YDH- Perşembe gecesi Gazze Sivil Savunması, İsrail'in Gazze'nin kuzeyindeki Cibaliya kasabasında el-Havaca caddesindeki bir yerleşim bölgesini hedef alan büyük bir hava saldırısında 150'den fazla kişinin öldüğünü duyurdu.
Sivil Savunma Sözcüsü Mahmud Basel Telegram'da yaptığı açıklamada, “Cibaliya'da 7. bloktaki El Havace sokağında korkunç bir katliam yaşanıyor” dedi. “Burada onları kurtaracak kimse yok.” diye ekledi.
İsrail ordusu bu büyük saldırının geçen yıl 7 Ekim'de düzenlenen saldırıdan sorumlu olduğu iddia edilen bir Hamas komutanını hedef aldığını ileri sürdü.
İsrail ordusu 5 Ekim'de Cibaliya, Cibaliya mülteci kampı, Beyt Lahya, Tevam bölgesi, Ettetrah ve Saftavi bölgesini kapsayan kuzey Gazze Şeridi'ne saldırdı.
Devam eden harekât, bir grup üst düzey İsrailli askeri yetkilinin, emekli İsrailli general Giora Eiland'ın daha önceki bir önerisine dayanan ve Gazze'nin kuzeyini açlık ve bombardıman yoluyla boşaltmayı amaçlayan “Generaller Planı” olarak adlandırılan planın bir uygulaması.
Plana göre, Gazze'nin kuzeyinde kalanlar düşman savaşçılar olarak kabul edilecek ve daha sonra ortadan kaldırılacak. Associated Press, Başbakan Benyamin Netanyahu'nun İsrailli milletvekillerine işgalden haftalar önce planı kabul etmeyi düşündüğünü söylediğini bildirdi.
Filistinli resmi kaynakların tahminlerine göre, bu bölgelerdeki insan sayısı 200 bin. Bir yıl önce savaşın başlamasından bu yana bölgeyi terk etmeyi reddedenler evlerinin bombalanmış kalıntılarının yakınında ya da sığınaklarda yaşıyor.
Tarihsel olarak Hamas'ın kalesi olan Cibaliya ve Cibaliya mülteci kampı en çok etkilenen bölge oldu. Şimdi İsrail ordusu, kamp sakinlerini sonsuza kadar kovmaya kararlı.
Bir imha kampanyası
Hamide Mekat Gazze Şehrindeki Ehli Arap Hastanesi’nde, Cibaliya'da devam eden katliamlardan kurtulan aile üyeleriyle çevrili bir şekilde duruyor. İsrail ordusu 20 Ekim'de Cibaliya mülteci kampındaki evini bombalayarak kocasını, oğlunu, erkek kardeşini ve yeğenini öldürdü. Kendisi ve diğer birkaç aile üyesi hayatta kaldı ve Ehli Arap Hastanesi'ne kaldırıldı.
Hamide, hastanedeki aile üyelerine işaret ediyor; bazıları ağır yanıklardan muzdarip ve hastanede tedavi görüyor. Diğerleri şarapnel parçalarıyla yaralanmış, diğer oğlu ise başından yaralanmış ve komaya girmiş. Uyanıp uyanmayacağını bilmiyorlar.
“Bu gerçek bir soykırım. Bunlar Hitler'den başkası değil.”
-Hamide Mekat-
“Kuzey Gazze'de yaşananlar bir soykırım” diyen Mekat, Mondoweiss'a şunları söyledi: “Bombalama bir saniye bile durmuyor. Yerdeki her şey bombalanıyor. Uçaklar bombaladığında kardeşim evindeki su kuyusunu temizliyordu. Karısı, çocukları ve torunlarıyla birlikte öldürüldü. Evin içinde 16'dan fazla kişi vardı ve kimse onlara ulaşamadı.”
Mekat, “Bizi zorla topraklarımızdan ve evlerimizden ediyorlar,” diyerek, şöyle devam etti. “Kalanları da en korkunç şekillerde öldürüyorlar. Bizi sudan, ilaçtan ve yiyecekten mahrum bırakıyorlar. Kurtarma ekiplerinin yaralılara ulaşmasını engelliyorlar. Bu gerçek bir soykırım. Hitler'den hiçbir farkları yok.”
İsrail işgal ordusu Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki sivilleri ve göç merkezlerini hedef almaya devam ediyor. Hastaneleri bombalıyor, sağlık personeli ve hastalara bölgeyi terk etmelerini emrediyor ve Sivil Savunma araçlarına saldırıyor.
Yerel haberlere göre, ordunun Gazze'nin kuzeyinde sivilleri topladığı bölgelerden biri de sorgulama, tutuklama ve saha infazlarını gerçekleştirdiği Şeyh Zayid bölgesi.
Cibaliya ve kuzey bölgelerindeki askeri operasyonun başlamasından bu yana geçen yirmi gün içinde Gazze Şeridi Sağlık Bakanlığı, enkaz altında kalan çok sayıda kişiye ek olarak şu ana kadar 820 kişinin öldüğünü bildirdi.
Sivil Savunma, ordunun kurtarma ekiplerine görev yerlerini terk etmelerini emrettiği Gazze Şeridi'nin kuzeyinde tehlikeli bir emsal teşkil ettiğini söyledi.
Açıklamada, “Gazze Şeridi'nin kuzeyini insani yardım hizmetlerinden boşaltmaya yönelik tehlikeli bir olayda, kuzey vilayetindeki ekiplerimiz doğrudan İsrail bombardımanına maruz kaldı” denildi. Söz konusu açıklama şöyle devam etti: “İsrail, ekiplerimizden tüm Sivil Savunma araçlarını terk etmelerini ve yerinden edilenlerin kuşatıldığı ve gözaltına alındığı Şeyh Zayid bölgesine gitmelerini talep etti.”
Beyaz bayrak taşıyan siviller vuruldu
Cibaliya'nın içinden gelen yerel tanıklıklar, İsrail ordusunun bölgeye yönelik devam eden kuşatmasında çoğu insanı gördüğü yerde öldürdüğünü gösteriyor. İşgal başladığında ne yapacağını bilemeyen ve tahliye için beyaz bayrak çeken sivil aileler bile insansız hava araçları tarafından vuruldu.
İşgal ordusu, bölgeyi taradıktan sonra hoparlörlerle donatılmış insansız hava araçlarını göndererek bölge sakinlerine evlerini terk etmeleri ve ordunun belirlediği yönergeleri takip ederek Cibaliya'dan çıkıp güneye doğru ilerlemeleri çağrısında bulunuyor.
Gazze Şeridi'nin kuzeyinde bir yılı aşkın süredir direnenlerin çoğunluğu, Gazze Şeridi'nin kuzeyinde yaşananların güneyde de yaşandığını ve hiçbir yerin güvenli olmadığını söylüyor.
Cibaliya kampı sakinlerinden Yusuf Suudi Mondoweiss'a verdiği demeçte şunları söyledi: “Cibaliya mülteci kampında sığındığımız Ebu Huseyn okulunun kuşatılmasından sonra, ordu insansız hava araçlarını kullanarak her yönden bize ateş etmeye ve etrafımıza top mermileri fırlatmaya başladı, bu yüzden ayrılmak zorunda kaldık. Bu, bizim elimizde değildi; hepimiz ölebilirdik.”
Huseyn, “Evlerimizi ve topraklarımızı terk etmek istemiyoruz ama çocuklarımızın ve ailelerimizin ölmesini de istemiyoruz. Ölümden kaçmak istiyoruz” diye ekledi.
İsrail ordusunun sivillerin ayrılmayı reddettiği bölgelere uzaktan kumandalı bubi tuzaklı asker taşıyıcıları gönderdiği ve bunları yerleşim alanlarının ortasında patlattığı da yerel haberlerde yer aldı. Bu taktiğin birçok bölgede tekrarlandığı bildiriliyor.
Anneleri çocuklarından ayırmak
İşgalden önce ayrılmayı başaran sakinlerin çoğu aslında güneye gitmedi ve bunun yerine kuzeyde Cibaliya ile sınır olan Beyt Lahya'ya yöneldi. Tahliye olamayanlar ise İsrail ordusu tarafından Şeyh Zayid ve el-Cura gibi farklı bölgelerde toplandı ve burada kadınlar, erkeklerle çocuklardan ayrıldı. Görgü tanıkları, ailelerin zorla birbirinden ayrıldığını, erkeklerin tutuklanıp soruşturma için bilinmeyen yerlere götürüldüğünü ve annelerin çocuklarından ayrıldığını korkunç ifadelerle anlatıyor.
Yusuf es-Suudi Mondoweiss'a verdiği demeçte, “Ordu okula baskın düzenleyip bizi silah zoruyla dışarı çıkardığında Cibaliya'daki Ebu Huseyn okulundaydık” dedi. Es-Suudi sözlerini şöyle sürdürdü: “Ordu hepimizi okul bahçesinde topladı. Sevdiklerimiz ve akrabalarımız yerde yatıyordu, bombardıman nedeniyle yaraları kanıyordu ve ordu kimsenin onları kurtarmak için yanlarına gitmesine izin vermedi.”
İşgal ordusu, aileleri topladıktan sonra okulun içinden başka bir yere götürdü ve burada kalabalıklar ayrıldı; çocuklar bir yerde, erkekler başka bir yerde ve kadınlar başka bir yerde. Anneler çocuklarının yerde yattığını görüp onlara ulaşamadan çığlık attılar, çünkü hareket etmeye çalışan annelerden herhangi biri ya doğrudan askerler tarafından ya da tepelerinde uçan quadcopter drone'lar tarafından vuruldu.
“Hepimize bu büyük hendeklere girmemizi emrettiler.”
-Yusff es-Suudi-
“Bizi birbirimizden ayırdıktan sonra hepimize bu büyük hendeklere girmemizi emrettiler. Erkekleri bir çukura, kadınları başka bir çukura koydular ve çocukları yerde bıraktılar,” diyen Yusuf es-Suudi, yaşadığı insanlık dışı şeyleri anlatmaya devam etti: “Bizi zorla hendeklere soktuktan sonra, İsrail tankları ve araçları hendeklerin etrafında dönmeye başladı, büyük toz bulutları yarattı ve her yerde kum uçuşuyordu. Son nefeslerimizi aldığımızı düşündük ve buldozerlerin bizi o hendeklere diri diri gömeceğini sandık. Düzinelerce kişi hep bir ağızdan şehadet getiriyor, bunların son anlarımız olduğunu düşünüyorduk. Saatler sonra ordu bizi teker teker hendeklerden çıkarmaya başladı. Askerler yukarıdan bize işaret ediyor ve hareket etmemizi emrediyorlardı. Bizi sorguladıktan sonra, onlarca adamı tutuklarken güneye doğru gitmemizi emrettiler.”
Kadınlara ve çocuklara gelince, askerler kadınları teker teker hendekten çıkarıyor, rastgele bir çocuğu yerden almalarını emrediyor ve onları güneye götüren önceden belirlenmiş bir rotada yürümelerini söylüyorlardı. Kadınlar, ordunun emriyle kendilerinden olmayan çocukları almaya zorlandı ve kendi çocuklarını geride bırakıp başka bir kadının onları almasını umarak yürümeye devam ettiler.
'Onları kanlı kıyafetlerle gömdük'
Boynunda ve bir gözünde ağır yaralar olan bir adam Ehli Arap Hastanesi'ndeki bir yatakta yatıyor.
“Soykırım... soykırım. Bu bir soykırım,” diyor Mondoweiss'a. “Bizi her şekilde öldürüyorlar. Bizi canlı canlı gömüyorlar. Erkekleri, kadınları ve çocukları tanklarla ve buldozerlerle eziyorlar. Topraklarımızı terk etmemizi istiyorlar ama biz topraklarımızı terk etmeden önce ruhlarımız terk edecek. Ölene kadar dimdik ayakta kalacağız.”
Genç adam başka bir şey söyleyemiyor.
Cibaliya mülteci kampındaki askeri operasyon boyunca yerinden edilme merkezlerinde çalışan sağlık görevlisi Nevin ed-Devase, tanık olduğu yaralanmaların “dehşet verici” olduğunu söyledi.
Ed-Devase, Mondoweiss'a ordunun bu merkezleri kasten hedef aldığını söyledi. Önce bölgeyi görüntülemek için insansız hava araçları gönderdiklerini, sonra da bölgeyi bombaladıklarını belirtti.
“Her saat onlarca yaralıyla uğraşıyorduk ve onlarca şehit gözlerimizin önünde ölüyordu çünkü yaralıları herhangi bir hastaneye nakletmenin güvenli bir yolu yoktu” diyen ed-Devase, “Sivil Savunma ekipleri bize Cibaliya mülteci kampındaki Birleşmiş Milletler'e bağlı yerinden etme merkezlerinin içinde bize ulaşamadıklarını söylüyorlardı.” diye ekledi.
“Oğullarımı ellerimde taşıdım ve gömdüm. Her biriyle birlikte kendimi de gömüyormuşum gibi hissettim."
-Cabir Ebu Leyla-
“Cibaliya'daki kaynakların yetersizliği nedeniyle şehitler için kefen bulamadık. Onları battaniyelere ve plastik muşambalara sarıyorduk ve bazen kanlı kıyafetleriyle gömüyorduk” dedi.
Üç oğlu öldürülen ve dördüncü oğlu da bombardımanda yaralanarak felç olan 55 yaşındaki Cabir Ebu Leyla Mondoweiss'a, “oğullarımı ellerimde taşıdım ve gömdüm. Her biriyle birlikte kendimi de gömüyormuşum gibi hissettim,” diyor.
Ailesinin tamamının sivil olduğunu, herhangi bir örgütle ya da askeri harekatla bağlantılarının bulunmadığını ve yaşananlardan kendisinin sorumlu olmadığını belierten Ebu Leyla “Oğullarım ve insanların çoğu öldü. Bizim ölümümüz kimsenin umurunda değil. Bu soykırımı sona erdirmek kimsenin umurunda değil. Bizim suçumuz ne?” diye soruyor.