YDH - Çekyalı akademisyen Samuel Zieliński, savaş bağlamında üç tür düşman —kırılgan, dirençli ve anti-kırılgan— arasında ayrım yaparak Hizbullah'ın "anti-kırılgan" olduğunu savunuyor.
Zieliński, 2021 yılında İsrail Genelkurmay Başkanlığı Operasyonlar Müdürlüğü'ne bağlı Dado Disiplinlerarası Askeri Çalışmalar Merkezi tarafından yayımlanan çalışmasında, kırılgan bir rakibin askeri güçten kolayca etkilendiğini, dirençli bir rakibin saldırılardan sonra gücünü yeniden kazanabildiğini, anti-kırılgan bir rakibin ise askeri baskı sonucunda güçlendiğini belirtiyor.
Bu bağlamda Hizbullah'ın, yıllar içinde birçok askeri darbe almasına rağmen bu zorluklardan ders çıkararak ve bunları kendi itici gücüne dönüştürerek geliştiği için anti-kırılgan rakipler için mükemmel bir örnek olduğunu ifade ediyor.
Araştırmaya göre Hizbullah, çevresine ve İsrail ile süregelen çatışmaya sürekli uyum sağlayarak, düşmanlarıyla yaşadığı sürtüşmelerden faydalanarak ve bu deneyimlere dayalı etkili savaş stratejileri geliştirerek askeri kabiliyetlerini artırıyor.
İsrail ile özellikle 1985-2000 yılları arasında Lübnan'da yaşanan çatışmalar, pek çok açıdan iki taraf arasındaki bir eğitim yarışıydı.
Hizbullah'ın daha hızlı öğrenme, en iyi şekilde uyum sağlama ve bir sonraki sürtüşmede rakibini şaşırtma kaibliyeti ile İsrail, Hizbullah'ı yenmek için ona karşı yoğun askeri güç kullanıyordu.
Çek araştırmacı, “anti-kırılganlık” ve "Düşmanları nasıl yeneriz?" teorilerinden yola çıkarak anti-kırılgan bir askeri güçle karşılaşarak güçlenenleri inceledi ve.
İsrail, Hizbullah'a saldırmaya ve onu ortadan kaldırmaya hazırlanırken, Hizbullah önemli dersler çıkarmak için derin bir öğrenme sürecine girdi ve bu da askeri olarak daha sofistike ve etkili bir savaş örgütüne dönüşmesine katkıda bulunmdu.
İsrail ve Hizbullah diyalektik bir öğrenme ve adaptasyon döngüsüne girmeye devam etti. Yenilik ve adaptasyon arasındaki karmaşık mücadelenin geliştirilmesi Hizbullah'ın öğrenme süreci üzerinde önemli bir etkiye sahip oldu ve hatta Suriye'de farklı bir düşman türüyle devam etti.
Bazı İsrailli subaylar, İsrail ordusunun İkinci Lübnan Savaşı'nda Hizbullah'ı yenmeye çok yaklaştığını, ancak "Dört Anne Hareketi" (İsrailli kadınların savaş karşıtı barış hareketi) ve siyasi liderliğin orduyu geri çekilmeye zorladığını ve zaferden ziyade yenilgiye maruz bıraktığını iddia ediyor.
Bu subaylar genelde kayıp sayısı da dahil olmak üzere taktiksel başarılara odaklanıyor ve Hizbullah'ın stratejik düzeyde İsrail'e karşı caydırıcı bir denge kurarak taktiksel düzeyde sürekli yeni zorluklar yarattığı gerçeğini göz ardı ediyor.
Fakat Hizbullah'ın geçirdiği dönüşümleri daha iyi anlamak ve neden her seferinde daha güçlü bir şekilde geri döndüğünü anlamak için, Zieliński’nin düşman tipleri teorisini geliştirirken yaptığı gibi, geliştirilen teorik ayrımlar ve kategorizasyonlar incelenebilir.
Hizbullah'ın İsrail ile savaşının tarihi incelendiğinde, direniş örgütünün baskıya dayanma, bundan ders çıkarma ve tekrar tekrar güçlenme, sürtüşmelerden ders çıkarma ve "anti-kırılgan" bir örgüt kavramıyla tutarlı bir şekilde buna göre değişme kabiliyeti açısından benzersiz olduğu açıkça görülüyor.
Zieliński, kırılganlığı, duvara çarptığında kırılan ve hiçbir kazanım elde edilemeyen cama benzetirken, direnci ise duvara fırlatılan ve şekli bir anlığına değişse de gelecekteki kullanışlılığını etkilemeden hemen eski şeklini alan bir sünger topa benzetiyor.
"Kırılgan" doğası gereği dalgalanmalara karşıdır, "dirençli" şokları emebilir ve hayatta kalabilir, "anti-kırılgan" ise dalgalanmalardan ve kaostan faydalanabilir. Bu nedenle "anti-kırılganlık" durumu, zarardan ziyade şoklardan faydalanabilen pozisyonda ifade edilebilir veya bunun tersi de geçerli.
“En çetin düşman anti-kırılgan düşmandır, zira ona karşı güç kullanımı askeri kapasitesini güçlendirmek için bir teşvike dönüşür, yani askeri baskı, hatta yıpratma, onu zayıflatmak yerine güçlendirir,” diyen Zieliński, ancak bir düşmanın askeri saldırılardan eskisinden daha güçlü bir şekilde çıkabilmesi için iki temel koşulun yerine getirilmesi gerektiğine işaret ediyor.
“1) Meydan okumalar, hasmın kabiliyet ve kapasitesiyle orantılı olmalıdır. Aksi takdirde, kontrol altına alınması zor bir askeri meydan okumanın önünde düşecektir ve belli bir ölçüde zor meydan okumalarla karşılaşmayan bir askeri organizasyon öğrenmeyecek veya gelişmeyecektir.
2) İkinci koşul, savaştaki yenilgiler ve kayıplardan sonra toparlanmak ve uyum sağlamak için, meydan okumalar arasında öğrenmek ve gelişmek için zaman boşlukları sağlamaktır.”
Hizbullah yıllar boyunca ağır askeri darbeler aldı, ancak her durakladığında bir ders çıkarma sürecinden geçerek daha güçlü bir şekilde geri dönüyor ve uyum süreci sürtüşmeden sürtüşmeye evriliyor.
Aslında öğrenme kavramı kurulduğu andan itibaren Hizbullah'la birlikte oldu.
Bu nedenle öğrenme sürecinin açık bir örneği, sadece öğrenmeye odaklanmakla kalmıyor, aynı zamanda bu süreci kabiliyetlerini geliştirmek, artırmak ve deneyim biriktirmek için de kullanıyor. Hizbullah'ın örgütsel öğrenmesi kırılganlıkla mücadelenin anahtarı.
Hizbullah'ın öğrenme süreci, inançları ve gelenekleri sürekli öğrenmeyi teşvik eden Şii toplumuna ait olmasından kaynaklanıyor.
Zira Şii toplumu ilkeleri gerçekliğe yansıtan benzersiz bir düşünce tarzına sahip.