Nevaf Selam’ın karşısındaki en büyük sorun

24 Ocak 2025

“82 yıllık başarısızlık, felaket, acı, bölünme ve yolsuzluktan sonra, Lübnan Cumhuriyeti’nin inşası sürecini başlatmanın zamanı geldi mi, yoksa dağın doğuracağı şey bir fare mi olacak?”

YDH - Lübnan, bağımsızlığını ilan ettiği 1943 yılından bu yana, Cumhuriyet'in inşası konusunda ciddi başarısızlıklar yaşadı. Bu durum, büyük ölçüde dış güçlerin müdahalesine bağlansa da esas sorun Lübnanlıların ulusal kimlik, cumhuriyetin değerleri ve toplumsal sözleşme üzerinde uzlaşamamasından ileri geliyor. El-Ahbar gazetesi yazar Ömer Neşeba, 82 yıllık başarısızlık ve yolsuzluk döngüsünden çıkmak için Lübnanlıların önce cumhuriyetin temel dayanaklarını ve ulusal değerlerini yeniden tanımlaması gerektiğine işaret ediyor.

Lübnan’ın en büyük sorunu, 1943’te bağımsızlığını ilan etmesinden bu yana Lübnan Cumhuriyeti’nin inşasında yaşanan başarısızlığın bir kısmının dış güçlerin müdahalesine bağlanmasıdır.

Ancak, yabancı ülkelerin herhangi bir ülkenin iç işlerine müdahale etme çabası şaşırtıcı değil; bu, müdahale eden ülkelerin çıkarlarını koruma, yerel, bölgesel ve uluslararası nüfuzlarını güçlendirme görevlerinin bir parçası.

Özellikle hedef ülkenin stratejik bir konuma sahip olması, bulunduğu bölgeyi etkileme kapasitesi veya faydalanılabilecek kaynaklara sahip olması durumunda bu müdahaleler kaçınılmazdır.

82 yıllık "bağımsızlık" sürecinde, Lübnan’ın iç işlerine müdahale etmekle suçlanan pek çok güç oldu: Suriye, Fransa, Suudi Arabistan, Filistinliler, Mısır, İran, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve son olarak Almanya, İtalya, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar.

Rakip güçlere dışarıya bağımlılıkla suçlamalarda bulunanlar, genellikle kendileri de başka bir dış güç tarafından destekleniyor. Fakat, dış güçlerin Lübnan’ın iç işlerine müdahalesinin, Lübnanlıların bunu kabul etmesi olmadan gerçekleşemeyeceğini kabul etmek gerekir.

Çoğu zaman, birbirleriyle çatışan Lübnanlı gruplar, siyasi, mali ve askeri destek almak için yabancı müdahaleyi talep ettiler.

Ancak bu, bazılarının iddia ettiği gibi, Lübnan’da yaşanan her şeyin "başkalarının topraklarımızda yürüttüğü bir savaş" olduğu anlamına gelmez.

Aksine, bu, Lübnanlıların kendi aralarında, ellerindeki tüm silahları ve araçları kullanarak sürdürdükleri bir çatışmadır.

Ülkenin yıkımından bütünüyle Lübnan’a müdahale eden yabancı ülkelerin sorumlu olduğunu söylemek mümkün değil.

Geçmiş yıllarda da bugüne benzer dönemler yaşandı ve bu dönemlerde Lübnan’ın yaşadığı tüm sorunların temel nedeni olarak Filistinli, Suriyeli, İranlı, Amerikalı veya Fransız müdahalesi gösterildi.

Bugün ise Suriye hükümetinin çöküşü ve İran’ın Lübnan’daki nüfuzunun azalmasının, Lübnan’ın toparlanması için altın bir fırsat olduğu iddia ediliyor.

Ancak bu, dış müdahalenin sona erdiği anlamına gelmiyor. Aksine, bir dış gücün nüfuzu, başka bir dış gücün nüfuzuyla değiştiriliyor. Hala bazıları, dış müdahalenin Lübnanlılara zorla dayatılmadığını, aksine pek çok Lübnanlının tercihi olduğunu kabul etmeyi reddediyor.

Lübnan’daki temel sorun, Lübnanlıların devletin organizasyonu ve hükümetin oluşturulması, kotalar, kayırmacılık düzenlemeleri, ulusal uzlaşma formaliteleri ile mezhepler, dinler ve etnik gruplar arasında bir arada yaşama gibi pratik ve aşamalı detaylar konusunda köklü bir şekilde anlaşmazlık içinde olmamaları.

Asıl anlaşmazlık, cumhuriyetin inşasının temel dayanakları üzerinedir. Lübnanlılar, ulusal kimliğin tanımlanması ve cumhuriyetin temelleri ve çıkış noktaları konusunda farklı görüşlere sahipler.

İç işlerine yabancı müdahalenin durdurulmasının Lübnan’ın kurtuluşunun başlangıcı olacağına dair herhangi bir söylem, yalnızca bir yanılsama veya hızlı bir çözüm hayalidir.

Bu tür söylemler, bazıların Lübnanlıların sadece birer kurban olduğunu ve tüm yaşadıkları sorunların sorumlusunun başka ülkeler ve rejimler olduğunu iddia etmesine olanak tanımıyor.

Lübnan Başbakanı Nevaf Selam, bazı analistlerin tekrarladığı gibi, sorunun dış destek alan partilerde olduğunu işaret ediyor.

Fakat belki de gözden kaçırdığı şey, Lübnan’daki en büyük ve en güçlü partinin Hizbullah, Emel Hareketi, Kataib Partisi veya Lübnan Kuvvetleri değil, Lübnanlı siyasi güçlerin çoğunu ve kamu ile özel sektörün büyük bir kısmını içeren yolsuzluk partisidir.

Lübnan’da yolsuzluk, belirli bir grubun veya sınırlı bir kesimin tekelinde değil; her türü ve biçimiyle yaygın hale geldi ve anayasa ile yasadan daha uygulanabilir alternatif bir sisteme dönüştü.

Anayasa ve yasaların lafzına bağlı kalmaya çalışan herkes, hatta devletin düzenlenmesi konusunda Lübnanlıların anlaşmasını engelleyen biri olarak görülüyor.

Şüphesiz, cumhurbaşkanlığı seçimleri, hükümetlerin oluşturulması ve yönetilmesi, genel bütçelerin geçirilmesi ve hükümetin denetlenmesi ve hesap vermesi gibi pek çok ulusal gereklilik, anayasa ve yasal metinlerin ihlal edildiği durumlara tanık oldu.

Sorun, Lübnanlıların devletin teşkilatlanması konusunda anlaşmaya varmaları değil, Lübnan Cumhuriyeti’nin varlığı.

Devlet konusunda anlaşmaya varılabilir ve Başbakan Nevaf Selam, farklı siyasi güçleri memnun ettikten sonra bir hükümet kurabilir. Ancak engellemeler daha sonra ortaya çıkacaktır.

Bunun nedeni, mükemmel bir reformcu olacak bakanlık bildirgesine bağlı kalınmaması veya Lübnan’ın geçmişte yaşadığı tüm sıkıntılardan kurtulduğu izlenimini verecek adımlar atılması değil, cumhuriyetin üzerine inşa edilmesi gereken ortak temel dayanağın eksikliği.

Hükümet, yöneten gruptur ve bir şirket yönetim kurulu veya cumhurbaşkanı tarafından yönetilen ve başbakan tarafından yönlendirilen bir kamu kurumu gibi organize edilebilir. Ancak cumhuriyet, halk ile otorite arasındaki toplumsal sözleşmenin temelidir.

Anayasanın, bu toplumsal sözleşmenin somutlaşmış hali olması gerekir. Ancak anayasadan ve onun değiştirilmesi ile geliştirilmesi tartışmalarından önce, Lübnanlıların cumhuriyetin değerleri üzerinde anlaşmaya varması gerekir.

Lübnanlıların gerçekten bağlı kalmayı taahhüt ettiği ve devletin uymasını sağlamak için çaba gösterdiği cumhuriyet değerleri yoksa, tüm anayasalar ve yasalar marjinalleştirilebilir ve ihlal edilebilir.

Lübnan’daki yönetim sistemi temelde Fransa’nın yönetim sistemine dayandığı için, Fransız cumhuriyetinin değerlerinin özgürlük, eşitlik ve kardeşlik olduğunu belirtmek gerekir.

Fakat Lübnanlıların kendi cumhuriyetleri için özel değerler üzerinde anlaşmaya varması gerekiyor. Örneğin, çoğulculuk, saygı ve insanlık önerilebilir. Lübnan toplumunu oluşturan mezhepler, dinler ve etnik grupların çeşitliliği, vatandaşların, görüşlerin, tutumların, eğilimlerin, geleneklerin, inançların, biçimlerin ve uygulamaların zenginliğiyle bir arada yaşamasını gerektirir.

Peki, çoğulcu bir ulusal kimlik üzerinde anlaşmaya varılabilir mi? Yoksa bazı mezhepler üstünlük iddiasında bulunup Lübnan’ı kendilerinin kurduğunu ve dolayısıyla devletin büyük payını almaları gerektiğini mi savunuyor?

Saygı, rol değiştirme oyununda ustalaşmayı gerektirir. Bir Şii’den kendisini Ortodoks’un yerine koymasını ve onun adına konuşmasını isteyebilir miyiz? Bir Ermeni’den kendisini Alevi’nin yerine koymasını isteyebilir miyiz? Bir Maruni’den kendisini Sünni’nin yerine koymasını isteyebilir miyiz? Laik bir kişi Katolik’in yerine geçebilir mi?

Başka bir deyişle, Lübnan Cumhuriyeti’ndeki tüm mezhepler, dinler ve etnik gruplar örnek vatandaşta bir araya gelebilir mi ve kimlik çoğulcu olup gruplara dayalı olmayabilir mi?

Saygı, öncelikle kişinin kendisine, başkalarına ve cumhuriyetin değerlerine saygı duymayı ve kişisel veya grup çıkarlarına aykırı olsa bile bu değerlere bağlı kalmayı gerektirir.

İnsani değerler, sığ yorumlardan ve yanıltıcı sloganlardan değil, Lübnanlıların insanlığın gerilediği ve insanların televizyon ekranlarında öldürüldüğü, kimsenin ise kılımı kıpırdatmadığı bir dünyada her insanın hayatını, güvenliğini ve haklarını korumanın birleştirici ulusal çıkar olduğuna dair sağlam bir mantıksal inançtan kaynaklanmalıdır.

82 yıllık başarısızlık, felaket, acı, bölünme ve yolsuzluktan sonra, Lübnan Cumhuriyeti’nin inşası sürecini başlatmanın zamanı geldi mi, yoksa dağın doğuracağı şey bir fare mi olacak?

Çeviri: YDH