YDH - Batı, özellikle ABD liderliğinde, İran gibi rakiplerinin kendi anlatılarını Batı dillerinde sunmalarına tahammül etmiyor. Batılı düşünce kuruluşları, Çin, Rusya ve İran gibi ülkelerin yürüttüğü algı savaşlarına karşı önlem olarak yasaklama ve sansür öneriyor. Özellikle Rusya kaynaklı platformların kapatılması, Ukrayna savaşı öncesinde bile tartışılmış bir konuydu. İran ile Batı arasındaki algı savaşı ise dalgalı bir şekilde ilerliyor. Amerikalılar, kendi anlatılarının etkisinin giderek azaldığını bilirken, İran halkı Batı’nın kibirli politikalarına karşı kendi hükümetinin duruşunu daha haklı buluyor. El-Ahbar yazarı Randa Vehbe'ye göre, İran’ın anlatısı ve buna dayalı değerler halk içinde daha güçlü kökler salıyor.
"Bizde savaşan ruhtur." - Hacc İmad Muğniyye
Algı savaşı, psikolojik savaşın biraz daha gelişmiş ve farklı bir biçimde evrimleşmiş halidir; siber, bilgi ve elektronik savaş unsurlarını da bir araya getirir.
2020 yılında NATO ve Johns Hopkins Üniversitesi tarafından yayımlanan rapora göre bu savaşın amacı, düşmanı içten yıkarak kendi kendini yok etmeye itmektir.
Araştırmacılar algı savaşını, bir dış gücün kamuoyunu silahlandırarak onu saldırgan gücün hedeflerine direnemez hale getirmesi olarak tanımlarlar.
Bu tür savaşın iki ana hedefi vardır; istikrarsızlık yaratmak ve etki sağlamak. NATO raporuna göre, bu hedeflere ulaşmak için çeşitli taktikler uygulanır.
Bunlar arasında iç çatışmaları körükleyerek kutuplaşmayı artırmak, halk arasında fikir ayrılıkları doğuracak yabancı düşünceler yerleştirmek ve bu düşüncelerin genel inançlara ve kutsallara aykırı olmasını sağlamak yer alır.
Ayrıca, belirli talepleri ya da grupları destekleyen hareketleri canlandırmak, sistem ve liderleri itibarsızlaştırma taktikleri kullanmak, bireyleri ve grupları izole etmek (örneğin siyasi suikastlar yoluyla) ve iktisadi açıdan kritik faaliyetleri engellemek veya altyapıyı özellikle yaptırımlar yoluyla hedef almak gibi stratejiler de uygulanır.
Sosyal medyanın, otomatik algoritmaların, yapay zekânın ve akıllı cihazlarla şekillenen modern yaşam tarzının gelişimi, algı savaşı kavramını doğurdu.
Bu savaşın literatüründe, geniş kitlelerin akıllı telefon edinmelerinin teşvik edilmesi, temel savaş araçlarından biri olarak görülür.
Psikolojik savaştan farklı olarak algı savaşı, büyük oranda gri kaynaklara dayanır ve sivil toplum maskesi altındaki çeşitli sanal platformların çoğalması bu durumu kolaylaştırır.
Psikolojik savaş genellikle bir askeri operasyon veya savaşla birlikte yürütülürken, algı savaşı vekâleten sabotaj ve şiddet eylemleri ile, hatta paramiliter (yarı askeri) gruplarla birlikte yürütülür.
Algı savaşı, psikolojik ve enformatif savaştan şu şekilde ayrılır: Yalnızca bireylerin fikirlerini etkilemek için bilgi sunmakla yetinmez, aynı zamanda düşünme ve davranma biçimlerini de değiştirmeyi amaçlar.
Toplumsal kimliği oluşturan ve bir arada tutan inançları sarsarak, bireylerin bu inançlar uğruna savaşma ve savunma iradesini yok etmeye çalışır. Böylece, olası bir saldırıya karşı vatan savunması da zayıflar.
Bazı durumlarda ise bu şüphecilik, bireylerin farkında olmadan kendi ülkelerine zarar vermesine yol açar; dışarıdan yönetildiklerinin farkına varmadan, savaşma iradelerini içe yönlendirirler.
Algı savaşı, sessizce ve derinlerde ilerler, uygun anı bekler. İlk olarak sosyal bilimler alanında başlar; sosyal medya, akıllı cihazlar ve mümkün olduğunda saha araştırmaları gibi araçlarla desteklenir.
Eğer hedef ülke, topraklarında Batılı örgütleri barındırmıyorsa, bu kez internet özgürlüğü meselesi Batı için stratejik bir öncelik haline gelir.
Amaç, düşman hakkında bilgi toplamak, hassas ve tartışmalı konuları belirlemek, toplumu oluşturan grupları analiz etmek ve geçmişte yaşanmış çatışmaları gün yüzüne çıkarıp bunları manipüle etmektir.
Bu sürecin bir sonraki aşamasında, merkezi bir koordinasyonla çalışan üç ana unsur belirli konular üzerine seçilmiş anlatılar yerleştirir ve bu anlatıları uzun vadede yayar; medya, sivil toplum kuruluşları ve toplum içindeki çeşitli lider figürleri (sosyal, kültürel, siyasi liderler, "kimlik öncüleri", uzmanlar ve sahte hesaplardan destek veren etkileyiciler).
Burada önemli olan, anlatının toplumun genelinde orijinal ve sağlam bir şekilde yerleşmiş görünmesi ve lider figürlerinin güvenilirlik kazanmasıdır.
Bu güven, "iki aşamalı medya akışı" olarak adlandırılan etki stratejisini sağlamak açısından kritik öneme sahip.
Bu sürecin ilk aşaması, bir tür saman yığını gibi düşünülebilir. Uygun an geldiğinde, algoritmalar bir olayı sosyal medya platformlarında öne çıkarır ve dramatik bir olayla bu "saman yığınını" tutuşturur.
Medya, bu olayın etkisini artırmak için yalan haber akışını sürekli pompalayarak hedef kitleyi algısal bir tükenme durumuna sokar; bu durum da bireylerin eleştirel düşünme becerilerini felce uğratır.
Buna ek olarak, birçok durumda algı savaşı, ekonomiyi yaptırımlarla zayıflatmayı, yangınlar çıkarmayı, altyapıyı hedef alarak kesintilere neden olmayı ve özellikle internet üzerinden siber saldırılar düzenlemeyi içerir.
Bunun yanı sıra, kaos yaratmak ve toplumsal çatışmaları körüklemek amacıyla terör saldırıları ve dikkatle planlanmış sabotaj eylemleri de uygulanır.
Rand Corporation tarafından 2008 yılında yayımlanan Savaşın Diğer Yöntemleri adlı kitapta, algı savaşı Amerikalıların "ayaklanma" olarak nitelendirdiği olgularla mücadele stratejilerinin başında gelir.
Yazar, bu savaşı yalnızca askeri çatışmaya bir alternatif ya da önleyici bir tedbir olarak değil, aynı zamanda direniş hareketlerinin manevi gücü olarak değerlendirir. Bu manevi güç, direniş hareketlerine dış müdahalelere karşı dayanma gücü sağlar.
Öte yandan, Amerikalıların bu konuda zayıf olduğu görüşünde; zira Batı'nın elinde güçlü bir anlatı veya içerik bulunmaz.
Bu nedenle, Batı, avantaj kazanmak için teknolojiye, platformlara ve bitmek bilmeyen sayıda örgüte aşırı derecede yatırım yapmaya mecburdur.
Bu bağlamda, Batı'nın kendi anlatılarının İngilizce dilinde (televizyon kanalları, uygulamalar, aktivistler aracılığıyla) ele alınmasına dahi tahammül edememesi dikkat çekicidir.
Batı'nın, düşünce kuruluşlarının (örneğin yukarıda bahsi geçen NATO raporu ve Atlantic Council'in İran’ın Dijital Etki Çabaları başlıklı araştırması) "düşman algı savaşı" olarak tanımladıkları Çin, Rusya ve İran kaynaklı girişimlere dair önerileri genelde kapatma ve yasaklama yönünde olur.
Rus platformlarının tamamen yasaklanması, Ukrayna savaşı başlamadan yıllar önce bu merkezlerde tartışılmış bir konuydu.
İran ve ABD liderliğindeki Batı arasındaki algı savaşı çok boyutlu bir mücadele olup, dönemsel olarak farklı aşamalarda yoğunlaşıyor.
Amerikalılar kendi anlatılarının içeriğinin zayıf olduğunu ve her turda dramatik etkisinin azaldığını biliyor.
Öte yandan, İran'ın halk tabanında, Batı’nın “istikbar” (baskıcı ve kibirli tavır) anlayışına karşı haklı bir duruş sergilediğine dair inanç giderek pekişiyor.
Böylece, İran’ın anlatısı ve bu anlatıya dayanan değerler halk içinde daha derin bir şekilde kök salıyor.
Amerikalılar bu zayıflıklarını aşmak için, İranlı gençlerin zihinlerini etkilemek ve kazanmak amacıyla sanal bir kamusal alan yaratmaya çalışıyor.
Bu girişim, medya alanında iki temel teori arasındaki çatışmayı somut bir şekilde gözler önüne serer: teknolojik determinizm (teknolojiyi elinde bulunduranın mutlaka galip geleceği inancı) ve değerler determinizmi (değerlerin teknolojiyi alt edebileceği görüşü).
Elbette bu, İran’ın sadece devrimci değerler sistemine dayanarak Batı’nın istikrar bozucu müdahalelerine karşı koyduğu anlamına gelmez.
Batılı kuruluşların, İran'ın sanal dünyasında nüfuz kazanma amaçlı projeleri ve araştırmaları, İran'ın hızlı bir şekilde gelişen ve öğrenen güçlü bir rakip olduğunu gösteriyor.
Her ne kadar taraflar arasındaki finansal kaynak farkı büyük olsa da İran’ın bu hızla ilerlemesi, Batı’nın teknik üstünlüğünün tartışmaya açılmasına neden oluyor.
Çeviri: YDH