YDH - Suriye Acil Durum Görev Gücü (SETF), ABD'nin Beşşar Esad hükümetine karşı "rejim değişikliği" stratejisindeki rolüyle tekrar gündeme geldi. SETF, ABD ve müttefikleri tarafından finanse edilen ve Suriye'deki rejim değişikliği politikalarını aktif şekilde destekleyen bir yapı olarak faaliyet gösteriyor. SETF, Beyaz Miğferler, Hand in Hand for Syria ve Suriye İnsan Hakları Gözlemevi gibi Batı destekli organizasyonlarla benzer bir yapıya sahip. Bu gruplar, "insani yardım" maskesi altında rejim değişikliği operasyonlarına katkı sağlıyor. Gazeteci ve analist Ivan Kesic, SETF'in geçmişi ve faaliyetlerine dair detaylı bilgiler sunuyor.
Suriye Acil Durum Görev Gücü (SETF), eski adıyla Twitter olan X'te, pazar günü bir grup militanın Şam'a saldırarak Beşşar el-Esed hükümetini devirmesinin ardından "Suriye özgür," diye yazdı.
SETF'nin paylaşımında şu ifadeler yer aldı: "Görev tamamlandı. Suriye Acil Durum Görev Gücü, el-Esed rejiminin, Rusya'nın ve İran'ın, uluslararası toplumdan herhangi bir dış destek olmaksızın yalnızca Suriye halkı tarafından resmi olarak yenilgiye uğratıldığını gururla duyurur."
Bunun üzerine bir X kullanıcısı, SETF'ye alaycı bir yorum yaparak, "El-Kaide lideri ve IŞİD terör örgütü ile Batılı istihbarat kurumlarıyla güçlü bağları olan biri, tam da hayal ettiğim özgürlük," ifadelerini kullandı.
SETF, uzun süredir ABD'nin Suriye'deki "rejim değişikliği" projesinin ön saflarında yer alıyor. ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) tarafından fonlanan bu grup, ABD askeri-endüstriyel kompleksinin dış istihbarat teşkilatı olan Merkezi İstihbarat Teşkilatı'nın (CIA) bir vekil kuruluşu olarak faaliyet gösteriyor.
"Suriye sivillerine yönelik vahşetlerin sona erdirilmesi" bahanesiyle hareket eden bu kötü niyetli ajans, Washington'un Suriye'deki "rejim değişikliği" ajandasını, ülkenin seçilmiş hükümetine karşı kamuoyu oluşturmak amacıyla yaptırımlar ve psikolojik operasyonlar yoluyla aktif bir şekilde sürdürdü.
Şam'da el-Esed'in devrilmesinin hemen ardından SETF İcra Direktörü Muaz Mustafa, ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ile bir araya gelerek ABD'nin "görevdeki" başarısını değerlendirdi. Mustafa’nın ayrıca ABD hükümetinden daha fazla destek talep ettiği bildirildi.
Sızdırılan belgeler, SETF’nin ABD ve müttefiklerinin Suriye'deki ajandasını agresif bir şekilde ilerletmek için yıllar boyunca milyonlarca dolar aldığını ortaya koyuyor. Bu fonlar, USAID aracılığıyla sağlandı.
Amerikalı gazeteci Max Blumenthal, X'te paylaştığı gönderide şu ifadeleri kullandı: "SETF'nin USAID'den aldığı 153 bin 535 dolarlık hibe belgesine göz atın. Bu yalnızca Rukban kampına yardım ulaştırılmasını değil, aynı zamanda 'kilit bilgi sağlayıcılarla yapılan görüşmeleri' de kapsıyor." Gönderiye, bu tür bir makbuzun görselini de ekledi.
Blumenthal, "SETF, ABD'nin Suriye'ye savaş açması için lobi faaliyetlerinin ön saflarında yer aldı. John McCain'i 2013'te ünlü Şam'ı bombalama çağrısı yapmadan önceki tartışmalı gezisine götürdü. Ayrıca, Suriye halkını yoksulluğa sürükleyen ve rejim değişikliği faaliyetlerinin merkezinde yer alan Sezar yaptırımlarında önemli rol oynadı," diye ekledi.
Bu açıklamalar, el-Esed hükümetine karşı propagandalarıyla bilinen ve son yıllarda faaliyetleri sıkça ifşa edilen SETF çalışanı Celine Kasem’e yanıt olarak yapıldı.
Press TV'nin Palestine Declassified programının yapımcısı David Miller, şubat ayında Kasem ve SETF'deki meslektaşlarının Suriye'deki manipülatif taktiklerini gündeme getirdi.
Miller, sosyal medyada şu ifadeleri kullandı: "@SyrianETF’nin yönetim kurulunda, ABD'de Siyonist yapının doğrudan bir dış ajanı olarak hareket eden Demokrasileri Koruma Vakfı (FDD) adlı kuruluştan bir üye yer alıyor."
Miller, "Mahkemeyi kazandıktan sonra, Celine benim yasal bağış kampanyamı sabote etmeye çalıştı. Bunun için Britanyalı Sünnileri NATO ve Siyonizmin rejim değişikliği kampanyasının başarısızlığı üzerinden mezhepsel histeriye sürüklemeye çalıştı," diye ekledi.
Miller’a göre bu tür taktikler, ABD’nin Siyonizm'e karşı direnişi baltalamayı amaçlayan stratejisinin bir parçası olarak görülüyor ve SETF’nin Suriye karşıtı kampanyası, Siyonist işgalle doğrudan ilişkili.
Bu yılın mart ayında SETF, Şam hükümetine karşı yürütülen silahlı kampanya olarak bilinen sözde "Suriye Devrimi"nin 13. yıldönümünü kutladı. Etkinlikte, İsrail rejimi adına açıkça lobi faaliyetlerinde bulunan pek çok ABD'li Cumhuriyetçi lider yer aldı.
Katılımcılar arasında, Filistin'in İsrail’e karşı savaş suçları suçlaması yapma yetkisini engellemek için Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne (UCM) baskı yapan kilit isimlerden Stephen Rapp da bulunuyordu.
El-Esed hükümetinin devrilmesi ve militanların Şam’ı ele geçirmesinden bu yana geçen süreçte SETF görevlileri, ABD'nin Sezar Yasası kapsamında uyguladığı ve kendilerinin lobi yaptığı yaptırımlardan zarar gören aynı Suriye halkına atıfta bulunarak, bu gelişmeleri Suriye halkının başarısı olarak kutluyor.
Max Blumenthal, The Management of Savagery adlı kitabında, SETF’nin ABD Dışişleri Bakanlığı ve çeşitli özel bağışçılar tarafından finanse edilen, muhalefet yanlısı ve savaş kışkırtıcı bir lobi örgütü olarak ortaya çıktığını açıklıyor.
Yıllar boyunca bu grup, ABD Kongresi ile sözde Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ve diğer muhalif gruplar arasında doğrudan bir bağlantı görevi gördü. SETF’nin direktörü olan Muaz Mustafa, Washington DC merkezli Suriyeli kökenli bir aktivist.
Mustafa, memleketine dönük saldırı lehine lobi yapmadan önce, ABD liderliğindeki NATO askeri koalisyonunun Libya'yı işgaline giden süreçte Libya Ulusal Geçiş Konseyi’ne danışmanlık yapmıştı.
Mayıs 2013’te Mustafa, ABD Kongresinin ünlü savaş yanlısı senatörlerinden John McCain’e yaklaşarak onu Suriye’ye gitmeye ve hükümet karşıtı militanlarla görüşmeye ikna etti.
Bu süreci, İsrail askeriyle militanlar arasında koordinasyonu sağlayan Amaliah adlı STK’nın sahibi İsrailli milyoner Mordehay Moti Kahana üstlendi. Kahana, "Senatör John McCain’i savaşın parçaladığı Suriye’yi ziyaret etmeye götüren muhalefet grubunu finanse ettiğini" açıkça dile getirdi.
SETF’nin üst düzey Amerikalı yetkilileri militanlarla bir araya getirme rolü, McCain’in The Restless Wave adlı anı kitabında da doğrulandı.
McCain, kitabında şunları yazdı:
"Ay sonunda, Dışişleri Bakanlığı’nı birkaç saatliğine kuzey Suriye’ye girmeme izin vermeye ikna ettikten sonra Türkiye’ye gittim. Washington merkezli Suriye Acil Durum Görev Gücü, beni ÖSO birliklerinden üyelerle buluşturmak için düzenlemeler yapmıştı. ÖSO Yüksek Askeri Meclisi'nin başkanı General Selim İdris ile birlikte gittim.
Ne beklediğimi bilmiyordum, ancak bir savaş bölgesine girmek oldukça sıradan bir deneyim oldu. General İdris, Brose, iki SETF çalışanı ve ben, SUV’lara bindik ve bir sınır geçişine doğru yaklaşık bir mil yol aldık. Muhafızlar bizi bekliyordu.
Kapıları açtılar ve biz Suriye’ye geçtik. Bu esnada, savaş başladığından bu yana Suriye’yi ziyaret eden en üst düzey ABD yetkilisi olduk. Kısa bir yolculuktan sonra, ülke genelindeki ÖSO komutanlarının bizimle görüşmek üzere toplandığı binaya ulaştık."
Görüşmelerin ardından McCain’in PR ofisi, senatörün Muaz Mustafa ve silahlı iki muhalif ile poz verdiği bir fotoğraf yayımladı. Birkaç gün sonra Lübnan medyası, bu iki adamın 11 Şii ziyaretçiyi kaçırmakla suçlanan Ebu İbrahim ve Muhammed Nur olduğunu belirledi.
Aynı yılın haziran ayında Muaz Mustafa, ÖSO muhalifleriyle eski bir CIA saha görevlisi olan Evan McMullin arasında Suriye'de bir toplantı daha düzenledi. Mustafa, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın el-Kaide'nin Suriye kolunu terör örgütü olarak tanımlamasına şiddetle karşı çıktı.
2014 yılında, SETF'nin faaliyetleri, ironik bir şekilde muhaliflerin "demokratik doğasını" sergilemeyi amaçlayan Red Lines belgeselinde ifşa edildi.
Bunun yerine belgesel, uluslararası silah ve insan kaçakçılığını, tekfirci fanatikleri, yağma, savaş suçlarını ve McCain ile Mustafa'nın bu operasyonlardaki merkezi rolünü gözler önüne sererek ABD’nin Arap ülkesindeki gizli operasyonlarını daha da açığa çıkardı.
Belgeselde, Mustafa'nın Washington'dan Suriye-Türkiye sınırına sık sık yaptığı seyahatler ve Humus kentindeki militanların kontrol ettiği bölgelere muhaliflerin kaçırılmasına yardım etmesi detaylandırıldı.
Ayrıca, ABD'li isimsiz bir şirketten çok sayıda ağır silah ve tank sevkiyatını tartıştığı, bu şirketin Ukrayna ordusundan Donbass savaşının ardından askeri teçhizat satın aldığı iddia edildi.
Belgeselin diğer sahnelerinde Mustafa ve ekibi, ÖSO militanlarının bir okulun bodrum katında mahkûm tuttuğu sahneleri, bir çimento fabrikasını yağmalama anlarını ve Ahrar eş-Şam yetkilisinin Suriye'de demokrasi istemediklerini itirafını gözlemledi.
SETF, ABD içinde Suriye’ye yaptırım uygulanması için de lobi yaptı ve Sezar Suriye Sivil Koruma Yasası’nın taslağının hazırlanmasında ve yasalaştırılmasında kilit bir rol oynadı. Bu yasa, milyonlarca Suriyeliyi yoksulluğa sürükledi.
2016 yılında, Mustafa, Beyaz Miğferler’in lideri Raid es-Salih ve Kongre Üyesi Eliot Engel (Kongre'de İsrail rejiminin en ateşli destekçilerinden biri) birlikte Suriye’ye yönelik yaptırımların genişletilmesi için lobi faaliyetlerinde bulundu.
Bu yaptırımlar, ülkenin merkez bankacılık sistemini hedef alırken, savaşın harap ettiği Suriye'deki sivil yolcu uçakları için yedek parça tedariğini de engelledi ve ülkeye büyük bir darbe daha vurdu.
Suriye’de “rejim değişikliği” amaçlı agresif kampanyalar yürüten benzer sözde insani yardım kuruluşları arasında, Birleşik Krallık tarafından finanse edilen Beyaz Miğferler (HTŞ Sivil Savunması), Hand in Hand for Syria (HiHFAD) ve Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) gibi gruplar yer alıyor.
Bu organizasyonların tümü, Batılı gazeteciler ve politikacılar tarafından güvenilir kaynaklar olarak kabul edildi, ancak Suriye’deki militanlar, İsrail rejimi ve Batılı istihbarat kurumlarıyla doğrudan bağlantıları olduğu biliniyordu.
Sözde Beyaz Miğferler grubu, eski bir İngiliz ordusu subayı olan James Le Mesurier tarafından kuruldu ve Birleşik Krallık ile ABD hükümetleri tarafından finanse edildi. Grup, hükümet karşıtı güçlerin kontrolündeki bölgelerde faaliyet göstererek, “hayat kurtarma çalışmaları” adı altında sürekli bir görüntü ve bilgi akışı sağladı.
Beyaz Miğferler’in etkinliği, İngiltere hükümeti tarafından finanse edilen ARK adlı bir halkla ilişkiler şirketi tarafından daha da artırıldı. Bu şirket, grubun sosyal medya hesaplarını yönetti ve uluslararası bir iletişim kampanyası geliştirdi. İngiltere Dışişleri Bakanlığı, bu savunuculuğu “paha biçilmez” olarak nitelendirdi.
Birleşik Krallık merkezli bir diğer grup olan HiHFAD, Suriye ve Türkiye’de faaliyet gösterdiğini ve insani yardım çalışmaları yaptığını iddia etti ancak Suriye’de yabancı askeri müdahaleyi aktif bir şekilde destekledi.
Grubun önde gelen isimlerinden Rula Hallam, babası Musa el-Kürdi aracılığıyla hükümet karşıtı Suriye Ulusal Koalisyonu (SNC) ile bağlantılıydı. Kurucu ortaklarından Fadi Sahlul ise bir keresinde açıkça şu ifadeyi kullandı: “Ne kadar cana mal olursa olsun, ne kadar felakete yol açarsa açsın, el-Esed'i devirmek istiyoruz.”
İnsan haklarına odaklandığı iddia edilen SOHR ise aslında İngiltere'de yaşayan bir şahıs tarafından yürütülen ve İngiliz Dışişleri Bakanlığı tarafından finanse edilen bir organizasyon. Örgütün, İngiltere’nin istihbarat teşkilatı MI6’in bir propaganda aracı olduğu geniş çapta ifşa edildi.
Finansman kaynakları, liderliği, bağlantıları ve operasyon yöntemleri göz önüne alındığında, SETF’nin de bu organizasyonlarla aynı kategoriye ait olduğu açıkça görülüyor.
Çeviri: YDH