Cenaze töreni, Hizbullah'ın muhaliflerini şaşkına çevirdi

25 Şubat 2025

"Nasıl olur da bitmiş bir parti, şehitlerin ailelerini, yaralıları, geçim kaynaklarını kaybedenleri, evsizleri ve yerinden edilmişleri, cenazeden 24 saat önce Beyrut’a akın etmeye ikna edebilir?"

YDH - Hizbullah, iki önemli liderinin cenaze törenini kusursuz bir organizasyonla gerçekleştirerek, örgütsel gücünü ve halk desteğini rakiplerine gösterdi. Beklentilerin aksine son derece disiplinli ve çeşitli katılımcı kitlesiyle gerçekleşen tören, Hizbullah'ın zayıfladığı yönündeki iddiaları boşa çıkardı. El-Ahbar gazetesi yazarı Nada Eyüb'e göre, Hizbullah'ın muhaliflerini hayrete düşürerek sessizliğe iterken, aynı zamanda daha önce karşıt görüşte olan bazı kesimlerin bile direniş etrafında birleştiğini ortaya koydu.

Hizbullah, şehit liderleri Seyyid Hasan Nasrullah ve Haşim Safiyuddin'in cenaze törenlerini kusursuz bir şekilde gerçekleştirmeyi başardı ve rakiplerinin törenle ilgili herhangi bir olumsuz görüntü, haber veya materyali kullanma fırsatını engelledi.

Pazar gününden önceki hafta, pek çok kişi Hizbullah'ın sahip olduğu muazzam örgütsel kapasitesini koruyup koruyamadığını kanıtlaması gerektiği konusunda konuştu. Bu zorluğun üstesinden gelmek, cenaze törenine katılan insan kalabalığı kadar önemli ve anlamlıydı.

Fakat, mükemmel bir şekilde organize edilen tören, sıkı organizasyon ve kimlik, siyasi, dini ve kültürel çeşitliliği ile öne çıkan iki milyonluk bir kalabalığın disiplini, "değişimci" ve "egemenlik yanlısı" güçlerden oluşan rakiplerini şoke etti ve onlara tam bir sessizlik dayattı.

Bu sessizlik, olaya duyulan saygıdan kaynaklanmıyordu, zira bu güçlerin, grupların ve onların yörüngesinde dönenlerin Hizbullah'a ve şehit Nasrullah'a yönelik eleştirileri, cenaze töreninden önceki üç gün içinde doruğa ulaşmış ve olayı Lübnanlılar arasında bir bölünme maddesine, hatta herhangi bir duyguya saygı duymadan alay ve maskaralık malzemesine dönüştürmüştü.

Şoku anlamak için, Nasrullah'ın öldürüldüğü 27 Eylül 2024 tarihinden bu yana ve cenaze töreninden birkaç saat öncesine kadar, "Hizbullah'ın siyasi ve askeri bir varlık olarak sona erdiği", sınır köylerindeki direnişçilerin kahramanlıklarının küçümsendiği ve güneylilerin (güya bitmiş olan) Hizbullah bayrakları taşıyarak kurtarılmış köylerine akın etme sahnesinin önemsizleştirildiği yönündeki "egemenlikçi" ve "değişimci" güçlerin büyük bir bölümünün söylemine geri dönmek gerekiyor. Pazar günkü törenden sonra sessizlik çöktü ve nezaket olsun diye bile bir tweet atılmadı.

Bu çevrelerden gelen tüm izlenimler, İsrail'in yürüttüğü savaşın partiye ve çevresine etkileri üzerine hesap yapan rakiplerin “çok boyutlu bir şok” yaşadığını doğruluyor.

Onların ilk şaşkınlığı, büyük kalabalığın son derece düzenli bir şekilde toplanmasıydı. Zira bir dizi suikastın birinci ve ikinci kademe liderleri hedef almasının ardından, parti içinde kontrolün kaybolduğuna, örgütün “içeriden çözüldüğüne” ve “bir karmaşa hâkim olduğuna” dair bir kanaate varmışlardı.

Ancak cenaze töreninin sahnelenişi, partinin genel sekreter yardımcısı Şeyh Naim Kasım’ın savaşın başından beri dile getirdiği “yeniden örgütlenme” söylemini doğruladı.

Bu tablo, partiye yönelik darbelerin ardından örgütün gerçekten toparlandığını gösterdi. Aynı zamanda, onun sıkı bir yapıya sahip olduğunu, kontrolü elinde tuttuğunu ve son derece planlı, kusursuz bir görüntü sunabildiğini kanıtladı.

Adeta bir İsviçre saati gibi işledi; her birey, son derece hassas bir ortamda en küçük bir hata yapmadan rolünü yerine getirdi.
"Egemenlikçi" ve "değişimci" çevrelerin konuşmalarının odak noktası da kitlesel disiplindi, zira "kalabalık duygusal anlara rağmen ve cenaze töreninden bir gün önce kampanya başlatanların baskısı altında tepki göstermedi."

Ve bu insanlar için, bu kalabalık yalnızca o anıyla değerlendirilmedi, aksine, oluşumundan önceki 48 saat bağlamında ele alındı. Zira nasıl olur da bitmiş bir parti, şehitlerin ailelerini, yaralıları, geçim kaynaklarını kaybedenleri, evsizleri ve yerinden edilmişleri, cenazeden 24 saat önce Beyrut’a akın etmeye ikna edebilir?

Üstelik hava koşullarına rağmen, güney, Bekaa ve Beyrut arasındaki yollarda uzun saatler geçirmeye razı olmalarını sağlayabilir?

Bu durum, yaklaşan parlamento seçimlerinde Hizbullah ve Emel Hareketi’nin ikilisini aşmayı umut edenleri rahatsız etti.

Zira pazar günü sadece bir cenaze töreni değildi, aynı zamanda Hizbullah için bir sınav anlamına geliyordu. Özellikle de kalabalığın, "maruz kaldığımız saldırı karşısında birleşiyoruz" mesajı vermesi, muhalifler için durumu daha da zorlaştırdı.

Öte yandan, "değişimci" çevreler, cenaze töreninde devletin "resmi temsiliyetine" duydukları hoşnutsuzluğu dile getirirken, partinin bazı müttefiklerinin törene katılmamasına yönelik imalar da yaparak, Hizbullah’ın içeride siyasi olarak izole olduğu izlenimini yaratmaya çalıştılar.

Fakat onlar da, önceki gün, partinin yalnızca kendisiyle ve etrafında kenetlenen kitlesiyle güçlü olduğunu, savaş sırasında direnişi destekleyen bu kitlenin, ateşkesin ardından onunla hesaplaşma yoluna gitmediğini fark ettiler.

Ayrıca, Hizbullah etrafında birleşen ve geniş bir kesimi temsil eden bir grubun varlığından da rahatsız oldular.

Bu kesimden bazıları, içeride Hizbullah ile en uç noktalara varan görüş ayrılıklarına sahip olmasına ve seçimlerde ona oy vermemiş olmasına rağmen, yine de Seyyid’in cenazesine katıldı.

Bazıları ise doğrudan partinin seçim listelerine karşı yarıştı ve 17 Ekim Ayaklanması sırasında Hizbullah ile karşı karşıya geldi. Fakat İsrail’in Orta Doğu’yu yeniden şekillendirmeye çalıştığını hissettiklerinde, bu düşmanla savaşan direnişin etrafında kenetlenmeye karar verdiler ve partiyle olan anlaşmazlıklarını bir kenara bıraktılar.

İşte bu insanlara, eski yoldaşları tarafından "Yeni Direnişçiler" denerek eleştiriler yöneltildi. Oysa bu kesim, direnişe ulusal bir boyut kazandırıyor ve partinin bundan faydalanması gerekiyor.

Çeviri: YDH