YDH- Güney Afrikalı bir avukat ve uluslararası insan hakları savunucusu olan Ziyad Patel, el-Meyadin'e verdiği mülakatta, İsrail'in işgal altındaki Filistin'de işlediği suçları eleştirdi.
Ülkesinin ırk ayrımcılığına karşı verdiği mücadeleden yola çıkan Patel, Filistinlilerin içinde bulunduğu kötü durumu “modern bir soykırım” olarak nitelendirerek, küresel toplumu 1948 Soykırım Sözleşmesi'nin ihlali olarak tanımladığı bu duruma karşı harekete geçmeye çağırdı.
Patel’in yasal savunuculuk ve çığır açan “Güney Afrika Siyonist Terörizm Koridoru Soruşturması”nı da içeren çalışmaları, İsrailli yetkilileri savaş suçlarından sorumlu tutmayı amaçlamakta.
“Güney Afrika'nın ahlaki bir yükümlülüğü var” diyen Patel, “Apartheid ve sömürgeleştirme tarihimiz, Filistinlilerin karşı karşıya kaldığı sistematik baskıyı anlamak ve buna karşı harekete geçmek için bize eşsiz bir mercek sağlıyor.” diye ekledi.
Kişisel bir yolculuk: Ticaret hukukundan insan hakları savunuculuğuna
Patel'in kariyeri ticaret hukuku alanında başladı, ancak 2008-2009 yıllarında Gazze'de yaşanan ve İsrail'in “Dökme Kurşun Operasyonu” adını verdiği savaşın dehşetine tanık olduktan sonra yörüngesi dramatik bir şekilde değişti.
Sivil halka karşı işlenen vahşetin boyutlarını görmenin “dehşet verici” olduğunu söyleyen Patel, “Kendi kendime, bir avukat olarak bunun profesyonel olarak üstlenmem gereken bir şey olduğunu düşündüm.” dedi.
Nelson Mandela gibi direnişçilerden ilham alan Patel, ezilenlerin haklarını savunmak için uzmanlığından yararlandı ve Güney Afrika'nın apartheid rejimi ile İsrail'in Filistin'de işlediği suçlar arasında karşılaştırmalar yaparak benzer sistemik baskı yöntemlerine işaret etti. Örneğin, apartheid Güney Afrika'da apartheidi daha da güçlendirecek yasaların çıkarılması ve zorla yerinden etmeler gibi ayrımcı yasalar, İsrail'in Batı Şeria'daki kontrol noktaları, toprak gaspları ve Filistinlilerin evlerinin yıkılması gibi politikalarına çok benziyor.
“Apartheid'ın üstesinden, dayanışma ve yasal eylem yoluyla geldik,” diyen Patel, “Bunlar Filistinlilerin ihtiyaç duyduğu araçların aynısı.” dedi.
Savaş suçlarını ifşa etmek: Güney Afrika Siyonist Terörizm Koridoru Soruşturması
Patel'in en önemli projelerinden biri olan “Güney Afrika Siyonist Terörizm Koridoru Soruşturması”, “İsrail'in” askeri taktiklerini ve bunların Filistinli siviller üzerindeki etkisini araştırıyor. Soruşturma, Gazze'de sivilleri hedef almak için keskin nişancı birliklerinin kullanılması da dahil olmak üzere savaş suçlarının kanıtlarını belgeliyor.
Patel, “Bu keskin nişancı birlikleri kasıtlı olarak gazetecileri, sağlık görevlilerini ve hatta çocukları hedef aldı” dedi.
2018 Büyük Dönüş Yürüyüşü sırasında İsrailli keskin nişancıların yaralı bir protestocuyu tedavi etmeye çalışan bir sağlık görevlisini öldürdüğü bir olayı anlatan Patel, “Bunlar münferit eylemler değil. Direnişi bastırmak ve korku salmak için yürütülen sistematik bir kampanyanın parçasıdırlar.” dedi.
Patel ayrıca, Gazze'de yıllardır devam eden ablukanın nasıl bir “savaş silahı” işlevi gördüğünü de anlattı. “Kuşatma sadece ekonomik bir abluka değil, Filistin halkını kırmak için tasarlanmış bir savaş silahıdır” diyen Patel’in, ekibi bu eylemlere ilişkin kapsamlı belgeler toplayarak İsrailli yetkilileri sorumlu tutmak için güçlü bir dosya oluşturdu.
İsrail işgal güçlerindeki Güney Afrika vatandaşları
Patel ayrıca, İsrail işgal güçlerinde görev yapan Güney Afrika vatandaşları hakkında da endişe verici detaylar ortaya koydu. Güney Afrika yasalarına göre, vatandaşların hükümetin açık izni olmaksızın yabancı askeri güçlere katılması, özellikle de bu güçler insan hakları ihlallerine veya savaş suçlarına karışmışsa yasa dışıdır.
Patel, “İsrail ordusunda görev yapan Güney Afrikalılar işgalin ve işlenen zulmün suç ortağıdır,” dedi. “Bu, yasalarımızın doğrudan ihlalidir ve buna müsamaha gösterilemez.” diye ekledi.
Bu kişilerin adalet önüne çıkarılması için çalışan Patel'in çabaları arasında, Güney Afrikalı İsrail ordusu askerlerinin Gazze ve Batı Şeria'daki askeri operasyonlara katıldığına dair kanıt toplamak da yer alıyor. “Bu kişileri Güney Afrika'nın Yabancı Askeri Yardım Yasası kapsamında yargılamak için davalar açıyoruz” diyen Patel, “eylemlerinin hem ulusal hem de uluslararası hukuku ihlal ettiğini ve sorumlu tutulmaları gerektiğini” belirtti.
Patel ayrıca, insan hakları örgütlerinin Güney Afrika hükümetine bu ihlallere karşı harekete geçmesi için baskı yapmadaki rolünün altını çizerek, “Güney Afrika vatandaşlarının uluslararası suçlara ortak olmamasını sağlamak için yasalarımızın daha güçlü bir şekilde uygulanmasına ihtiyacımız var” dedi.
Güney Afrika mahkemeleri aracılığıyla adalet arayışı
el-Meyadin, Patel'in, İsrailli yetkililere karşı açılan davaları Güney Afrika mahkemelerine taşıma çabaları, adalete yönelik yenilikçi yaklaşımının bir örneği olduğunu belirtti. Site, Patel’in, Uluslararası Ceza Mahkemesi Yasası'nın uygulanmasından yararlanarak uluslararası hukukun iç hukuka aktarılması için çalıştığını ve Güney Afrika'nın kendi sınırları dışında işlenen suçları kovuşturmasını sağladığını kaydetti.
Patel, “Gazze'den tıbbi raporlar ve hayatta kalanların ifadeleri de dahil olmak üzere ayrıntılı yeminli ifadeler ve kanıtlar sunduk” dedi. “Bu belgeler işlenen vahşetin ve sorumluların net bir resmini ortaya koyuyor.” diye vurguladı.
Patel'in altını çizdiği önemli bir yasal çerçeve de Güney Afrika'nın Roma Statüsü'nü iç hukukuna aktarmış olması. “Bu yasal çerçeve, suçlar yurtdışında işlenmiş olsa bile savaş suçlularını sorumlu tutmamızı sağlıyor” diyen Patel şöyle devam etti: “Bu, UCM'nin ötesinde bir hesap verebilirlik ağı oluşturmak için diğer ulusların da benimseyebileceği bir model.”
Patel, İsrail'in Filistin'deki eylemlerini 1948 Soykırım Sözleşmesi'nin açık bir ihlali olarak çerçeveledi ve Gazze'ye yönelik savaşı soykırım olarak tanımlayan birkaç temel kriteri tartıştı:
Sivil Altyapının Hedef Alınması: Bu durum, askeri operasyonlar sırasında Gazze'deki okulların, hastanelerin ve evlerin kasıtlı olarak tahrip edilmesinde açıkça görüldü.
Kültürel Kimliğin Silinmesi: Zorla tahliyeler, toprak gaspları ve Filistin miras alanlarının sistematik olarak yıkılmasının bunun açık örnekleri olması.
Toplu Öldürmeler ve Yerinden Edilmeler: İsrail saldırıları sırasında çok sayıda sivilin hayatını kaybetmesi ve Filistinli ailelerin zorla yerlerinden edilmesinin İsrail'in ihlallerinin kanıtı olması.
Üreme Haklarının Bastırılması: Doğumhanelere yapılan saldırılar ve sağlık hizmetlerine erişimin kısıtlanması, özellikle kadınların çok ihtiyaç duydukları ilaç ve sağlık hizmetlerine erişimlerinin kısıtlanması yoluyla soykırımdan zarar görmesi.
“Soykırım sadece öldürmekle ilgili değildir,” diyen Patel, “Bir topluluğun hayatta kalması için gerekli koşulları sistematik olarak yok etmekle ilgilidir.” diye ekledi.
Patel, bu ihlallere rağmen, İsrail’i sorumlu tutmanın önündeki birçok sistemik zorluğa dikkat çekti. Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), özellikle Filistin'in devlet olma statüsüne ilişkin tartışmaların ortasında, yargı yetkisini ileri sürme konusunda engellerle karşılaşmakta. Ayrıca, UCM'nin 2014 sonrası işlenen suçlara odaklanma kararı, 2008-2009 Gazze savaşı gibi daha önceki zulümleri ve daha önceki suçları kapsam dışı bırakıyor.
Patel ayrıca, Uluslararası Adalet Divanı'nın (UAD) sınırlamalarını, özellikle de Gazze'ye insani erişim gerektiren geçici tedbirleri uygulayamamasını tartıştı. “UAD kararlarını görmezden gelmek hukukun üstünlüğüne zarar verir ve diğer çatışmalar için tehlikeli bir emsal teşkil eder” dedi.
Batı ve Arap ülkelerinin rolü
Patel, başta ABD olmak üzere Batılı ülkeleri de sert bir dille eleştirdi. “Bu ikiyüzlülük şaşırtıcı” dedi. “Kararları veto ediyorlar, silah sağlıyorlar ve sonra da direniş hareketlerini terörist olarak kınıyorlar.” diye eleştiride bulundu.
Patel ayrıca, Arap ülkelerine yönelik hayal kırıklığını da dile getirerek onları kararlı bir şekilde hareket etmemekle suçladı. “Arap ülkelerinin boş açıklamaların ötesinde anlamlı bir destek sağlamamış olması utanç verici” diyen Patel, UAD kararlarının uygulanması için bölgesel mahkemeler ve askeri müdahaleler çağrısında bulundu ve bu tür eylemlerin sayısız sivil ölümünü önleyebileceğini vurguladı.
Medya anlatılarının çatışmaya ilişkin algıları nasıl şekillendirdiğine de değinen Patel, “Batı, toplu cezalandırmayı haklı göstermek için Hamas gibi grupları terörist olarak etiketliyor” dedi. “Ancak bu söylemler özgürlük ve kendi kaderini tayin hakkı için verilen meşru mücadelenin üzerini örtüyor.” diye belirtti.
Ayrıca, halkın eğitimi ve tabandan gelen aktivizm yoluyla bu önyargılara meydan okumanın önemini vurgulayarak, “Bilgilendirilmiş bir kamuoyu değişim için güçlü bir kuvvettir” dedi.
Pratik adımlar
İsrail'in ihlallerinin ele alınmamasının tehlikeli emsaller oluşturduğu uyarısında bulunan Patel, “Bunun devam etmesine izin verirsek, savaş suçlarını ve soykırımı normalleştirmiş oluruz” dedi.
Patel, küresel toplum için şu pratik adımları önerdi:
Roma Statüsünü Ülke İçinde Benimseyin: Patel, ülkeleri Güney Afrika örneğini takip etmeye ve Roma Statüsü’nü iç hukuka entegre etmeye çağırdı.
UAD Kararlarının Uygulanmasının Güçlendirilmesi: UAD kararlarının uygulanması için, potansiyel olarak bölgesel koalisyonlar aracılığıyla, mekanizmalar oluşturulması çağrısında bulundu.
Taban Hareketlerini Güçlendirmek: Patel Boykot, Tecrit, Yaptırımlar (BDS) kampanyasını küresel etkisinden dolayı överek, “BDS, hükümetler suç ortağı olmaya devam etse bile küresel olarak kamu söylemini değiştirdi” dedi.
Kamu Farkındalığını Teşvik Etmek: Patel, küresel kitleleri çatışmanın gerçekleri konusunda eğitmenin önemini vurguladı. “Kamuoyu değişim için bir katalizör olabilir.” dedi.
Gelecek için umut
Yaşadığı zorluklara rağmen adalet arayışında kararlı olan Patel şöyle dedi: “Güney Afrika'nın oynaması gereken eşsiz bir rol var. Sadece tarihimiz nedeniyle değil, uluslararası hukuk bizi harekete geçmeye zorladığı için.”
Başta Küresel Güney'dekiler olmak üzere ulusları İsrail'i sorumlu tutmak için yasal ve diplomatik araçlarını kullanmaya çağıran Patel, sözlerini şöyle tamamladı: “Adalet sadece ahlaki bir zorunluluk değildir. Aynı zamanda hukuki bir zorunluluktur.”
Ziyad Patel, Güney Afrika Siyonist Terör Koridoru Soruşturması gibi girişimler aracılığıyla Filistinlilerin karşı karşıya kaldığı sistematik baskıya ışık tutuyor ve küresel toplumu harekete geçmeye zorluyor. Çalışmaları, baskı ve cezasızlığa karşı mücadelede yasal savunuculuğun gücünü göstermekte ve adaletin hüküm sürdüğü bir gelecek için umut vermekte.