YDH - Lübnan'da Cumhurbaşkanı Jozef Aun ve Başbakan Nevaf Selam arasındaki yetki ve nüfuz mücadelesi, ülkenin siyasi geleceği için yeni bir belirsizlik yaratıyor. Taif Anlaşması'ndan bu yana süregelen cumhurbaşkanı-başbakan çekişmesi, dış politika, güvenlik, iktisadi reformlar ve yaklaşan seçimler gibi kritik konularda kendini gösteriyor. El-Ahbar gazetesinin genel yayın yönetmeni İbrahim el-Emin’e göre, özellikle dış politika ve güvenlik dosyalarının cumhurbaşkanının kontrolüne bırakılması, başbakanın yetki alanını daraltırken, ABD ve Suudi Arabistan'ın etkisi ülkedeki siyasi dengeleri belirliyor.
Görünüşe göre yeni yetki sahipleri arasındaki anlaşmazlığın su yüzüne çıkması uzun sürmeyecek. Başbakan Nevaf Selam’ın görevlendirilmesine eşlik eden sükûnet ve uyum, Cumhurbaşkanlığı ile hükümet arasındaki ilişkilere sert bir fırtına gibi çarpabilir.
Bu ilişkiler, Taif Anlaşması’nın imzalanmasından bu yana hiçbir zaman gerçekten sağlıklı olmadı, her daim iç dinamiklerden ziyade dış dengelere bağlı kaldı.
Şimdi bu durumun daha da belirginleşmesi muhtemel, zira Cumhurbaşkanı Jozef Aun ve Nevaf Selam, Lübnan’a iç siyasi bölünmelerin dışından gelmiş isimler.
Bu durum onlara, iç aktörlerle daha rahat hareket etme imkânı sunsa da, zira varlıklarını bu aktörlere borçlu değiller, işin dış güçlerin hesaplarına veya değişken eğilimlerine bağlı hale gelmesi tehlikeyi büyütüyor. Hele ki bugün nihai karar mercii rolünü üstlenenler söz konusu olduğunda.
İşin iyi tarafı, Aun ve Selam'ın Lübnan'ın şu anda Amerika'nın ve Suudi Arabistan'ın vesayeti altında olduğunu kabul etmeleri.
Ayrıca, Amerika'nın ve Suudi Arabistan'ın uyumunun, öncelikle kendi aralarındaki ve ardından diğer siyasi güçlerle olan ilişkileri düzenlediğini çok iyi biliyorlar.
Cumhurbaşkanı, ne Amerika'nın ne de Suudi Arabistan'ın Özgür Yurtsever Hareket'in hükümette temsil edilmesine önem vermediğini biliyor ve Başbakan'ın, Marada Hareketi ile birlikte Özgür Yurtsever Hareket'i devirme kararını imzalaması için bir işaretten fazlasına ihtiyacı olmadı.
Fakat Aun ve Selam, Lübnan Kuvvetleri gibi bir tarafı, Amerika'nın ve Suudi Arabistan'ın stratejisinin bir parçası olduğu için dikkate almak zorunda kaldılar.
Aynı durum İlerici Sosyalist Parti için de geçerli. Emel Hareketi ve Hizbullah ikilisine gelince, Aun ve Selam, Amerika'nın ve Suudi Arabistan'ın onları iktidardan uzaklaştırma hedefine çok da uzak değiller.
Ancak, yerel gerçekler buna engel olduğu için, ilk aşamada "tırnakları kesme" ve ikilinin devlet kurumlarındaki temsilcilerinin etkinliğini engellemeyi amaçlayan bir eylem planı başlatma stratejisi üzerinde anlaştılar.
Bütün bunlar, hükümetin güvenoyu almasına kadar geçerliydi. Sonrasında, ülke tamamen yeni bir döneme girdi.
Burada, Aun ve Selam arasındaki ilişkiyi izlemek önemli hale geliyor, zira aralarındaki anlaşmaların geçerliliği hükümetin güvenoyu almasıyla sona erdi. Bundan sonrası, günlük gelişmelere bağlı. Şu anda yetki ve nüfuz sınırlarını çizme sınavıyla karşı karşıyalar. Bu sınavın başlıkları şunlar:
Birincisi, güneyde İsrail işgalinin devam etmesi ve düşmanın Lübnan'ın her yerindeki saldırılarını sürdürmesi. Bu dosyanın siyasi ve diplomatik, askeri, güvenlik ve teknik boyutları var.
Şu ana kadar, Başbakan, dosyanın tamamının Cumhurbaşkanının elinde olduğu varsayımıyla hareket ediyor gibi görünüyor.
Bu, Başbakan'ın dış politika ve güvenlik dosyalarının kendi elinde değil, Cumhurbaşkanının elinde olduğu yönündeki dış denge anlayışının bir yansıması. Bu durum, dışişleri, savunma ve içişleri bakanlarının seçimine yansıdığı gibi, güvenlik ve askeri kurumlarda yapılacak atamalarda da belirleyici olacak.
İkincisi, dış yardımlar ve dış güçleri memnun etmek için yapılması gereken reformlar. Cumhurbaşkanı Aun, bunu Amerikalıları ve Suudileri memnun edecek genel politikalar izlemek olarak anlarken, Selam bunu kamu yönetiminin işleyişinde değişiklikler yapmak olarak anlıyor.
Fakat gerçek şu ki, Aun pratik bir şekilde hareket ediyor, yani Amerikalıların ve Suudilerin devlette gerçek reformlarla ilgilenmediğini biliyor. Selam ise, dışarıda Lübnan'da ekonominin ve yönetimin yapısında gerçek reformlar isteyenlerin olduğuna inanıyor ya da kendini buna inandırıyor.
Bu çelişkiyle birlikte, mali ve bankacılık kurumlarının yeniden yapılandırılmasına yönelik vizyonla ilgili olarak, Maliye Bakanlığı, Lübnan Merkez Bankası ve ilgili kurumlarda yapılacak atamalarla birlikte çatışmalar yaşanacak.
Bu da dış güçlerin, devletin harcamalarını finanse edebilmesi ve mevduatların bir kısmını hak sahiplerine geri verebilmesi için varlıklarının bir kısmını satmasını desteklediği özelleştirme projelerine nasıl yaklaşılacağına da yansıyacak.
Üçüncüsü, Cumhurbaşkanı Aun, Amerikalıların ve Suudilerin yaklaşan parlamento seçimlerinin bazı yerel güçlerin siyasi temsilinin niteliğini değiştirmesini istediğini biliyor.
Emel Hareketi ve Hizbullah ikilisinin öncelikle Şii temsilini, ardından da diğer mezheplerdeki müttefiklerini kaybetmelerini sağlayacak bir seçim istiyorlar. Bu görevde pek çok silah var.
Selam bu sonuca ulaşmaya karşı çıkmasa da, seçim sürecini yönetme şekli, yani yasada değişiklik yapılması veya denetim ve oylama mekanizmasında değişiklik yapılması, uluslararası iradeyle çatışmaya neden olacak.
Zira oylama sürecini baskı ve yolsuzluktan uzak bir şekilde düzenleme girişimi, Amerika'nın ve Suudi Arabistan'ın vesayetinin çıkarına olmayacak.
Dördüncüsü, kamu sektörü ve IMF ile anlaşma. Selam böyle bir anlaşmayı düzenlemeye meyilli ve hükümetteki diğerleriyle birlikte IMF'nin yerel "mafya" ile mücadelede faydalı olabileceğine inanıyor.
Ancak IMF'nin vizyonu, temelde kamu sektörünün küçültülmesi gerektiği üzerine kurulu. Daha önce yapılan görüşmelerde, IMF, kamu sektörünün boyutunda gerçek bir küçülmenin, güvenlik ve askeri kadrolarda büyük bir küçülme gerektirdiğini ve sivil kamu yönetiminin, boş kadroları doldurmadan önce yeniden yapılandırılması gerektiğini gördü.
Buna ek olarak, IMF'nin reçetesi, ilk aşamada Lübnan'daki bankacılık sektörünün mirasının tasfiyesini gerektiriyor.
Bu durumda, Selam ve IMF'nin önerilerini destekleyenler, kendilerini bankacılık sektörüyle bağlantılı sistem ile yeni dönemin partisi olmak isteyen ekip arasında hızla şekillenen bir ittifakla karşı karşıya bulacaklar.
Ayrıca Cumhurbaşkanı, güvenlik ve askeri kadrolara dokunulmasını kırmızı çizgi olarak görüyor ve halihazırda diğer sektörler pahasına daha fazla mali destek arıyor.
Bu başlıklar, iktidarın uzun bir balayı dönemi yaşadığı varsayımıyla hareket edilmemesi gerektiğini gösteriyor.
Gerçekçi bir tanımla, gerçekçi olmayan dilekler veya tahminlere yer yok. En iyi ihtimalle, mevcut durumu gözlemleyen herhangi biri, bunu 1998'de General Emil Lahud'un cumhurbaşkanı seçildiği ve Refik Hariri'nin başbakanlıktan uzaklaştırıldığı durumla karşılaştırabilir.
Hariri'nin 2000 yılındaki parlamento seçimlerinin sonuçlarıyla geri dönmesinden sonra, ülke iki adam arasındaki imkansız bir ilişki nedeniyle donup kaldı.
Aynı bağlamda, Emil Lahud Suriye'den büyük destek alıyordu, ancak Hariri Suudi-Amerikan-Avrupa desteğinin yanı sıra yerel arenada önde gelen güçlerin desteğini ve seçimlerde büyük bir parlamento bloku olarak tercüme edilen şahsi nüfuzunu ve mali gücünü alıyordu.
Bugün, Nevaf Selam, Jozef Aun'un Suriye'nin değil, Amerika'nın desteğini aldığını bilmeli. İkisi arasındaki farkı açıklamaya gerek yok ama daha da önemlisi, Aun'un Suudi Arabistan'ın da desteğini alması, Selam'ın ise Amerikalılar ve Suudiler nezdinde ikinci sırada yer alması.
Buna ek olarak, Selam ciddi bir iç desteğe sahip değil ve Lübnan'daki büyük siyasi bloklar ve güçlerle anlaşmazlık içinde. Hepsinden önemlisi, liderler kulübünün bir üyesi değil ve başkalarıyla yüzleşmesine yardımcı olacak hiçbir şeyi yok.
Pratikte Selam, Amerika'nın ve Suudi Arabistan'ın vesayetinin iki tarafına güven mektubu sunarak konumunu güçlendiremeyeceğini biliyor. Payını aldı ve noktayı koydu.
Aun ise, sadece Amerikalılar ve Suudiler nezdindeki konumunu değil, aynı zamanda ülkeyi yönetme şeklini de güçlendirmeye çalışıyor.
Cumhurbaşkanı, silahlı kuvvetlerin başkomutanı olarak, ordu, iç güvenlik güçleri, genel güvenlik ve devlet güvenliği teşkilatları, askeri istihbarat, istihbarat şubesi ve askeri yargıdaki tüm temel yetkilileri seçme hakkına sahip olduğunu söylediğinde, bu tek başına ne düşündüğüne işaret ediyor.
Eğer Selam, bu alanda cumhurbaşkanıyla rekabet etme şansı olmadığı varsayımıyla hareket ederse, zamanla diğer konularda da onunla tartışma kabiliyetini kaybedeceğini hissedecek.
Tabii Selam, Lübnanlıların şu anda Taif Anlaşması'nda reformlar yapılmasını istediğine gerçekten inanmıyorsa...
Çeviri: YDH