çok kısa bir süre sonra İran'ın nükleer bir cephaneliğe sahip olmasını garanti altına alır. Bu İsrail için ciddi bir net olumsuzluk olacaktır.
Benzer şekilde her iki taraf da İran'ın petrol ihracatına müdahale etmek istemeyecektir. İran rejimi neredeyse tamamen petrol gelirlerine bağımlı ve bu gelirleri etkileyebilecek her türlü eylemden uzak durmaya çalışacaktır. İsrail, İran'ın petrol ihracatına saldırmanın küresel petrol fiyatlarını artırarak ABD ve diğer pek çok ülkeyi çileden çıkarabileceğini biliyor. İsrail'in hala Amerikan desteğine ne kadar bağımlı olduğu düşünüldüğünde, Yahudi devletinin bu üçüncü raya dokunması pek olası görünmüyor, ancak İran rafinerilerini, petrol depolarını ve İran'ın iç tüketimiyle ilgili diğer tesisleri vurmayı tercih edebilir.
İsrail saldırılarının İran'ın askeri hedeflerine odaklanması çok daha muhtemeldir ancak sivil altyapı -elektrik santralleri, rafineriler, hükümet binaları- ve Devrim Muhafızları ve askeri komutanlar gibi İran yönetiminin unsurlarını da kapsayabilir. Bu durumda bile İsraillilerin Cumhurbaşkanı Mesud Pizişkiyan ya da Dini Lider Ali Hamanei gibi İran'ın en üst düzey liderlerini hedef alması pek olası görünmüyor.
İsrailli yetkililer her iki liderin de yerini daha agresif, daha az ihtiyatlı, İsrail'e zarar vermek için büyük bedeller ödemeye hazır ya da daha kötüsü İran'ı ne pahasına olursa olsun nükleer silah yapmaya ikna etmeye istekli bir isme bırakabileceğinin farkında.
İsrail'e yönelik İran destekli bir terör saldırısı gibi yüzlerce ya da binlerce İsrail vatandaşının ölümüne yol açacak siyah kuğu olaylarının (öngörülemez olayların) yaşanması ve bunun karşılığında taraflardan birinin diğerine daha fazla zarar vermeye çalışması mümkündür. Ancak çok daha muhtemel olan, daha geniş çaplı bir çatışmanın bile halihazırda devam etmekte olan savaşı şekillendiren mesafe, diplomasi ve strateji sınırlamaları ile kısıtlı kalacağıdır.
Çeviri: YDH