YDH- İsrail'in ikinci Lübnan işgali sırasında Lübnan direnişinin simgelerinden biri olan Suha Beşara, “İsrail'in Lübnan'ı işgal etme ve sınırları yeniden çizme planları var ve birkaç bombayla Hizbullah'ı yok edebileceğini düşünüyordu, ancak ülkenin güneyinde çok ağır kayıplar veriyor ve kara saldırısında önemli bir ilerleme kaydedemiyor” diyor.
Suha Beşara 1988 yılında, 21 yaşındayken, İsrail işgali altındaki Güney Lübnan'dan sorumlu milislerin başı Antoine Lahad'a suikast girişiminde bulundu. Hıyam hapishanesinde on yıl boyunca tutuklu kaldı. Bu sürenin altı yılını 1.80 metreye 60 cm boyutlarında bir hücrede, günde bir öğün yemeyi 10 dakika içinde yemek hakkıyla tamamen tecrit altında geçirdi.
Counter Punch’a konuşan Beşara, Komünist Parti'nin direniş kanadına katılmaya karar vermesine neden olan şeyin, Lübnanlı Falanjist milislerin İsrail'in örtülü desteğiyle Beyrut'taki bir mülteci kampında yüzlerce Filistinliyi öldürdüğü Sabra ve Şatilla katliamı olduğunu söylüyor.
Beşara şöyle diyor: “Eğer direnmezsek Filistinlilerin başına gelenlerin Lübnanlıların da başına geleceğini fark ettim. İşgalci güç İsrail'in Lübnan'ın gerçek düşmanı olduğunu anlamıştım.”
Bildiği kâbusun bugün gözlerinin önünde tekrarlandığını belirten Beşara, İsrail'in baskın itici unsuru gizleyen sahte bahanelerden oluşan stratejisini kınıyor.
Suha Beşara “İsrail Lübnan'a her saldırdığında farklı gerekçeler öne sürüyor. 1978'deki ilk işgalin bahanesi Lübnan'daki Filistinli silahlı grupların, şimdiki adıyla Hizbullah'ın varlığıydı. Ancak İsrail'in Lübnan'daki ilk katliamları, Filistinlilerin ve Lübnanlı Şii hareketinin var olmadığı 1948 yılına dayanıyor” diyor.
Beşara, buradaki gerçek nedenin Irak, Lübnan, Ürdün ve Suudi Arabistan'ın bir bölümünü ilhak etmeyi içeren dini ‘Büyük İsrail’ projesini ilerletmek olduğunu vurguluyor.
“Siyonist devlet toprak ilhak etmek için her fırsatı değerlendirdi” diyen Lübnanlı aktivist, 1967'deki Altı Gün Savaşı'nın Golan Tepeleri'nin yanı sıra Lübnan'ın çatışmaya katılmamasına rağmen Şebaa Çiftlikleri de dahil olmak üzere Lübnan topraklarındaki yedi köyün işgaliyle sonuçlandığını hatırlatıyor.
Aynı planın birbirini izleyen dalgalar halinde tekrarlanacağını belirten Beşara şöyle devam ediyor: “1948 ve 1978 yılları arasında İsrail Filistinlileri sürgüne gönderdi. Ardından Lübnan'da sürgündeyken onlara zulmetmeye başladı ve güvenli bir bölge yaratmak için güneyde bir bölgeyi işgal etti. 1982'de silahlı Filistinlileri Lübnan'dan çıkarmak söz konusu oldu ve sonunda Sayda’nın güneyine kadar olan bölgeyi işgal ettiler.”
Lübnanlı direnişçi, İsrail’in “oldubittiler” yaratarak, tıpkı Amerika Birleşik Devletleri'nde Kızılderililerin yok edilmesinin sorumlular için bir sonuç doğurmadan tarihe gömülmesi gibi, Siyonist devletin de cezasız bir şekilde bütün bir nüfusu ortadan kaldırarak ve sürerek sınırları yeniden çizebileceğini düşündüğünü söylüyor.
Beşara, “Bugün Lübnan'da yaşananlar aniden ortaya çıkan bir şey değil, önceden hazırlanmış bir şeydi, uzun zamandır ülkenin sömürgeleştirilmesi için hazırlık yapıyorlardı. Bunun daha önce yapılması gerektiğini düşünüyorlar.” diyor.
İsrail'in, kuralların en güçlüler tarafından dayatıldığına inandığını ve bunun da “1948'den bugüne kadar her katliamdan, mülteci kamplarının, okulların, hastanelerin, kilise ve camilerin, kültürel mirasın her bombalanmasından sonra İsrail'e tam bir cezasızlık tanıyan” uluslararası toplumun pasifliği sayesinde olduğunu vurgulayan Beşara, bu tutumun insancıl hukukun koruyucusu olan uluslararası kurumlara kesinlikle zarar vereceği uyarısında bulunuyor. Beşara şuna dikkat çekiyor: “Uluslararası Ceza Mahkemesi Savcısının Netanyahu için tutuklama emri talep etmesinin üzerinden neredeyse altı ay geçti, ancak UCM'nin Vladimir Putin için tutuklama emri çıkarması bir aydan kısa sürdü.”
“Avrupa direnebilecek mi? Tüm dünyayı kontrol eden bir para biriminin sahibi olan Amerika Birleşik Devletleri ve neoliberal sistem kalacak mı? Irkçı ve soykırımcı bir devlet olarak İsrail varlığını sürdürebilecek mi?” sorularına Beşara, “Sanmıyorum. Tarihte hesap yapmayı bilmedikleri için değil, insanlık dışı oldukları için çöken pek çok barbar sistem ve imparatorluk olmuştur.” diyerek cevap veriyor.
Counter Punch’ın Lübnan'daki çatışmayla ilgili olarak da “Müzakerelerde İsrail, Lübnan'ı Filistin meselesinden ayırmaya çalışıyor. Hizbullah tüm bu baskılara boyun eğecek mi?” sorusuna Lübnanlı aktivist “Açıkçası sanmıyorum” diyor ve şöyle devam ediyor: “Hizbullah'ın hiçbir şey yapmama, olmasına izin verme, hiçbir şey söylememe seçeneği vardı. Buna rağmen Gazze'deki soykırıma hayır dediler. Belki de İsraillilerin bölgeyi kendi istedikleri şekilde yeniden dizayn etmek için Lübnan'a saldırmalarının an meselesi olduğunu bildikleri için.”
Suha Beşara, “İsrail şu ana kadar ilerleyemediğini, hatta mavi hattın 300 metre ötesine bile güvenli bir şekilde yerleşemediğini” söylüyor.