YDH - İsrail'in ultra-faşist Maliye Bakanı Bezalel Smotrich’in Batı Şeria’yı ilhak çağrısı, İsrail’i önemli bir dönüm noktasına taşıyor. Smotrich, yaklaşan Trump yönetiminden destek umarak İsrail’in 2025’te Batı Şeria’da egemenlik kurmasını hedefliyor. Dışişleri Bakanı Gideon Sa’ar ise, ilhak hakkında bir karar alınmadığını, ancak bunun gelecekte ABD ile ele alınabileceğini belirtiyor. Jerusalem Post gazetesinin yayın kurulu tarafından kaleme alınan makaleye göre ilhak, İsrail’i uluslararası arenada diplomatik izolasyona sürükleyebilir ve Arap müttefikleriyle ilişkilerini zayıflatabilir. Ayrıca bölgede yeni bir savaş alanı açma riski, İsrail’i çok cephede tehditlerle karşı karşıya bırakabilir.
Maliye Bakanı Bezalel Smotrich'in Batı Şeria'nın ilhak edilmesi yönündeki son çağrısı, İsrail’i kritik bir yol ayrımına getirdi. Bu açıklamaların zamanlaması, daha derin bir incelemeyi hak ediyor.
Smotrich, İsrail’in Yahudiye ve Samiriye üzerindeki egemenliğine cüretkâr bir adım atarak yaklaşan Trump yönetimini bir müttefik olarak görme hayali kuruyor. Ancak, İran’ın bölgedeki etkisini artırma çabalarından, Hizbullah ve Hamas ile süregelen savaşlara kadar yükselen tehditlerle yüzleşen İsrail’in dikkate alması gereken çok daha acil öncelikleri var.
Smotrich, pazartesi günü yaptığı açıklamada, İsrail’in 2025 yılında Batı Şeria’da egemenlik kurmasını beklediğini ve yeni ABD yönetiminin desteğini kazanmak için hükümeti bu konuda harekete geçireceğini söyledi. İsrail’in yeni dışişleri bakanı Gideon Sa’ar ise bu konuda bir karar alınmadığını, fakat konunun Washington’daki gelecekteki ABD yönetimiyle yapılacak görüşmelerde gündeme gelebileceğini belirtti.
Başbakan Benyamin Netanyahu uzun zamandır ilhakı bir siyasi koz olarak kullanıyor ve Smotrich’in sözleri, başkan seçilen Donald Trump yönetimi altında Washington’un tutumunu ölçme amaçlı bir yoklama niteliği taşıyor olabilir. Fakat, İsrail’in ulusal güvenlik çıkarları, bölgesel çatışmaları hafifletmeye odaklanmak ve ABD ile İran’a karşı ortak hareket etmekle çok daha iyi hizmet görür.
Trump'ın dışişleri bakanı olarak ataması beklenen Senatör Marco Rubio, İran’a karşı sert tutumuyla biliniyor ve İsrail’in İran etkisini sınırlandırma politikasına uyum sağlıyor. Rubio gibi diplomatik bir müttefikle İsrail, ABD’den İran’ın hırslarına karşı güçlü bir destek alabilir ve ilhak gibi yeni bir cephe açma riskine girmeden İran’ın bölgedeki etkinliğini sınırlamak adına desteğini artırabilir.
İsrail’in Yahudiye ve Samiriye üzerindeki egemenlik hamlesi yeni bir fikir değil; Smotrich’in kanadı uzun zamandır ilhakı savunuyor ve bunu tarihsel ve güvenlik gerekçelerine dayandırıyor. Ancak, Batı Şeria’ya egemenlik getirme girişimi –Filistinlilerin gelecekteki devletlerinin bir parçası olarak gördüğü bu bölgeyi içine alacak şekilde– özellikle uluslararası hukuk ve küresel algılar açısından ciddi risklerle dolu.
Çoğu dünya gücü Batı Şeria’daki yerleşimleri yasa dışı olarak görüyor ve tek taraflı bir ilhak adımı, İsrail’i ciddi bir diplomatik tecride sürükleyebilir.
Ayrıca bu adım, İsrail’i Arap müttefiklerinden –önceki Trump yönetimi sırasında imzalanan İbrahim Anlaşmaları’nın tarafları dahil– ve Suudi Arabistan’dan tecrit etme riskini de beraberinde getiriyor. Son dönemde Suudiler ile İran arasında yaşanan temaslar ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın İsrail’i Gazze’de soykırımla suçlayan açıklamaları, Riyad'ın İsrail ile ilişkilerini ısındırma ihtimalini zayıflatmış görünüyor.
Diplomatik sonuçların ötesinde, ilhak Batı Şeria’da şiddet ve huzursuzluğu artırabilir ve İsrail’in çok cephede tehditlerle yüzleşirken baş edemeyeceği muhtemel bir Üçüncü İntifada’ya yol açabilir.
Gazze’de Hamas ile süren savaşlar ve Lübnan’daki Hizbullah’ın sürekli tehdidi yeterince karmaşıkken, yeni bir savaş alanı açmak işleri daha da zorlaştıracaktır. Bu savaşlar kazanılana kadar, durumu daha da alevlendirecek adımlar düşünülmemelidir.
İsrail’in şu anki önceliği, İran’ın yarattığı varoluşsal tehdide karşı güvenliğini sağlamak olmalıdır. Bir ilhak hamlesi, İran’ı bölgeyi istikrarsızlaştırmak için vekil güçlerini silahlandırmaya daha fazla teşvik edebilir ve İsrail’i daha fazla grup ile açık savaş riskiyle karşı karşıya bırakabilir. Özellikle Trump yönetimi altında ABD ile anti-İran ittifakını güçlendirme fırsatı varken, bu riskin göze alınması mümkün değil.
İran’a karşı güçlü bir Amerikan dış politikasının kararlı savunucusu olan Rubio, İsrail’in Tahran’a karşı ihtiyaç duyduğu desteği sağlayabilir. Dış politika alanındaki deneyimi ve İran gibi düşmanlarla yüzleşme konusundaki görüşleri, Rubio’nun atanmasını ABD-İsrail güvenlik işbirliğini derinleştirmek için dönüştürücü bir fırsata dönüştürebilir.
Uluslararası desteği bölücü bir ilhak hamlesiyle zedelemek yerine İsrail, bu desteği birleşik bir İran karşıtı cepheye yönlendirmelidir.
Netanyahu’nun hükümeti, Batı Şeria’da egemenlik kurma çabasının İsrail’in temel ulusal çıkarlarına uyup uymadığını veya koalisyonundaki bazı grupları memnun etmeye yönelik bir araç olup olmadığını değerlendirmeli. İran’ın vekil güçleri aracılığıyla sınırlarına sızdığı bir dönemde her kaynak, her diplomatik ilişki ve her stratejik karar bu tehditleri etkisiz hale getirmeye yönelik olmalıdır.
İlhaktan vazgeçerek, İsrail gereksiz gerginlikleri körüklemekten kaçınabilir ve bunun yerine ABD ve bölgesel müttefiklerle güçlü ortaklıklar kurmaya odaklanabilir. Bu, müttefikleri birleştirmenin zamanıdır; yeni çatışmalar doğurabilecek tartışmaları yeniden alevlendirerek onları uzaklaştırmanın değil.
Çeviri: YDH