Trump ve Bin Selman arasında 'büyük pazarlık' başladı

27 Şubat 2025

Suudi Arabistan Savunma Bakanı Halid bin Selman'ın Washington ziyareti, Trump yönetiminin Orta Doğu planları ve Gazze'deki durum üzerine büyük pazarlıkların başladığına işaret ediyor.

YDH - Suudi Arabistan Savunma Bakanı Halid bin Selman'ın Washington ziyareti, önceki ziyaretleri gibi sıradan değildi.

Küçük kardeşin, Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ı, ABD ile ilişkiler gibi Suudi rejimi için stratejik öneme sahip hassas görevlerde temsil etmesi yeni bir durum değil.

Halid bin Selman, daha önce de, Cemal Kaşıkçı cinayetinin ardından Veliaht Prens'in yakın çevresine yaptırımlar uygulanması ve Washington'da istenmeyen kişi ilan edilmesiyle ilişkilerin tarihi bir düşüş yaşadığı dönemde, eski Başkan Joe Biden yönetimiyle uzlaşma müzakerelerini yürütmüştü.

Bu uzlaşma, o dönemde ABD ve Suudi Arabistan arasında ve Biden ile Veliaht Prens arasında ilişkilerin normale dönmesini sağlamıştı, ancak çok da dostane olmayan bir şekilde.

Şimdi ise, Suudi rejimi ve diğer Arap rejimleri, Başkan Donald Trump'ın Gazze Şeridi sakinlerini göç ettirme projeleri ve bölgenin çehresini değiştirme çabaları nedeniyle yeni bir dönemeçten geçiyor.

Bu çabaların, söz konusu rejimleri de etkisi altına alabileceğinden endişe ediliyor. Trump, Amerika ve İsrail'in çıkarlarıyla uyumlu olduğu sürece, bu tür adımlar atmaktan çekinmiyor.

Dolayısıyla, Halid bin Selman'ın Washington'da yaptığı şey tam olarak, Amerika'nın projelerini ülkesinin ve müttefiklerinin çıkarlarıyla uyumlu hale getirmeye çalışmak, yani rejimlerin başlarını koruyacak şekilde değişiklikler yapmak.

Bu, küçük ve kolay bir iş değil ve Washington'ın bazı hedeflerinden, daha doğrusu Tel Aviv'in Trump'tan sağlamasını istediği bazı şeylerden 'tavizler' gerektiriyor.

Halid bin Selman burada sadece kardeşi adına değil, aynı endişeleri paylaşan ve geçtiğimiz cuma günü Riyad'da Trump'ın planını görüşmek üzere bir araya gelen diğer ülkeler adına da konuşuyor.

El-Ahbar gazetesinin aktardığı Suudi muhaliflerinden gelen bilgilere göre, Bin Selman, Trump'a büyük tavizler vermeye hazır.

Ayrıca, kendisi de Hamas'ın ne Gazze'de ne de başka bir yerde varlığını görmek istemiyor. Bunu, altı

Körfez İşbirliği Konseyi ülkesinin liderlerini, Mısır ve Ürdün'ü bir araya getiren Riyad zirvesinde dile getirdi. Ürdün Kralı II. Abdullah da bu görüşe katılırken, Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi daha çekimser davrandı.

Her halükarda, Halid bin Selman'ın Washington ziyareti, Trump yönetimiyle pazarlık kapısının ardına kadar açıldığının bir işareti.

ABD Dışişleri Bakanlığı'nın açıklamasına göre, bu sadece Gazze'deki durumla sınırlı değil, Lübnan ve Suriye'yi de kapsıyor.

Bin Selman ve ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio arasındaki görüşmenin ardından yapılan açıklamada, üç ülkedeki durumların ele alındığı belirtildi.

Bu da, Orta Doğu'da yeniden yapılandırılan düzende Suudi Arabistan'ın yeni rolünü güçlendiriyor.

Riyad'ın yeni rolünde benimsediği politika, istenen hedeflere ulaşılmasını sağlayacak karşılıklar olmadan yardım sağlamama üzerine kurulu.

Bu, Lübnan, Suriye ve Gazze'de yaşanan büyük değişimlere rağmen sadece sınırlı insani yardımın ulaştığı bir durum.

Her önemli yardım, yerine getirilmesi gereken koşullara bağlanıyor. İktidara geri dönen Trump ise, ilk döneminde Birleşik Arap Emirlikleri Başkanı Muhammed bin Zayid'in de katkısıyla Bin Selman'ın iktidara gelmesini destekledikten sonra onunla yakın bir ilişki kuran kişiyle aynı değil.

Fakat değişmeyen şey, Trump'ın bu kez Suudi Arabistan ile herhangi bir ilişki için, herkese karşı sergilediği gibi, daha büyük bir bedel istemesi.

Bugün farklı olan şey ise, meselenin İsrail'in çıkarlarıyla uyumlu bir şekilde Orta Doğu'nun yeniden çizilmesiyle ilgili olması ve Bin Selman'ın bunun tüm yükünü tek başına taşıyamaması.

Meselenin bir diğer boyutu da finansmanla ilgili. Trump, bölge ve özellikle Gazze için hazırladığı projelerin, Gazze Şeridi'nden göçü içerse ve Filistin meselesinin tasfiyesini planlasa da, Suudi Arabistan liderliğindeki zengin bölge ülkeleri tarafından finanse edilmesini istediğini gizlemiyor.

Bu, yeni yönetim ile kaderi ABD'nin yapabileceklerine veya yapamayacaklarına bağlı olan Arap müttefikler arasındaki müzakerelerin ana noktasını oluşturuyor.

Artık koruma karşılığında Amerikan çıkarlarının korunması denklemi geçerli değil. Şimdi Amerika, bu müttefiklere, çıkarlarını kendi başına veya İsrail aracılığıyla savunduğunu, koruma ve rollerin ise çok daha ağır bedelleri olduğunu söylüyor.