YDH - El-Ahbar gazetesinin genel yayın yönetmeni İbrahim el-Emin Lübnan’daki mevcut savaşın, İsrail’in direniş hareketini bastırma girişimlerinin bir parçası olduğunu anımsatıyor. Bölgedeki çatışmaların yalnızca İsrail’in değil, Amerika ve Arap müttefiklerinin çıkarlarıyla da ilişkili olduğunu belirten el-Emin, Lübnan'daki bazı kesimlerin bu savaşta düşmanla iş birliği yaparak, Taif Anlaşması gibi geçmişteki siyasi düzenlemeleri sorgulamaya başladığını ifade ediyor.
Savaşın gerçekleri hiç kimseden gizlenemez. Siyasetçiler ve basın mensuplarından yükselen anlamsız toz bulutu, bir süreliğine görüşü engelleyebilir. Fakat bugün, askeri güç, güvenlik ve teknik istihbarat sistemleriyle yönetilen bir dünyada yaşıyoruz.
Bu nedenle, içerideki düşman ortaklarının görünmez oldukları ya da insanların onların eylemlerini, planlarını ve ülkeyi yeniden bir iç savaş ateşine sürükleyecek projelerini bilmedikleri varsayımına bel bağlamaları anlamsızdır.
Bu savaş, İsrail'in bugün yürüttüğü imha savaşının devamı niteliğindedir. Düşman, direniş hareketinin iradesini kırmakta başarısız olduğu her gün, bölgedeki ve Lübnan içindeki müttefiklerine olan güvenini artırmaktadır.
Düşman, şimdiye dek elde ettiklerinin kendi şartlarını dayatmak için yeterli olmadığını biliyor. Ancak daha da önemlisi, Lübnan'da kendisinden beklenenlerin sadece kendi hedefleriyle sınırlı olmadığının, aynı zamanda Amerika ve Arap müttefiklerinin talepleriyle de ilgili olduğunun farkında.
ABD'nin çıkarlarını ve Arap müttefiklerinin Lübnan'daki çıkarlarını ciddiye alırken, elli yıl boyunca defalarca deneyip sonuç alamadığı Lübnan'daki güçlere özel bir ilgi ya da ciddi bir güven göstermiyor. Fakat bu yerli güçlere ihtiyaç duyan anlatıyı kabul etmek zorunda.
Düşmanın direnişe vurdiği tüm ağır darbelere rağmen, sınır boyunca yürütülen kara operasyonunun sekteye uğraması, işgal kuvvetlerinin beklentilerinin ve hesaplamalarının tersine gelişti.
Görünen o ki, direnişçilerin gösterdiği direnç hem Amerikan hem de Arap tarafı için şok etkisi yarattı ve Lübnanlı müttefiklerinin endişelerini artırdı.
Özellikle Hizbullah'ın Lübnan'ın boyun eğdirilmesini engelleyecek şekilde direnme kapasitesine sahip olması, onları kaygılandırıyor.
2006 yılında direniş hareketi, savaşın arka planını ve boyutlarını anlamak için ateşkes beklememişti.
Fakat bugün de devam eden savaşın arka planını ve boyutlarını anlamak için çok fazla araştırma yapmaya gerek yok.
Bu durum, Amerika'nın ve Arap ve Lübnanlı müttefiklerinin Lübnan içinde sonuç alma aceleciliğinden açıkça görülüyor.
Yeni olan şey ise, bu grubun kendisine verilen rolü oynamak zorunda kalması ve bu durumun, daha önce gizli kalan pek çok şeyi açığa çıkarmasıdır.
"Küçük aktörlerin" aşırı konuşkanlığı, kendilerine olan aşırı güvenleri ve düşmanın Hizbullah'tan kurtulma imkanına olan inançları, Lübnan'daki siyasi sistemin düşmanla kapsamlı normalleşme dönemine uygun şekilde yeniden düzenlenmesi için gerekli bir adım olarak görülüyor.
Dikkat çekici olan, bu savaşta rol almaya hazır Lübnanlı tarafların, geçen yüzyılda Suriye-Suudi-Amerikan uzlaşmasının ürünü olan Taif formülünü de gözden geçirmeye çalışmalarıdır.
Bu grup, kendilerine uygun yeni bir yönetim şekli dayatma peşinde. Bu insanların sorunu, İsrail gibi düşünmeleri; güçle elde edilemeyenin daha fazla güçle elde edilebileceğine inanmaları ve bu düşüncenin onları, ülkeyi bölmeye hazırlık olarak yıkıma sürükleyecek bir iç savaş pahasına bile olsa, maceralara sürüklemesidir.
Mevcut savaş, düşmanın niyetlerini değerlendirmede yaptığımız birçok hatayı gösterdi.
Örneğin, Batı'nın, İsrail'in ve hatta Arapların Lübnan'ın çöküşünde çıkarları olmadığı inancı bunlardan biriydi.
Bugün, "Hizbullah'ın çöküşü" olarak gördükleri şeyle, düşmanlar Lübnan'da kapsamlı bir çöküşü ve hiçbir bölgeyi ve örgütü ateşten ve yıkımdan uzak bırakmayacak seyyar iç savaşları tercih eder hale geldiler.
Çeviri: YDH