YDH - Siyonist rejim, Gazze ve Lübnan’daki savaşlarda eş zamanlı olarak ciddi bir askerlik kriziyle karşı karşıya. Yedek kuvvetlerin uzun süreli hizmetleri ve yıpranmış durumu, İsrail ordusunun iki cephede birden etkili savaşma kapasitesini sınırlıyor. Ultra-Ortodoks Haredi kesimin silah altına alınması bir çözüm olarak düşünülse de bu grup, askerliğe katılmayı reddediyor ve hükümeti düşürme tehdidinde bulunuyor. El-Ahbar yazarı Yahya Dabuk'a göre bu kriz, Başbakan Netanyahu’yu hem koalisyon ortaklarını memnun etme hem de savaş stratejilerini dengeleme zorunluluğu ile karşı karşıya bırakıyor. Haredilerin sahada aktif görev yapmayı kabul etmemesi, ordunun liderlik ve saha kadrosundaki açıkları kapatmasını daha da zorlaştırıyor. Dabuk, Netanyahu’nun, Gazze ve Lübnan cephelerinden birini seçmek zorunda kalabileceğini belirtiyor. Böyle bir senaryoda, Lübnan’da bir “uzlaşma” aranarak Gazze’ye odaklanılması planlanabilir. Fakat bu durum, İsrail ordusunun ihtiyaç duyduğu acil çözümü getirmekten uzak görünüyor ve askerlik krizi kısa vadede çözüme kavuşacak gibi durmuyor.
"İsrail’deki askerlik krizi, Gazze ve Lübnan’daki savaş kararlarını etkiler mi?" Bu soru, giderek daha fazla askeri analistlerin ve İbranice medya organlarının gündeminde yer buluyor.
Fakat bu konuda net bir yanıt henüz yok. Bunun nedenleri ise oldukça bariz: Savaşın geleceğini tahmin etmeye çalışırken bu unsurlar dikkate alınmalı.
Esasen, askerlik ve yedek kuvvetlerle ilgili kriz, İsrail ordusunun en az iki cephede birden savaşmaya devam etme kapasitesini olumsuz etkiliyor. Bu durum, İsrail’in politika yapıcılarını sonunda şu ikileme itebilir: Ya Gazze ya Lübnan.
Görünüşe göre bu kriz, bir çıkmaz sokağa girmiş durumda. Zira İsrail, Filistin ve Lübnan cephelerindeki savaşı mevcut hızında sürdürse bile –hatta kara harekâtını genişletmeden devam etse dahi– yedek askerleri sahada ve lojistik görevlerde tutmaya devam etmek zorunda.
Aynı zamanda yeni asker çağırmaya çalışıyor. Ancak, İsrail ordusunun geleneksel ve laik toplum kesimlerinden gelen yedek kuvvetleri zaten beklenenden çok daha fazla tüketilmiş durumda.
Özellikle yedek askerlik sürelerinin uzunluğu dikkate alındığında, bazı askerler 200 günü aşan sürelerle hizmet verdi ve birden fazla kez göreve çağrıldı.
Savaş tırmanırsa, yıpranmış yedek kuvvetlere dayanmak daha da imkânsız hale gelecek. Bu yükü hafifletmek için, şu anda askerlikten muaf olan ultra-Ortodoks (Haredi) kesimlere yönelmek kaçınılmaz olacak.
Fakat bu kesim, savaşa katılma fikrine şiddetle karşı çıkıyor ve Başbakan Binyamin Netanyahu’yu, kendi gençlerini askere çağırması durumunda koalisyonu dağıtmakla tehdit ediyor.
Ortaya çıkan tablo şu: Yedek kuvvetler olmadan savaş devam edemez, Haredi kesimi olmadan da yedek kuvvetler artırılamaz. Bu arada, Harediler sadece askere çağrılmaları halinde hükümeti düşürmekle tehdit etmiyor; aynı zamanda, Knesset’te (İsrail parlamentosu) kendilerini askerlikten tamamen muaf tutacak bir yasa çıkarılmadığı takdirde de bu tehdidi sürdürüyor.
Bu durum, Netanyahu’yu neredeyse onları memnun etmeye mecbur bırakıyor.
Ancak, böyle bir yasa doğal olarak savaşın genişletilmesi ya da sürdürülmesi prensibiyle çelişiyor.
Son günlerde askerlik krizi, İbranice medya organlarının büyük kısmının ana gündem maddesi haline geldi. İsrail ordusunun Genelkurmay Başkanlığı'na bağlı İnsan Kaynakları Bölümü tarafından yayınlanan verilere göre, ordu acil olarak 10 binden fazla ek askere ihtiyaç duyuyor.
Bunların en az 7 bin 500’ünün sahadaki muharebe birliklerinde görev yapacak askerler olması bekleniyor. Bu "acil" talep, savaşın başlamasından bu yana İsrail ordusunun binlerce askerini kaybetmesi –öldürülen, yaralanan veya sakat kalan askerler– sonucunda ortaya çıktı.
Bu bağlamda, İbranice yayın yapan Haaretz gazetesi, 7 Ekim’den bu yana yedek hizmete çağrılan askerlerin yüzde 54’ünün 100 günden fazla hizmet verdiğini, yüzde 18’inin ise 200 günden fazla hizmet süresine ulaştığını bildirdi.
Bu rakamlar, İsrail ordusunun standartlarına göre epey sarsıcı.
Özellikle de bugüne kadar öldürülen askeri liderlerin, toplam askeri kayıpların dörtte birini oluşturduğu göz önüne alındığında durum daha da dikkat çekici hale geliyor.
Bu liderler arasında en az 63 bölük komutanı bulunuyor. Ayrıca savaşta görevini tamamen bırakmak zorunda kalan yaralı askerlerin sayısı da öldürülen liderlerin sayısına yakın.
Ordunun verilerine göre, toplamda 795 askeri kaybın yaklaşık dörtte biri subaylardan oluşuyor ve bunların içinde 63'ü bölük komutanı. Yaralılar ve öldürülenler dikkate alındığında, İsrail ordusu genç komutan kadrolarının önemli bir kısmını kaybetmiş durumda. Bu komutanların yerini hızlı bir şekilde doldurmak neredeyse imkânsız görünüyor.
Daha da dikkat çekici olan, Haredilerin silah altına alınmayı kabul etmesi durumunda bile ordunun karşılaştığı bu zorlukların çözümüne kayda değer bir katkı sağlayamayacak olmaları.
Haredi kesimi, büyük ihtimalle saha muharebe birimlerinde yer almayı reddedecek ve bunun yerine lojistik veya destek görevlerinde çalışmayı tercih edecek.
Dolayısıyla, Haredilerin silah altına alınması ordunun saha liderliği açığını kapatmayacak ve iki cephede aynı anda savaşabilme kapasitesine doğrudan bir etkisi olmayacak.
Yukarıdakiler ve İsrail kaynaklı sızıntılara göre, Netanyahu’nun iki cephedeki savaş arasında bir seçim yapmak zorunda olduğu belirtiliyor.
Eğer böyle bir durum gerçekleşirse, Netanyahu’nun, Gazze’deki savaşı sürdürmek adına Lübnan cephesinde bir “uzlaşma” arayışına girmesi muhtemel görünüyor.
Bu senaryoya göre Netanyahu, Hizbullah ile savaşın sona ermesini umut ediyor. Böylelikle, Lübnan cephesinde savaşan düzenli kuvvetleri geri çekip, yedek askerleri terhis ederek Gazze’deki savaşa daha fazla odaklanabilir.
Sonrasında da Gazze’de sadece düzenli kuvvetlerin kalmasını sağlayarak, bu birliklerin yaklaşık bir yıldır süren çatışmaları tek başına yönetebileceğini düşünüyor.
Bazı İsrailli gözlemcilere göre böyle bir senaryo, Netanyahu için bir tür “kurtuluş yolu” anlamına gelebilir. Bu durum, Gazze’deki savaşın devam etmesine olanak sağlarken, Lübnan’la “uygun” bir anlaşmaya varılmasıyla sonuçlanabilir.
Aynı zamanda Netanyahu, bu süreçte “herhangi bir şekilde zafer ilanı” yaparak geniş bir yedek asker grubunu terhis etme şansı yakalayabilir. Bununla birlikte, Haredi kesimine askerlik muafiyeti tanıyan yasayı geçirebilir ve bu sayede, Gazze’deki savaşın sona ermesi durumunda hükümeti düşürmekle tehdit eden dinci Siyonist grupların sesini kesebilir.
Fakat tüm bu ihtimaller, kısa vadede herhangi bir çözümün ufukta belirdiği anlamına gelmiyor. Askerlik krizinin, daha büyük bir tablonun yalnızca bir parçası olduğu ve savaşın geleceği üzerine tahmin yürütülürken dikkate alınması gereken pek çok unsurdan sadece biri olduğu ifade ediliyor.
Çeviri: YDH