YDH - Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Suriye’deki mevcut değişimleri güvenliği için tehdit olarak görerek Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) rejimine sıcak bakmadığını açıktan belli ediyor. Suriyeli "iş insanı" Halid Mahamid’in açıklamaları, Deraa ve genel olarak güney Suriye’nin geleceği üzerine önemli ipuçları sunuyor. Mahamid, silahların HTŞ rejimine teslim edilmesinin, ancak kapsayıcı bir otoritenin oluşturulmasıyla mümkün olabileceğini belirtiyor. El-Ahbar yazarı Hüseyin İbrahim'e göre bölgede oluşan hassas dengeler, Kürtlerin kontrolündeki kuzeydoğu veya Süveyda gibi diğer bölgelerde olası bir krizle daha da karmaşık hale gelebilir. BAE’nin Suriye’deki geçiş sürecine müdahale ihtimali de kritik bir faktör.
Birkaç gün önce, Birleşik Arap Emirlikleri’nde yaşayan ve Deraa’da tanınmış bir ailenin mensubu olan Suriyeli iş insanı Halid Mahamid, Suriye televizyonunda yaptığı açıklamada, silahların HTŞ yönetimine teslim edilmesinin ancak tüm Suriye bileşenlerini kapsayan bir otorite kurulduktan sonra mümkün olabileceğini söyledi.
Mahamid, Şam’daki siyasi yönetimin tek taraflı tutumunu eleştirirken, herhangi bir mezhepsel (örneğin Aleviler veya Dürziler) ya da etnik (örneğin Kürtler) bir grubu değil, bölgesel temelli bir bileşen olarak güney Suriye’yi temsil ettiğini vurguladı.
Öte yandan, muhafazakâr İslamcı eğilimleriyle bilinen sunucu Muaz Muharib, Mahamid’e yönelttiği sorularda pek de dostane bir tavır sergilemedi; soruları daha çok suçlayıcı bir ton taşıyordu.
Fakat televizyon, "Türk dönemine" ayak uydurma çabasıyla, Suriyelileri ilgilendiren konuları (örneğin, “rejim artıklarına” yönelik intikam eylemleri gibi) farklı açılardan ele alıyor ve sunucularının çoğunun başörtüsüz olması gibi modern bir yaklaşım benimsiyor.
Mahamid, güney Suriye’de konuşlanan ve birçok kişinin Suriye’nin yeni yönetiminin genel komutanı Ebu Muhammed el-Colani’nin rakibi olarak gördüğü Ahmed Avde’nin damadı.
Avde’nin birlikleri, HTŞ’den önce Şam’a girmiş, ancak şehri onlara bırakarak geri çekilmişti. Bu geri çekilme, bir üstünlük göstergesi değil, şehirde kalmanın artık mümkün olmadığının farkında olmanın bir sonucuydu.
Zira HTŞ, kuzeyden gelerek Suriye şehirlerini birer birer ele geçirmiş ve Türkiye’nin desteğiyle ilerlemişti. Bu süreçte, Türkiye’nin himayesindeki anlaşmalar, Rusya’nın savaştan çekilmesine ve İran ile müttefiklerinin Suriye topraklarından çıkmasına neden oldu.
Fakat ne Avde ne Mahamid ne de “Güney Operasyon Odası”ndaki diğer gruplar, Suriye’deki büyük projeye açıkça karşı çıkabilecek durumda değiller.
Nitekim Nasib sınır kapısını askeri operasyon yönetimine teslim ederek, Deraa’nın “özgünlüğünü” koruma konusunda şimdilik uzlaşmaya vardıklarını göstermişlerdir. Ancak Deraa’daki mevcut durum, yeni Suriye’nin inşası sürecinde karşılaşılabilecek zorlukların bir örneğini teşkil ediyor.
Şam yönetimi, özellikle Alevilere yönelik intikam eylemleri, Hristiyanlara yapılan saldırılar veya Süveyda’yı kontrol etme girişimleri karşısında etkisiz kalabilir. Ancak bu yönetim, Deraa halkını provoke edemez.
Zira Deraa halkı, eski Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar el-Esed'e karşı başlatılan isyanın başından beri ortakları ve Suriye’deki çoğunluğu temsil ediyor.
Deraa’daki durum, Suriye’nin gelecekte yaşayabileceği olayların bir örneğidir. Yeni yöneticilerin istediği gibi gitmeyen bu durum, Deraa’nın “direnme” kapasitesine sahip olmasından kaynaklanıyor. Sekizinci Tugay ve Rusya’dan İsrail’e uzanan ilişkilere sahip diğer güneyli grupların varlığı, Deraa’yı Suriye’nin Arap dünyasına açılan kapısı haline getiriyor.
Zira Irak sınırı şu anda bu rolü üstlenemeyecek durumda. Ayrıca Deraa, yurtdışında yaşayan Suriyeli iş insanları (örneğin Mahamid gibi) veya Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerden doğrudan finansal destek alabiliyor.
BAE, Suriye’deki değişiklikten memnun olmadığını gizlemiyor ve Şam’a uçuşları durdurma gibi adımlar atıyor. Deraa, İdlib’in aksine, 2015’teki dönüşümler sonrasında durumu istikrara kavuşmuş bir bölge.
Rusya’nın da etkisiyle, Deraa kendi silahlı gruplarının varlığı altında güvenliğini sağlamış ve Körfez’e açılan ticari kapısı sayesinde ekonomik refah elde etmişti.
Bu nedenle, Deraa’nın bu avantajlarından vazgeçmesi, ancak yönetimdekilerin mevcut siyasi sürece katılım için kendi şartlarını dayatmaları halinde mümkün olabilir.
Dolayısıyla, Deraa ve güney Suriye’deki mevcut durum, İsrail’in işgal ettiği bölgeler hariç, en azından Suriye’deki geçiş süreci boyunca devam edecek gibi görünüyor.
Fakat Ebu Muhammed el-Colani, Türkiye’nin himayesinde, herkesin katıldığı ve "paylaşımın" reddedildiği bir yönetim modeli oluşturabilirse, bu durum değişebilir. Zira Deraa’daki gruplar, Şam yönetiminin iktidarı tekeline almasını başlıca eleştiri noktası olarak görüyor.
Ancak kuzeydoğu (Kürtlerin bulunduğu bölge), Süveyda veya sahil kesimi gibi diğer bölgelerde geçiş süreci sekteye uğrarsa, Deraa’daki durum daha da kötüleşebilir.
Suriye’deki durumun kontrolden çıkması halinde, BAE gibi değişimi kendi güvenliği için tehdit olarak gören ülkeler, Arap dünyasında herhangi bir İslami yönetime karşı hassasiyetleri nedeniyle doğrudan müdahale etme fırsatı bulabilir. Bu durum, geçiş sürecini tamamen çökerterek Suriye’yi belirsiz sonuçlara sürükleyebilir.
Çeviri: YDH