Lübnan'da iç barış Jozef Aun ve Nevaf Selam'a bağlı

14 Şubat 2025

"Düşman, güneyden tamamen çekilmeyi reddediyor ve Amerikan desteğiyle ateşkes anlaşmasında değişiklikler yapmak istiyor. Başka bir yerde ise kuşatma politikası, direniş ve destekçileriyle ilgili her şeyi kapsayacak şekilde genişliyor."

YDH - İsrail ve Amerika Birleşik Devletleri, Lübnan'ı iç karışıklığa sürükleyerek Hizbullah'ı hedef almayı amaçlıyor ve bu doğrultuda Lübnan hükümetine Hizbullah'ın mali kaynaklarını kesme ve yeniden yapılanma çabalarını engelleme yönünde baskı yapıyor. El-Ahbar gazetesinin genel yayın yönetmeni İbrahim el-Emin'in kaleme aldığı makalede, Amerika'nın Lübnan'a yönelik artan baskısının, İsrail'in Lübnan topraklarındaki işgalini sürdürmesiyle eş zamanlı ilerlediği belirtiliyor. Makalede, Lübnan Cumhurbaşkanı Jozef Aun ve Başbakan Nevaf Selam'ın iç barışı koruma sorumluluğu vurgulanarak, olası bir çatışmanın önüne geçmek için ABD'nin tehlikeli politikalarına karşı harekete geçmeleri gerektiği ifade ediliyor.

İsrail-Amerikan ablukasıyla bağlantılı olaya belli bir mesafeyle bakıldığında bu baskının Lübnan içinde fitne çıkarma ve özellikle de Hizbullah’ı hedef alma girişiminin bir parçası olduğu görülebilir. Zira İsrail, askeri yollarla direnişi ortadan kaldırma hedefine ulaşamayınca bu yeni yöntem devreye sokuldu.

Ancak Amerikanların baskıyı yeni bir seviyeye taşıdığı, düşmanın doğrudan Lübnan topraklarını işgal etmeye devam etme kararı aldığı ve kendisine uygun gördüğü her an Lübnan içinde askeri operasyonlar düzenleme hakkı tanıdığı noktada, bu mesafeyi korumak imkânsız hale gelir.

Olayların gelişimine bakıldığında, bu duruma kayıtsız kalmak mümkün değildir. 

Lübnanlıların, İsrail saldırısının yıkımlarıyla uğraşması ve peşpeşe gelen yönetimlerin devlet kurumlarını içten içe çökertmesi, Lübnan içinde yeni bir gerçeklik dayatma çabasına karşı koymamak için bir bahane olamaz. 

Bu çaba, İsrail’in savaş hedeflerinden bir kısmını içerirken, aynı zamanda Suriye’de Beşar Esed yönetiminin devrilmesiyle yaşanan büyük değişimden de faydalanma girişimidir.

Zira Beşşar Esed’in yönetimi, Lübnan’daki direnişin müttefiki, Amerika ile İsrail tarafının da hasmıydı.

Düşman, güneyden tamamen çekilmeyi reddediyor ve Amerika’nın tam desteğiyle ateşkes anlaşmasında değişiklikler yapmaya çalışıyor. 

Öte yandan, direnişle bağlantılı her şeyin abluka altına alınması politikası genişletiliyor.

Özellikle de Hizbullah’ın yaklaşık 250 bin Lübnanlının barınmasını sağlayacak büyük bir yeniden inşa projesini tamamlamasını ve savaşın zarar verdiği 50 binden fazla konutun onarımına başlamasını engelleme çabaları devam ediyor.

Ayrıca, savaşın temel hedeflerinden biri olan Hizbullah’ı yeni hükümetten uzak tutma girişimi başarısız olmuşken, Suriye’nin yeni yönetimi Lübnan’la kara ve deniz sınırlarını belirlemeye hazır olmadığını, Suriyeli mültecilerin geri dönüşüne ilişkin bir planı olmadığını ve sınır güvenliğini sağlayacak kapasitesi bulunmadığını iletti. 

Buna rağmen, “tesadüfen” Lübnan’ın doğu sınırında, Kuzey Bekaa’da Hizbullah’ın nüfuz alanlarına bitişik bir bölgede askeri operasyonlar başlatmaya güç yetirebildi.

Washington, yeni bir yaptırım programı hazırlıyor, ‘Karzu’l Hasen’ adlı finans kuruluşunun kapatılmasını talep ediyor ve Lübnan-İran ilişkilerini sınırlandırma baskısını arttırıyor.

Lübnan’da yeni hükümet, bakanlık bildirisini hazırlamakla meşgul görünse de bakanların seçimi ve siyasi güçler arasındaki dengeler, hükümetin Direniş’le ters düşen bir atmosferde şekillendiğini ya da en azından ABD, Batı ve Suudi Arabistan’ı memnun etme arayışında olduğunu göstermektedir.

Bu durum, Lübnan’daki genel durumu etkileyebilecek adımlara yol açabilir. Amerikalılar, şimdiden hükümete bir dizi talep iletiyor ve gelecek ay direnişle bağlantılı Lübnanlı kişi ve kuruluşlara yönelik yeni yaptırımlar başlatma tehdidinde bulunuyor.

Amerika’nın özellikle Lübnan’ın finansal yapısıyla ilgilenmesi, yardımları artırmak için değil, destek sağlanmadan önce belirli şartlar koymak içindir. 

Şu anda ABD’nin en büyük önceliği, hükümeti Hizbullah’ın İran’dan veya başka herhangi bir ülkeden finansal destek almasını engellemeye yönelik adımlar atmaya zorlamaktır.

ABD’nin planı şunları içermektedir:

1. Savaşın neden olduğu yıkımın yeniden inşasını tamamen Lübnan devletinin sorumluluğuna bırakmak ve Hizbullah’ın savaş mağdurlarına yardım etmesini önlemek.

  2. Hizbullah’ın mali kaynaklarını engellemek amacıyla Karzu’l Hasen finans kuruluşunun kapatılması, şubelerinin açılmasının yasaklanması ve finansal faaliyetlerinin durdurulması için hükümetten resmi bir karar çıkartmak. Böylece, yeniden inşa sürecine aktarılan fonların dağıtım mekanizmasını sekteye uğratmak ve kuruluşun mudilerini paralarını bankalardan çekmeye zorlamak.

  3. Bankacılık hesaplarına yönelik gizliliğin kaldırılması, hesapların incelenerek meşruiyetlerinin sorgulanması ve kaynağı belirsiz olan mevduatların dondurulması.

  4. Lübnan-İran ilişkilerini sınırlandırmak için adımlar atılması, özellikle de İran’a ait özel veya resmi havayollarının Lübnan’a uçuşlarının yasaklanması.

  5. İran ve Irak’tan gelen her türlü malın sıkı bir denetime tabi tutulması ve Hizbullah’ın bu ülkelerden herhangi bir finansal veya lojistik destek almadığından emin olunması. Aynı zamanda, Suriye’de yeni yönetimin, Hizbullah’ın Suriye topraklarını finansal veya askeri destek amacıyla kullanmasını engelleme taahhüdü vermesi.

HTŞ rejimi, Hizbullah’ın lojistik faaliyetlerine engel olacağını açıklamış ve bu çerçevede Lübnan ve Irak sınırlarında güvenlik önlemlerini artırmıştır. 

Resmi açıklamalar, bu tedbirlerin kaçakçılık ve uyuşturucu ticaretiyle mücadele için olduğu yönünde olsa da dünya kamuoyu, Suriye’nin kuzeyindeki İdlib bölgesinin aslında bu tür faaliyetlerin en büyük merkezlerinden biri olduğunu bilmektedir.

Özetle, Lübnan’daki Amerikan-İsrail planı artık netleşmiştir ve bu planın detaylarını sorgulamak anlamını yitirmiştir. 

Halk, doğrudan karşı koyma yollarını bulmalıdır, ancak en büyük sorumluluk Cumhurbaşkanı General Josef Aun ve Başbakan Nevaf Salam’ın üzerindedir.

Mesele, Washington ile doğrudan bir çatışmaya girme meselesi değil, ABD’nin dayattığı bu politikaların tehlikelerini fark ettirerek iç durumu çöküşe götürecek olayları önlemektir.

Hizbullah, savaşın sona erdiği andan itibaren büyük bir itidal göstermiş ve işgalci güçlerin ihlallerine tahammül etmiştir. Ancak, hükümet yetkilileri şunu bilmelidir ki, bu sükûnet, bilinçli bir karardır. 

Eğer Direniş’in tabanı, sistematik olarak aşağılandığını hissederse, bu kontrolü sürdürmek zorlaşacaktır.

Açık konuşmak gerekirse, bu bir tehdit değil, açıklamadır: Cumhurbaşkanı Aun, Başbakan Selam ve hükümet yetkilileri, iç barışı korumaya yönelik somut adımlar atmalıdır.

Çünkü eğer bir patlama yaşanırsa, ne siyasi analizler ne de dış destek açıklamaları durumu düzeltebilir.

Şu anda Lübnan’da hiçbir şey iç barışın korunmasından daha önemli değildir. Amerikan vesayetine direnmek ise uzun vadeli bir süreçtir ve bu süreç, günbegün güçlenerek, bu zorbalığa bir son verecektir!

Çeviri: YDH